๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 12 Haziran 2012, 22:07:28



Konu Başlığı: Şefkat
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 12 Haziran 2012, 22:07:28
3- Şefkat

Allah'ın elçisi Muhammed, nazik ve ter­biyeli olduğu kadar da müşfik idi. İnsanla­ra sevgi ve şefkatle muamele eder, hatta düş­manlarına karşı dahi sertlikte bulunmazdı. Ona dikenli çalı, taş ve pislikler atan, her tür­lü fenalığı yapan, canına kastedenler dahi şefkatten başka bir davranış görmemiştir. Dost-düşman herkese şefkat göstermiştir. Al­lah, Kur'an-ı Kerim'de Rasulünün bu özelli­ğine şöyle temas etmektedir: "Allah'ın rah­meti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi." (3: 159). Ra­sulullah'ın müşfik, yumuşak tabiatı ken­dini genç-yaşlı, zengin-fakir, kadın-erkek her­kese sevdirmişti.

Çocuğunda Muhammed, diğer yaşıtları gibi hiç kimseyle çekişip kavga etmemiştir. Yaşlılara olduğu gibi, gençlere de daima na­zik, müşfik ve dostça davranmıştır. Olgun­luk çağına eriştiğinde fakir, yetim ve dullara olan şefkat ve yakınlığıyla tanınmaktaydı. Peygamber olduktan sonra, insanlara olan şefkatinin sının yoktu^ Enes şöyle demiştir: "Ben, Allah'ın Rasulü'ne on yıl hizmet et­tim. Bana bir defa dahi 'ayrp' veya 'şunu ni­ye yaptın?' veya 'şunu niye yapmadın?' de­memiştir? ' Medine'de, devletin başkanı oldu­ğu zaman düşmanlarından intikam alma gü­cüne eriştiğinde, azılı düşmanları da dahil tüm savaş esirlerine şefkatle muamele etmiş­tir.

Fakirlere Karşı Davranışı
 
O, zenginlere olduğu gibi, fakirlere de iyi ve müşfik davranırdı. Hatta fakirlere, maddî re­fah eksikliğini telafi etmek gayesiyle daha da iyi ve müşfik davranırdı. Bir gün, Mekke'nin ileri gelenleriyle oturmuş, îslâm'ı tebliğ ederken fakir ve âmâ birisi olan Abdullah b. Ümmi Mektûm çıka geldi ve Rasulullah'a bir şey sormak istedi. Mekkeli önderlere ha­raretle îslâm'ı anlatmaya dalmış olan Rasu­lullah, âmâ şahsın daha sonra gelerek is­tediğini alabileceğini düşünerek onunla ilgi­lenmedi.

Mekkeli önderlere tebliğ gayesiyle bir müs-lümana önem vermeme şeklindeki bu hafif ihmal, Allah tarafından hoş karşılanmamış ve Rasulullah'a karşı Kur'an'da şöyle bu-yurulmuştur: "Surat astı ve döndü. Kör geldi diye. Ne bilirsin, belki o arınacak. Yahut öğüt dinleyecek de öğüt, kendisine yarayacak. Kendisini zengin görüp, tenezzül etmeyene gelince; sen ona yöneliyorsun. Onun arınma­sından sana ne? Fakat koşarak sana gelen, (Allah'tan) korkarak gelmişken, sen onunla ilgilenmiyorsun. Hayır, bu bir öğüttür. Di­leyen onu düşünüp, öğüt alır." {80: 1-12)

Rasulullah'a ve dinine en fazla destek olanların fakir ve ihtiyaç sahibi olduğu tari­hî bir gerçektir. Rasulullah namaz kılmak için Beytullah'a girerdi. Mekkeli Önderler ona güler ve alaya alırdı. Sa'd b. Ebî Vakkas sahabe içinde nisbeten biraz daha varlıklı idi ve kendisini fakirlerden daha üstün görür­dü. Rasulullah ona: "Sen başarı ve geçi­mini fakirlere borçlusun." demiştir.

Abdullah b. Amr el-Âs şöyle rivayet etmiş­tir: "Bir gün Mescid-i Nebevî'de otururken fakir muhacirler mescidin bir kısmında hal­ka halinde oturuyorlardı. Bir müddet sonra Rasulullah gelerek içlerine oturdu. Onu görünce, ben de onların içine girerek otur­dum. Rasulullah ; 'Fakir muhacirlere müj­deler olsun. Onlar cennet bahçelerine zen­ginlerden kırk yıl önce girecekler.' buyurdu. Bunları duyanların sevinçten yüzlerinin par-ladığını görünce, ben de onlardan biri veya onlarla olmayı arzuladım." Ebu Zer de: "Dostum bana yedi şeye riayet etmemi em­retti. İlki, fakirleri sevmek ve onlara yakın olmaktı." (Mişkât)

Bir gün Hz. Peygambe bir mecliste otururken önlerinden bir adam geçti. Yanında oturan adama geçen hakkındaki görüşünü sorunca; "Allah'ım! Öyle bir adamdır ki ev­lenmek istese müşerref olur, birisi için ara­cılık yapsa kabul olur.'' cevabını aldı. Rasu­lullah sustu. Biraz sonra aynı yerden bir adam daha geçti. Rasulullah aynı adama aynı soruyu tekrar sordu. Adam: "Ey Allah1 in Rasulü, bu fakir muhacirlerden biridir. Evlenmeye kalkıştığında Reddolunur. Başka­sı için aracılık yapsa başarısız olur. Bir şey söylemek istese duyulmaz!' deyince, Rasulul­lah: "Bütün dünya zenginle dolu olsa, bu adam hepsinden daha iyidir!' buyurdu. (Miş­kât).

Rasulullah sık sık, "Ey Allah'ım! Beni fa­kir bir insan olarak yaşat; bana fakir bir in­san olarak ölümü nasip et ve beni fakirlerin arasında dirilt!' şeklinde dua ederdi. Hanı­mı Hz. Aişe, "Niçin, ey Allanın Rasulü?" diye sordu. Rasulullah: "Çünkü onlar Cennete zenginlerden kırk yıl önce girecek­lerdir!' buyurdu, Rasulullah devamlı, "Ey Aişe! Hiçbir zaman muhtaç birini kapından boş çevirme. Verebileceğin yarım bir hurma dahi olsa. Aişe! Fakirleri sev, yakınma al ki, Allah kıyamet gününde seni yakınına alsın." demiştir. Ebu Derda'nın rivayetine göre Ra­sulullah: "Bana aranızdaki zayıfları ara­yıp bulun, çünkü sizin geçinmeniz, size yar­dım edilmesi, yalnız aranızda zayıfların bu­lunması yüzündendir!' demiştir. Bir gün Hz. Ebû Bekir, fakir muhacirlerden Selman ve Bilal'e sertlikle muamele etti. Peygamber Ebu Bekir'e: "Onları kırmadın değil mi?" diye sordu. Bunun üzerine Hz. Bekir gidip onlardan özür diledi. Onlar da affettiler. (Mişkât)

İbn Cerİr'İn rivayetine göre bir gün Rasulul­lah ile birlikte otururken bir kabile geldi. Paçavralarla giyinmiş, yan çıplak, yalın ayak, bir deri bir kemik kalmış, kılıçları boyunla­rına asılmış, sersefil bir vaziyetteydiler. On­ları bu vaziyette gören Peygamber çok müteessir oldu. Yüzünün rengi değişti ve zih­ni altüst olarak içeri girdi. Sonra dışarı çıkarak Bilal'den ezan okumasını istedi. Na­mazdan sonra cemaati toplayarak insanlar­dan kabile halkına yardım etmelerini istedi.

Rasulullah fakir, zayıf ve toplumun dü­şük kesimterindekilerine karşı çok müşfik ve merhametliydi. Cariye sahiplerinden, onla­rı okutup eğitmeleri, iyi muamele etmeleri­ni, azad edip evlenmelerini isterdi. Zekâtın her kabileden ve şehirden mutlaka toplana­rak aynı kabile ve şehrin fakir ve muhtaçla­rına dağıtılması Rasulullah tarafından ke­sinlikle sağlanmıştır. Ashabı da onun bu uy­gulamasına sımsıkı sarılmış ve bir şehrin ze­katını başkasına göndermemiştir.

İnsanlardan hizmetçilerine iyi ve nazik mu­amele etmelerini, iyi besleyip, giyindirmele­rini ve onlara hiçbir zaman kötülük yapma­malarını istemiştir. Hz. Ebu Bekir'in rivaye­tine göre Rasulullah: "Kölelerine kötü ve kaba muamele edenler Cennete girmeyeceklerdir" buyurmuştur. Ebû MesL ud'un rivayetine göre, bir gün kölesine vu­rurken bir ses işitti: "Ebu Mes'ud, bilmeliy­din!" Arkasına döndüğünde Rasulullah'ı gördü. Rasulullah devamla "Allah'ın se­nin üzerinde olan hakkı, senin kölen üzerin­de olandan daha fazladır." buyurdu. Ebû Mes'ud bu olaydan sonra bir daha hiçbir kö­lesine vurmadığını söylemiştir. Ebu Zer'in ri­vayetine göre Rasulullah ona, nerede olur­sa olsun Allah'tan korkmasını; iyilik yapma­sını, böylece günahlarının temizleneceğini ve insanlara şefkatle muamele etmesini söyle­miştir. Bir defasında Medine'de kıtlık vardı. Abbad b. Şurahbil adlı aç bir adam bir bah­çeye girdi. Birkaç hurma yedi ve bir miktar da hırkasına koydu. Bahçenin sahibi onu ya­kalayıp dövüp, elbiselerini soydu. Fakir adam bahçe sahibiyle birlikte Rasulullah'ın yanına gelerek bahçe sahibini şikayet etti- Rasulullah bahçe sahibine dönerek, "O cahildi, sen ona öğretmeliydin; o açtı, sen onu doyurmahydın." dedi. Ve bahçe sahibi adamın elbisesini iade etti. Ayrıca ona ken­di anbarmdan altmış say buğday verdi." (Mişkât)

Çocuklara Karşı Davranışı
 
Amr b. Saîd, Enes'den şöyle rivayet etmiş­tir: "Çocuklara karşı Rasulullah'dan da­ha müşfik davranan kimse görmedim."

Sahabe'den birinin anlattığına göre, çocuk­luğunda Ensar'dan birinin bahçesine gider, taş atarak hurma düşürüp toplardı. Bir gün bu yüzden Rasulullah'ın huzuruna götü­rüldü. Rasulullah sordu: "Niye taş atıyor­sun?" Çocuk, "Hurma toplamak İçin." di­ye cevap verdi. Bunun üzerine Rasulullah: "Sakın taş atarak düşürme, sadece yerdeki hurmaları ye." demiştir.

Rasulullah seyahat dönüşlerinde, önce karşılayan çocuklara selâm verir ye onları bi­neğinin önüne ve arkasına bindirirdi. Bir gün, yanında küçük kızı Hesne ile birlikte Halid b. Said, Peygamber'a geldi. Rasu­lullah, kıza "Sene" dedi. Hesne Habeşis­tan'da doğmuştu. Habeş dilinde "Sene", "Hesne" demekti. Kız, Rasulullah'ın sır­tında bulunan Peygamberlik Mühürü'yle oy­namaya başladı. Halid, kızını azarlayınca Rasulullah onu susturarak çocuğun oy­namasına İzin verdi.

Enes şöyle demiştir: "Ben namazım Rasu­lullah kadar kısa ve düzgün kılan hiçbir imamın arkasında namaz kılmadım. Bebek ağlaması duyduğunda, namazı, bebeğin an­nesi sıkılabilir diye kısa tutardı!' Ebu Kata-de'nin rivayetine göre Rasulullah: "Na­maza başladığımda, uzun tutmaya niyetleni­rim; fakat bir bebek ağlaması işitince, bebe­ğin annesinin duygularını bildiğimden nama­zı çabuk kılarım." demiştir. (Mişkât)

Onun sevgi ve şefkati sadece müslüman ço­cuklarına mahsus değildi. Bütün çocuklara karşı aynı duyguyu taşırdı. Bir savaşta, sa­vaşan kuvvetler arasında çocuklar da bulun­maktaydı ve çocuklar ölmüştü. Olayı öğre­nince Rasulullah çok müteessir oldu. Ra­sulullah'a birisi: "Ey Allah'ın Rasulü! Onlar müşriklerin çocuklarıydı." deyince, Muhammed: "Müşriklerin dahi çocuk­ları sizden daha iyidir. Sakın çocukları öl­dürmeyin! Sakın çocukları öldürmeyin" bu­yurmuştur. Mevsimin ilk meyvesi getirildi­ğinde, onu topluluğun en küçük ferdine ver­mek onun sünnetiydi. Çocukları çok sever ve onları öperdi. Bir gün çocukları öperken bir bedevi gelerek "Çocukları çok seviyor­sun. Benim on çocuğum var ve daha birini bile öpmedim." deyince, Rasulullah "Al­lah senin gönlünden merhamet ve şefkati çe­kip çıkarmıştır, ben ne yapabilirim" diyerek cevap vermiştir. (Mişkât)

Sahabeden Câbir b. Semra çocukluğunda ge­çen bir olayı şöyle anlatmaktadır: "Bir de­fasında Rasulullah'la birlikte namaz kıl­mıştım. Namazdan _sonra evine gittiğinde ben de onunla gittim. Yanımıza başka çocuk­lar da katıldı. Diğer çocuklarla birlikte beni de öptü. "Mekke'den hicret ettikten sonra Medine'ye girdiği zaman Ensardan bazı kü­çük kızlar evlerinin önünde sevinçle şarkı söylüyorlardı. Yanlarından geçerken Rasulul­lah: "Ey kızlar! Beni seviyor musunuz?" dedi. Kızlar da "Evet, ey Allah'ın Rasulü" deyince, Muhammed: "ben de sizi sevi­yorum!' demiştir. Yusuf b. Abdullah'ın an­lattığına göre doğduğunda duası için Rasu­lullah'a götürülmüştür. Rasulullah ku­cağına alarak 'Yusuf adını teklif etti. Başın­dan okşayarak bebek için Allah'a dua etmiş­tir.

Özetle, Rasulullah çocuklara karşı çok müşfikti. Onları çok sever ve daima büyük şefkat ve nezaketle muamele ederdi.

Kölelere Karşı Davranışı
 
Rasulullah bilhassa kölelere karşı çok şef­katliydi. Ashabına, "Onlar sizin kardeşleri-nizdir; yediğinizden yedirin; giydiğinizden giydirin" derdi. Köle aldığında azad ederdi. Fakat onun şefkat ve cömertliğinden ötürü köleler ayrılmak istemezdi. Zeyd b. Haris, bir köleydi. Muhammed onu azad etti ve onu almaya gelen babasıyla gidebileceğini söyle­mesine rağmen o babasıyla gitmeyi reddede­rek, Rasulullah'la kalmayı tercih etmiş­tir.

Köleler kendilerine köle denmesinden utanı­yordu. Muhammed, ashabına "kölem" veya "cariyem" yerme, "oğlum" veya "kızım" diye hitap etmelerini tavsiye eder­di. Kölelere de sahiplerine "Rab" dememe­lerini, çünkü sadece Allah'ın "Rab" oldu-' ğunu söylerdi. Kölelere o kadar müşfikti ki, ölmeden son vasiyeti, "Köleler hususunda Allah'tan korkun." olmuştur. İslâm'ı seçen­lerden biri de Ebu Zer'di. Bir defasında bir Arap köleye kötü davranmıştı. Köle de Ra­sulullah'a şikayet etti. Rasulullah, Ebu Zer'i azarlayarak: "Sen hâlâ cahilsin. Köle­ler senin kardeşlerindir. Allah sana onlardan fazla kuvvet vermiş; onlar senin meşrebine uymuyorlarsa sat o zaman. Allah'ın yarat­tığına zarar verme. Yediğinden yedir; giydi­ğinden giydir. Yapabileceklerinden fazla iş yükleme, Şayet fazla iş verirsen, sen de on­lara yardım et." demiştir. (Mişkât)

Bir gün Ebu Mes'ud Ensarî kölesini döver­ken arkasından bir ses geldi: "Ebû Mes'ud, Allah senden daha güçlüdür ve Allah'ın sen­de, senin kölen üzerinde olan hâkimiyet hak­kından daha fazla hakkı vardır." Ebû Mes'­ud dönünce Rasulullah'ı gördü. Rasulul­lah: "Bırakmasaydm sana cehennem ateşi değerdi!' dedi. İnsanlar kölelerini evlendirir-di. Fakat istedikleri zaman da zorla ayırır­lardı. Adamın biri kölesini cariyesiyle evlen-dirmİşti. Sonra da onları ayırmak istedi. Kö­le, bu durumu mescidde vaaz eden Rasulul­lah'a şikayet etti. Rasulullah: "İnsan­lar neden köleleri Önce evlendirir, sonra da ayırırlar? Evlenme ve boşanma hakkı yalnız karı ve kocaya aittir!' buyurdu. Kölelere karşı o kadar şefkatliydi ki, müşriklerin köleleri kaçıp ona gelmek isterlerdi. O da kölelere hürriyetlerini verirdi. Savaş ganimetleri da­ğıtıldığında köleler de haklarını alırdı. Yeni azad olan köleler henüz sermayeleri olma­dığından paylarını öncelikle alırlardı.

Birgün adamın biri Peygamber'e gelerek "Ey Allah'ın Rasulü! Kölelerin kaça kadar hatasını affetmem gerekir?" diye sordu. Rasulullah ses çıkarmayınca soruyu üç defa tekrarladı. O, üçüncüsünde cevapladı: "Her gün onları yetmiş defa affet." Birisinin pek memnun olmadığı iki kölesi vardı. Bu yüz­den onları azarlar ve döverdi. Fakat köleler yine bildiklerini okurdu. Adam, Rasulullah'a giderek şikayetçi oldu ve ne tavsiye ede­ceğini sordu. Rasulullah cezaların hata­lara denk olması halinde iyi olacağını, ceza­ların aşırı olması halinde Allah'ın da onu ce­zalandıracağını söyledi. Bunu duyan adam üzüntüsünden ağlamaya başladı. Rasulullah Kur'an-ı Kerim'den şu ayeti okudu: "He­sap Günü'nde adalet terazileri kuracağız." (21: 47). Sonra o kişiye Kur'an okuyup oku­madığını sordu. Bunun üzerine adam da; "Ey Allah'ın Rasulü! Onları benden ayırsam daha iyi olur. Şahit ol, onlar artık hürdür­ler." dedi.

Kadınlara Karşı Davranışı
 
Muhammed , kadınlara karşı da şefkat ve sevgiyle muamele ederdi. Oysa, o zamanlar kadınlara çok kötü muamele edilmekteydi. Muhammed  onlara toplumda erkekler ka­dar şeref ve değer vermiştir. Hz. Ömer şöyle anlatmaktadır: "Biz, Mekke'de kadınlara pek saygı göstermezdik; fakat Medine'de da­ha iyi muamele görmüşlerdir. Rusulullah söz ve emirleriyle kadm haklarını sağlamış­tır. Böylece kadınların durum ve statüsü kuv­vetlenmiştir." (Mişkât)

Rasulullah'ın çevresinde devamh erkek­ler bulunmaktaydı. Bu yüzden kadınlar onu dinleme zamanı ve meselelerini açabilme fır­satı bulamamaktaydılar. Bu amaçla kadın­lar Rasulullah'dan kendilerine bir gün tahsis etmesini rica ettiler. Muhammed bu isteği kabul ederek kadınlar için bir gün ayır­dı. Genellikle kadınlar nazik ve zayıf bir ya­pıya sahip oldukları için kadınlara Özel bir itina gösterir ve onlara çok nazik davranırdı. Kadınlar, bu şekilde sorunları hakkında çekinmeksizin serbestçe soru sorarlardı.

Bir seyahat sırasında Enceşe adlı Habeşî bir köle develerin önünde giderken şarkı söylü­yordu. Rasulullah'ın hanımlarından ba­zıları da beraberlerindeydi. Enceşe şarkı söy­lerken develer daha hızlı gidiyordu. Rasulul­lah: "Enceşe! Dikkat et, cam (kadınlar) kırılmasın." dedi. (Mişkât)

Esma bint Humeys İslâm'ın ilk dönemlerin­de Habeşistan'a göç edenlerdendi. Hayber seferi sırasında Medine'ye dönmüşlerdi. Bir gün Esma, Hafsa'yı görmeye geldi. Orada bulunan Ömer, Esma'yı görünce Hafsa'ya: "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Hafsa; "Umeys kızı Esmâ'dır" dedi. Ömer "A, bu kadm Habeşli Esma mıdır?" deyince Esma: "Evet, öyle!" diye cevap verdi. Ömer Esma­ya: "Medine'ye hicret faziletinde biz sizi geç­tik! Biz Rasulullah'a sizden daha lâyık, daha yakın bulunuyoruz!" demesi üzerine Esma sinirle: "Asla! Biz evimizden uzakta bize eziyet eden garip Habeşî'ler arasında ya­şarken, hayatımızdan korkuyorduk. Oysa siz, açları doyurucu Rasulullah'la yaşadınız!' de­di. Bu arada eve Rasulullah da geldi. Es­ma: "Ey Allah'ın Rasulü! Ömer şöyle şöyle dedi!' deyince, Rasulullah sordu: "Sen ne cevap verdin?" Esma tüm konuşmayı anlat­tı. Bunun üzerine Peygamber ; "Ömer'in benim üzerimde senden daha fazla hakkı yoktur. Ömer ve arkadaşları yalnız bir defa hicret ettiler, oysa siz iki kere." dedi. Bu olay Medine'de duyulunca Habeşistan'a göç edenler Esma'ya koştular ve tekrar tekrar Ra­sulullah'ın sözlerini dinlediler. (Buharı -Tecridi Sarih Tercümesi)

Bir gün, çok sayıda kadın akrabası Peygam­ber'in etrafına oturmuş, yüksek sesle ko­nuşuyorlardı. Ömer içeri girince hepsi çekildi ve Muhammed güldü. Ömer: "Ey Allah'ın Rasulü, Allah seni hep mütebessim kılsın. Niçin güldün?" diye sordu. Rasulullah , Ömer'in onları korkuttuğunu; Ömer'in se­sini duyunca hepsinin saklandığını söyledi.Ömer, kadınları kastederek: "Benden değil, Rasulullah'tan korkun." dedi. Kadınların hepsi, "Sen Rasulullah'dan daha hiddetli­sin." dediler. Bir bayram günü Aişe'nin evin­de yüzünü örtmüş uyuyordu. Bayram oldu­ğu için küçük kızlar şarkı söylüyordu. Eve gelen Ebu Bekir, çocuklara susmalarını söy­ledi. Bunun üzerine Muhammed: "Bırak söylesinler, bugün onlara bayramdır." dedi.

Muhammed 'iniyi huyu ve nazik davra­nışı yüzünden kadınlar ona sorular sorarlar­dı. Ashabı kadınların cüretine şaşardı. Fakat, Rasulullah onlara hoşnutsuzluk göster­mezdi. Ebu Said, Aişe, Enes, îbni Abbas ve Câbir gibi pek çok sahabenin rivayetine gö­re Rasulullah şöyle demiştir: "İki veya üç kız evladı veya kardeşi olup da bunlara iyi davranan herkes Cennet'e gidecektir."

Hayvanlara Karşı Davranışı
 
Muhammed herkese namütenahi şefkat duyardı. Hayvanlara karşı da böyle davranır­dı. Bütün cahil ve eğitimsiz toplumlar gibi Araplar da hayvanlarına kötü davranırlardı. Arabistan'da devenin boynuna genellikle bir halka takılırdı. Bu uygulama Rasulullah 'ın emriyle durduruldu. İnsanlar, hayvan­lar canlı oldukları halde üzerlerinden et ke­serek pişirip yerlerdi. Bu yaygın uygulama­ya da son verildi. Hayvanların tüy ve kuy­ruklarının kesilmesi de yasakladı. Muham­med, kuyruğun hayvanların fırçası ve ye­lpazesi, tüylerinin de yorganları olduğunu söylemiştir. Rasulullah ayrıca hayvanla­rın fazlaca çalıştırılmalarını yasaklamış ve 'Hayvanların sırtını iskemleniz gibi kullan­mayın." demiştir. Hayvan dövüştürme de ka­nun dışı kılınmıştır. Başka bir âdet de, bir hayvanı bir yere bağlıyarak onun üzerinde atış talimi yapmaktı. Bu da yasaklanmıştır.

Bir gün Rasulullah yolda yüzü dağlanmış bir merkep görünce; "Allah'ın laneti onu dağlayanın üzerinedir."demiştir. İnsanlar de­ve ve koyunları ayırdetmek amacıyla dağlama yoluyla işaretlemekteydi. Bu amaçla hay­vanların sadece pek duyarlı olmayan yerle­rinin dağlanmasına izin verilmiştir. Enes'in anlattığına göre bir ağıla gittiğinde Rasulul­lah'ı koyunların kulaklarını dağlarken görmüştür. (Mişkât)

Bir kere Ashabıyla bir yolculuktayken din­lenmek amacıyla durdular. Oraya bir kuş yu-murtlamıştı. Birisi yumurtayı alınca kuş bü­yük bir korku içinde kanatlarını çırpmaya başladı. Peygamber yumurtayı alarak ku­şu kimin ürküttüğünü sordu. Adam "Ben yaptım, ey Allah'ın Rasulü" dedi. Rasulul­lah "Geriye koy." dedi. Elindeki bir bez parçasına sarılı kuş yavruları olan sahabe­nin biri Peygamber'e gelerek "Çalılardan ses duyup gidince, bu yavruları gördüm ve tutup aldım. Olanları gören anneleri de ba­şımın üstünde uçarak dönüp durdu." dedi. Rasulullah adama kuşları geriye götürme­sini söyledi. Bir gün Rasulullah, yolda aç­lıktan karnı sırtına yapışmış bir deve görün­ce sahibine, "Konuşamayan bu hayvanlara muamele ederken Allah'tan kork" demiştir. Muhammed  kendisi hayvanları beslemiş, deve bağlamış ve süt sağmıştır." (Mişkât)

Rasulullah sahabesine bir hikâye anlat­mıştır. Adamın biri seyahate çıkmış. Bir ara çok susamış. Bir kuyu bulunca içine girip su içmiş. Kuyudan çıktığında susamışhğından tuzlu îoprağı yalayan bir köpekle karşılaşmış.

Hayvanın da kendisi gibi susamış olduğunu düşünerek tekrar kuyuya girip su kırbasını doldurarak, çıkıp köpeğe içirmiş. Allah da onun bu davranışından razı olarak onu Cen-net'e göndermiştir. Kedisini açlıktan öldüren bir kadının Cehennem'e gideceğine dair an­latılan başka bir hikaye de vardır.

Rasulullah hayvanlara karşı çok nazik ve müşfik idi. Ashabına da, yemek için kestik­lerinde dahi iyi ve nazik davranıp, mümkün mertebe az acı çektirmelerini tavsiye ederdi. Onları asgari acıyla kesebilmek için çok kes­kin bıçakla kesmelerini istemiştir. Ayrıca bı­çağı hayvanın gözü önünde veya kesilmeden hemen Önce bilemeyi yasaklamış, bu işin hayvanı kesim için getirilmeden önce yapıl­masını istemiştir. (Mişkât)

Rasulullah söz ve haliyle herkese iyi, na­zik ve dost olmayı göstermiştir. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Rasulullah: "Dost ve müşfik olun" demiştir. Enes ve İbni Mes1 ud'un rivayetlerine göre de Rasulullah şöyle demiştir: "Her yaratık Allah'ın evlat­ları gibidir. Allah'a en sevgili olanlar, O'nun evlatlarına şefkatli davrananlardır!' Rasulul­lah Aişe'nin rivayetine göre: "Allah şef­katlidir ve müşfik olmayı sever. Katılığa ver­mezken, müşfiklere hiçbir şeye vermediği ka­dar verir." demiştir. Yine Aİşe'den rivayetle -Rasulullah: "Şefkat gösterene bu dünya­da da, öteki dünyada da hayırlar verilecek­tir. Fakat, şefkatten mahrum olanlar bu ve Öteki dünyadaki hayırdan mahrum kalırlar." buyurmuştur.

İbni Mes'ud'un rivayetine göre Rasulullah şöyle söylemiştir: "Size kimin Cehennem­den, Cehennemin de kimden uzak tutuldu­ğunu söyleyeyim mi? Nazik, müşfik, merha­metli, cana yakın ve yumuşak huylu herkes" (Mişkât).

Rasulullah , bu davranış tarzım kendi ör­nek hayatıyla ashabının kalplerine nakşet-miştir. Ashabı da diğer insanlara örnek ol­muştur. Şu olay buna işaret etmektedir: Abdullah b. Cafer'in anlattığına göre bir gün, bir otlaktan geçerken, keçi sürüsüne çoban­lık yapan Habeşî bir köle görmüştür. Bir kö­pek gelerek çobanın önüne oturmuş, o da bir dilim ekmek çıkararak köpeğe vermiş. Kö­pek yiyince ikinci ve sonra da üçüncü dilim­leri vermiş. Durumu gören Abdullah, köle­ye efendisinin kendisine kaç dilim ekmek ver­diğini sormuş. O da "gördüğün kadar" ce­vabını vermiş. Abdullah neden bütün ekme­ğini köpeğe verdiğini sorunca köle, köpeğin oraya alt olmadığını, yiyecek umuduyla uzaktan gelmiş olabileceğini, onun bu çaba­sının boşa çıkmasını istemediğini söylemiş­tir. Abdullah bu olaydan öyle etkilenmiş ki köleyi sahibinden otlak ve keçi sürüsüyle bir­likte satın almış ve onu azad edip, keçileri ve otlağı kendisine vermiştir. Köle ona teşek­kür ederek tüm sürü ve otlağı hayır için bah­şedip, oradan ayrılmıştır.

Akrabalarına Karşı Davranışı
 
Rasulullah akrabalarına karşı çok iyi ve nazik idi. Ashabına da ana-baba ve akraba­larına aynı şekilde davranmalarını tavsiye ederdi. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre bi­risi Rasulullah'a sormuş: "Benim üzerim­de en fazla hakkı olan kimdir?" Rasulullah da: "Annen" cevabını vermiş. Adam on­dan sonra kimin geldiğini sorunca Rasulul­lah "Baban" demiştir. Ye sormaya devam ettiğinde, "Yakın akrabaların" cevabını al­mıştır.

Abdullah b. Mesud'un anlattığına göre; "Nebiyyi Ekrem'a amellerin hangisi Al­lah'a daha sevgilidir?" diye sordum. "Vak­tinde kılman namazdır." buyurdu. "Sonra hangisi?" diye sordum. "Ana-babaya ihsan ile iyilik yapmandır" buyurdu. "Sonra han­gisi?" dedim "Allah yolunda cihad" buyur­du. (Buharî). Ebu Bekir'in kızı Esma'nın an­lattığına gö-re, Kureyş'le arada anlaşma ol­duğu dönemde bir gün yanına gelmiş, o da Rasulullah 'a giderek sormuş: "İslâm'a karşı olan annem bana geldi. Ona sevgi ve nezaket gösterecek miyim?" Rasuluilah: "Evet, öyle davran" buyurmuştur. (Mişkât).

İbni Ömer, Rasuluilah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Merhametli birisinin yapa­cağı ilk şeylerden biri, ölümünden sonra ba­basının arkadaşlarına iyi davranmaktır." Enes'in rivayet ettiğine göre Rasuluilah: "Rızkını artırıp, ömrünü uzatmak isteyen akrabalarına iyi davransın." demiştir. Ebu Hureyre ve sahabeden diğerlerinin rivayeti­ne göre Rasuluilah şöyle demiştir. "Rahm (akrabalık bağları) rahman kelimesinden alınmıştır. (Bu yakınlık) sık ağaçların birbi­rine sarılmış kökleri gibidir. Allah, sizi bir­lik içinde tutanı ben de kendime bağlı tuta­rım. Sizi ayıranla ben de bağımı koparırım" buyurmuştur. Abdullah b. Ebu Avf, Rasu­luilah 'ın şöyle dediğini duyduğunu ifade etmiştir: "İçlerinden akrabalık bağlarını ke­senin olduğu bir topluluğa rahmet inmez." Enes'den rivayet edildiğine göre Rasuluilah: "Canım elinde olan hakkı için, kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemedi­ğiniz sürece inanmış olamazsınız". Ebu Hu-reyre'nin rivayetine göre Rasuluilah : "Al­lah'a yemin ederim ki mümin değildir." diye üç defa tekrarlamıştır. Kim için söylediği so­rulunca Rasuluilah: "Komşusunun, zarar gelmeyeceğinden emin olmadığı kimse" ce­vabım vermiştir. (Mişkât).

Bahsettiğimiz bu esas, İslâm'ın insan ilişki­lerinin temelini teşkil eden ilkelerinden biri­dir. Allah: "Rabbin yalnız kendisine tapma­nızı ve anaya babaya iyilik etmenizi emretti, ikisinden birisi yahut ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa onlara karşı "öf" bile demeyesin, onları.azarlamayasın. Onla­ra güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçak gö­nüllülük kanatlarını ger ve: 'Rabbim! Kü­çükken beni yetiştirdikleri için sen de onla­ra merhamet et.' de" (17: 23-24) buyurmak­tadır. Lokman Suresi'nde de: "Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tav­siye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Ço­cuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret diye tavsiyede bu­lunmuşuzdur. Dönüş Banadır." (31: 14) buyurulmuştur.

İnsanın varoluş gayesi, Allah'a kulluk etmek ve diğer yaratıklara hayırlı ve merhametli ol­maktır. "Allah'a ibadet edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya, akrabaya, Ök­süzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin." (4: 36). Aynı emir, geçmiş milletlere de verilmişti: "Biz İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, anaya-babaya, yakınlara, ye­timlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsan­lara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekatı verin!" (2: 83).

Yetimlere Karşı Davranışı
 
Rasuluilah bütün insanlara merhametli davranmış ve yolundan gidenlerden de aynı şeyi istemiştir. Fakat bilhassa yetimlere çok merhametli davranırdı. Ashabından da ay­nı hassasiyeti göstermelerini istemiştir. Sev-bân'ın rivayet ettiğine göre Rasuluilah şöyle demiştir: "Kaderi yalnız dua değişti­rir, ömrü yalnız şefkat uzatır ve günah işle­yenin rızkı kesilir.". Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Rasulullah şöyle demiştir: "Müslümanlar içindeki en güzel ev, iyi mu­amele edilen bir yetimin olduğu evdir. Müs­lümanlar İçindeki en kötü ev de, kötü mua­mele edilen bir yetimin olduğu evdir." (Mişkât)

Ebu Ümâme'nin rivayetine göre Rasulullah: "Kim Allah rızası için bir yetimin başı­nı okşarsa elinin değdiği her saç için sevap alacaktır.' dedikten sonra iki parmağını bir­leştirerek; 'Ve kim vesayetindeki kız veya er­kek yetim çocuğa iyi davranırsa, o ve ben bu iki parmak gibi Cennet'te beraber olacağız." demiştir. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Rasulullah: "Kim dul veya fakir biri ya­rarına çalışır, gayret ederse Allah yolunda ça­lışmış gibidir." demiştir. Yine Ebu Hureyre'­nin rivayetine göre birisi Rasulullah'a katı kalpli olarak şikayet edildiğinde: "Yetimle­rin başını okşayın ve fakirleri doyurun." bu­yurmuştur. (Mişkât)

Düşman Ve Kâfirlere Karşı Davranışı
 
Allah'ın Rasulü Muhammed dost düşman herkese merhametle muamele etmiş ve ashabma da bunu telkin etmiştir. Ebu Basra el-Gıfarî'nin anlattığına göre, inançsızken Me­dine'ye gelmiş ve Rasulullah'ın misafiri olarak kalmıştır. Akşam, keçilerinin hepsin­den süt içmiş, fakat Rasulullah tek bir ke­lime dahi etmemiş. O gece Rasulullah ve ailesi aç yatmıştır. Benzer bir olay da Ebu Hureyre tarafından rivayet edilmektedir. Bir gece inançsızlardan biri Rasulullah'a mi­safir olmuş. Akşam yedi keçinin tamamının sütünü teker teker içmiş. Ancak Peygamber'da hiçbir kızgınlık veya hoşnutsuzluk emaresi görülmemiş. Rasulullah'ın bu davranışı üzerine ertesi sabah adam İslâm'a girmiş ve keçilerden yalnız birinin sütüyle ye­tinmiştir. Ebu Hureyre'nin Medine'de bera­ber yaşadığı annesi kâfirlerdendi. Rasulullah hakkında kötü konuşurdu. Ebu Hureyre, annesinden şikayetçi olduğunda Rasulullah onun İçin dua etmiştir. Bilâl, evinin işle­rini idare ettiğinden Peygamber'a çok ya­kındı. Bir gün kâfirlerden biri Bilâl'e zenci diye hitap etmiş ona keçilerini otlattıracağı­nı ve bu iş süresince dinlenmeyeceğini söyle­miştir. Konuşmayı duyan Rasulullah kâ­fire bir şey söylememiştir. {Mişkât)

Medine'deki münafıklar meselesi Rasulullah ve ashabı için büyük bir imtihan olmuş­tur. Ancak Rasulullah onlara da şefkat ve anlayışla davranmıştır. Abdullah b. Ubeyye ve yolundan gidenler şeklen İslâm'a girmiş, fakat kalben tasdik etmemişlerdi. Onların Uhud savaşında ve pek çok olaydaki davra­nışı İslâm'a zarar vermekteydi. Buna rağmen Rasulullah onlara da merhametli davran­maktaydı. İbn Ubey Öldüğünde oğlu Abdul­lah'ın ricası üzerine Rasulullah kendi gömleğini ona kefen olarak vermiştir.

Yahudiler de Rasulullah'ın ve getirdiği di­nin düşmanlarıydı. Fakat Peygamber on­lara da merhametle davranmıştır. Bİr gün Rasulullah bir yahudinin hasta oğlunu görmek için evine gitmiştir. Çocuğu İslâm'a davet ettiğinde çocuk izin için babasına bak­mış. Babasının izin vermesi üzerine de İs­lâm'ı kabul etmiştir. Yine bir gün, bir yahu­dinin cenazesi yoldan geçerken Rasulullah ölüye saygı işareti olarak ayağa kalkmıştır. Bir defasında da yahudinin biri Rasulullah'a gelerek bir müslümanı kendisine haka­ret ettiği gerekçesiyle şikâyet etmiştir. Bunun üzerine Rasulullah o müslümanı çağıra­rak tekdir etmiştir. Rasul, ashabıyla bir­likte Hudeybiye vadisinde sabah namazını eda ederken yetmiş seksen kadar kâfir na­maz esnasında müslümanları katletmek amacıyla Tenîm dağından aşağı sessizce in­mişlerdi. Ancak kötü emellerine ulaşamadan yakalanarak Rasulullah'ın önüne çıkarıl­dılar. Rasulullah onlara iyi davranmış ve hepsini serbest bırakmıştır.

Aslında Hz. Muhammed herkese, her şartta merhametle muamele etmiş ve hiç kimseye ne kötü davranmış ne de kin beslemiştir