Konu Başlığı: Şefaatin Temel Şartları Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Temmuz 2012, 22:35:37 Şefaatin Temel Şartları Şefaat kavramı peygamberlikle çok yakından ilgilidir. Çünkü peygamberler kıyamet günü Allah indinde O'nun izniyle mü'minlere, onların işledikleri ve işledikten sonra tevbe ettikleri küçük günahlar için şefaatte bulunabileceklerdir. Peygamberlerin şefaat etmelerinin bir sebebi de peygamberliği yalanlayanların şöyle bir iddiada bulunmalarıdır: "Kıyamet gününde bizim tanrılarımız ve büyük atalarımız bize şefaat edeceklerdir. Çünkü onlar Allah katında mümtaz varlıklardır. Onun için biz ne günah işlersek işleyelim bu aracı ve şefaatçiler nasıl olsa bizi kurtaracaklar ve Allah'ın bizi affetmesini sağlayacaklardır." Bunun için şefaat, peygamberlik makamıyla çok yakından ilgilidir. Kur'an-ı Kerîm'in pekçok yerinde ve tafsilatlı olarak şefaat meselesi geçmektedir. Dolayısıyla bir kişi için şefaati kimin yapabileceği, kimin yapamayacağı, hangi durumlarda yapabileceği, hangi durumlarda yapamayacağı, kimler için yapabileceği, kimler için yapamayacağı gibi hususlar gayet açık olarak izah edilmiştir. İnsanların doğru yoldan ayrılmalarının pekçok sebeplerinden biri de bu şefaat kavramını yanlış anlamalarıdır. Kur'an'da bu mesele öylesine etraflıca açıklanmıştır ki hiçbir şüphe ve tereddüte mahalbırakılmamıştır. Bu konu Bakara sûresinin "âyet-el kürsi" olarak bilinen âyetinde şöyle izah edilmektedir: "Allah, ki O'ndan başka tanrı yoktur, daima diri ve yaratıklarını koruyup idare edendir. Kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir? Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun ilminden, ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koru(yup gözetmek, kendisine ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." (2: 255). Kur'an'ın bu âyeti velilerin ve meleklerin şefaatte bulunacakları vehmine karşı açık bir delildir. Bazı kimseler velilerin ve meleklerin Allah indinde, Allah'ı onları affetmesine zorlayacak kadar yetkileri olduğunu zannetmektedirler. Bunlara, Allah indinde hiç kimsenin değil iltimas etmek, konuşmaya bile cesaret edemeyecekleri hatırlatılmıştır. Hiçbir peygamber, melek ya da evliya Allah'ın izni olmadan ağızlarından bir kelime bile çıkaramayacaklardır. (Mevdûdî, The Meaning af the Qur'an,c. I, sh. 185). Bu âyetin birinci kısmı müşriklerin büyük atalarının, meleklerin ve diğer tanrıların şefaatte bulunacakları iddiasını çürütmektedir. Bir kimsenin, bu kâinatın nizamını ve işleyişini bilmeden nasıl ona müdahalede bulunabileceğini sormaktadır. Bunlar insan, cin ya da melek kim, olurlarsa olsunlar bilgileri sınırlı ve eksiktir. Kâinatın bütün hakikatlerini hiç kimse idrak edemez. Öyle ki kâinatın bir molekülü bile yerinden oynasa bütün sistem altüst olur. Bunlar değil bir molekülün hareketlerini, kendi faaliyetlerini bile idrak etmekten âcizdirler. (Mevdûdî, Sîret-i Server-i Âlem, c. I, sh. 420-422).. Şüphesiz Allah huzurunda O'nun izni olmadan hiç kimse iltimasta bulunamaz. Nasıl olur da bir kimse O'nun karşısında kalkarak kendi gibi başka bir kimsenin hakkını savunabilir? Her ikisi de O'nun yarattığı mahlûklardır. Her ikisi de O'na dayanırlar ve O'na muhtaçtırlar, O'nun iradesine ve hükmüne bağlıdırlar. O kendi hikmetine ve planına göre birini öbürünün üzerine yükseltmiş olabilir. Ancak Allah'ın iradesi ve izni ile, O'nun hikmetine ve emrine göre biri öbürüne şefaatte bulunabilir. Allah'ın ilmi mükemmeldir, hiçbir zaman ve mekânla sınırlı değildir. Fakat bunun tersine O'nun mahlûku olarak bizim ilmimiz sınırlıdır ve Allah'ın ilmine göre değişik seviyededir. Sadece arasıra Allah lütfettiği zaman hakikatin gölgesini görebiliriz. (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, sh. 103). Şefaat hakkındaki birkaç temel prensibe dikkat etmeliyiz. Birincisi şefaat ancak peygamberlere ve sâlih kullara aittir. Bu, şerefli bir makamdır ve ancak buna layık olanlara verilecektir. Bunların şefaati de Allah'ın izni ile olacaktır ve sadece Allah'ın izin verdiği kimseler için şefaat edebileceklerdir. Hiçkİmse bir başkası için Allah'ın izni olmadan şefaat etme teşebbüsünde bulunamaz ve birisine izin verilip o kimse şefaat için konuştuğu zaman da hak ve doğru söz söylemek zorundadır. Bunun dışında Allah önünde doğru olmayan hiçbir söz söylenemeyecektir. Bütün bunlar Kur'an'da bildirilmiştir ve Hz. Peygamber'in hadîslerinde de açıklanmıştır. Bunlar açık açık bildirildiği halde nasıl olur da bir kimse şefaati günah İşlemek için bir ruhsat olarak görebilir ve büyük günahları ve diğer küçük günahları işlemeye devam ederek kıyamet gününde şefaatle kurtulabileceğini ümit edebilir? Ancak bütün hayatını takva, Allah korkusu ve tevbe ile geçirmiş, ama bilmeden bazı küçük günahlar işlemiş, dikkatsizlik yüzünden bazı sınırlan çiğnemiş ve heyecan içerisindeyken iyi ve kötüyü fark edememiş inanan kimseler Allah'ın merhameti ile peygamberin şefaatine hak kazanabileceklerdir. Bunun dışında, günah işlemeyi kendilerine meslek haline getirmiş olan kimselere, nasıl olsa kıyamet gününde bazı meleklerin ve bu dünyada taptıkları tanrıların iltiması ile bütün günahlarının ve kötü amellerinin silineceğini umarak bunları işlemeye devam edenlere Kur'an ve hadisler ışığında şefaatle kurtulmaya hiçbir imkân tanınmamaktadır. Yahudiler de kendi günahları hakkında aynı şekilde affedileceklerini düşünmektedirler. (E. Ahsen Islâhı, a. g. e., c. IV, sh. 140-141). Kur'an-ı Kerîm bunların hakkında şöyle buyurmaktadır: "Onların ardından, yerlerine birtakım kötü insanlar geldi ki, Kitaba vâris oldular, şu alçak (dünyan)ın menfaatini alıyorlar: 'Biz nasıl olsa bağışlanacağız!' diyorlar. Kendilerine ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki» 'Allah hakkında, hakikatten başkasını söylememeleri hususunda kendilerinden Kitab mîsakı alınmamış mıydı? (Kitabda bu hususta kendilerinden söz alınmamış mıydı?) Ve onun içindekini okuyup öğrenmediler mi? Âhiret yurdu (günahlardan) korunanlar için daha hayırlıdır. Düşünmüyor musunuz?" (7:169). |