Konu Başlığı: Savaş Stratejisi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Mayıs 2012, 18:29:37 SAVAŞ STRATEJİSİ 1- Savaşın Temel Prensipleri Askerî terim olarak strateji, bir ülkenin hedefine ya da hedeflerine ulaşmada, o ülkenin toparlayabildiği bütün kaynaklarının askerî vasıtalarla pratik kullanımı mânasına gelir. Menfaatlerin çatışması ortaya çıktığında barışçı vasıtalarla çözülebilir; fakat diğer taraftan eğer dostça bir çözüm imkânı ortadan kalkarsa, yegâne muhtemel hareket tarzı askerîdir. Buna rağmen böyle bir kararın tabiatını, zamanını ve hareket sahasını, doğrudan veya dolaylı olarak birçok faktör etkileyebilir. Clauswitz'e göre, askerî stratejiyi teşkil eden beş unsur vardır: 1- Psikolojik ve manevî unsurlar. 2- Askerî gücün büyüklüğü, bileşimi ve teşkilatı. 3- Güçlerin hareket ve pozisyonlarının birbirlerine göre durumu, hedef ve engellerin geometrik ilişkisi, yani durumun geometrisi. 4- Bölgenin arazi yapısı. 5- İkmal ve donatım yollan. (Kari Von Claus-witz, On War). Clauswitz, sürprizin, halk desteğinin ve manevî gücün boyutlarının öneminden özel olarak bahsetmiştir. O, ayrıca, savaş alanında arazi yapısı yönünden daha iyi bir pozisyona sahip olmanın önemini de vurgulamıştır. Kritik bir hava faktörü üstün bir durumun avantajını artırabilir ya da azaltabilir. Fakat stratejinin aslî unsurları aynı kalır. Büyük adamların tarih boyunca anlatılan savaşma şekilleri zamanla "Savaşın prensip, leri" olarak bilinmeye başladılar. Savaş stratejisinin bel kemiğini oluşturan aslî savaş prensipleri aşağıda Özetlenmiştir. Sun Tzu». ya göre: 1- En mükemmel olan savaşmadan düşmanın direncini kırmaktır. 2- Komuta kabiliyetinin en yüksek şekli, düşmanın planlarını engellemektir; sonra düşman kuvvetlerinin bağlantısını kesmek gelir. 3- Askerî taktikler suyun hareketine benzer; su tabiî yatağında yüksek yerlerden hızla aşağıya doğru akar. Öyleyse savaşta hatadan kaçınmanın yolu zayıf olanı vurmaklar. Su, üzerinde aktığı zemine göre yolunu kendi şekillendirir; asker ise karşılaştığı düşmana bağlı olarak zaferini şekillendirir. 4- Savaşın esası çabukluktur; düşmanını hazırlıksız yakalama avantajını elde et, yoluna beklenmedik rotalar çiz ve korunmasız noktalara saldır. (Art of War). Başka bir askerî uzmana göre; "İlk prensip mümkün olduğu kadar yoğunluk kazanabilmektir. İkincisi, makul bir sebebe dayanmayan iptal ve değişikliklerden kaçınmak için mümkün olduğu kadar çabuk harekete geçmektir." Bu uzman savaşın prensiplerini şu şekilde sıralar: a- Düşmanın silahlı güçlerini ele geçirmek ve yok etmek. b- Düşman ordusunun mütecaviz maddî unsurlarını ele geçirmek. c- Zaman kaybetmemek, çünkü çabuk hareket etmekle düşmanın nice tedbir ve hazırlığı daha tomurcukken yolunur. Zaferin en güçlü unsuru sürprizdir. d- El eline başarının üzerine sahip olunan bütün enerji ile yüklenmek, devamını getirmek. Takip ve kovalama zaferin meyvala-rıni toplamanın yegâne yoludur. Diğer askeri uzmanlar aşağıdaki faktörlere dayanan bir savaş stratejisi politikası için taraftarlıklarım belirtmişlerdir: 1- Kuvvetlerin ekonomik kullanımı. 2- Güvenlik. 3- Hareket çabukluğu. 4- Sürpriz. 5- Taarruza yönelik hareket (offansive) 6- Hareket kabiliyeti. 7- Elde edilen başarıyı kendi yararına kullanabilmek. 8- Başarısızlığı takviye etme. 9- Kumanda birliği. 10- Maneviyat, komutanın kabiliyeti ve adamların niteliği (Foch, Colin, Liddal-Hart, Maurice, Montgomery, Burne, Machlin; Principle of War). Birleşik Devletler Hükümeti büyük askeri komutanların fikirlerini 'savaşın prensipleri' Şeklinde aşağıdaki gibi özetlemiştir: "Saldırganlık, kuvvetlerin ekonomik kullanımı, hareket (yani hareket kabiliyeti), komutanın birliği, sürpriz ve güvenlik" (U.S., Principles of War). İngiltere Hükümeti savaşın prensiplerini bu sahada 1929'da, 1935'de ve 1960'da yapılan Hizmet Düzenlemelerinde şu şekilde özetlemiştir. "Saldırıya yönelik hareket, sürpriz, kuvvetlerin ekonorru'k kullanımı, güvenlik, hareket kabiliyeti ve maneviyat" (U.K. Principles of War, 1935-1960). Askerî uzmanların ve askerî komutanların fikirleri üzerinde yapılan bu genel çalışma, belirli prensiplerin evrensel olarak düşmana karşı zafer kazanmanın ve üstünlük elde etmenin en iyi ve en etkili vasıtaları kabul edildiğini göstermektedir. İşte bu prensipler şöylece sıralanabilir: Askerî maneviyat, sürpriz, saldırıya yönelik hareket etme, güvenlik, hareket kabiliyeti, hızlı hareket etme, kuvvetlerin ekonomik kullanımı, komutanın birliği, askerî gücün teşkilatlandırılması, askerî amaçlar için bölgenin coğrafya ve arazi yapısının etkili kullanımı. Şimdi bu akademik ve profesyonel fikirlerin ışığında Rasulullah'ın savaş stratejisini tartışalım. Rasulullah'ın hiçbir düşmana karşı savaş başlatmadığı çok açıktır. O, tek Allah'a inandı ve akrabalarım, arkadaşlarını ve diğer insanları aynı inanca davet etti. Onların hiçbirine karşı hiçbir kötü kastı olmadı. Fakat onların iyiliği için çalıştı. Ve onların hepsinin bir Allah'a gelmelerini, selâmete ermelerini, O'nun şeriatı altında refaha ermelerini istedi; putlara ibadet etmeyi, kokuşmuşluğun kötü yollarını, ahlâksızlığı ve adaletsizliği bırakmalarını istedi. Bundan dolayı onların birçoğu Muhammed'a düşman oldular, dava arkadaşları ile birlikte onu yaşadığı şehri terke ve Medine'ye sığınmaya zorladılar. Fakat bu şehirde bile Peygamber'ın barış içinde yaşamasına izin vermediler. Onu yok etmek için Medine'ye seferler ve saldırılar düzenlediler. Rasul Muhammed'ın suçu neydi? Suçu, onların iyiliği için, onları doğru ameller İşlemeye çağırmasıydı. "De ki: 'Ey insanlar, işte size Rabbinizden gerçek geldi. Artık yola gelen, kendisi için gelir; sapan da kendi zararına sapar. Ben sizin üzerinizde vekil değilim!' " (10: 108). Ve Nisa Suresi'nde şunları okuyoruz, "Ey insanlar, Rasul size, Rabbinizden gerçeği getirdi. Kendi yararınıza olarak (ona) İnanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir." (4: 170). Bu, İnsanlara samimi, candan bir çağrıydı; eğer bu davetten hoşlanmazlarsa, onu yalnızca reddedip kendi inançları üzere yaşayabilirlerdi. Ve Peygamber'ı da kendi dini üzere serbest bırakabilirlerdi. Fakat onlar, onu ve dinini yok etmek için saldırgan yollara başvurdular. Bu sebeple Rasulullah dinini bu insanlara karşı müdafaa etmek mecburiyetinde kaldı. Görülüyor ki, onun savaş stratejisinin esas hedefi kendi dinini müdafaa etmek, onun doğruluğuna ikna olanların bu dini özgürce kabul edebilmeleri için engelleri ortadan kaldırmak ve hiçbir korku ve zorlama olmaksızın onun gereklerini yerine getirmek idi. Rasulullah'ın hedefi düşmanlarıyla savaşmak ve onları öldürmek değil, fakat onların kendine ve inançlarına göre yaşamak isteyen diğer insanlara yaptıkları zorbalıkların önüne geçmek idi. Bu suretle onun tüm savaş stratejisi, askerî operasyonlara başvurmayı ve can kaybım asgariye indirerek İlâhî Dava'sına erişmek üzere tasarlanmış ve planlanmıştı. Peygamber delil göstermeyle, akıl yürütmeyle ve cazibelerini kazanmak yollarıyla Kureyşlilerin, yahudilerin ve diğer en güzel duygularına seslenmek için elinden geleni yaptı. Onları, her birinin kabul edebileceği bazı konularda barış için kendisiyle anlaşmaya çağırdı, çünkü savaşmak için hiçbir sebep yoktu. Onlardan herkesin iyiliği için yalnızca kendi inandığı Tanrı'ya ve onların da inandığı Tanrı'ya tapınmalarını ve itaat etmelerini istiyordu. "De ki: 'Ben de sizin gibi bir insanım; Tanrınızın bir Tanrı olduğu bana vahyolunur. Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin'' (18: 110) Rasulullah'ın sulh çabalarının tümü başarısızlığa uğrayınca ve düşmanları ona karşı askerî operasyonlara başlayınca, mevcut bütün insan ve materyal kaynaklarını toparladı ve hedefine varmak üzere savaş stratejisini uygulamaya koyuldu. Hedefi şuydu: Her İki taraftan da en az car kaybıyla düşmanın askerî direncini kırmak. Onun savaş stratejisi, düşmanın insan ve materyal kuvveti, onların strateji ve planı, coğrafî faktörler, savaşın büyük kısmının üzerinde cereyan etmesi muhtemel çevre arazinin yapısı ve bütün bunlardan da öte düşmanın maneviyatı üzerinde yaptığı gerçekçi değerlendirmelere dayanıyordu. Rasulullah askerî planlamaları yaparken coğrafî stratejiyi eksiksiz kullanmış ve askerî operasyonlarında, düşmanın gücünü, hareket kabiliyetini ve maneviyatını da gözö-nünde bulundurarak coğrafî stratejiyi dinamik bir şekilde uygulamıştır. Özellikle Medine ve komşu bölgelerininki gibi dağlık bir arazi yapısı üzerinde çevre faktörlerinin öneminin İyice bilincindeydi. Bu yüzden, bu fizikî ve coğrafî faktörlerin güvenlik ve askerî operasyonların etkinliğiyle olan bağlantısını çok dikkatli bir şekilde değerlendirmiştir. Rasul aynı zamanda sürpriz ataklardan ve bu atakların rakip ordunun askerî gücüne ve savaşçıların psikolojisi üzerine menfî tesirinden de habersiz değildi. Bu konu askerî gücün hareket kabiliyetinin ve süratinin olduğu kadar, gizliliğin Önemini de artırmıştır. Bu yüzden düşmanın planlan ve hareketleri hakkında sürekli ve düzenli istihbarat kaynaklarını teşkil etmek gerekiyordu. Peygamber düşmanlarının hareket ve planlan hakkında gerekli istihbaratı elde etmek için çok etraflı bir sistem teşkil etti. İhtiyacına göre çevre bölgelere ve düşman arazisine keşif birlikleri çıkardı, düşman arazisine keşif seferleri (rekb) ve küçük muharebe seferleri (gazve) düzenledi. Düşmanın planları, gücü ve hareketleri hakkında bilgi toplamak için bir istihbarat servisi teşkil edildi. Bu işi gerçekleştirmek için düşman topraklarına girmek, gizli planlarım öğrenebilmek maksadıyla o insanların arasına karışmak şarttı. Hz. Muhammed, barışı etkilemeyecek şekilde kan dökmeksizin özel bazı amaçları gizlice gerçekleştirmek İçin ayrıca bir komando birimi (seriyye) teşkil etti. Düşmanın maneviyatını çökertmek üzere onların arasında söylentiler ve rahatsızlıklar yaymak için bir birim de teşkil edilmişti. Bu birimler, insanları en mükemmel iç disipline sahip bir duruma ve islâm uğruna her şeyi feda etmeye hazır bir ruh yapısına hazırlamak için bütün gayretleriyle çalıştılar. Rasulullah fesat yaylalarını, sorun çıkaranları ve onların âsi liderlerini alt etmek ve düşman saflarında rahatsızlıklar yaymak için bu birimlerden hakkıyla faydalandı. K'âb b. el-Eşref, Ebû Afk ve Selem b. Abdul Hukik böyle komando birimleri tarafından öldürülmüştü. Bu sistem Rasulullah'a ayrıca düşmanlarının tasarladıkları şeyler hakkında her çeşit istihbaratı elde etme imkânı da verdi. Bu sistem istihbarat bilgilerini sağlamakla kalmadı, aynı zamanda savaş alanında olduğu gibi şehir halkına da azamî güvenliği sağladı ve onlara düşman üzerine sürpriz saldırı yapma imkânı verdi. Hem onların çevredeki düşman arazisinde pusuya düşme korkusu olmadan hareket edebilmelerine de yaradı. Bütün bu faktörler Hz. Peygamber'ın savaş stratejisinde tam manasıyla hesaba katılmıştı. Rasulullah'ın amacı insan hayatı yönünden en az kayıpla askerî operasyonlar yaparak düşmanım alt etmek idi. Bu sebeple o, savaş stratejisini tasarlarken o kadar özen gösterirdi ki, her iki tarafın da can kaybı asgari düzende oldu. Askerî operasyonların mevkisi seçilirkenaskerî mânadaetkinliği ve başarıyı artırmakla kalmayıp can kaybını da asgariye indirecek sonuçların alınabilmesi için büyük özen gösterilmişti. O aynı amaçla, ileri taarruzlarda hep insiyatifİ elinde bulundurmaya çalıştı. Düşman belki savaşa girişmeden barışa razı olur diye gazveler düşmanı aniden hazırlıksız yakalayacak şekilde düzenlenmişti. Ve eğer düşman kaçmaya çalışırsa, müslüman kuvvetlere onları takip etmemeleri söylenmişti. Çünkü amaç öldürmek değil, onların direncini kırmak ve insanların İslâm'ı kabul etmelerinin önündeki engelleri ortadan kaldırmak idi. Rasulullah Kureyş'e ekonomik bir blokaj uygulamaya çalıştı; belki, böylece savaşa girişmeksizin barışa yanaşırlardı. Ve yine fazla kan akmasını önlemek için İslâm'a düşman olan ve kabileyi ona karşı kışkırtarak onları hatalı yo-fa sokan kabile lideri, yukarıda bahsettiğimiz gibi bir komando birimi tarafından öldürülmüş ve bütün kabile serbest kalmıştı. Özetlersek, Rasulullah'ın stratejisi sürpriz, sürat, güvenlik, taarruza yönelik hareket, can kaybını asgariye indirmek .hususları üzerinde yükseliyordu. |