> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Şahsî Münasebet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şahsî Münasebet  (Okunma Sayısı 1006 defa)
16 Temmuz 2012, 15:55:02
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 16 Temmuz 2012, 15:55:02 »



Şahsî Münasebet

Burada, evliliğin birinci derecede şahsi bir münasebet olduğunu ve diğer münasebetlerde olduğu gibi ilgili şahıslar arasında ilk safhada şahsi psikolojik, fikri ve fiziki özelliklere bağlı olduğu ilave edilebilir. Bu durumda onu her­hangi umumi bir kanunla bağlamak cidden zor olur. Anlaşma ve kaynaşmanın hakim olduğu bir havanın mevcudiyetinin, mutlaka eşlerden her birinin diğerine karşı evliliğin temel pren­siplerini gözetmesinden ileri gelmesi zaruri değildir. El ve dil kavgasını aşan çetin bir müca­deleden sonra ancak karı-koca arasında sevgi ve insicamın kuvvetlendiği, çoğu zaman bir kısım evlilerden işitilen şeylerdir. Anlaşmazlık ve uyuşmazlıktan doğan bir durum mevcut olduğu zaman buna erkeğin kabalığı veya kadnrn ser­keşliğinin sebep olması da şart değildir. Çok defa evli eşlerden işitilir ki, onlardan her biri gerçekte insanlığa örnek olabilecek olgun kimselerdir. Ancak, mizaçları uyuşmaz. Bun­dan dolayı her biri, aralarında anlaşma imkânının yokluğuna yanarak ağlar. Fakat yi­ne de anlaşmazlar.

Buna rağmen evlenme işine hükmeden genel bir kanun bulunması şarttır. Hiçbir nizam bu hassas mesele için, en azından tecavüz edilmesi doğru olmayacak genel hudutlar çizen, sonra şahsi tekafülü bu hududlar arasında hükmeder halde bırakacak olan bir kanun vazetmeden beşerin hayatı ile İlgili hususları bütünüyle ta­mamladığını ilan etmeye kadir olamaz. Tabiidir ki, biz birbirimizi sevip anlaştığımız müddetçe de kanuna sığınmayız.

Başarılı evlilik, ne kanunun maddelerine istinad eder ne de onun hükmüne girer. Eşlerden hiçbiri kendi kendine kanun böyle olmamı gerektiri­yor, mutlaka onu yapmalıyım, yoksa onun emirlerine muhalefet olur, demez. Muvaffaki­yet ancak - söylediğimiz gibi ekseriyetle - mi­zacın uygunluğundan, elmanın iki yarısının bir­birine tıpatıp gelmesinden ve eşlerden birinin diğerine olan aşk ve sevgisinden meydana gelir. Evlilikteki bu başarı iki kalbi bir gaye üzerine toplayan sevgiden ileri gelir. Bu gaye bazan bi­rine veya her ikisine nisbetle "adil" olmayabilir. Bazan da normal duruma nisbetle ters düşmüş olabilir. Fakat bunların hepsine rağmen sevgi, istenilen maksadı sağlamakta yeter derecede is­tikrara sahiptir.

Lakin biz ihtilafa düştüğümüz zaman kanundan dem vurur ve anlaşmazlığı giderme Ümidi ile onun nasslarına müracaat ederiz.

Eğer bir çift arasında sevgi ve anlaşma varsa, fazlasıyla tabii şekilde meşru müdafaanın ihti­yacı içinde nadir olarak hukuka müracaatları düşünülebilir. Fakat onlar arasında ne zaman bir çatışma doğar, anlaşmazlık başgösterirse, bu çatışmalarına son vereceği ümidiyle huku­kun yardımını arayacaklardır. Bununla beraber hukuk adil olmalı ve diğerinin aleyhine olarak birinin lehinde olmamalı ve aynı zamanda mümkün olduğu kadar hızlı, meselelerin çözümünü en geniş şekilde hükme bağlamaz­dır (Muhammed Kutub, a.g.e.).

Kadının mükellefiyetleri konusuna dair Batılı tenkitçiler tarafından ele alınan kadının mükel­lefiyetlerini tartışalım. İslam hukukunda kadının mükellefiyetlerine bakınca aşağıdaki noktaları düşünme ihtiyacı hissedilir.

1- Bu mükellefiyetler kadının aleyhine olarak haksızlık mı teşkil etmektedir?

2- Yoksa bunlar tek taraflı sorumluluklar mıdır?

3- Bu mükellefiyetler kadım hiçbir şekilde ser­best bırakmayacak sürekli mükellefiyetler mi­dir?

Kadın, kocasına karşı üç önemli mükellefiyete sahiptir: (a) Her istediği zamanda yatakta ko­casına itaat etmek, (b) Kocasının istemediği kimseleri evine almamak, (c) Evinin ve ko­casının sırlarım muhafaza etmek.

a- İlk mükellefiyetin hikmeti açıktır. Erkeğin fiziki bünyesi, iş ve üretim ile ilgili diğer vazife­lerine başlayabilmek için buhran ve ıstırapların sarsmadığı sinir sistemiyle hayatın güçlüklerini karşılayabilmek ve kendini onun tazyikinden kurtarmak için daha sıkı cinsi tatmine zorlar. Er­kek, özellikle gençliğinde, cinsi şevki tabiiler tarafından daha çok hakimiyet altında olur ve bir kadınla olduğunda daha şiddetli bir biçimde onu gidermeye ihtiyaç hisseder. Kadın cinsi bakımdan erkekten çok daha ileri derecede ol­masına ve fiziki ve psikolojik olarak daha fazla alaka ile ona yönelmesine rağmen, onun yöne­lişi sadece fiziki hisler içinde kendini açıkla­maz. Evlilik, erkeğin ruhi, psikolojik, sosval ve iktisadî hayatının isteklerini karşılanıl ol­duğu kaaar, unun bu tabii isteğini gidermek için bir vasıtadır. Cinsi arzusu kendini zorladığı ve sinirlerini meşgul ettiği sırada, eğer kadın, er­keğin arzularını is'af eder durumda olmazsa, o zaman erkek ne yapar? Evin dışında kötülüğe mı baş vurur? Buna ne cemiyet müsaade eder, ne de kadın, erkeğin ruhu ve cismiyle başka bir kadına iltifat etmesine razı olur. Ne olursa ol­sun, kadın için bu, tahammülü güç bir İhanettir.

Kendini yatağa gitme konusunda kocasının da­vetini rededen bir kadının reddetme sebebine gelince, bazı sebepler bulunabilir. İlk olarak kadın birleşmeye tahammül edemeyecek dere­cede kocasından nefret ediyor olabilir. İkincisi, kocasına karşı bir sevgi olmasına rağmen, genel olarak cinsi temastan nefret etmesidir ki, bu nor­mal olmayan psikolojik bir durumdur. Fakat maalesef bazı kadınlarda mevcut bir haldir. Ve üçüncüsü; kadın sevilen bir kişi olur, cinsi münasebetten nefret etmeyebilir, fakat o anda isteksizlik vukubulabilir.

Reddi gerektiren bu üç sebep üzerindeki bir küçük yansıma göstermektedir ki, birinci hal belli bir vakit ve belli bir işle ilgili olmayarak devamlı bir durumdur. O öyle bir haldir ki, orada evlilik bağlarının bekası ümit edilemez. Bi­lakis ayrılmağa doğru normal yolunu alması da­ha iyi olur. Biraz sonra geleceği gibi İslam'da kadın, birden fazla yoldan bu imkana sahiptir.

İkinci durumu devamlıdır. Bu da kocanın tale­binde ısrar etmesinden doğan bir durum değil­dir. İşin balangıcında onu, mütehassıs hekimle­rin tam ve sarih ittifakları mucibince tedavi et­mek gerekir. Ya erkek, kendisine ne kadar ağır gelirse gelsin, cinsi ihtiyacını gidermekten vaz­geçmeyi kabul eder, ya da kadın kocasını sev­diği ve ondan ayrılmak istemediği için meşak­kate tahammülü kabul eder. Veya anlaşmak mümkün olmadığı takdirde iyilikle ayrılırlar. Ama, kanuna gelince o, kocası ısrar ettiği zaman kadını itaata zorlar. Bu, tahakküm ve cebir yo­luyla olmamalıdır. Esasen evlenmekteki tabii durum, cinsi alakaya şamil olduğu İçindir ki, kadının -dediğimiz gibi- kaçınması, erkeği ah­laki cürümler işlemeye sevkeder. (Veya erkek kadının sevmediği bir davranış olan başka bir kadınla evlenmeye başvuracaktır. Ancak İslam, kadının tahammül edemediğini, bu mesele yüzünden kocasına olan sevgisinin parça­landığını ve nefrete dönüştüğünü gördüğünde, kadını bu durumu kabule mecbur etmez. Bu va­ziyette kadın, nefret sebebiyle kocasından ayrılabilir.

Üçüncü hale gelince, o geçicidir ve onun tedavi­si kolaydır. Bu, cinsi temasa karşı meydana ge­len geçici nefret genellikle ya yorgunluktan ve­ya bıkkınlıktan veyahut da gönlün başka şeyle meşgul olmasından neş'et eder. Fakat bir miktar ruhi ve cismi hazırlık onu gidermeye kafidir.

Bunun için Rasulullah bu alakayı, sırf cismin hayvani arzulan olmaktan uzaklaştırmak ve bu günlük ülfetle ruhun imtizacını hedef tutarak bazan nefrete sebeb olan bu anzi durumu izale etmek İçin erkeklerin dikkatini, latif müdaabeye (oynaşmaya) ve işe başlamadan önce karşılıklı sevgi alışverişi yapmaya çekmiştir.

Ama kadın istekli, erkek de herhangi bir sebeble isteksiz olduğu zamanlara gelince, bu, erkeğin gençlik devresinde vukuu nadir olan bir şeydir. Kadın ise bu hale düşmez. Fakat biz deriz ki, kadının kocasına itaat etmesini emreden kanun, kadının arzularına da önem vermiş ve o arzulan

gerçek yerine koymuş ve kocayı, kadın arzu et­tiği takdirde "kocalık vazifesi"ni tam olarak ye­rine getirmeye mecbur etmiştir. Erkekte bu va­zifeleri ifada iktidarsızlık olunca aynlma vuku bulur. Böylece görürüz ki, mecburiyetler iki yönden vukua gelmektedir. Bunda hiçbir vakit ne kadını zorlama ve ne de kadının şahsi varlığını heder etme vardır.

b- Kadının ikinci mükellefiyeti, kocasının iste­mediği kimseyi evine atmamasıdır. Bu şartın hikmeti şudur ki, evli çiftler arasında birçok büyük kavgalar, yanlış haberler yayan üçüncü kişiler ve iftiralar vasıtasıyla meydana gelmek­te ve bunlar da aile kavgalannı arttırmaktadır. Böyle bir gelişmeyi önlemek için bile olsa koca, karısının isteğine ve hoşnutsuzluğuna rağmen belirli şahıslan evine kabul etmemelidir. Aksi halde eşler arasında tamiri mümkün olmayan değişmez bir fesat kaynağı olabilecektir. Böyle­ce kadının bu mükellefiyeti, çocukların düzenli ve normal büyümesi için sevgi ve müsama­hanın hoş bir ortamı gerektiren çocukların dahil olduğu iyi bir aile hayatına yardım etmek şek­linde olacaktır.

c- Kadının üçüncü mükellefiyeti olan, ko­casının yokluğunda evinin ve malının muhafa­zası ise evliliğin tabii ve mantıki bir esasıdır. Bununla beraber o, sadece tek taraflı bir mükel­lefiyet  olmayıp aynı zamanda iki taraflı bir görevdir. Hem koca ve hem de kadın, birbirleri­ne karşı sadık olmak zorundadırlar. (Muhammed Kutub; a.g.e.).

İdareci Olarak Erkek: Kur'an açık bir şekilde bu konuya temas eder: "Erkekler, kadınlar üze­rine yöneticidirler. Çünkü Allah kimini kimine üstün kılmıştır ve çünkü erkekler (kadınlara) mallarından harcamaktadırlar. Onun için iyi kadınlar itaatkar olup Allah'ın kendilerini koru­masına karşılık kendileri de gizliyi koruyan (kocalarına gizli gizli ihanet etmeyenlerdir.. ". (4:34). Allah, erkeği kadının sahip olmadığı ta­bii nitelik ve güçler sebebiyle ailenin idarecisi tayin etti. Ve kadın, erkeğe göre hiçbir şekilde aşağılanmadan güvenlik ve korunması sebebiy­le erkeğin himayesine verildi. Aile işlerinin başanlı ve düzenli yürümesi için ikisinden biri­sinin ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şahsî Münasebet
« Posted on: 20 Nisan 2024, 03:08:49 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şahsî Münasebet rüya tabiri,Şahsî Münasebet mekke canlı, Şahsî Münasebet kabe canlı yayın, Şahsî Münasebet Üç boyutlu kuran oku Şahsî Münasebet kuran ı kerim, Şahsî Münasebet peygamber kıssaları,Şahsî Münasebet ilitam ders soruları, Şahsî Münasebetönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes