๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Mayıs 2012, 16:49:00



Konu Başlığı: Psikolojik Kuvvet
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Mayıs 2012, 16:49:00
Psikolojik Kuvvet

İnsanın fizikî olandan çok, psişik olandan te­şekkül ettiği ve hareketlerinin fizikî faktör­lerden ziyade psikolojik faktörler tarafından idare edildiği söylenir. Bu nedenle insanın hareketlerine tesir etmenin en etkili yolu, tüm sistemlerinin güç merkezi olan zihnî ve ruhî melekelerine tesir etmektir. Eğer bir şahsın zihnine psişik yönden tesir edilebilirse, bü­tün hareketleri tam manasıyla yönlendirilir ve şekillendirilir. Dolayısıyla bu psikolojik faktör, savaş alanında aslî güç olan insan un­surunu hazırlama ve harekete geçirme husu­sunda çok belirgin bir rol oynayabilir.

Rasulullah, müminlerde bağlılık, sadakat oluşturma konusunda ve diğer türlü başara­bilecek olduklarından çok daha fazlasını ba­şarmalarını temin etme konusunda psikolo­jik faktörden en etkili bir biçimde faydalan­dı. Evvelâ onları Allah'a imana (tevhid) ik­na etti ve bu tevhid inancını kalplerine işle­di. İmanlarına uygun olarak hareketlerini şe­killendirmeleri için onları sıkı bir terbiyeyle yetiştirdi. Titizlikle uygulanan disiplin saye­sinde imanları güç ve kuvvet kazandıkça be­lirli bir gaye için Allah tarafından seçildik­lerini söyleyerek statülerini yükseltti; gaye şu­dur: Bir iyilik ve adalet sistemi kurarak kö­tülük ve haksızlığı yeryüzünden kaldırmak, hatta gerekirse zor kullanarak. "Siz, insan­lar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet ol­dunuz. İyiliği emreder, kötülükten meneder-siniz ve Allah'a inanırsınız..." (3: 110). Bu ayet, müminlere açıkça insanlığın liderliğine atandıklarını bildiriyor. Fazilet ve adaleti te­sis etmek, kötülük ve haksızlığı yeryüzünden kaldırmak ve Allah'a iman edip kanunlarına itaat etmek onların vazifesidir.

Bu vazife büyük sorumluluğu olan ağır bir yüktü; özellikle İslâm'ı yıkmak isteyen Mek­ke reislerinin korkunç muhalefeti söz konu­su olduğu sıralarda etkin ve başarılı bir şe­kilde davayı yüklenmek büyük bir şevk ve kuvvet gerektirmekteydi. Bu nedenle, mü­minler, korkunç muhalefeti karşılayacak şe­kilde ruhlarını yükseltmek ve cesaret kazan­mak üzere psikolojik bir güç aracıyla dona­tılmışlardı. "...Netice az bir topluluk var ki, Allah'ın izniyle çok topluluğa gelip gelmiş­tir. Allah, sabredenlerle beraberdir." (2: 249) Allah'ın bu sözleri müminlere sadakat aşı­ladı ve Allah'ın yardımı ümidiyle ruhlarını yükseltti. Şu sözlerle de müminlere manevî güç aşılanıyordu: "Ey Peygamber, mümin­leri savaşa teşvik et.Eğer sizden sabreden yir­mi kişi olsa, (onlar) iki yüz (kâfir)i yenerler. Sizden yüz kişi olsa (onlar), kâfirlerdin bin kişiyi yenerler, Çünkü o kâfirler, anlamaz bir topluluktur." (8: 65) Bu ayette müminlerin düşmanlarına olan üstünlükleri vurgulanı­yor. Çünkü müminler hedeflerinin doğruluk olduğu anlayış ve bilgisiyle mutmaindirler. Zihinlerine ve kalplerine tahkik yoluyla yer­leşen bu iman müminlerin gücünü cahil müş­rikler karşısında kat kat artırdı.       

Müminler, Allah yolunda çarpışmakta ol­duklarına ve düşmanlarının da tağut yolun­da çarpıştıklarına mutmain olarak mücade­le ettiler: "İnananlar Allah yolunda savaşır­lar, inkâr edenler de tağut yolunda savaşır­lar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın, çün­kü şeytanın hilesi zayıftır?' (4: 76). Açıkça bi­linir ki mesnetsiz bir dava uğruna mücadele edenler, fazla uğrgju gelmezler, çünkü uğru­na çarpışacaklan oek bir şey yoktur. Ama Allah yolunda mücadele edenlerin kazana­cakları her eyleri vardır. Eğer galip gelirlerse zafer onlarındır. Yok eğer öldürülürlerse doğruca Cennet'e giderler (4: 74). Kur'an-ı Kerim şunları söyleyerek müminlerin askerî yönden morallerini daha da yükseltir: "Al­lah, müminlerden mallarını ve canlarını cen­net kendilerinin olmak üzere satın almıştır.

Allan yolunda savaşırlar, Öldürürler ve öldü­rülürler. Bu, Allah'ın üzerine bir borçtur. Ge­rek Tevrat'ta, gerek İncil'de, gerek Kur'an-da (Allah yolunda çarpışanlara cennet vere­ceğini vaadetmiştir). Allah'tan daha çok ah­dini yerine getiren kim olabilir? O halde OL nunla yaptığınız bu alışverişinizden ötürü se­vinin. Gerçekten bu, büyük başarıdır." (9: 111). İşte bu, Allah katından müminlere yü­reklendirici bir müjdeydi. Rab'leriyle çok kârlı bir pazarlık yapmışlardı. Allah yoluna canlarını feda etmeleri karşılığında onlara bahtiyar bir ebedî hayat vaad edilmişti. Za­ten dünya hayatı bir gün muhakkak sonlan-mayacak mıydı? Bu nedenle, Allah uğruna çarpışırken canını vermek ve karşılığında Cennet'te ebedî hayatı kazanmak çok daha iyiydi. Müminlere, bu kârlı pazarlıktan mem­nun olmaları, çünkü bu pazarlığın eriştikle­ri hakiki bir başarı olduğu söylenmişti. Da­hası, Allah, savaş için ciddiyetle hazırlık ya­panları ve bir araya gelip sertleşmiş bir yapı gibi düşmanlarıyla çarpışan kişileri sever. (61: 4). İslâm mücahitlerine en büyük müjde ve cesaretlendirme Allah yolunda şehid edilir-lerse Ölülerden olmayıp, diri kalacakları ha­beridir: "Allah yolunda öldürülenlere, ölü­ler demeyin; hayır, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız." (2: 154)

Bu, müminlere öyle bir ruh aşıladı ki, aza­mî bir şevk ve cesaretle çarpıştılar ve şehid-liğe erişmek için her şeylerini ortaya koydu­lar. Şehid olup ebedî hayata kavuşmak için savaş alanında ölmek üzere ileri atılan savaş­çılara karşı kim çarpışabilir? Bu tür savaşçı, Rasulullah'ın eğitimi sonucu ortaya çık­mıştı. Onlar Allah'a ait olduklarına ve mu­hakkak yine O'na döneceklerine inanıyorlar­dı. Eğer herkes eninde sonunda ölecek ve Al­lah'a dönecejcse ne diye Allah uğrunda sa­vaş alanında çarpışırken ölmesinlerdi? Allah Yolu'nda çarpışırken ölmek ve onun uğru­na yere düşmek herhangi bir hastalıktan öl­mek ya da tabiî bir şekilde yatağında ölmek­ten çok daha iyi idi. Bu hayat felsefesi, mü­minlerin düşmanlarına karşı savaş güçlerini kat kat artıran büyük savaşçı ruhlarının ve çarpışma morallerinin temeliydi.

Müminlerin bu yüksek moralleri ve itimat­ları her savaşta Peygamber 'dan daha da güç elde etti. Düşmanlarına karşı insan gü­cü ve maddîgüç bakımından zayıftılar ve bu da onların askerî moral ve itimatlarını ters yönde etkileyebilirdi. Bedir'de onların du­rumları işte bu haldeydi ve bu düşmanla ilk büyük karşılamalarıydı. Bütün fizik üstün­lük karşı taraflarındaydı ve Kureyş, müslü-manların küçük kuvvetini, önemsemiyordu. Müminlere, bu askerî ve psikolojik dezavan­tajları şu şekilde anlatılmıştı: "Allah, sana onları uykunda az gösteriyordu. Eğer sana onları çok gösterseydi, çekinirdiniz ve (savaş) iş(in)de (birbirinizle) çekişirdiniz. Fakat Al­lah, (sizi bundan) kurtardı. Çünkü O, göğüs­lerin özünü bilir." (8:43). Bu, müslümanla-rın kalplarini cesaretle doldurdu ve cesurca düşmanın üzerine yürüdüler. Bu savaşın so­nucunun ehemmiyetini herkes idrak etmiş­ti. Muhammed Bedir gecesinde Allah'a dua ederken askerî vaziyetin tamamıyla bi­lincindeydi. "Ey Rabbim! Eğer bugün bu topluluk yok olursa kıyamete kadar artık kimse sana ibadet etmeyecek." Kur'an-ı Ke­rim, Peygamber 'a Allah tarafından yapı­lan vaadden ve düşmanın kalbine nasıl kor­ku düşürüldüğünden bahseder: "Rabbih me­leklere vahyediyordu ki: 'Ben sizinle berabe­rim, siz inananları pekiştirin; ben inkâr eden­lerin yüreklerine korku salacağım; vurun (onların) boyunların(ın) üstüne, vurun on­ların her parmağına!' Böyle (olacak) çünkü, onlar Allah ve Rasulü'ne karşı geldiler. Kim Allah'ave Rasulü'ne karşıgelirse muhakkak ki, Allah'ın cezası çetin olur?' (8: 12-13).

Müslümanlar, böylece, insan ve maddî güç bakımından zayıflıklarının tersine düşman­larına karşı psikolojik bir avantajla güçlen­dirilmişlerdi. Bu zihnî cesaretlendirme mev­cut şertlar altında müminlerin savaş moral­lerini yükseltmek için zorunluydu. Ayrıca, müminlere düşmanlarıyla çarpıştıkları za­manlarda dua ve zikir yapmaları tavsiye edil­mişti: "Ey inananlar, bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki, başarıya erişesiniz." (8: 45). Bu zikir ve dua, zorlukta olan müminlere sebat, rahat­lık ve cesaret kazandırır. Peygambe ba­rakasından dışarı çıktı ve zafer müjdesini verdi: "Sevinin, Ey Ebu Bekir, Allah'ın yar­dımı size ulaştı. İşte Cebrail burada bir atın dizginlerini tutmuş sürüyor?' (İbn İshak, sf. 300-301). Zaferin kendilerinde olduğu ve düşmanlarına karşı kendileriyle beraber Al­lah'ın meleklerinin de çarpıştığı müjdeleriyle beraber müminler savaş alanına atıldılar ve kısa bir süre zarfında tamamen yenilmiş ola­rak ricat eden düşmanı çökerttiler.

Yine, Uhud Savaşı'nda, iyi teçhiz edilmiş ve sayı olarak fazla düşmana karşı eksik teçhi-zath ve az sayıdaydılar. Bu şartlar altında, Peygamber Allah'ın yardımının geleceği müjdesini vererek müslümanların kendileri­ne itimatlarını sağladı: "O zaman sen mü­minlere: 'Rabbinizin, size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez mi?' di­yordun. Evet, sabreder, (Allah'tan) korkar-sanız; onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder. Allah, bunu sırf size müjde ol­sun ve kalpleriniz yatışsın diye yaptı. Yardım, yalnız, daima galip ve hikmet sahibi Allah katındadır." (3: 124-126) Bu ayetlerde müs-lümanlara düşmanın büyük kuvvetini göre­rek umutsuzluğa ve korkuya kapılmamalan için kendilerine itimatlarını ve morallerini yükseltmek üzere yüreklendirici müjdeler ve­rilmişti. Allah'a güvenmeleri ve düşmana karşı çok sıkı gayret etmeleri söylendi. Bu şe­kilde muhakkak Allah'ın yardımını elde ede­cekler ve zafere ulaşacaklardı. îlk büyük sal­dırıda düşman geriletildi fakat komutanla­rının emrini yerine getirmeyen okçular yü­zünden durum değişti, hepsi birlikte bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar.

Ahzap Savaşı'nda, düşman yine müslüman-lardan dörde bir gibi bir oranda fazlaydı ve müslümanların pek çoğu her yönden düş­man tarafından kuşatıldıkları için korkuya kapıldı. Kur'an-ı Kerim, müminlerin bu psikolojik durumlarını şu özlerle anlatıyor: "Ey inananlar, Allah'ın size olan nimetini hatır­layın, hani bir zaman size ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin gör­mediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yap­tıklarınızı görmektedir. Hani onlar üstünüz­den ve alt tarafınızdan gelmişlerdi. (Gatafan vadinin üst yanından, Kureyş alt yanından gelmişti), gözler (şaşkınlıktan ötürü yerin­den) kaymış, yürekler (korkudan) hançere-ye dayanmıştı. Allah hakkında türlü zanlar-da bulunuyordunuz: (Kiminiz Allah'ın ina­nanlara yardım edeceğini sanıyor, kiminiz O'nun inananları sınayacağını kiminiz de yüzüstü bırakacağını sanıyordunuz) İşte ora­da müminler denenmiş, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı" (33: 9-11) Bu şartlar altın­da bulunan müminlerin zihhî durumlarını ne kadar doğru yansıtıyor. Fakat İlâhî yardımın yüreklendirici müjdesi gelince durumları ani­den itimat ve cesarete dönüştü. Muhammed kuşatma süresince müminlerin askerî mo­rallerini yüksek tutmayı başardı. Onların içi­ne itimadı aşıladı; cesaret ve metanetle zor­luklara katlanmaları için şevk ve kararlılık­larını kuvvetlendirdi. Ve Allah, bu imtihan günlerinde onlara yardımını ulaştırdı.

Huneyn Savaşı'nda, müslümanlar sayı ve sa­vaş aracı olarak çok güçlüydüler ve bazıları da bundan epeyce gururlanmıştı. Hatta şöyle söyleyenler bile vardı: "Bugün yenilgiye uğ­ratılmayacağız çünkü rakamlar böyle istiyor!' Fakat onların sayıca ve silahça fazlalıkları, düşman üzerlerine ok yağdırınca fayda ver­medi ve kaçmaya başladılar. Yine Allah'ın yardımı sayesinde kaçan ordu yeniden topar­landı, teşkilatlandı ve düşmana karşı-saldırı başlattı: "Andolsun Allah size birçok yerler­de, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Fakat size hiçbir yarar da sağlamamıştı. Bü­tün genişliğine rağmen yeryüzü başınıza dar gelmişti, nihayet bozularak arkanızı dönmüş kaçmaya başlımış)tımz. Sonra Allah, Rasu-lü'nün ve müminlerin üzerine sekînetini (gü­ven veren rahmetini) indirdi, sizin görmedi­ğiniz askerler indirdi ve kâfirleri azaba çarptırdı (bozguna uğrattı). İşte kâfirlerin cezası budur!" (9: 25-26). Böylece mağlubiyet sı­rasında müslümanların moralini yükselten ve onların geri dönüp düşmanla çarpışmaları­na ve düşmanı mağlup etmelerine imkân ve­ren İlâhi yardımdı. Muhammed'ın dua­sı, savaş alanında adamları için bir rahatla­ma ve güç kaynağıydı, çarpışma sırasındaki zorluklara tahammül güçlerini artırır; ruh ve maneviyatlarını yükseltirdi. İşte bu dua, za­fer biçiminde Allah'ın yardımını yakınhştırdı.

Müslümanlar, sayılarının azlığına ve teçhi­zatlarının yetersizliğine rağmen Peygamber 'ın ibret verici örneği ve İlâhî Öğretisi sa­yesinde kendilerine güvenlerinin nasıl teşek­kül ettirildiğini defalarca tecrübe ettiler. Mu­hammed  'in duası savaş alanında baskı ve gerilimin zor anlarında nasıl oldu da mü1 minlere rahatlama, huzur ve cesaret sağladı; sonucunu gözetmeksizin savaşma şevk ve ka-rarhlığım nasıl oldu da güçlendirdi! Rasulul-lah savaşmak için adamlarının psikolojik hazırlanmasında mümkün olan bütün yollan etkili bir şekilde kullandı. Kalplerini ve ruhlarını Üst düzeyde bir manevî eğitimle yüceltti ve onları disiplin, düzen, işbirliği ve fedakârlık üzere yetiştirmek için hakikî ter-biyelenme biçimini (yani ibadet) kullandı. Böyle terbiyelenme, insanları Allah rızasın­dan başka hiçbir mükâfat ve şöhret gözet­meksizin hedeflerini gerçekleştirmek için güç ve kabiliyetini en iyi şekilde kullanmalarını sağlar. Müslümanlar, Allah yolunda müda­faada bulunmak ve savaşmak için yetiştiril­mişlerdi; bu yüzden Kelimetullah'ı yüceltmek için büyük gayret sarfettiler. Hedefledikleri berrak Hak ve doğru, bununla beraber ken­di sonları teminat altında olduğu sürece he­deflerini gerçekleştirmek için her şeylerini, hatta canlarını seve seve feda ettiler. İşte Ra-sulullah 'ın talim ve terbiyesinin mucizesi buydu; fakir ve alçak gönüllü adamlar düş­manlarının dev ordularım yenilgiye uğrattı­lar ve Allah tarafından sınırlan çizilmiş ha­yat biçimi Arabistan topraklarının bütünün­de yerleşinciye kadar dinlerine muhalefeti ta­mamıyla yok ettiler. (Ebu'l Alâ Mevdûdî, Benefits of Prayer, Urduca).