> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Pratik Seviyede
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Pratik Seviyede  (Okunma Sayısı 529 defa)
02 Ağustos 2012, 16:09:39
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 02 Ağustos 2012, 16:09:39 »



Pratik Seviyede

Bu hükümlere dayalı olarak Peygamber Hz. Muhammed insanlık tarihindeki ilk dinler arası sosyal düzeni kurmuştur. 622 yılının Temmuz'unda şehrin bütün yerlilerini de be­raberinde götürerek Medine'ye varmış ve şeh­rin havalisini de içine alacak şekilde İslâm Devleti'ni ve anayasasını teşekkül ettirmişti. Bu olay, İslâm'ın diğer dinlerle ve gayri müs-limlerin Müslümanlarla bütün zaman ve mekanlardaki ilişkileri açısından çok önemli­dir. Hz. Peygamber'in 10/632'de vefatın­dan dört yıl sonra ikinci halife Ömer b. Hattab, bu birliğin kuruluşunun İslâm takviminin başlangıcı olarak kabul edilmesini istedi. Çünkü bu olay İslâm tarihinin gerçek başlangıcıydı ("Medine Sözleşmesi" metninin Türk­çe çevirisi için bkz. Dr. Abidin Sönmez, Rasûlullah'in Diplomatik Münasebetleri, İnkılâb Yayınları, İst. 1984).

Bu birlik, Hz. Peygamber ile Müslümanlar ve Yahudiler arasında bir anlaşma sağlıyordu. Bu anlaşma, Arapların kendilerini tarifte kul­landıkları ve toplumun yönetim şekli olan ka­bile sistemini ortadan kaldırdı. Buna göre, Araplar İslâm tarafından isimlendirilmeli, ferdî ve toplumsal hayatları İslâm hukuku olan şeriat tarafından yönetilmeliydi. Eski ka­bile bağlılıkları, kabile münasebetleri yoluyla, her müslümam bütün diğer müslümanlara bağlayan yeni bir sosyal bağın ortaya çıkma­sına, ümmet'in oluşmasına yol açtı. Ümmet, parçalan bir arada duran ve bir diğerini koru­yan organik bir gövdedir. Şahsî, karşılıklı ve kollektif sorumlulukların hepsi kanun tarafın­dan belirlenmiştir. Peygamber, onun başın­daki siyasî ve meşru otorite olmalıdır; yaşadı­ğı sürece de böyle olmuştur. Vefatından sonra sahabîleri bu siyasî otoriteyi ele almışlar, fa­kat meşru otorite kuralının yorumu, yenilen­mesi ve genişletilmesi için bir metodoloji ge­liştirmiş olan hukukçulara geçmiştir.

Yahudi Ümmeti: Peygamber'in İslâm Devleti'ni nasıl kurduğunu ve buna Arabis­tan'ın Yahudi ve Hrristiyanlannı nasıl kattığı­nı daha önce gördük. Burada Müslüman ol­mayanların İslâm toplumu içindeki statüleriy­le ilgili özellikleri hatırlamak yeterli olacak­tır. Medine'de, Müslüman ümmetinin yanısıra bir Yahudi ümmeti de bulunmaktaydı. Arap Evs ve Hazrec kabilelerinin eski kabile sada­katleri yerini Musevilik bağlarına bırakmıştı. Vatandaşlıklarını şu ya da bu Arap kabilesine bir bağlılık şeklinde kabul etmeyip bunu bir Yahudilik fonksiyonu olarak görüyorlardı. Hayatları Yahudi müesseseleri çerçevesinde şekillendirilmekte ve vahyedilmiş hükümleri olan Tevrat tarafından yönetilmekteydi. Siyasî otorite kollektif olarak Yahudilere ve­rilmiş ve meşru otorite de hahamlık müesse­sesine bırakılmıştı. Yahudi ve Müslüman ümmetlerinin ikisini de içine alan üçüncü bir or­ganizasyon "ümmet" ya da "Devlet-i İslâmiyye" idi. Bunun amacı devletin korun­ması, dış ilişkilerin düzenlenmesi ve İslâm'ın evrensel misyonunun yerine getirilmesiydi. Devlet savaş veya barış için Müslümanları hizmetlerinde görevlendirebilirdi. Fakat Ya­hudileri görevlendiremezdi. Bununla birlikte, eğer Yahudiler isterlerse bu görevler için gö­nüllü olabilirlerdi. Müslüman ve Yahudi üm­meti hiçbir yabancı güçle ilişki kurmakta ser­best değildi. Başka bir devlete veya yabancı bir güce savaş veya barış ilân etmek İslâm Devleti'nin kendine has göreviydi. Medine Yahudileri bu anlaşmayı Peygamber ve onun sahabîleriyle serbest iradeleriyle yap­mışlardı. Yeni yapı, statülerine zarar vermekT sizin onları kabile üyeliğinden devletim meşru vatandaşları seviyesine çıkarmıştı. Tarih bo­yunca bütün İslâm devletlerinde, İslâm huku­kunun geçerli olduğu her yerde Yahudiler bu statülerini kaybetmediler. Sosyal mevkilerine dokunulamaz ya da bu statüleri redİediîe-mezdi. Çünkü bu, Peygamber Munammed tarafından takdir edilmişti. Yahudiler statüle­rini istismarla bir ihanette bulunduklarında dahi Müslümanlar bu statünün dinî kıdsiyeti nedeniyle onu muhafazaya devam ettiler. İslâm Devleti bir çok Yahudinin yaşadığı Ku­zey Arabistan, Filistin. Ürdün, Suriye, İran ve Mısır'ı da içine alacak şekilde genişlediğinde onlar da doğrudan doğruya İslâm Devleti'nin meşru vatandaşları olarak kabul gordübr. Bu, takip eden yüzyıllar boyunca Müslümm-Ya­hudi ilişkilerini karakterize eden intibaı ve iş­birliğini açıklamaktadır.

M.Ö. 586'dakİ Babil istilasından beri tarihte ilk kez Yahudiler, İslâm Devleti'nin vatandaş­ları olarak bulundukları devletin geçerli ka­nunları tarafından desteklenerek hayalarını meşru bir şekilde Tevrat'a dayandırabliyorlardı. Yahudi olmayan bir devlet ilk k;z gü­cünü haham müessesesinin emrine veri'ordu. İlk kez devlet, Yahudiliğin himayesi mesuliyetini kabul ediyor, kendisini Yahudi oIsun-olmasın düşmanlarına karşı Yahudileri korumak üzere gücünü kullanmaya hazır ilân edi­yordu. Yüzyıllar süren Yunan, Roma ve Bi­zans (Hıristiyan) baskı ve zulmünden sonra Yakın Doğu'nun, Kuzey Afrika'nın, İspanya ve İran'ın Yahudileri İslâm Devleti'ni bir kur­tarıcı olarak görmekteydiler. Bir çoğu, fetih­lerde İslâm ordularına yardımcı oldular ve İslâm Devleti yönetimiyle istekli bir işbirliği­ne giriştiler. Bu işbirliği, Arap ve İslâm kültü­rüne doğru bir kültür değişimi başlattı ve Ya­hudi sanatında, yazısında, iliminde ve tıbbın da göz kamaştırıcı bir gelişime yol açtı. Bu durum Yahudilere refah ve değer kazandırdı. Bazıları vezir ve halifelere danışman oldular. Gerçekten de Musevilik ve onun İbrani diİi İslâm'ın kanadı altında "Altın Çağ"ını yaşadı. İbranice ilk gramerini kazandı, Tevrat hukuk ilmine sahip oldu, İbrani harfleri lirik man­zum yapılarını kazandılar ve İbrani felsefesi de ilk Aristocusunu buldu. Bu bilgin ve filo­zof, ilk olarak Arapça ifade edilen onüç öner­mesi ile Yahudi itikadını ve kimliğini tanım­layan Musa b. Meymun (Maimonides) idi. Musevilik, "Sufi" düşüncesiyle Avrupa'daki Yahudilere uzlaşma ve iç barış getiren İbni Gabirol adındaki ilk mistik düşünürünü de or­taya çıkardı. III. Abdurrahman'ın idaresindeki Kurtuba'da hükümdarın dışişleri ve maliye konularında başmüşaviri olan Yahudi Hasday b. Şaprut, Katolik Kilisesinin bile bir araya getiremediği Hıristiyan hükümdarları arasın­da bir uzlaşmaya varılmasını sağladı. Bütün bunlar mümkün olabilmişti, çünkü Kur'ân'da ifadesini bulan İslâmî bir prensip Tevrat'ı va­hiy ve Museviliği de Allah'ın dini olarak gö­rüyordu.

Hıristiyan Ümmeti: 8/630'da Mekke'nin Müslüman kuvvetler tarafından fethinden kı­sa bir süre sonra Yemen'deki Necran Hıristi-yanlan Medine'deki Peygamber'e şeflerden oluşan bir elçi heyeti gönderdiler. Amaçlan İslâm Devleti karşısında kendi konumlarına ve İslâm Devleti ile aralarındaki münasebete bir açıklık kazandırmaktı. Mekke'nin fethi, islâm Devleti'ni bölgede dikkate alınması ge­reken bir güç hâline getirmişti. Hz. Peygamber delegeleri misafirleri olarak evinde ka­bul etti, mescidinde ağırladı. Onlara İslâm'ı açıkladı ve inancına davet etti. Bazıları kabul ederek hemen Müslüman ümmetin mensubu oldular. Diğerleri ise kabul etmediler. Hıristi­yan kalmayı ve İslâm Devleti'nde Hıristiyan olarak yer almayı tercih ettiler. Hz. Peygam­ber, İslâm Devleti'nin dahilindeki Yahudi ve Müslüman umam'm (ümmet'in çoğulu) yanın­da bir de Hıristiyan ümmet oluşturdu. Onlarla birlikte sahabîlerinden Ebû Ubeyde'yi İslâm Devleti'ni temsil etmek üzere gönderdi. Bu Hıristiyanların hepsi de Hz. Ömer'in hilâfeti zamanında Müslüman oldular (2-14/624-636).

Savaş alanlarında Müslümanlar tarafından ye­nilgiye uğratılan Bizanslılar, Bereketli Hilâl dahilindeki topraklarını yerlilere terk ettiler. Müslümanları ve onların Hıristiyanlığa karşı tavrını duymuş olan Kudüs patriği şehrin anahtarlarını halifeye teslim etmek istedi. Hz. Ömer Kudüs'e geldiğinde Müslüman hoşgö­rüsünün, sosyal ve kültürel seviyelerde oldu­ğu kadar dinî bir yaklaşımın da Örneği olarak patrikle aşağıdaki anlaşmayı imzaladı:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Allah'ın kulu ve mü'minlerin emîri Ömer tarafından İlya (Kudüs) halkına verilen amannâmedir. Emir'ül-Mü'minîn hasta olsun, sıhhatte bulunsun bütün halkın mal ve canlarının korunacağını garanti eder. Aynı zamanda ibadet yerlerine, haçlarına ve dinlerine dokunulmayacağını temin eder. Halkın kiliseleri tahrip edilemeye­ceği gibi mesken hâline de getirilemeye­cektir. Eskiden sahip oldukları haklar ay­nen muhafaza edilecektir. Ne mâlik ol­dukları şeylere bir halel gelecek ve ne de mezhepleri hususunda onlara bir baskı yapılacaktır. İçlerinden hiçbir kimse hiç­bir şekilde zarar görmeyecektir. İlya'da hiçbir Yahudinin onlarla birlikte yaşama­sına izin verilmeyecektir. İlyâ halkına dü­şen görev Medain (İran)lilerin yaptığı gi­bi cizyeyi ödemek, aynı zamanda da içlerinden Bizans ordusu mensuplarını ve soyguncuları tahliye etmektir. İlya'yı bu şekilde terk edenlerin kendileri ve malları gidecekleri yere kadar teminat altındadır. Burada,kalmaya karar verenlere de aynı şekilde davranılacak, haklarını ve cizyeyi İlyalılarla paylaşacaklardır. Aynı kural diğer insanlara olduğu gibi İlya sakinleri İçin de geçerlidir. Herkes Bizanslılarla gidebilir, îlya'da kalabilir veya kendi ül­kesine dönebilir. Bunun için mahsuller hasat edilene kadar vakit verilmiştir. Al­lah, Peygamberi, sahabîleri ve mü'minler bu anlaşmaya şahitlik ederler.

İmza: Ömer b. Hattab

Şahitler: Halid b. Velid, Amr b. As, Ab-durrahman b. Avf ve Muaviye b. Ebû Süfyan

Yürürlüğe girdiği tarih, Hicrî 15." (A. Duncan, The Noble Sanctuary, sh. 22).

İslâm Devleti içindeki Hıristiyan ümmeti, sı­nırların kuzey ve batıya genişlemesiyle büyü­meye devam etti. Gerçekte Hicret'ten sonraki birinci yüzyılın büyük bölümünde İslâm Devleti'nin vatandaşlarının çoğunluğu Hıristiyan Roma ya da Yunan Bizans hakimiyeti altında sahip olamadıkları saygı, serbestiyet ve yeni bir şerefi yaşayan Hıristiyanlardı. Bu her iki güç de emperyalist ve ırkçıydı. Yakın Doğu bölgelerini kolonileşti...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Pratik Seviyede
« Posted on: 19 Nisan 2024, 20:27:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Pratik Seviyede rüya tabiri,Pratik Seviyede mekke canlı, Pratik Seviyede kabe canlı yayın, Pratik Seviyede Üç boyutlu kuran oku Pratik Seviyede kuran ı kerim, Pratik Seviyede peygamber kıssaları,Pratik Seviyede ilitam ders soruları, Pratik Seviyedeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes