> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller  (Okunma Sayısı 564 defa)
26 Temmuz 2012, 12:49:46
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 26 Temmuz 2012, 12:49:46 »



Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller

Kur'ân Hz. Muhammed'in nübüvvetten önceki hayatından da O'nun doğruluğuna de­liller getirir. O'nun sâde ve dürüst hayatı ken­disine eleştiri yönelten muhaliflerine karşı başlı başına bir delildir: "...Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım..." (10:16). Bu âyet, Kureyş müşriklerinin eleşti­ri ve taleplerine cevap ile ilim sahibi kimsele­rin ellerine de delil vermektedir.

Bu âyet Hz. Muhammed'in "Kur'ân'm mu­harriri olduğu, ancak Kitab'ı Allah'a nisbet et­tiği" iddiasına karşı güçlü bir delildir. Aynı zamanda Rasûlullah'in Allah tarafından, bu Kitâb'ın sahibi tarafından gönderildiği id­diasını da teyid etmektedir. "Siz onun pey­gamber olmadan evvelki hayatının kırk yılına bizzat şahit oldunuz. O sizin şehrinizde doğ­du; çocukluğunu orada geçirdi; gençlik ve or­ta yaşlarını gözleriniz önünde yaşadı. Sizin aranızda yaşadı ve sizlerle -sosyal, ailevî, iktisadî pek çok münasebetleri oldu. O denli tanıyorsunuz ki, O'nun hayatının size gizli kalmış hiçbir yönü yok. Peki, bu hayatı içinde O'nun bu Kitâb'ın yazarı olduğunu gösterebi­lecek herhangi bir emareye rastladınız mı? Siz hiç akletmez misiniz?"

Kur'ân'da sorulan bu soru Hz. Muhammed hakkında Mekke'de herkesin çok iyi bildiği iki Özelliği ihtiva ediyordu: Birincisi, nübüv­vetten önceki kırk yıllık hayatı boyunca ne bir eğitim ve öğretim gördü, ne de böylesine çevresindekilerce bilinmeyen eşsiz sözlerle dolu bir Kitâb'ı yazmasmı(!) sağlayabilecek kimselerle bir mesaisi oldu. Hiç kimse O'ndan hiçbir zaman Kur' ân'ın değişik sûrelerinde ele alınan meseleler hakkında hiç­bir şey duymamıştı. Hatta akraba ve yakın ar­kadaşları bile böyle meselelerle ilgili herhan­gi birşey işitmemişler; kırk yaşına gelip Risaletini ilân öncesine kadar, kendisine böyle bir iddiaya doğru tedricî bir gelişme gösterdiğine dair bir alâmete şahit olmamışlardı. İşte bu, Kur'ân'ın, kendi zihninin bir icadı olmayıp kendisine kendi dışından gönderildiği vakıa­sına yeterli bir delil oluşturuyordu. Çünkü bir insanın aniden ve daha evvelki hayatında tekâmül ve gelişimini belli eden hiçbir işaret olmaksızın böyle bir Kitâb husule getirmesi imkânsızdır. Nitekim müşrikler bu sözleri kendisine bir öğreten olduğunu ileri sürmeye başladıklarında, Mekke'nin kimi akıllı zevatı bu ithamı saçma bulmuşlardı. Ancak bundan daha saçma olan başka bir şey daha vardı ki, müşrikler, bırakın Mekke'yi, koskoca Arabis­tan'da bile Kur'ân'daki sözlerin bir benzerini üretebilen tek bir kişi kırk yıl süresince bilin­meyen bir köşede gizli kalmış olamazdı.

O'nu bu kırk yıl boyunca temayüz ettiren ikinci özellik, onun mükemmel şahsiyeti idi. O'nun bir defa bile yalan söylediği, aldattığı, sahtekârlık, hilebazlık ve kurnazlık veya buna benzer fiiler işlediği görülmemiştir. Aksine onunla ne derece bir ilişki içerisine girmiş bu­lunursa bulunsun bütün insanlar onun dürüst, namuslu, güvenilir, artniyetsiz olduğu gerçe­ğine her zaman şehadet etmişlerdir.

Bir misal olarak, iyi bilinen tarihî bir gerçek zikredilebilir: Nübüvvetinden beş yıl önce, Kabe yağmurlarla hasara uğramıştı. Yeniden inşası sırasında, Hacer-ül Esved'i yerine yer­leştirme şerefini başkasına kaptırmak isteme­yen Kureyş kabileleri arasında bir çekişme baş göstermişti. Sonunda, ertesi sabah Mescid-i Haram'di ilk giren kişinin bu meselede hakem olması konusunda anlaştılar. Ertesi sa­bah Mescid-i Harama ilk giren kişi Hz. Muhammed oldu. Bunun üzerine herkes se­vinçle "Muhammed-ül Emin geldi, biz onun hakemliğine kesinlikle razıyız" diye bağırdı. İşte Allah, daha kendisini Rasûl tayin etme­den ne kadar "emin" bir kişi olduğu gerçeği­ne şahit olsunlar diye Kureyş'i biraraya topla­mıştı. Bu yüzden, hayatında hiç yalan söyle­memiş ve hiçbir hileli davranışta bulunmamış bir kimse hakkında, kendi edebî eserini(!) Al­lah'a nisbet ettiği, sistemli ve ısrarlı bir şekil­de onun İlâhî Kaynaktan geldiğini iddia ettiği şeklinde bir suçlamada bulunabilmesi için, kimsenin haklı bir nedeni olamaz.

İşte bu yüzden Allah, Rasûlü'ne onların saç­ma iddialarını şunları söyleyerek reddetmesi­ni salık verir: "Ey Kureyş halkı! Bu saçma it­hamda bulunmadan önce akl-ı seliminizi kul­lanın. Çünkü ben ne kavminiz dışında biri­yim, ne de yabancıyım. Bana Allah tarafından vahyolunduğunu bildirmeden önce kırk yıl aranızda yaşadım. Bu geçmişime bakarak, Allah'tan bir bilgi ve emir gelmeksizin Kur'ân'ı Allah'ın Kitâb'ı olarak sizlere sunabi­leceğimi nasıl olur da beklersiniz?" (The Meaning of the Quran, c. V, sh. 19-20). Daha sonra Kur'ân Kureyşlilerin ithamlarım şu sözlerle reddetmektedir: "Sen, Kitâb'ın senin kalbine bırakılacağını ummazdın. Ancak Rabb'inden bir rahmet olarak (bu Kitâb senin kalbine düşürüldü). O halde kâfirlere arka ol­ma." (28: 86).

Ve yine Hz. Muhamraed'in nübüvvetine delil olarak bu âyet de zikredilmektedir. Ay­nen Hz. Musa'ın bir peygamber olarak ta­yin edilip azim bir görevle gönderildiğinin farkına varmaması gibi Hz. Muhammed de aynı ruh hâli içindeydi. Nitekim Musa aley-hisselâm böyle bir şeyi hiç ummamış ve te­menni etmemişti, ancak bir seyahat sırasında aniden çağrıldı ve daha önceki hayatiyle hiç ilgisi olmayan bir göreve tayin edildi. Mekke halkı Hz. Muhammed'in Hira mağarasın­dan indiği bir günün öncesine kadar, O'nun sürdürdüğü hayat tarzını gayet iyi biliyordu. Nelerle meşgul olduğunu, konuştuğu mevzu­ları, ilgi ve faaliyetlerinin mahiyetini tama­men bilmekteydiler. Şüphesiz O hakikatin, doğruluk ve dürüstlüğün tecessüm etmiş bir hâli; asalet, emniyet, başkalarının hakkına ri­ayet ve insanlığa hizmetin bir timsaliydi. An­cak bu hayat şekli hiç kimsenin aklına böyle doğruluk timsali bir kimsenin ertesi gün pey­gamberliğini ilan edeceği fikrini çağnştırma-mıştı. En yakın dost, akraba ve komşuları ara­sında bile O'nun bir peygamber olmaya hazır­landığını söyleyecek tek kimse yoktu. Hiç kimse daha önceleri O'ndan Hira mağarasın-daki o inkılâbı andan sonra günlük konuşması hâline geliveren konular ve meselelerle ilgili tek bir kelime duymamıştı. Kureyş halkı O'n­dan Kur'ânî şekil içinde işitmeye başladığı bu tür kelimelere, terimlere, bu tür bir konuşma tarzına başvurduğuna şahit olmamıştı. Hiç va-zetmemişti, hiçbir zaman bir tebliğde bulun­mamış ve bir hareket başlatmamıştı; ve hiçbir fiili O'nun sosyal meseleleri çözecek bir prog­ram veya dinî ya da ahlâkî bir reform hazırlı­ğı ile uğraştığına asla işaret etmiyordu. O inkılâbı andan bir gün Öncesine kadar, hayatı­nı meşru ve dürüst yollardan kazanan bir tacir olarak sürdürüyor, ailesi ile mutlu bir hayat yaşıyor, misafir ağırlıyor, fakirlere yardım ediyor, akrabalarıyla iyi geçiniyor ve bazen bu yoğun hayatından ayrılıp ibadet için inzi­vaya çekiliyordu.

Böyle bir insan için birdenbire dünyayı yerin­den sarsan konuşmalar yapmak, inkılâbı bir mesajı tebliğ etmek, hususi bir literatür, aktif bir hayat anlayışı, temelli bir düşünce, ahlâk ve sosyal hayat sistemi getirmesi çok büyük bir değişiklikti. Ayrıca psikolojik olarak da böyle bir değişikliğin hiçbir ön hazırlık ve zihnî gayret sonucu oluşması mümkün değil­dir. Böylesi bir gayret ve hazırlık olsaydı bile yine de çeşitli safhalardan geçmek zorunday­dı ve bu safhalar kişinin içinde yaşadığı top­lumdan gizli kalamazdı. Hz. Peygamber'in hayatı böyle tedricî bir gelişmenin merhalele­rinden geçmiş olsaydı Mekke'de yaşayan yüz­lerce kişi ortaya çıkar ve "Bu adamın birgün bu kadar ileri gideceğini size söylememiş miydik?" derlerdi. Fakat tarih Mekke müşrik­lerinin Hz. Peygamber 'in aleyhine pekçok söylentiler ortaya atmış olmalarına rağmen, hiç kimsenin Mekke'de böyle bir şey söyledi­ğini kaydetmemiştir.

Bir başka delil: Hz. Muhammed hiçbir zaman kendisi peygamberliği diliyor veya ümid ediyor değildi; bilakis kendisine pey­gamberlik görevi verilmesi hiç beklenmedik bir şekilde oldu. Bu, vahyin başlangıcı ile il­gili hadislerde zikredilen olayla da desteklen­mektedir. Cebrail ile karşılaşmasından ve kendisine Alâk sûresinin ilk ayetlerinin inzalinden sonra Hz. Muhammed korku­dan titreyerek Hira'dan hızla evine döner ve hanımına "Beni örtün, beni örtün!" der. Bir süre sonra kendisine gelince başından geçen­leri hanımına anlatır ve "Galiba hayatım teh­likede" der. Hanımı "Hayır! Allah seni asla üzmez. Sen akraba haklarını gözetir, haklıyı desteklersin; fakire yardım eder, misafirlerini ağırlarsın ve her İyi işe katılmaya hazır bulu­nursun." der. Daha sonra Hz. Peygamber'i ehli Kitab içinde salih ve âlim bir zât olan amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürür. Olup biteni dinleyen Varaka hiç tereddüt et­meden şunları söyler: "Sana gelen kimse, Musa'ya da gelen Namusu ekber (Cebrail-İlâhî Elçi) ile aynı. Keşke genç biri olsaydım da, kavminin seni süreceği zamana kadar ya-şasaydım." Hz. Peygamber sorar: "Kav­mim beni yurdumdan çıkaracak mı?" Varaka cevap verir: "Evet, senin getirdiğini getirip de kavminin düşmanlığına maruz kalmamış bir tanesi geçmedi bu dünyadan."

Bu olay bir bütün olarak, bu tür beklentileri olmayan sade bir kişinin birdenbire olağanüs­tü bir tecrübeyle karşı karşıya kaldığında içi­ne düştüğü durumu tüm tabiîliğiyle ortaya koymaktadır. Eğer Hz. Muhammed pey­gamber olma hevesi taşısaydı, kendisi gibi bir adamın peygamber olması gerektiğini düşünseydi, zihnini yoğunlaştırarak Cebrail'in bir mesajla gelmesini bekliyor olsaydı, mağarada geçirdiği tecrübeden mest olur ve dağdan o hâlde İnerek doğrudan kavmine gider ve pey­gamberliğini ilân ederdi. Fakat, tam aksine, gördüğü şey karşısında zihni karışmış, eve tit­reyerek dönmüş ve örtüye bürünerek yatağa girmişti. Kendisini biraz toparladığında hanı­mına mağarada inzivada iken başına geleni anlatmış ve endişe ve korkularını ifade etmiş­ti. Halbuki bu durum, bir peygamber adayı olduğunu düşünen kimsenin durumundan ne kadar da farklıdır!

Dahası, bir kimse...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller
« Posted on: 20 Nisan 2024, 09:10:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller rüya tabiri,Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller mekke canlı, Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller kabe canlı yayın, Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller Üç boyutlu kuran oku Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller kuran ı kerim, Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller peygamber kıssaları,Peygamberlikten Önceki Hayatından Deliller ilitam ders soruları, Peygamberlikten Önceki Hayatından Delillerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes