Konu Başlığı: Peygamber'e Emirler Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Haziran 2012, 09:58:16 Peygamber'e Emirler Allah'ın elçisi Muhammed'e namazı emretmesi şu sözlerle buyrulmuştur: "Ehline namaz kılmayı emret, kendin de onda devamlı ol!"(20:132). Çocukları Allah'ın yoluna getirmekte en tesirli ve pratik yol, onlarda günlük namaz kılma alışkanlığını geliştirmektir. Bu, tedricen Allah'a ibadet ve itaatin önemini onların kalbine derinden nakşedecektir. Böylece, başlangıçta namaz bir alışkanlık iken, Allah'ın kerem ve inayeti ile onun gerçek manasını ve önemini kavrayacaklardır. Namazın kılınması eninde sonunda onlann bütün hayata bakışlarım değiştirmeye yardımcı olacaktır: Namaz, onlann davranışlarını, değer ölçülerini değiştirecektir. Onları faziletli bîr hayat yaşamakta mutmain kılacak ve bu hayatı günah ve rahata tercih etmelerini sağlayacaktır.(The Meaning of the Quran, c.VII, sh.İ32). Bu ayette Peygamber, namazı önce kendi ailesine buyurmakla emrolunmuş ve ikinci olarak kendisinin namazda devamlı olması beyan edilmiştir. Bu emrin hikmeti şudur: Bir evin atmosferi bütünüyle Allah'ın yoluna teşvik edici bir durumda olmalıdır. Eğer ana-baba bizzat namaz kılmıyorlar ve çocuklarına namaz kılmasını öğretmiyorlarsa, çocukların namaz kılmaları hemen hemen imkânsızdır. Çünkü evde bu fiilin Örneklerini görmemişlerdir. Bu sebeple eğer evin havası teşvik edici değilse, namaz kılmaya istekli bir çocuk bile namaza başlamayacaktır, zira önünde bu fiilin görünür örneği Muhammed s.a.v. ailesine namazı emrederken kendisinin de onda devamlı olmasını buyurmuştur. Maksat, ailenin bütün mensuplarının; yaşlıların olduğu kadar gençlerin de düzenli olarak namaz kıldığı sağlıklı ve uygun bir hava meydana getirmektir. Bu hava, gençlerin namaza başlamalarını teşvik etmekle kalmayacak, onların istikrarlı bir şekilde kılmalarını kolaylaştırıp buna müsait ortam oluşturacaktır. "Ehl" kelimesi, hanımları, çocukları ve bir kimsenin çevresini oluşturan yakın akrabaları kapsamaktadır. Bu ayet Peygamber'e vahyolunduğunda O her sabah namazı vaktinde kızı Fâtıma'nın evine giderek es-salah, es-salah diye onları (Fatıma ve Ali'y') yüksek sesle çağırırdı. (Kurtubi). Urve b. Zübeyr ne zaman hükümdarların ve zenginlerin servet ve ihtişamını görse evine gider, ailesini namaza davet ederek yukarıdaki ayeti okurdu. Ömer'ül-Faruk da teheccüd namazına kalktığında ailesini uyandırır ve aynı ayeti okurdu. (Kurtubi). Bu ayetin diğer kısmı şöyledir: "Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren bi-ziz."(20:132). Ayetin bu kısmı da çok manidardır. İlk olarak, kişinin kıldığı namazın Allah'a bir faydası olmadığını vurgulamaktadır. Senin namazından O'nun bir şey kazandığını düşünme. O seni bu dünyaya sınırlı bir süre için ondan mümkün olan en iyi şekilde faydalanman için gönderdi. Bu gayeyle, hayatta başarılı ve mükemmel olmanda yardımcı olacak bir hareket olarak namazı emretti. O namaz ki, hem bu dünyada, hem öteki dünyada başarı ve ikbal sağlayacaktır. Bu, kişiyi her iki dünyada da gerçek başarıya götürecek olan azim, disiplin ve muttaki vasıflarım oluşturmanın pratik bir yoludur. Allah, senden, kendinin ve ailenin geçimini temin etmeni bile istememekte, seni bundan sorumlu tutmamaktadır. Çabalarına Allah'ın ve rasulünün sünneti doğrultusunda devam et. Allah senin ihtiyaçlarını garanti altına alacaktır. O'nun emirlerinin ışığı altında çalış, O senin rızkını kazanmanı kolaylaştıracaktır. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Peygamber şöyle buyurmuştur: "Allah, 'ey insanoğlu, kendini Bana ibadete ver, Ben gönlünü bolluk ve zenginlikle dolduracağım (hırs ve arzularım yok edeceğim) ve seni (ihtiyaçların için diğer kimselere) muhtaç bırakmayacagım,fakat böyle yapmazsan gönlünü endişe ve meşguliyetlerle dolduracak ve seni muhtaç olmaktan kurtarmayacağım' buyurdu." Diğer bir ifadeyle, zenginliğin artışıyla tamahın artacak ve senin ihtiyacın hiç bitmeyecek. (İbni Kesir): Abdullah b. Mes'ud, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah, bütün sıkıntılarını tek bir sıkıntı (ahiret sıkıntısı) haline getirenin bütün dünyevi sıkıntılarını giderir; dünyadaki çeşitli şeylerin sıkıntısını duyan kişinin ise sıkıntılarını gidermez ve o kimse bu sıkıntılar ormanı içinde kendisini öldürür." Bu itibarla Allahu Teâlâ ev halkına tebliğ etme ilkesini şu ayetiyle de hatırlatmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, bir ateşten koruyun ki onun yakıtı ins.anlar ve taşlardır..."(66:6). Bu ayet bize, kişinin cezadan kaçınma sorumluluğunun kendisiyle sınırlı kalmadığını, fakat kendi etki alanına da uzandığını ifade etmektedir. Eğer bir kimse aile reisi ise, elinden geldiğince ve kabiliyeti oranında ailesinin Allah'a muti kullar haline gelmesi için eğitim ve terbiye vermekle sorumludur. Onlar yanlış yola gidiyorlarsa, cehennem ateşinden korumak için elinden gelen gayreti göstermelidir. Kişinin bütün çabalarının gayesi, ehlini sadece bu dünyada mesudjve müreffeh kılmak değil, bundan daha da çok öbür dünyada refah ve mutluluklarını sağlamak olmalı, onların cehennem ateşinin yakıtı olmamalarını sağlamak olmalıdır. Peygamber şöyle buyurmuştur: Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz. Emir sahibi halkın çobanıdır ve sürüsünden sorumludur, kişi ailesinin çobanıdır ve ev halkından sorumludur, bir kadın kocasının evinin ve çocuklarının çobanıdır ve onlardan sorumludur. İşte böylece hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur."(Buhari ve Müslim). Talak suresinin yukarıdaki (66:6) ayeti nazil olduğunda Ömer İbni Hattab: "Ey Allah'ın Rasulü! Kişinin kendisini (günahlardan kaçınarak ve Allah'ın emirlerini yerine getirerek) ateşten korumasını anlıyabiliyorum. Fakat ev halkımızı cehennemden nasıl sakındirabiliriz?" diye sorduğunda Peygamber şöyle buyurdu: "Bunu şu şekilde yaparsın; Allah'ın senin için sana1 yasakladıklarını sen de onlara yasakla ve senin yapman emredilenleri sen de ailene emret. Bu şekilde onları cehennem ateşinden sakındırırsın. "(Ruh-ul-Mu'ani). Fıkıh alimleri bu ayeti yorumlarken, çocuklarına Şer'i vazifeleri, helal ve haramı belirten emirleri tebliğ etmenin ve bunları tatbike çalışmanın bir kişinin zorunlu vazifesi olduğunu belirtmişlerdir. Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: "Allah, 'ey hanımım ve çocuklarım! Namazınız, orucunuz, zekatınız, muhtaçlarınız, yetimleriniz ve komşunuz' diyen kimseye rahmet eder ve onunla beraber hepsini cennetine koyar." Namazınız, orucunuz, vs. ifadesi, bu konularda dikkatli olunuz ve bu nevi vazifelerinizi ihmal etmeyiniz, demektir. Muhtaçlarınız, yetimleriniz., ise onların sizin üzerinizde her ne hakkı varsa onları memnuniyetle ve harfiyyen yerine getiriniz, demektir. Yine Hesap Gününde ailesi ve çocukları din konusunda bilgisiz ve pervasız olan kimsenin herkesten çok cezaya muhatap kalacağı bildirilmiştir. (Ruh-ul-Mu'ani. Mu'arif al-Quran, c.VI, sh.502-3). Hz.Muhammed bu emri bütün diğer insanlardan daha sıkı uygulamıştır. Ailesine, daima İslam'ın temel esas ve tebligatından bahseder ve bu esasları günlük hayatlarında düzenli olarak uygulamaları gerektiğini belirtirdi. Peygamber'ın vesayeti altında kalmış olan Ebu Hafs Ömer b. Ebu seleme şöyle demektedir: "Henüz küçük bir çocuktum, birşey yerken elimi tabakta dolaştırıyordum. Peygamber bana; Ey çocuk! Bismillah de, sağ elinle ve önünden ye! buyurdu. Bundan sonra ben hep böyle ye-dim."(Buhari ve Müslim). Ömer b. Şuayb, Peygamber'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Çocuklarınız yedi yaşma geldiklerinde namazı kılmalarını emredin, on yaşma geldiklerinde namaz kılmazlarsa hafifçe dövün. Yataklarını da ayırın."(Ebu Davud ve Tirmizİ). Muaz b. Abdullah b. Hubab'a bazıları gelerek, hanımına, bir çocuğun namaza ne zaman başlaması gerektiğini sormasını istediler. Sorulduğunda kadın; "Peygamber'e bu sorulduğunda 'sağ elini sol elinden ayırabildiği zaman' diyerek cevap verdi ve orada hazır bulunan bazılarımız daha sonra bunu naklettik" dedi.(Ebu Davud). Peygamber, bilgileri diğer insanlara ve genç nesile aktarmanın önemi üzerinde ehemmiyetle durmuştur. Bu konuda nakledilen hadis şöyledir: "Duyduğun hikmetli bir sözü hatırlaman ve onu bir başka müslüman kardeşine öğretmen ne güzel bir hediye ve ne güzel bir armağandır." Peygamber yine bir başka hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: "Dünya ve Allah'ı hatırlatan ve Allah'a yaklaştıran cihetleriyle, öğreten ve öğrenenden başka, dünyada her ne varsa melundur."(Tirmizi ve İbni Mace). Bu konudaki diğer haberler şöyledir: "Muhakkak ki, Allah, melekleri, yer ve gök ehli, hatta yuvasında karıncalar, suda balıklar, insanlara iyiliği öğretenlere dua ederler."(Tirmizi). "Duyduğu doğru bir hadisi, din kardeşine duyurandan daha faydalı kimse olamaz."(İbni Abdulberr). "Bir müslümamn hayırlı bir sözü Öğrenip öğretmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik ibadetten hayırlıdır."(İbni Mübarek). Bir gün Peygamber, biri dua ile meşgul olan ve diğeri ders okutmakta olan iki topluluk gördü ve dua edenler için; "Bunlar Allahu Teâlâdan istiyorlar. Allah dilerse verir, dilerse vermez" buyurdular. Okutanlar hakkında ise; "Fakat bunlar öğretiyorlar. Zaten ben de öğretici olarak gönderildim" dediler ye sonra öğretenlerin meclisine oturdu.(İhyau 'ulumi'd-din, c.I, sh.34). Peygamber ilim öğretmenin faziletini açıklarken şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın benimle gönderdiği ilim ve hidayet, bol bir yağmur gibidir; döküldüğü toprağın bir kısmı suyu içine alır, bol miktarda otu ve mahsul yetiştirir. Bİr kısmı da sert ve çorak olur, suyu içine almaz, fakat yüzünde tutar; insanlar içmek, sulamak ve ekim bakımından bundan faydalanırlar. Bir kısmı da yalçın ve kaypaktır, suyu içine almadığı gibi yüzeyinde de tutmaz, yağan yağmur, yüzünden sıyrılıp gider; ne bir şey bitirir ne de kimseye faydası olur."(Buhari ve Müslim). Birinci misal öğrendiğiyle amel edene, ikinci misal amel etmeyip başkasına okutana, üçüncüsü de her ikisinden de mahrum kalan kişiyi temsil etmektedir. Peygamber bir diğer hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Ademoğlu Ölünce üç şey hariç amelleri sona erer: 1) Kalıcı sadaka, 2) istifade edilen bilgi ve 3) Hayırlı bir nesil."(Müslim). Peygamber'ın şöyle buyurduğu da rivayet edilmektedir: "Heves edilecek iki kimse vardır; birincisi Allahu Teala'nın kendisine verdiği ilimle amel edip başkasına da öğreten, ikincisi de Allah'ın verdiği serveti hayra sarfeden-dir."(Buhari ve Müslim). Peygamber şöyle buyurmuş1111"- Allah'ın rahmeti vekillerinin üzerine olsun. Vekilleriniz kimlerdir? diye sorulunca "Sünnetimi yaşatıp Allahu Teala'nın kullarına öğretenlerdir" cevabını vermişlerdir.(İhya). Yemen'e gönderdiği Muaz b. Cebel'e hitaben Peygamber şöyle buyurmuşlardı: "Senin yüzünden Allahu Teala'nın bir kişiyi hidayete erdirmesi senin için bütün varlığı ile dünyadan hayırlıdır."(Müsned-i Ahmed, Buhari ve Müslim). Bir başka hadisinde Peygamber şöyle buyurmuştur: "İnsanlara Öğretmek için ilimden bir mesele öğrenen kimseye yetmiş sıddık sevabı verilir." İsa da şöyle buyurmuştur: "Kim ki öğrenir, öğrendiği ile amel eder ve öğretirse, semavatta tazimle amhr."(İhya). Şüphesiz Peygamber diğer insanlara hayırlı ve faydalı ilimler öğretmenin lüzumunu ve ehemmiyetini belirtmiştir. Çocuklar gelecek neslin belkemiği olduklarından, idrak ve etkilenmeleri bu yaşlarda daha kuvvetli olduğundan Peygamber onların İslam'ın temel bilgileri ve ana esasları konusunda terbiyelerine ve eğitilmelerine büyük önem vermiştir. Bu şekilde, büyüdüklerinde din hakikati gönüllerine nakşedilmiş olacaktır. Peygamber çocuklara öğretme İşini kolaylaştırmak için ailenin diğer fertlerine de İslami eğitim verilmesine önem vermiştir. Böylelikle çocukların çevresinde sıhhatli ve İslami bir atmosfer sağlanmış olacaktır. Bu eğitim ve öğretim hadisesi bütün toplumu kapsadığında çocukları İslami prensipler doğrultusunda eğitmek ve terbiye etmek için daha müsait bir çevre oluşacaktır. Böylece evde ve ev dışında sosyal kurumlarda, iş ve çalışma merkezlerinde İslamın tatbik edildiğini göreceklerdir. Bu şekilde de çocukların uygulamada gördükleri şeyler, toplumun genel havası; onların, kitaplardan okuduklarını ve ana-babala-nndan öğrendiklerini teyid edecek, gördükleri, lafzen Öğrendiklerini destekleyecektir. Kuran-ı Kerim, Dini ilimlerin topluma bütünüyle yayılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılmasına dikkatlerimizi çekmektedir, ievbe suresinde şu ifadeler yer almaktadır: "... , . t0Pİuluktan bir grubun dini iyice öğrenmekti ve kavimlerine geri döndüklerinde (Allah'ın yasak kıldığı şeylerden) kaçınmaları için onları uyarmaları gerekmez mi?"(9:122) Bu ayette, her müslümanm İslam ve onun muhtevası hakkında bir anlayışa sahip olmaları istenmektedir. Allah yolunun mana ve gayesini anlamadıkça, onu muhabbet ve mutmain olarak tatbike muktedir olamayacaklardır. Kitleler imanın gerçek anlamını ve icaplarını anlamadıkça onun gerektirdiği ahlaki vazifeleri yerine getirmeye hazır olamayacaklardır. Ve böylece İslam'a faydalı olamayacakları gibi, bilakis zarar vermeleri de söz konusudur. Bu durum, Tebük seferine hazırlıklar yapıldığı sırada açıkça ortaya çıktı. Allah'ın İslam toplumunu tek bir bütün haline getirecek gerekli adımların atılması için sözkonusu talimatı göndermesi bu sebeptendir. Bundan dolayı, bütün yerleşim merkezlerinden bazı kimseler çağırılarak onlara İslami vecibeler Öğretildi ve bu konularda fiilen eğitildiler. Böylece bütün İslam'a mensup olanların Allah'ın belirlediği hudutlar hakkında bilgi sahibi olmaları için bu kimseler dönüşlerinde kendi kavim ve insanlarına bunu talim edip, öğreteceklerdi. Bu konuyla ilgili olarak, ayrıca iyice bilinmelidir ki; Bu ayette kitle eğitimi hakkında verilen emir, yalnızca okuma-yazma ile ilgili değildir. Aslında, kitleler arasında İslam'ın anlaşılmasını ve kitleleri İslam dışı yollardan korunabilmelerini sağlama, bu emirin kati hedefiydi. Bizzat Allahu Teala'nın müslümanlara sunduğu eğitimin hakiki ye daimi gayesi budur. Ve bu yüzden de her eğitim sistemi bu kritere göre değerlendirilir ve bu yukarıdaki hedefi gerçekleştirip, gerçekleştirmemesine göre ne derece islami bir eğitim olup olmadığı anlaşılır. Dolayısıyla en temel hedefinin, yukarıda altı çizili olarak belirtilen noktalan başarmak olduğu bilinmelidir. Bu olmadan, çağının Einstein'ını veya Fre-ud-unu çıkarsa bile, herhangi bir eğitimi onaylamak ve ona İslami eğitim demek mümkün değildir. Metinde geçen (ii-yetefakkahu fid-din) ibaresinin kelimelerinin doğru anlamı üzerinde durmakta yarar var. Çünkü bu kelimeler, son zamanlarda insanlar arasında çok garip bazı yanlış anlamalara yol açmış ve müslümanlann dinsel eğitimlerinde, hatta genel olarak tüm dini hayatlarında Öldürücü zehirler saçmıştır. Şüphesiz ki Allah, bu kelimeleri müslümanlara eğitimin maksadını öğretmek için kullanmıştır, yani bu İslami hayat tarzını ve sistemini iyice kavramak ya da başka bir ifadeyle hayatın her sahasında İslami olan ve olmayan düşünce ve tavırlarını ayırt edip onlar hakkında hüküm verebilmek için İslam'ın gerçek yapısı ve ruhuyla tanışmak demektir. Fakat daha sonra, teknik bir ifade olarak, İslam Hukuk ilmine "fıkıh" ismi verilince, bu kelime dış şekillerin ayrıntıları cüziyyat ile uğraşan ve İslam hukukunun külli yorumunu reddeden "bilim" içinde kullanılmaya başlandı. "Fıkıh" kelimesi "fakahe" ve ayette geçen "-yetefakkahu" ile aynı kökten olduğu için Kur'an'm bu emrinin fıkıh bilgisini elde etmek hakkında olduğu şeklinde bir yanlış anlayış ortaya çıktı. Bu ilmin İslam'ın hayat sistemi içerisinde önemli bir yeri olduğu inkar edilemez, ne var ki Kur'an'm İfade etmek istediği şeyin hepsi olmayıp sadece bütünün bir parçasıdır. Bu yanlış anlama nedeniyle İslam toplumunun uğradığı zararların hepsini burada saymamız mümkün değildir. Fakat şu kadarını belirtmek gerekir ki, İslam'ın ruhuna hiç önem vermeksizin, İslam'daki dini eğitimin, salt zahiri şekillerin yorumuna indingenmesinin sebebi işte bu yanlış anlamadır. Sonuçta bu durum zorunlu olarak kuru bir şekilciliğin, müslümanların hayatının nihai gayesi haline gelmesine sebep olmuştur. Bu sebeplerden dolayı söz konusu ayetin ana gayesi insanları, İslami ve onun öngördüğü hayat tarzını anlamaya teşvik etmektir: Ne emrediliyorsa yapılmalı, neyi yasaklıyorsa kaçınmalı. Tefakkahu kelimesi Islamın hakikatinin kavranması ve anlaşılması manasına gelmektedir. Bu hakikatin içine İslamın talepleri, farzlar ve insan hayatının karmaşık olayları girmektedir. Liyanzuru (uyarmak, öğüt vermek) ifadesi İslam yolunun diğer insanlara öğretilmesi için kullanılmıştır. Aynı zamanda insanları Allah'ın davetine kulak vermediklerinde karşılaşacakları kötü akibet hakkında uyarmak ve bunun yamsıra onlara ahirette fayda verecek olan hayat tarzını benimsemelerini sağlamak için kullanılmıştır. Esasen bu her iki kelime de Kur'an'da İslami eğitimin gerçek manasını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Çünkü İslam'da eğitim ve öğretimin gerçek gayesi kişinin Din'i bütün olarak anlamasını ve ahiret hayatında başanya ulaşmak için kendisini ve çevresini terbiye ederek amellerini güzelleştirmeye (amel-i salih) çalışmasını sağlamaktır. Diğer bütün meseleler ikinci plandadır ve bu esas gayeye tabidir. (Tadabbur-i Quran, c.III, sh.251). Kurtubi'ye göre Kur'an'm bu ayeti dini ilimlerin araştırılmasına temel teşkil eder. Bu ayet üzerinde az bir tefekkür bile Din ilminin kısa bir icmalini ve bu ilme sahip kişilerin vazifelerini kapsadığını gösterir. |