Konu Başlığı: Özet Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Haziran 2012, 08:52:28 Özet Rasulullah'ın doğduğu zamanda, dünya cehaletin karanlığıyla çevrilmiş, kitleler zengin ve güçlü yöneticilerin zulmü altında inliyordu. Hıristiyan Avrupa ve tüm insanlık geleneklerin ve hurafelerin etkisi altında, cehaleti imanın gereği sayıyor, bilimin ve aklın ışığından nasiplenemiyorlardı. İnsanlar, hayvan gibi güdülüyor, İnanç ve düşünce hürriyeti bilinmiyordu. Peygamber insanlığı hakikat bilgisi ile zenginleştirmiş, "Kişinin en büyük ziyneti bilgisidir." ve "Ömrünü ilme veren ölmez." buyurmuştur. İnsanlar arasında araştırma ve inceleme isteğini teşvik ederek, Çin'e gitmek zorunda kalsalar bile ilmi aramalarını söylemiştir. Yine Rasulullah , "İlim sahibi olmak için evinden ayrılan kişi, Allah yolundadır ve ilim için gezen kişiye Allah Cennet'in yolunu gösteriri "Âlimler, peygamberlerin vârisleridir?' buyurmuştur. Rasulullah 'ın inanç ve düşünce hürriyeti hussundaki katkıları küçümsenemeyecek kadar büyüktür. İnsanlara daha önce önemini hiç bilmedikleri bir şeyi öğretmiştir: "Dinde zorlama yoktur; artık hak ile bâtıl iyice ayrılmıştır." (12: 256). Peygamber, zorlamayla dinîn hiçbir zaman uyuşam ayacağını ve inancın insanın kendi iradesine ve vicdanına dayanması gerektiğini belirtmiştir. Dİn insanlara korkuyla veya zulümle iletilseydi, inancın hiçbir anlamı kalmazdı. Yukarıdaki ayetin ikinci kısmında, insanlara neyin doğru, neyin yanlış olduğunun açıklandığı ve ortada hiçbir şüphenin kalmadığı belirtilmektedir. Hür irade-, leriyle hayatlarını yönlendirmek insanların kendi ellerindedir. Yaptıklarından Allah'a hesap verecekleri için insanlara seçme hürriyeti verilmiştir; aksi takdirde, insanlara zorlama yapılsaydı, adaletsizlik yapılmış olurdu. Rasulullah, imanın temel esaslarında (Tevhid, Ahiret, Risalet) bile insanın aklını kullanmasını teşvik etmiş, böylece insanlığı ilim dünyasının eşiğine getirmiştir. Bilimsel buluşların ortaya çıkışını sağlayan şu dört mefhum: Bilgi, araştırma, düşünce, hürriyet, Rasulullah'ın insanlığa sunduğu en büyük hediyelerdir. Bu mirasın asıl sahipleri, bu altın sözleri ihmal etmiş, unutmuş, pratik hayatlarından çıkarmış, cahili yolları izlemeye başlamış, Öte yandan müs-lümanlarla haçlı seferlerinden, İspanya'da, Güney İtalya'da, Sicilya'da temasları olan Avrupalılar bu altın sözleri almış, anlamış ve faydalanmışlardır. Neticede, asıl varisler ilimdeki ve siyasî alandaki güçlerini ve büyüklüklerini kaybederken, tüm bu meyvaları asıl sahiplerini belirtme nezaketini bile göstermeyen yeni sahipleri, ellerine geçirmişlerdir. Tarihî delillerin ışığında, çüpütülmesi imkânsız gerçek şu ki, İslâm, Avrupa'nın ilerlemesinde bir etken olmuştur ve Avrupalıları karanlık çağlardan kurtarmıştır. İnançta ve gündelik hayatta derin bir cehalet, tam bir sefillik içinde olan insanların, müspet ilim alanında eşsiz bir basan elde etmesi, Allah'ın son Peygamberi' nin rehberliği ve aydınlatması ile mümkün olmuştur. O vakte kadar insanlar rezalet, pislik ve cehalet içinde yaşamakta, ilim sahibi olmak isteyenlere zulme-dilmekteydi. Atalarının sapık yollarını ve boş inançlarını iftihar vesilesi yapan kavimler, ifade ve inanç hürriyetinden, soru sorma ve düşünce ileri sürmekten habersizdiler. Kitleler zalim idarecilerin boyunduruğunda inliyor, köylüler Lordların ve Kilise'nin baskısından kan ağlıyordu. Öte yandan, Rasulullah, temizliğin imandan olduğunu, gerçek imanın Allah korkusunda olduğunu belirtmekte ve insanları Allah'ı daha iyi tanımaya çağırmaktaydı. İmanın manasının Hakk yolu kabul etmek ve kötülüklerden kaçınmak olduğunu söylüyordu. İnsan kültür ve medeniyetinin sağlıklı bir şekilde büyümesi ve gelişmesi için hürriyetin şart olduğunu belirtmiştir. Böylece düşünmek ve çeşitli yollar izleyerek araştırma, inceleme yapmak, yeni bilimsel alanlara yönelmek mümkün olur. Peygamber ashabına, "bilgiye ve öğrenmeye derin bir iştiyakla bağ-lanma"yı telkin etmiş, onlara dünyanın dört bir yanında iyiyi aramayı "samimi bir şekilde, inanç ciddiyeti" ile hür düşünceli olarak olaylara yaklaşmayı emretmiştir. "Müspet davranış anlayışının ilk prensiplerinin" ölçüsünü vermiş, "düşünce İle kanunun gerçek bütünlüğünü" sağlamıştır. Bilgiye ve bilime böyle bir yaklaşım yeni bir dünyanın kapılarını aralamış ve keşif ve buluş alanında insana geniş ufuklar açmıştır. Artık insana Allah'tan başka sınır yoktur. (The Spirit of islam, s. 360-373). Karanlık devirlerde yaşayan Avrupa'nın Rönesans'a kavuşması müslümanlar sayesinde mümkün olmuştur. îslâm dünyasının 7. ve 14. yüzyıllar arasındaki bilimsel gelişmelerinin sebebi olan Rasulullah'ın öğretisinin temel unsurlarını Avrupalılara öğreten, müslümanlar olmuştur. Avrupa bugün bu hususu tam olarak tanımasa da, bazı namuslu kişiler ortaya çıkmakta ve gerçeği anlatabilmektedir. Robert Briffault gerçeği şöyle itiraf etmektedir:' 'Araplar olmasaydı, modern Avrupa medeniyetinin ortaya çıkması ve gelişmesi imkânsızdı... Avrupa'daki hiçbir gelişmede, İslâm kültürünün etkisini görmemek, mümkün değildir. Modem dünyayı eski devirlerden ayırt ettirici önemli farklara ve güçlere bu sayede sahip olunmuş, zafere ulaşmadaki en üstün kaynak bu etki olmuştur... Avrupa'daki bilim dediğimiz şey, yeni araştırma ruhunun, yeni deneysel, gözlem me-todlarının ve Eski Yunan'da bilinmeyen bir matematik sisteminin neticesidir. Bu metotlar ve araştırma ruhu, Avrupalılara müslüman Araplar tarafından tanıtılmıştır." (The Making of Humanity, s. 190-191). Stamvood Cobb şöyle demekte: "İslâm, hı-ristiyan ülkeleri kültürel olarak etkileyerek Avru'daki Rönesans'ın gerçek yaratıcısı olmuştur:' (islam's Contribution to the World Culture). George Bush ise, "Hıristiyanlıkta dahil, tarihte hiçbir devrim Muhammed'in bildirdiği nizamın doğuşu, gelişmesi, ilerle-mesindeki kadar medenî dünyada büyük değişikliklere neden olmamıştır." diyor. (The Life of Muhammed, s. 17). Müslümanların modern dünyaya olan katkılarından bahsederek Rovert L. Gulick Tu şöyle yazmakta: "Avrupa'daki Rönesans'ın oluşmasında Arapların etkisinin olduğu düşüncesini birkaç Öğrenci reddedecektir. Öğretmenlerin tarih kitaplarında, Fransız İhtilali'ne yer verildiği gibi, İslâm'ın tarih içindeki inkılâbına da yer vermek istemelerinden önce, daha birçok tercümeler yapılması gerekecektir. Müslümanların bıraktığı düşünce hazinelerinin ortaya çıkarılması için yapılacak geniş araştırmaların ışığında, bugünün yazarlarına düşen, müslümanların çağdaş medeniyete olan orijinal katkılarına karşı olan menfî düşüncelere karşı koymaktır. (Muhammed the Educator, s. 51-52). "Batı Avrupadaki yeni bilgilerin esas kaynağının İspanya'daki müslüman Araplar olduğu gerçeği apaçık meydandadır?' diyor C.H. Haskins (Studies in the History of Medieval Science, s. 3). Başka bir yazar şunları söylemekte: "Onuncu yy.ın ikinci yarısındaki Lorraine Okulları, Arap ilimlerinin tohumlarının ilk önce Latin Avrupa'da filizlendiği fidelikler olmuşlardır. Sonra, buradan bilgiler Almanya'nın her yanına dağılmıştır?' (J. W. Thompson, The Introduction of Arabic Science into the Lorraine in the 10. Century, May 1929). Birçok Batılı bilgin, bilimsel ve kültürel ilerlemelerini Rasulullah @'a borçlu olduklarım serbestçe itiraf etmişler ve iddialarını destekleyen tarihî deliller göstermişler. İslâm kültürü ve biliminin Avrupa'ya nüfuz etmesini sağlayan sayısız bilim ve felsefe bilgininin adlarını zikretmişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır: Bath'li Adelard (İngiltere), Tivdl'li Plato, Chester'li Robert, Carinthia'h Her-mann, Burgos'lü Rudolf ve Cremona'lı büyük Gerard, İbni Sina'nın el-Bitruci'nin ve diğer müslüman bilginlerinin eserlerini tercüme eden Michael Scot. Büyük Frederick de Avrupa'da müslümanların etkisinin yayılmasına yardım etmiştir. (Muhammed the Educater, a.g.e., s. 57). Rönesans diye bilinen bilimsel ve kültürel gelişmeler, müslümanların sayesinde oluşmuştur. Bazı peşin hükümlü Avrupalılar, özellikle Amerikalılar hem kendi insanlarına, hem de bilim dünyasına haksızlık yaparak bu bilimleri Romalılardan ve Yunanlılardan aldıklarında ısrar etmektedirler. Şurası tarihî bîr gerçektir ki, Avrupalılar, Arapçaya çevrilenlerden başka değeri olan hiçbir eski Yunan eserinden faydalanabilecek durumda değildiler. Kendi filozofları Aristo'yu bile müs-lümanlar sayesinde öğrendiler. Araplar bütün Yunan bilimlerini Arapçaya çevirmiş, kendi süzgeçlerinden geçirmiş ve onlardan yararlanarak tamamen kendilerine ait yepyeni bir üstün yapı oluşturmuşlardır. Yeni araştırma metodlarıyla var olan sanatı ve bilimleri geliştirmiş, o güne kadar görülmemiş boyutlara ulaştırmışlardır. Bilimsel metot ruhuna ve araştırmalara yeni bir dinamizm katmışlar ve çağlar boyu bunu sürdürmüşlerdir. Batı ise, müslümanların bıraktığı yerden alıp, bilimi daha ileri götürmüştür. Avrupalıların bilimi merdivenin tâ başında, Yunanlılardan alıp bugünkü yerine getirdiklerini söylemek, müslümanların insanlık tarihine kattıklan ve ne Yunanlıların ve Romalıların ne de onların atalarının malûmu olan, 8-9 asırlık büyük bilgi zenginliğini inkâr etmek, tamamen saçmadır. Majör Arthur Glyn Leonard'ın sözleri bizim düşüncelerimizi tamamen doğrulamaktadır: "Daha önce hiçbir doğru dürüst bilgiye sahip olmayan Avrupa, bugünkü hâlini İslâm kültür ve medeniyetine borçludur. Bilimsel ve sosyal alanda parlak bir yüksekliğe erişmiş olan İslâm medeniyeti, ortaçağın feodalizme ve cehalete batmış, tamamen çökmüş olan Avrupa toplumunu sefaletten kurtarmıştır. Müslümanların kurduğu sistemin sağlamlığı, eriştikleri sosyal ve entellektüel seviye, yüksek kültür ve medeniyet olmasaydı, şu anda kültür ve medeniyetin zirvesinde olmakla övünen bizler, cehaletin karanlıklarına batmış duruyor olacaktır. Bir müslüman için, hakiki bilginin, herhangi bir dinî düşünüşten daha önemli olduğunu, Avrupa'da sertlik ve hoşgörüsüzlük hüküm sürerken, Müslümanların engin bir müsamaha anlayışına sahip olduklarını unuttuk mu? Fethettikleri yerlerde şiddet kullanmamaları, eşsiz bir müsamaha ve serbestlik ortamı oluşturmaları, insanlığı yeni şeylere kavuşturmaları, bizim ortları davet etmemize sebep olmadı mı?" ("islam" Her Moral and Spiritual Value). |