Konu Başlığı: Muttarif b. el Kahin el Bahilî ile Sulh Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 27 Mayıs 2012, 22:02:13 Muttarif b. el-Kahin el-Bahilî ile Sulh 1- Bu belge Allah'ın Rasulü Muhammed'den Muttarif b. el-Kahin el-Bahilî'ye ve Bahila halkına. 2- Her kim kıraç araziyi ihya ederse o toprak artık onundur. 3- Her otuz sığır için bir sığır, her kırk koyun için bir yaşındaki bir koyun, her elli deve İçin altı yaşındaki bir deve ödemek halkınızın görevidir. 4- Tahsildarların otlak dışında zekât toplamaya yetkileri yoktur. 5- Bütün halkınız Allah'ın emanı altında güven içindedirler. (İbni İshak, a.g.e.) Rasulullah Arabistan, Necran, Bahreyn ile Arap Yarımadasını çevreleyen kuzey, doğu ve güney bölgeleri müslüman ve gayri müslim halklarıyla birçok antlaşmalar yapıp, birlikte bulunmayı garanti etti ve antlaşmalarını bozmadıkça onlara hürmet gösterdi. Yaptığı bütün antlaşmalara sadakatle ve samimiyetle bağlı kaldı ve sadece düşmanla işbirliği yaparak ya da İslâm Devleti'ne karşı yıkıcı hareketlerle, antlaşmanın kendi paylarına düşen kısmını ihlâl eden kişilere karşı askerî eyleme geçti. Kureyş Rasulullah'la barış antlaşması yaptı, ancak antlaşmayı ilk bozan da onlar oldu. Yenilemek istediler, ancak Rasul Medine'ye bu amaçla gelmiş olan heyetleri ile görüşmeyi reddetti. Onun antlaşma yapıp, sonra da bozduğu hiçbir örnek yoktur. Hedefi barış olduğu için ülkede bu amaçla antlaşmalar yaptı. Onu yurdunu terketmeye zorlayan, sonra da ona karşı savaş hazırlıkları yapan Kureyşlilerdi. Benzer şekilde, şehirde yaşayanlar arasında barış içinde birliği sağlamak için dış saldırılara karşı ensar ve ya-hudiler arasında konfederasyon oluşturulmasında ilk büyük adımı atan Rasul'dı. Bu antlaşmanın şartlarını ilk çiğneyenler yahu-diler oldu. Rasulullah, vecibelerini hatırlattığı zaman da, küstahça davranıp karşı koydular. Bu tür antlaşmalarda hatırlanması gereken diğer bir husus da, karşı tarafın ihanetleri ortaya çıkar (8: 58) ya da antlaşmanın müeyyidelerini çiğner (9: 7-8) ise antlaşmanın açıkça yüzlerine fırlatılıp, artık barışın olmadığını onlara bildirme şartıdır. Ayete göre, yukarda zikredilen sebeplerle antlaşma iptal edilmek istenirse; "Açık ve âdil tutumla onların (metni) yüzlerine at"ılmalıdır. Diğer tarafın antlaşma şartlarına titizlikle,uygun şekilde uymadıklarını hissetseler yahut karşı tarafın antlaşmaya ilk fırsatta ihanet edeceklerinden korksalar bile antlaşmayı tek taraflı bir kararla sona erdirmek müminler İçin meşru değildir. Bu yüzden, ayet sanki hiç antlaşma olmamış tavrıyla karşı tarafa muamele edilmesini yasaklar. Diğer taraftan bu ayet müslümanlara diğerlerine karşı herhangi bir tedbir almadan önce onlara antlaşmanın sona erdiğini açık ifadelerle haberdar etme bağımlılığını getirir. Bu, karşı tarafın her nasılsa antlaşmanın halâ yürürlükte olduğu şeklinde bir yanlış anlayışını ortadan kaldırır. Rasulullah, devletler ve kabileler arası politikasında bu ayeti esas aldı. Buyurdu ki; "Bir toplulukla antlaşma yapmış kimse süresi bitene kadar onunla bağlıdır. Eğer zorlanırsa, o kimse antlaşmayı diğer tarafın önüne atsın ki, sonuçta her ikisi de eşit şartlarda bulunabilsin." (Ebû'1-Âlâ Mevdûdi "The Meaning of the Qur'an). Diğer bir hadisinde ise, bu prensibi bütün diğer meselelere de şamil kıldı: "Haince davranmayın, size karşı hainlikte bulunana bile!' Ve bu prensibi müslümanların zihinlerine o kadar derin kazıdı ki, bu prensip onlarca hem lâfzen, hem de ruhen uygulandı. (Ebû'l Ala Mev-dûdi, a.g.e.) Ancak bu prensibin bir istisnası vardır. Karşı taraf antlaşmayı bilfiil, açıkça ihlâl ettiği durumlarda antlaşmanın bozulduğu ve fesh edildiği açıktır. Bu durumda "açık ve âdil bir tutumla antlaşmanın yüzlere atılmasına" gerek yoktur, çünkü karşı taraf yaptıklarıyla, antlaşmanın yeniden imzalanmadıkça bağlayıcı olmadığını açıkça göstermiştir. Burada dikkat edilmesi gereken durum, diğer tarafın zihinlerinde şüphe kalmaması için taraflardan birinin antlaşmayı çiğnemesi açık, apaçık olmalıdır. Rasulullah, yaptığı bütün ahitlerde bu prensibe titizlikle riayet etti. Medineli yahu-dilerin olaylarında, onlara karşılıklı mükellefiyetlerini hatırlatmak ye antlaşmayla ilgili statülerini belirlemek için ya şahsen gitti, ya da birini gönderdi. Antlaşmanın şartlarını ihlâl ettikleri her durumda bunu tekrarladı. Rasul'a karşı, yahut antlaşmalarına dikkat etmediklerini hareketleriyle açıkça ortaya koydukları zaman, işte o zaman onlara karşı harekete geçildi. Buna ait tek istisna Kureyş'le olan Hudeybiye antlaşmasında görülür. Onlar müslümanların müttefikleri olan Benî Huzâa'ya sebepsiz yere saldırıp erkeklerini acımasızca öldürerek antlaşmanın şartlarım çiğnediler. Bu yüzden Rasulullah saldırıdan Önce onlara antlaşmanın iptal olduğunu haber vermeye gerek duymadı. Antlaşmayı ihlâl eden Kureyşlİlerin hareketleriyle ilgili aşağıdaki şartlar Peygamber'ın misilleme hareketinin haklılığını ispat eder: "Birincisi Kureyş tarafından antlaşmanın ihlâli o kadar göze çarpıcı idi ki, ihlâlin olduğu hususunda kesinlikle bir şüphe yoktu. Antlaşmanın bittiğini ikrar ettikleri için Ebu Süfyan'ı Medine'ye antlaşmayı yenilecek için gönderdiler. Antlaşmanın sona erdiğini bilmeleri bir delil olmasına rağmen, yukardaki prensibin tek istisnasının ancak antlaşmayı ihlâl eden, bozulduğunu bilen ve bunu da ikrar eden kişilere karşı hükmetmenin haklı olduğunu göstermez. İhlâl herkes için berrak ve şüphenin ötesinde ise istisnanın haklılığı kabul edilebilir. İkincisi, antlaşmanın bozulmasından sonra Rasul, sözüyle, davranışıyla ya da imâlanyla her ne şekilde olursa olsun antlaşmanın onlar tarafından bozulmasına rağmen halâ yürürlükte olduğunu imâ etmedi, ne de böyle anlaşılabilecek türde ilişkiyi devam ettirdi. Bütün rivayetler, Ebu Süfyan tarafından yapılan 'antlaşmayı yenileme tekliflerini' reddettiğini gösterir. Üçüncüsü, Kureyş'e karşı askerî harekâtta bulundu; savaş niyetlerini gizli tutarak dışa barış gösterisinde bulunmadı." (Ebû'l Ala Mevdudi, a.g.e.). Bu şekilde Rasulullah kendi uygulamaları ile düşman bozmadıkça antlaşmalara hürmet edilmesini ve uyulması gerektiğini gösteren bir örnek oluşturdu. Karşı taraf bozarsa durumun icaplarına uygun olarak müs-lüman devlet ya yeni bir antlaşma imzalar ya da diğer gerekli tedbirleri alır. Yukarıdaki ayet (8: 58). İslâm DevletPnin dış politikasını yönlendiren genel prensipleri de ortaya kor. 1- Müslümanlar, önce kendileriyle antlaşan-lar, sonra da çıkarlarına uygun düştüğü için antlaşmayı bozanlara karşı savaşmak zorundadırlar. Bu, kanunlarına uymak üzere müs-lümanlarla antlaşma yapan, sonra da İslâm Devleti'ne karşı ayaklanan toplulukları da kapsar. 2- Müminlerle yaptıkları antlaşmalara uyan, ancak müminler ve inançları için daima tehlike oluşturacak muhalif ve düşmanca davranışlara sahip olan İnsanlar, İkinci tipi oluştururlar. Bu durumda, müminler antlaşmayı açıkça sonlandırmalı, onları bundan haberdar etmeli, sonra da onlara karşı uygun tavırları takınmalıdırlar. 3- Antlaşmalarının bütün önemini kaybettirecek sıklıkta antlaşmalarını bozanlar ve müminlerin itibarına zarar vermek için insanî ve ahlâkî kuralları çiğneyen insanlar sonuncu gruba girerler ki, bunlara gelince, pişman olup İslâm Devleti'ne itaat etmedikçe, müs-lümanlar onlara savaş ilân etmekle mükelleftirler. |