๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 29 Temmuz 2012, 11:54:53



Konu Başlığı: Müşriklerin Gösterdiği Çabalar
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 29 Temmuz 2012, 11:54:53
Dâvasından Vazgeçirmek İçin Müşriklerin Gösterdiği Çabalar

Yezîd b. Ebî Ziyâd, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden ve Ebû'l-Velid diye tanınan Utbe b. Rebîa bir gün Kureyşlilerin bir toplantı yerinde oturu­yordu. O sırada Peygamber de yalnız başı­na Mescid-i Haram'da bulunuyordu. Utbe, Kureyşlilere dönüp şöyle dedi: "Ey Kureyşliler! Muhammed'in yanına gidip onunla konuşsam ve kendisine bazı tekliflerde bulun­sam ne dersiniz? Belki o tekliflerin bir kısmı­nı kabul eder biz de bunlardan istediğini ken­disine veririz, O da bize karşı yaptıklarından vazgeçer." Utbe'nin bu teklifi, Hamza'nm İslâm'a girdiği ve müslümanların sayısının çoğaldığı sıralarda yapılmıştır. Toplantı ye­rinde bulunan Kureyşliler Utbe'ye: "Olur ey Ebû'l-Velid. Kalk git, onunla konuş" dediler. Bunun üzerine Utbe kalkıp Peygamber'in yanma varıp oturdu. Sonra kendisine: "Ey kardeşimin oğlu! Sen aramızda kabile içinde şeref bakımından ve soy üstünlüğü yönünden bildiğin derecedesin. Sen, kavminin başına büyük bir iş aştın. Bu yüzden onların birliğini dağıttın, akılsız olduklarını söyledin, gene bu işle onların ilahlarını ve dinlerini kötüledin ve onların göçüp gitmiş babalarını, dedelerini kâfir saydın. Beni dinle. Sana bazı tekliflerde bulunacağım. Bunları düşünüp incele, belki bunlardan bir kısmını kabul edersin." dedi. Hz. Peygamber: "Peki söyle ey Ebû'l-Ve­lid! Seni dinliyorum" dedi. Utbe ona: "Ey kardeşimin oğlu! Sen ortaya attığın bu mesele ile eğer mal istiyorsan, mallarımızdan sana hisse ayıralım; hepimizin en zengini olasın. Bir şeref peşinde isen, seni başımıza lider ya­palım; sen olmadıkça hiçbir işimize karar ver­meyelim. Yok, saltanat istiyorsan seni kendi­mize hükümdar yapalım. Yok, şu sana gelen cini kendinden uzaklaştıramıyorsan seni tedavi ettirelim. Bu uğurda seni iyi edinceye kadar mallarımızı harcayalım; zira böyle cin­ler insanın içini kaplar ve ondan ancak tedavi ile kurtulunur." Utbe sözlerini bitirmiş, Rasûlullah onu dinledikten sonra kendisine dönüp: "Söyleyeceklerin bu kadar mı ey Ebû'l-Velid?" dedi. O da "evet" deyince, Rasûlullah: "Öyleyse, dinle." dedi ve "Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Hâ mim. (Bu) Rahman, Rahîm'den indirilmiştir. Bilen bir toplum için âyetleri açıklanmış, Arapça okunan bir kitaptır. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak (gönderilmiştir). Fakat çokları (onu düşünüp kabul etmekten) yüz çevirmiş­tir; onlar işitmezler. Dediler ki: 'Bizi çağırdı­ğın şeye karşı kalplerimiz örtüler içinde, kulaklarımızda bir ağırlık ve seninle bizim ara­mızda bir perde var. Sen (istediğini) yap, biz de (istediğimizi) yapıyoruz." (41:1-5) âyetlerim okudu. Secde âyeti gelince secde etti, sonra ona dönüp: "Ey Ebû'l-Velid! Okuduklarımı duydun; artık Ötesini sen düşün" dedi. Bundan sonra Utbe kalkıp arkadaşları­nın yanına gitti. Onlar (Utbe'nin öteden geldi­ğini görünce) birbirlerine: "Vallahi, Ebû'l-Velid çehresi değişik olarak dönüyor" dedi­ler. Utbe gelip yanlarına oturunca: "Ey Ebû'l-Velid! Ne haberler getirdin bakalım?" diye sordular. Utbe onlara: "Getirdiğim haberler şunlardır ki, vallahi ben ömrümde benzerini hiç işitmediğim sözler duydum. Allaha andolsun, bu sözler ne şiir, ne büyü, ne de bir kâhinin söylediği sözlerdir. Ey Kureyş cema­atı! Beni dinleyin de hatırım için bu işin ardı­na varmayın, bu adamdan vaz geçin, kendi hâline bırakın. Ondan uzak durun, ona dokunmayın. Vallahi, işittiğim sözlerin büyük bir sonucu olacaktır. Araplar onu ortadan kaldırırlarsa siz de başkalarının eliyle ondan kurtulmuş olursunuz; yok, kendisi, Arapları ida­resi altına alırsa onun saltanatı sizin saltanatı­nız ve onun şerefi sizin şerefiniz demektir. Siz onunla insanların en mesudu olursunuz." dedi. Müşrikler, Velid'den bu cevabı alınca: "Ey Ebû'l-Velid! Gene o seni diliyle büyüle­miş" dediler. (İbni İshak, îbni Hݧâm),

İslâm, Mekke'de Kureyş kabilesi boylarında erkek ve kadınlar arasında yayılmaya başladı­ğında, Kureyş kabilesi müslüman olanlardan güçleri yettiğini sıkıştırıp müslümanliktan döndürüyor ve gene güçleri yettiğine eziyet ediyordu. Abdullah b. Abbas'dan rivayet edil­diğine göre, Kureyş ileri gelenleri toplanıp Hz. Muhammed ile konuşmaya karar ver­mişlerdi. Utbe b. Rebîa, Şeybe b. Rebîa, Ebû Süfyan b. Harb, en-Nadr b. Haris (Benî Abdi'd-Dâr soyundandır), Ebû'l-Buhterî b. Hişâm, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Velîd b. Muğîre, Ebu Cehil b. Hişâm, Abdul­lah b. Ebû Umeyye, As b. Vâil, Haccâc'ın iki oğlu Nebîh ile Münebbih ve Umeyye b. Halef bir araya geldiler. Bunlar, birgün güneş bat­tıktan sonra Kabe'nin arka tarafında toplana­rak birbirlerine, "Muhammed'e haber yollayıp konuşalım ve ileride mazur ve haklı olmak için kendisiyle münakaşa edelim" dediler, Bunun üzerine Rasûlullah'e: "Kavminin ileri gelenleri seninle konuşmak üzere toplan­dılar, onların yanına gel!" diye haber yolladı­lar. Rasûlullah de hemen yanlarına geldi; kendilerine söylemiş olduğu sözler hakkında iyi bir şey düşündüklerini sanıyordu. Zira O, onların müslüman olmalarını çok istiyor, doğ­ru yola gelmelerini candan arzu ediyor, ayak direyip durmaları gücüne gidiyordu. Kureyş-liler kendisine şöyle dediler: "Ey Muham­med! Konuşmak için sana haber yolladık. Al­lah'a yemin olsun ki biz, Araplar arasında, se­nin kavminin başına getirdiğin meselenin benzerini kavminin başına getiren bir adam bilmiyoruz. Sen babalarımıza ve dedelerimize sövüp saydın, dinimizi kötüledin, Tanrılara dil uzattın, bize akılsızlar dedin, birliğimizi dağıttın. Sonra, aramızda yapmadığın kötü iş kalmadı. Ortaya attığın bu sözlerle mal ele geçirmek istiyorsan mallarımızdan sana bir şeyler toplayalım, hepimizin en zengini ola­sın. Yok, sen bu hareketinle şeref peşinde isen seni kendimize başkan yapalım. Sen bir saltanat istiyorsan seni kendimize melik edi­nelim. Yok, şu sana gelen cin içini kapladıysa ki bu bazen olabilir, seni tedavi ettirmek için mallarımızı harcayalım, seni iyi ettirelim ve­ya vazifemizi yapmış olup sorumlu durumdan kurtulalım."

Bu sözleri duyan Rasûlullah, onlara: "De­diğiniz şeyler bende yok; beni cin de kapla­mış değildir. Sonra sizin için ortaya attığım mesele ile ne mallarınızı ne de aranızda şeref sahibi olmayı, ne de başınıza hükümdar bulunmayı istemiyorum. Ancak Allah beni size elçi olarak yolladı, bana bir kitab indirdi; si­zin için müjdeleyici ve korkutucu olmamı ba­na emretti. Ben de Rabbimin bana yüklediği peygamberlik vazifelerini size bildirdim. Size öğüt verdim; şimdi siz, size bildirdiklerimi benimserseniz dünyada ve ahirette saadete ulaşmış olursunuz, yok istemezseniz Allah'ın emrini yerine getirmek uğrunda herşeye kat­lanacağım. Allah benimle sizin aranızda hükmünü verecektir." dedi veya buna benzer şey­ler söyledi.

Rasûlullah'in sözlerini işiten Kureyşliler kendisine: "Ey Muhammedi Sana yaptığımız tekliflerden birini veya bir kısmını kabul et­miyorsan sen, insanlar arasında memleketimi­zin en dar memleket olduğunu, suyumuzun en az olduğunu, geçimimizin en güç olduğu­nu bilirsin. Bunun için seni bize gönderen Rabbine söyle de, bizi sıkıştıran şu dağlan kaldırıp uzaklaştırsın. Memleketimizi geniş­letsin, bu memlekette Şam ve Irak ırmakları gibi ırmaklar akıtsın, babalarımızdan, dedele­rimizden bu dünyadan göçüp gitmiş olanları diriltsin ve dirilenler arasında Kusayy b. Kılâb da bulunsun. Çünkü o doğru bir başkan idi. Onlar dirilince kendilerine senin bu söy­lediklerinin doğru olup olmadığını soralım; onlar seni tasdik ederse, ve sen de istedikleri­mizi yerine getirirsen sana inanırız. Bu şartların yerine gelmesiyle Allah'ın yanındaki du­rumunu, değerini anlarız; O'nun, seni, dediğin gibi bir elçi olarak gönderdiğini bilmiş olu­ruz," dediler.

Rasûlullah onlara: "Ben bunları yapmak için size gönderilmedim. Ben ancak Allah'ın bana emrettiği şeyleri size bildirdim. İşte bil­dirilmesi için gönderildiğim şeyleri size haber veriyorum. Siz bunları benimserseniz dünya ve ahirette mesut olursunuz, yok istemezseniz Allah'ın emrini yerine getirmek uğrunda her­şeye katlanırım. Allah sizinle benim aramda hükmünü verecektir." dedi. Onlar: "Bunları yapmazsan kendin için birşeyler iste (meselâ) Rabbinden dile de, sana bir melek göndersin, bu melek senin söylediklerini tasdik etsin, se­ni bizden korusun. Gene Rabbinden sana bağ, bahçe, saraylar ve altın ile gümüşten hazine­ler vermesini iste. Rabbin bunlarla hayatını kazanmak için çalışmaktan seni kurtarmış olur; zira sen bizim yaptığımız gibi çarşılarda alış veriş ediyorsun, gene bizim gibi maişetini temin etmek istiyorsun. (Halbuki Rabbin iste­diğini verirse) o zaman eğer sen dediğin gibi gerçek bir Allah elçisi isen Allah'ın yanında değerini anlamış oluruz." dediler. Rasûlullah Kureyşlilere: "Bunları yapmayacağım. Ben, Rabbinden bunları isteyecek bir kimse değilim. Zaten size bunlar için gönderilme­dim, ancak Allah beni bir müjdeleyici ve kor­kutucu olarak gönderdi. Eğer size bildirdikle­rimi kabul ederseniz, dünya ve ahirette mesut olursunuz. Yok kabul etmiyecek olursanız ben, Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar Allah'ın emrini yerine getir­mek uğrunda herşeye katlanacağım." dedi.

Kureyş'in teklifleri bitmek tükenmek bilmi­yordu: "Öyleyse göğü parça parça üstümüze yık, hani Rabbim isterse bunu yapar demiştin. Zira bunu yapmadan sana inanmayız." dedi­ler. Rasûlullah Kureyşlilere: "Bu iş Allah'ın elindedir. O, göğü üzerinize yıkmak isterse yapar" cevabım verdi. Kureyşliler de: "Ey Muhammedi Allah, bizim seninle otu­rup bunları sana soracağımızı ve biraz evvel senden istediklerimizi isteyeceğimizi bilmi­yor muydu? Niçin bize vereceğin cevaplan daha önceden sana öğretmedi? Bize bildirdi­ğin şeyleri kabul etmediğimiz takdirde Ken­disinin bize ne yapacağını niçin sana söyle­medi? Duyduğumuza göre bunları sana Yemame'de bulunan ve Rahman adı verilen bir adam öğretiyormuş. Allah'a yemin ederiz ki, biz asla Rahman'a inanmayız. Ey Muhammed! Bil ki sana karşı sorumluluğumuz kal­madı (vebal bizden gitti). Allah'a yemin ol­sun, bir daha bize birşey yapmana müsaade etmiyeceğiz. Gene aynı şekilde hareket etme­ye devam edersen ya seni öldürürüz, yahut da sen bizi yok edersin" dediler. İçlerinden biri: "Biz meleklere tapıyoruz, onlar da Allah'ın kızlarıdır." dedi. Gene içlerinden biri: "Allah ile melekleri bir arada önümüze getirmezsen sana inanmayız." dedi.

Kureyşliler Allah'ın Rasûlü'ne bunları söyle­dikleri zaman O, yanlarından kalkıp uzaklaş­tı. Halası Atike'nin oğlu Abdullah b. Ebû Umeyye de Rasûlullah ile birlikte kalktı. Abdullah, Rasûlullah'a şöyle dedi: "Ey Muhammed! Kavmin sana bazı tekliflerde bulundu, kabul etmedin. Sonra dediğin gibi Allah'ın katındaki değerini anlamak ve sana inanıp uymak için senden kendileri için bir şeyler istediler, gene kabul etmedin; kendile­rine karşı senin üstünlüğünü ve Allah yanın­daki değerini anlamak için kendi şahsına ait olacak bir şeyler edinmeni istediler, sen gene kabul etmedin; sonra kendileri için sonucun­dan korktuğun azapların bir kısmını şimdi başlarına getirmeni istediler, gene kabul et­medin. Vallahi, sen göğe bir merdiven kurup ona tırmanıp ve gözümün önünde göğe çıkıp oradan, dediğin gibi peygamber olduğuna şa­hitlik edecek dört melek getirmeden asla sana inanmam. Allah'a yemin olsun ki, bunu yap­san dahi inanacağımı sanmıyorum."

Abdullah bunları söyledikten sonra Rasûlul­lah'i bırakıp uzaklaştı. Rasûlullah de, kavmi kendisini çağırdıklarında kendilerini yola getirebileceği ümidinin boşa çıkması ve onların kendisinden uzaklaşmalarından dolayı üzüntü ve gönül kırgınlığı içinde evine dön­dü. (İbni Hişâm).

Bir gün Rasûlullah Kabe'yi tavaf ederken Abdüluzza oğlu Esved b. Muttalib, Velid b. Mugîre, Umeyye b. Halef ve Sehm boyundan Âs b. Vail karşısına çıktılar. Bunlar kavimleri arasında yaşlı kimselerdi. Rasûlulah'a: "Ey Muhammed! Gel, biz senin taptığına tapalım; sen de bizim taptıklarımıza tap. Böylece biz ve sen bu konuda ortaklık yapmış oluruz. Se­nin taptığın bizim taptıklarımızdan daha iyi ise biz bundan hissemizi almış oluruz; yok, bizim taptıklarımız senin taptığından iyi ise sen bundan nasibini almış olursun" dediler. Bunun üzerine Allahu Teâlâ bu kimseler hak­kında şu sûreyi indirdi: "De ki: 'Ey kâfirler! Ben, sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de be­nim taptığıma tapıcılar değilsiniz. Ben asla si­zin taptığınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz si­ze, benim dinim banadır." (109: 1-6). Bu âyetle kâfirlere; 'siz, ancak benim sizin tap­tıklarınıza tapmamla Allah'a tapacaksanız, si­zin bu teklifinize ihtiyacım yoktur. Sizin dini­niz sizin olsun, benim ayrı dinim vardır' den­mektedir.

Rasûlullah, hakka davet yolundan alıkoy­maya yönelik kendisine yapılan her türlü tek­lif ve tehditlere rağmen ısrarla vazifesini yeri­ne getiriyordu. Müşriklerin baskıları O'nu tebliğ görevinden vaz geçiremediği gibi, kan­dırma teşebbüsleri de yönünü değiştiremedi. O'nun bu davranışı, hakikaten Allah'ın Rasûlü ve hak bir dava sahibi olduğunu belgeledi.


 



Konu Başlığı: Ynt: Müşriklerin Gösterdiği Çabalar
Gönderen: Nurefşan üzerinde 29 Temmuz 2012, 12:19:55
"Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz davamdan vazgeçmem "diyen bir peygamber;her türlü zulüm baskı ,işkence ,boykot...
     Ve bizler bu peygamberim ümmetiyiz,ama O'nun ahlakının neresindeyiz?O'nu çok sevdiğimizi her an ve zamanda dile getiren,ismi geçtiğinde salavatlar getiren,konu açıldığında O'nun hayatından kesitler anlatan biz,Peygamberimizin ahlakının ,hayatının ne kadarını yaşıyoruz ve uyguluyoruz?O'nun karşılaştığı gibi zorluklarla karşılaşsak acaba o dilde söylediklerimizi pratiğede dökebilcekmiyiz?
       "Rabbimiz satırlardan sadırlara indirebilmeyi nasib etsin inşaallah"...