Konu Başlığı: Münafıklar Ve Kâfirler İçin Şefaat Yoktur Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Temmuz 2012, 22:17:43 Münafıklar Ve Kâfirler İçin Şefaat Yoktur Kur'an-ı Kerîm açık açık münafıklar ve kâfirler için şefaati men etmiştir. Çünkü onlar Allah'ın ve Rasûlü'nün düşmanıdırlar. Kur'an'da şöyle buyurulmaktadır: "(Sen) onlar için ister af dile, ister dileme. Onlar için yetmiş defa af dilesen, yine Allah onları affetmez. Böyledir, çünkü onlar Allah'ı ve Rasûlünü tanımadılar; Allah, yoldan çıkan topluluğu (doğru) yola iletmez," (9: 80), "Onlara (Allah'tan) mağfiret dilesen de, dileme-sen de onlar için birdir. Allah onları bağışla-mayacaktır. Çünkü Allah, yoldan çıkmış bir toplumu yola iletmez." (63: 6), "De ki: 'Bütün şefaat Allah'ındır, (Allah kime şefaat yetkisi verirse, ancak o şefaat edebilir. O'nun izin vermediği hiç kimse şefaat edemez). Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra (hepiniz) O'na döndürüleceksiniz." (39: 44). Bu âyetlerden de anlaşıldığı gibi Allah indinde hiç kimse şefaatte bulunamaz. Şefaat için şu şartlar gerekir: 1- Ancak Allah'ın izniyle şefaat olacaktır. 2- Sadece tevbe edenler için şefaat geçerli olacaktır. (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, sh. 125-1). Allahu Teâlâ Tevbe sûresinde de şöyle buyurmaktadır: "Ve onlardan ölen birine asla namaz kılma, onun kabri başında durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Rasûlünü tanımadılar, yoldan çıkmış olarak öldüler." (9: 84). Bu âyet Hz. Peygamber'in, Tebük seferinden kısa bir süre önce ölen münafıkların lideri Abdullah b. Ubey'in cenaze namazını kılmaktan alıkoymak için nazil olmuştur. Samimi bir müslüman olan Abdullah b. Ubey'in oğlu Hz. Peygamber'den babasının cenaze namazını kıldırmasını rica etti. Dost ve düşmanı için bir rahmet olan Peygamber, bu en büyük düşmanının cenaze namazını kıldırmak üzere hazırlanmaya başladı. Fakat Hz. Ömer, Ölenin nasıl biri olduğunu hatırlatarak Hz. Peygamber'i cenazesine gitmemesi için ikaz etti: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bu adam filan filan suçları işlemiş. Buna rağmen sen onun cenaze namazını mı kıldıracaksın?" Rasûlullah, cenaze namazını kıldırmak için kalktığı zaman ise O'nu bundan men eden yukarıdaki ayet indirildi. Tevbe sûresinin bu ayeti üç hususu bildirmektedir: Af ve af için dua etmek sadece mü'minler için geçerlidir. İnanmayanlar ve âsi olanlar için; değil veli kulların, peygamberin bile şefaati geçersizdir. İkincisi, âsi bir kimseye hidayet etmek âdetullah'tan değildir. Allah'tan yüz çeviren bir kimseye Allah neden hidayet etsin? O kimse ki büyüklenerek ve müstağni bir tavırla Allah'a sırt çevirmiştir. Üçüncüsü, Allah'ın hikmeti gereği insanlar iman etmekte hür bırakılmışlardır. İsterlerse İman ederler, isterlerse inkâr ederler; onlara hiçbir baskı veya mecburiyet konulmamıştır. Dinde zorlama yoktur. Bu, Bakara sûresinin 256. âyeti ile de ifade edilmiştir: "Dinde zorlama yoktur. Artık hak bâtıldan seçilip belli olmuştur. Kim tâğûtu inkâr edip Allah'a iman ederse, muhakkak ki o, kopma-yan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir." (2: 256). Bu kaide, Kur'an-ı Kerîm'de birkaç yerde zikredilmiştir. Bir kimse Allah'a inanmayıp, O'nu inkâr ederse o kimse için şefaat yoktur. En'âm sûresinde bu konu şöyle ifade edilmektedir: "Andolsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi, yine tek olarak bize geldiniz ve (dünyada) size verip hayaline daldırdığımız şeyleri arkanızda bıraktınız. Hani, (bizim) ortaklarımız) sandığınız aracılarınızı da yanınızda görmüyoruz! (Bakın işte) aranızdaki bağlar kesilmiş ve (tanrı) sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir!" (6: 94). Aynı sûrenin başka bir ayetinde de şöyle bu-yurulmaktadır: "Rab'Ierin(in huzuru)na toplanacakların^ İnanıp bu durum)dan korkanları onunla uyar ki; kendilerinin, O'ndan başka ne dostları, ne de aracıları (şefaatçileri) yoktur. (Böyle uyar), belki korunurlar." (6: 51). Başka bir ifade ile bu dünyada günaha batmış, ölümü unutmuş, Allah'ın varlığına aldırmamış ve kıyamet gününde Allah'ın karşısında hesap vereceğini düşünmemiş olanlar için hiçbir şefaat geçerli olamaz. Bazı kimseler tanrılarının ve taptıkları mabutların kendileri İçin şefaat edecekleri, onları kurtarmak için can verdikleri ve bunun gibi vehimlere kapılırlar. Bunlar hakkında Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "İlle onun te'vi-lini mi gözetiyorlar? O'nun te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: 'Doğrusu Rabb'inıizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürül(üp dünyaya gönderilmemiz mümkün mü ki (orada eski) yaptıklarımızdan başkasını yapalım?' Onlar, kendilerini ziyana soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti." (7: 53), "Rabb'imiz (O) Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'a istiva etti. Yaratma işi(ni) tedbir eder (yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabb'iniz Allah budur. O'na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?" (10: 3), "Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de fayda veremeyen şeylere tapıyorlar ve: 'Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir!' diyorlar. De ki: 'Allah'ın, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz?' O, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir." (10:18). Bu âyetlerde de açıkça ifade edildiği gibi bu çeşit şefaat mümkün olmayacaktır ve eğer birşey Allah indinde bulunmamaktaysa, demek ki o şey yoktur. Çünkü göklerde ve yerde herşeyi bilen Allah'tır. Mümin sûresinde şöyle buyurulmaktadır: "Onları yaklaşan güne karşı uyar. Zira (o gün), yürekler, (korkudan adetâ yerinden sökülüp) gırtlaklara dayanmıştır; (kederlerini) yutkunur dururlar. Zâlimlerin ne bir. dostu, ne de makbul bir şefaatçisi vardır." (40: 18). Kâfirlerin şefaat iddialarına cevap olarak onların, o gün kendilerine bir yardım eden bulamayacakları bildirilmektedir. Şefaat için izin alabilenler olsa bile, onlar da ancak Allah'ın dostları ve O'nun sâlih kulları olacaklardır. Allah'ın sâlih kulları ve O'nun dostları ise her halükârda putperestlere, kâfirlere ve günah içinde hayat sürenlere şefaat edecek değillerdir. Bu inanışları bir vehimden ibarettir ve hiçbir dayanağı yoktur. Hûd sûresinde bu gibi temelsiz inançlara karşı Allah insanları şöyle uyarmaktadır: "O gün geldiği zaman hiç kimse O'nun izni olmadan konuşamaz. O(raya toplananlardan kimi şaki (bahtsız), kimi saîd (mutlu)dur." (11: 105). Bu, şefaatçilerinin kendilerini O günün azabından koruyacaklarına inanan akılsızlara bir uyandır. Kıyamet gününde hiç kimse kimseye yardımcı olamayacaktır. Onun için insanlar kötü şeylerden uzak durmaları hususunda uyarılmaktadır. Bunlar şefaatçilerinin, onları kurtarıncaya kadar Allah'a ısrar edeceklerini ümit. ediyorlar ve şefaatçilerinin Allah'ın sevgilileri olduğuna, Allah'ın onları kıramayacağma ve her halükârda şefaatçilerinin kendilerini kurtaracaklarına inanıyorlar. Aslında şefaat etmek bir yana, Allah indinde hiç kimse konuşmaya bile cesaret edemeyecektir. Bizzat Allah onlara izin vermediği takdirde ağızlarını bile açamayacaklardır. Yanlış şefaat inancına sahip olanlar ve bu dünyada sorumsuzca günah işleyerek kurtulacaklarını ümit edenler kıyamet gününde şefaatçilerinin azâbdan kendilerini kurtaramayacaklarını görecekler ve akılsızca davranışlarını anlayacaklardır. Ne var ki, iş işten geçmiş olacaktır. (The Meanning ofthe Qur'an, c. V, sh. 112). Yukarıdaki ayet, şefaatçilerinin Allah indinde yetki sahibi olduklarına ve ne yaparlarsa yapsınlar onları Allah'ın azabından kurtaracaklarına inanan putperestleri, kâfirleri ve sapık şefaat inancına sahip olanları yalanlamakta, kâfirlerin bütün temelsiz iddialarını tamamen reddetmektedir. Onların şefaatçileri onları kurtarmak bir yana Allah'ın izni olmadan O'nun huzurunda ağızlarını bile açamayacaklardır. Ancak Allah izin verdiği zaman O'nun emri ile konuşabileceklerdir. Kâfirler ve inanmayanlar için şefaat kesinlikle olmayacaktır. Enbiya sûresinde şöyle bu-yurulmaktadır: "(Müşrikler): 'Rahman çocuk edindi.' dediler. O, (böyle şeylerden) yüce (münezzeh)dir. Hayır, onlar (melekler) ikram edilmiş (Allah'a yaklaştırılmış) kullardır. O'ndan önce söz söylemezler ve onlar O'nun emriyle hareket ederler. (Allah) onların önlerinde ve arkalarında ne varsa (ne yapmış, ne etmişlerse) bilir. (Allah'ın) razı olduğundan başkasına şefaat edemezler ve onlar, O'nun korkusundan titrerler." (21: 26-28). Arabistan'daki müşrikler meleklerin Allah'ın kızları olduklarına inanıyor ve meleklere taparak onları memnun ederlerse meleklerin de Allah indinde onlara şefaatçi olacaklarını sanıyorlardı. Kur'an-ı Kerîm onların bu iddialarını şöyle yalanlamaktadır: Onlar hiç kimse için şefaatçi olamazlar. Çünkü gizli şeylerden haberdar değillerdir. Her gizli ve aşikârı bilen Allah'tır. O'nun için melekler, peygamberler ya da veliler ancak Allah'ın önceden izin verdiği kimseler için şefaatçi olabileceklerdir. Şefaati kabul etme yetkisi de yalnızca Allah'a mahsustur. Tâhâ sûresinde Allah şöyle buyurmaktadır: "O gün Rahmân'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (20: 109). Allah indinde şefaat ancak mü'minler, tevbe işledikleri hata ve günahlardan dolayı pişmanlık duyanlar için kabul edilecektir. Bu, âsileri ve Allah'ın sözlerine aldırmayanları içine almaz. Allah Kur'an'da şöyle buyurmaktadır: "O gün ruh ve melekler, sıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin verdiğinden başka kimse konuşamaz. (Rahmân'ın konuşmasına izin verdiği de ancak) doğruyu söyler." (78: 38). Bu âyetlerden de anlaşıldığı gibi şefaate, şefaat edenin doğru söz söylemesi şartıyla izin verilmiştir. Şefaati ancak sâlih insanlar, bazı küçük günahlar işlemiş diğer sâlih amel sahibi kimseler için yapabileceklerdir. Şefaat Allah'a isyan edenler ve açık açık günah işleyenler için yapılamayacaktır. Yapılan ve kabul edilecek olan şefaat Allah'ın ilâhî adaletine aykırı olmayacaktır. (A. Yusuf Ali, a. g. e., sh. 1677). |