๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Temmuz 2012, 17:59:58



Konu Başlığı: Mülkiyet Hakkının İhlâli
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Temmuz 2012, 17:59:58
Mülkiyet Hakkının İhlâli

Giriş: Allah'ın dokunulmaz kıldığı üç şeyden biri mülkiyettir. Kur'ân, insanların mallarını diğer insanların ihlallerine karşı korumayı garanti etmiştir. Bu husus Kur'ân'da miras, zekat, malın kullanımı, infak ve nzık kazan­ma konulan ile ilgili çeşitli emirlerde ortaya konmuştur. İslâm, başkasının malını haksız yere yemeyi en büyük günahlardan saymıştır. (2: 188). Rasûlullah ferdin bu hakkının Önemini bilhassa Veda Hutbesinde belirtmiş ve diğer insanların mallarını haksız yere gasp edenleri lânetlemiştir: "Kim bir başkasının ufak bir toprağını (veya malım) gasp ederse (Kıyamet gününde) o toprak boynuna ateşten bir halka olarak giydirilecektir." (Buhari). Rasûlullah şöyle buyurdu: "Haksız olarak bir Müslümamn malına el koyan kişi Allah'a arz edilecektir; Allahu Teâlâ ona çok öfkele­necek (ve O'nun gazabı malı haksız yere ala­nın üzerine olacaktır)." (Müsned-i Ahmed). Rasûlullah yine şöyle buyurmuştur: "Zâ­lim olmayın ve bir başkasının malını kendi rızası olmaksızın almayın." (Beyhaki ve Da-rekutni). Rasûlullah'in mülkiyet hakkı ve bunun dokunulmazlığının ne şartla olursa ol­sun ihlâl edilemeyeceğini belirten pek çok hadîsi vardır.

Hırsızlık: Lügat'te, bir şeyi başkasından gizlice almaya denir, islâm hukukunda şer'i bir hüküm ifade eden hırsızlığın tarifi şöyledir: Akıl baliğ bir şahsın, gizlice bir kimsenin ko­runan ve bozulmayan şeylerden olan on dir­hem [takriben 40 gr. altın] kıymetindeki ma­lını almasıdır. Kur'ân ve Sünnette hırsızlığa ağır cezalar tayin edilmiştir. Rasûlullah'in inüslüman kadınlardan biat alırken öne sür­düğü şartlardan biri de hırsızlık yapmamala­rıydı (60: 12). Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: "Hırsızlık eden erkek ve kadı­nın, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin! Allah daima üstündür, hikmet sahibidir." (5: 38).

Hz. Aişe'den rivayetle Rasûlullah; "Bir hırsızın eli ancak çeyrek dinar veya daha yu­karısında kesilir." buyurdular (Müslim). Buhari'nin lafzı şu şekildedir: "Hırsızın eli çey­rek dinarda ve daha fazlasında kesilir." İbni Ömer'den rivayet olunduğuna göre Rasû­lullah, kıymeti üç dirhem olan bir kalkan için el kesmiştir (Buharı).

Hırsıza had tatbik edilmesi gerektiği Kur'-an'ın (4: 41 ve 5: 38) emirlerince sabittir. An­cak hırsız ne miktar mal çalarsa eli kesileceği ayette beyan edilmemiştir. Bu sebeple görüş bildiren fakihlerin her biri Rasûlullah'ın sünnetinden hareketle kimisi Hz. Aişe'nin ri­vayet ettiği hadise dayanarak (a) Çeyrek di­nar veya daha yukarısında, (b) İbni Ömer'in rivayetinde belirttiği üç dirhem ve daha yuka­rısında veya (c) Hanefiler, "Rasûlullah za­manında kalkan'm fiyatı on dirhemdi" diyen İbni Abbas'a dayanarak on dirhem ve yukarı­sı için had uygulanır, demişlerdir.

Ebu Hureyre, Rasûlullah'ın şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmektedir: "Allah hırsıza lanet etsin, yumurtayı çalar eli kesilir, ipi çalar (yi­ne) eli kesilir." (Buharı). Hadiste, hırsızın ne kadar aşağı duygulu olduğu ve çaldığı şeyin ne kadar kıymetsiz bulunduğu belirtilmekte­dir. Bu kadar kıymetsiz şeylere tenezzül ede­nin hemen her fırsatta daha kıymetli mallar Çalmaya mütemayil olduğuna işaret edilmek­tedir. Abdullah b. Amr b. el-Âs'dan Rasûlullah'dan duymuş olarak rivayet edildiği­ne göre Rasûlullah'a dalındaki hurmanın hükmü sorulmuş, O da: "İhtiyacı olan bir kimse etek yaymadan ağzı ile alırsa ona bir şey yoktur. Biraz hurma ile (oradan) çıkana ödeme ve ceza vardır. Eğer hurmayı harma­nında topladıktan sonra kıymeti kalkanın kıy­metine varan bir miktarla oradan çıkarsa ona da kesme cezası vardır." buyurmuşlardır (Ebu Davud ve Nesei). Ebu Hureyre'nin bir rivayetine göre Peygamber hırsız hakkın­da: "Eğer çalarsa hemen elini kesin, sonra tekrar çalarsa ayağım kesin; sonra yine çalar­sa elini kesin, sonra yine çalarsa ayağını ke­sin." buyurmuşlardır.

Çalındığında elin kesilemeyeceği pek çok du­rum vardır. Yiyecek çalmak ve asılları mu­bah olan av, odun ve ot gibi şeyleri çalmak el kesmeyi icabettirmez. Rafı' b. Hadic'den ri­vayet edilmiştir. Demiştir ki: "Rasûlullah'i 'Meyve ve hurma yaği için el kesmek yoktur' derken işittim." (Tirmizi).

Hz. Aişe, Rasûlullah zamanında kıymetsiz şeylerin çalınması ile el kesilmediğini rivayet etmiştir. Yine, Rasûlullah'ın şöyle buyur­duğu rivayet edilmiştir: "Meyve ile, dağın koruduğu koyun için el kesmek yoktur. Mey­veyi kurutma harmanı, koyunu da ağılı barın-dırırsa o takdirde kalkan'ın kıymetini bulan malda el kesme vardır." (Nesei). Rasûlullah; "Gazvede eller kesilmesin" diye de bu­yurmuştur (Tirmizi, Darimi, Ebu Davud ve Nesei). İbni Ömer, Rasûlullah'in şöyle bu­yurduğunu rivayet etmiştir: "Bir kişi, bir bah­çeye girdiğinde oradan yiyebilir, ancak ora­dan eteğiyle bir şey götüremez." (Tirmizî ve tbni Mâce).

İçki: İçki içmek kötü bir alışkanlıktır ve müptelâ olanların tamamen bırakmaları için zamana ihtiyaç vardır. Bu yüzden içki ile il­gili ilk emir mü'minlere ön ihtar kabilinden sadece içkinin takbih edilmesiydi. Kur'ân bu­nu şu ifadelerle belirtmektedir: "Sana şarap­tan ve kumardan soruyorlar. De ki: 'O ikisin­de büyük günah vardır. İnsanlara bazı fayda­lan varsa da günahları faydalarından büyük­tür.1 ..." (2: 219). Bu beyan içki ve kuman yasaklamak üzere bir giriş mahiyetindeydi. Bu yönde atılan ikinci adım mü'minlere içkili iken namaz kılmanın yasaklanması idi. Bu emir Nisa sûresi'nde yer almaktadır: "Ey iman edenler, sarhoşken ne dediğinizi bilin-ceye kadar namaza yaklaşmayın..." (4: 43). Bu, içki hakkındaki ikinci emirdir.

Bütün içkileri yasaklayan son emir şu sözler­le gelmiştir: "Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), (üzerine yazılar yazıl­mış) şans oklan (çekmek ve bunlara göre ha­reket etmek), şeytan işi birer pisliktir. Bunlar­dan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan şa­rap ve kumar (yolu) ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz­dan alıkoymak istiyor. Artık (bunlardan) vaz­geçtiniz değil mi?" (5: 90-91).

Kur'ân-ı Kerîm'deki bu ayetle dört şey mut­lak olarak haram kılınmıştır. Bunlar: İçki, ku­mar, putlar (şirkin tapınaklan) ve fal oklarıdır. Son emirden önce Rasûlullah insanları bu yasağa alıştırmak ve onlan uyarmak için şöyle demişti: "Allah, insanların içki içmele­rinden asla hoşlanmaz. Mutlak yasak yakında gelse gerektir. Bu yüzden ellerinde içki bulu­nanlar iyisi mi onu satsınlar." Bundan bir sü­re sonra söz konusu âyet inzal olunca; "Şu anda ellerinde içki bulunanlar artık onu ne içebilir, ne de satabilir; bu yüzden onu dök­sünler." diye ilânda bulundu. Bunun üzerine dökülen içkiler Medine sokaklarında aktı. Bazıları "Onu Yahudilere hediye edebilir mi­yiz?" diye sorduklarında Rasûlullah: "Onu haram eden, hediye edilmesini de yasakla­mıştır." Bir başkası; "Onu sirke yapamaz mı­yız?" diye sordu. Cevap: "Hayır, dökmelisiniz." şeklinde oldu. Bir başkası tekrar tekrar: "Kişi, içkiyi ilaç olarak kullanmaya ruhsatlı mıdır?" diye sorduğunda Rasûlullah bunu kat'i olarak reddetti ve; "Hayır! O deva değil, derttir." buyurdu (Müslim).

Yine bir başkası daha sordu: "Ya Rasûlullah! Biz çok soğuk bir yerde yaşıyoruz ve işimiz de yorucudur. Bu bakımdan yorgunluğumuzu gidermek ve ısınmak için içki içiyoruz." Rasûlullah içtiklerinin sarhoş edip etmedi­ğini sordu, sarhoş ettiği cevabını alınca da "Ondan el çek!" buyurdular. Soruyu soran adam bu defa, "Bizim orada oturanlar bunu kabul etmeyecektir." dedi. Rasûlullah bu­na da şöyle karşılık verdi: "Eğer kabul et­mezlerse git, onlarla savaş!" Ebu Said el-Hudrî, Mâide sûresi'ndeki söz konusu âyet nazil olduğunda elinde bir yetime ait şarap bulunduğunu ve onu ne yapması gerektiğini Rasûlullah'a sorduğunu rivayet etmiştir. Rasûlullah: "Onu dök!" buyurmuştur (Tir­mizi)

İbni Ömer, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğu­nu rivayet etmiştir: "Allah içkiyi ve onu içe­ni, sunanı, satanı, alanı, üreteni, ürettireni, ta­şıyanı ve taşıtanı lânetlemiştir." Bir başka ha­dislerinde Rasûlullah müslümanlara içkiy­le birlikte sunulan yemekten yemeyi yasakla­mıştır. Yasağın ilk döneminde, içkiyi imalde ve içmede kullanılan âletlerdenfaydalamlma-sı dahi yasaklanmış, fakat daha sonra yasak iyice yerleşince bunların kullanımına izin ve­rilmiştir.

Arapça hamr kelimesi öncelikle üzümden yapılan şarap anlamına geliyorsa da, buğday, arpa, kuru üzüm, hurma ve baldan yapılan iç­kiler için de kullanılır olmuş ve yasak 'sar­hoşluk veren her şeyi' içine almıştır. İbni Ömer'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah: "Her sarhoş eden şey hamrdır. Her hamr da haramdır." buyurmuşlardır (Müslim).

Câbir, Rasûlullah'in; "Çoğu sarhoş eden içkinin azı da haramdır." buyurduğunu riva­yet etmiştir (Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei ve îbni Mâce). Ümmü Seleme, Rasûlullah'in her sarhoş eden içkiyi ve uyuşukluk veren şeyi yasakladığını rivayet etmiştir (Ebu Davud).

Kumar: Kumar, mükâfatın ve malların, ras­yonel hak ve hizmet ilkesine göre değil tesa­düflere bağlı olarak bölüşüldüğü bütün oyun­ları ve benzeri filleri ihtiva eder.

Bir piyangoda para, bir (veya bir kaç) kişiye, çekilişte sadece şans eseri isimleri çıktı diye verilir. Bulmaca yarışmalarında da, bir (veya bir kaç) kişinin çözümü, bulmacanın sahibi­nin kasasındaki çözümün aynısı oduğu için ödül alır. Sadece şans eseri olarak, çözümü bulmaca sahibinin çözümünün aynısıdır. İslâm toplumunda kumarın bütün şekilleri gayri meşru ilân edilmiştir.

Kumarın bütün türlerini yasaklayan emir Maide sûresi'nde yer almaktadır (5: 90-91). Ayet bir tanrı, tanrıça veya benzerlerinden, Şirk olan yollarla talihini öğrenmek için fal okları çekmeyi, geleceği veya anlaşmazlıkları Çözümlemekle ilgili işaretler almayı yasakla­maktadır. Ayrıca, akla ve bilgiye başvurma­dan herhangi bir şeyi iyi veya kötü işareti saymak hayatın günlük meseleleri hakkında mantıksız ve bâtıl karar alma usûlleri ve yol­ları veya belli şeyleri, olayları, durumları ve benzerlerini  uğursuzluk sayarak gelecek

olaylar hakkında körcesine sonuçlara varmak da haramdır. Âyetin işaret ettiği bir diğer ya­sak, kazanmanın meziyet ve liyâkate, hak, hizmet ve diğer aklî muhakemeye değil de, salt şansa dayandığı bütün kumar çeşitlerini kapsamaktadır. Mesela, belli bir bilet sahibi­ni, çok sayıda aynı türden bilet sahiplerinin zararına ödüllendiren tüm lotarya ve piyango çeşitleri, çok sayıda doğru cevabın içinden yalnızca şansa dayanarak işaretlenen bir ce­vaba ödül veren bulmacalar, bütün bunlar ha­ramdır.

Fakat, eşit derecede meşru iki şey veya hak bulunup da, aralarında hiç bir aklî seçim yap­ma usûlü olmadığı zamanlarda kur'a çekmek İslâm'da meşru kabul edilir. Sözgelimi, orta­da her bakımdan aynı hakka sahip iki kişi bu­lunsun, hâkim birine öncelik tanıyacak hiçbir makul delil bulamasın ve taraflardan hiç biri hakkından vazgeçmesin. Böyle bir durumda iki taraf da razı olursa problem kur'a İle çö­zülür. Veya bir kişi, iki meşru şeyden birini seçmek durumunda ise ve seçim işinde güç­lük çekiyorsa, onun da kur'a çekmesine İzin verilmiştir. Rasûlullah, eşit hakka sahip iki kişi arasında seçim yapması gerekip de, ken­disi birinin lehine karar verdiğinde diğerinin alınacağını hissettiği zaman, bu metodu uy­gulardı. (The Meaning ofthe Qur'an, c. III).