> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Mülkiyet Hakkı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mülkiyet Hakkı  (Okunma Sayısı 2631 defa)
07 Haziran 2012, 23:12:44
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 07 Haziran 2012, 23:12:44 »



2- Mülkiyet Hakkı

İslâm, kişinin kendi malını onun hakkı ola­rak kabul etmiş, fakat ona, toplumun ortak menfaatine zarar vermeyecek bir sınıra ka­dar izin vermiştir. Başka bir deyişle, bireyle toplum arasında öyle sıkı bir ilişki tesis et­miş ve geliştirmiştir ki, onlar, aralarında her­hangi bir aşikâr çatışma olmadan, birlikte çalışırlar. Bireyin aynı zamanda olan (eşza­man) iki kapasitesi vardır: Bağımsız bir kişi olarak kapasitesi ve toplumun bir üyesi ola­rak kapasitesi. Bir kapasiteye verdiği karşı­lık, bazan diğerine verdiğinden daha büyük olabilir; fakat Allah, sonunda her İkisini bir­leştirip uyumlu bir hale getirir. Böyle bir ina­nışa dayanan sosyal görüş, bireyi toplumun­dan ayırmaz ve onları birbirinin üstesinden gelmeye çalışan iki uyuşmaz kuvvet olarak saymaz." (Muhammed Kutup, islam the Mi-sunderstood Religİon, s. 154-156).

Bu sistem, her ikisinin mahzurlarını bir ya­na bırakıp, değerlerini birleştirerek, komü­nizm ve kapitalizm arasında bir ahenk kav­ramına dayanır. Onu oldukça zararsız kılan bazı kısıtlamalarla, prensipte, özel mülkiye­te izin verir. İslâm, kişilerin tabii arzuları­nın, mülkiyetin tam olarak gelişmesine im­kân verir ve insan tabiatının temayüllerini, hem toplum, hem de birey için en iyi olacak bir biçimde, tatmin etmeye çalışır. Böylece İslâm, kamu menfaatine uygun bir özel mül­kiyet modeli koymuştur. İnsan doğal olarak, kazanca, servete meyleder ve bu İslâm tara­fından kabul edilir: "Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek onlara güzel gösterilmiştir. Fakat bunlar, dünya hayatının geçici menfaatidir." (3: 14). Hadid Suresi'nde şunları okuyoruz: "Biliniz ki, dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir öğünme, mal ve evlatta bir çoğalıştır" (57: 20).

İslâm, bireye mülkiyet hakkını tanır ve bu görüş, müslüman bir toplumda ekonomik hayatın temelini oluşturur. Bireyin bu hakkı esastır ve Kur'an tarafından da kabul edilir: "Onların mallarında, yoksul ve mahrumun bir hakkı vardı." (51: 19). Nİsâ Suresi'nde şöyle buyurulur: "Erkeklerin kendi kazan­dıklarından bir payı var, kadınların da ken­di kazandıklarından bir payı vardır." (4: 32). Yine aynı surede: "Yetimlere baliğ oldukla­rı zaman mallarını verin. Helâli harama de­ğişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi malla­rınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır." (4: 2).

Bu ayetler, kişinin mülk edinme, miras al­ma ve dilediği zaman ve şekilde malını sat­ma hakkı olduğunu kabul eder. Aynı zaman­da malın hırsızlık, haydutluk ve bir kimse­nin malına, zorla veya hileyle sahip olmanın diğer biçimlerinden korunması gibi, mülki­yet hakkıyla birlikte giden bütün diğer hak­lan da tasdik eder. Kişilerin mallarının ko­runması için bir garanti verir ve suçlulara ağır cezalar önerir: "Erkek hırsızla kadın hırsızın, yaptıklarına karşılık ve Allah'tan bir azap olmak üzere, ellerini kesin." (5: 38). Yi­ne, mala sahip olan birey, aynı zamanda ak­rabalarından miras almaktan da hoşlanır. Bu miras hakkı İslâm tarafından kabul edilir; fa­kat bu kabul, sadece insanların mülkiyet hakkına sahib olmaları halinde geçerlidir: "Ana-baba ve akrabanın bıraktığı maldan erkeklere pay vardır. Kadınlara da, ana-baba ve akrabanın bıraktığı maldan pay vardır; o malın azından da çoğundan da takdir edil­miş birer pay..." (4: 7).

İslâm, mülk edinme ve tasarruf hakkını, in­sandaki tabii bir içgüdü olarak telâkki eder ve bunun için, onu bozmanın veya ortadan kaldırmanın uygun ve âdil olduğunu düşün­mez. Özel mülkiyette hiçbir zarar yoktur; çünkü, malın elde edilmesinde kişisel çaba­ları teşvik edecek ve bu şekilde topluma bü­yük fayda sağhyacaktır. Bu da, toplumun bireye yarar sağlamada kendi rolünü oyna­yacağı adalet ruhunun doğal sonucudur. Eğer birey, karşılıklı taviz olmaksızın, top­luma yararlı olmak için gösterdiği çabada yalnız bırakılsaydı, bu ona haksızlık olacak­tır. Şayet sosyal adalet, toplumda tesis edi­lirse, haklar ve ödevlerin, birey ve toplum ta­rafından eşit olarak paylaşılması kesinlikle gereklidir.Birey toplumun kalkınması için ça­lışırsa, toplumun da, bireyin çalışmalarında müşkülata uğramaması için ona gerekli im­kânları temin etmesi gerekir.

Bununla beraber, bu mülkiyet hakkının mut­lak olmadığı belirtilebilir. İslâm, bireyin bu hakkını kabul eder, fakat onu, bu hakkı di­lediği biçimde kullanması için tamamen ser­best bırakmaz. Özel mülkiyetin İslâm siste­minin esaslarını tehlikeye düşürecek ve bu şe­kilde, gerçek hedefin tahrip edecek bir dere­ceye kadar büyümesi hoş görülmez. Bundan dolayı, İslâm bu hakkı, kesinlikle zararsız ha­le koyan sınırlar içerisine yerleştirdi. Top­lumu, özel mülkiyeti organize etmek için ge­rekli kanunları yapmada ve toplumun yara­rı gerektirdiği zaman onları değiştirmede yet­kili kıldı. (Muhammed Kutub, islam the Mi-sunderstood Religion, s. 154-156). Birey be­lirli haklan ister; fakat aynı zamanda, bu hakları ona veren topluma karşı da yüküm­lülükleri ve ödevleri vardır. Şüphesiz, mala sahip olmak, almak, satmak ve miras kişi­nin hakkıdır; ancak bu hak, topluma karşı borçlu olduğu muayyen yükümlülükler ve ödevlerle birlikte vardır. Diğer bir deyişle, ki­şinin mülk edinme hakkı mutlak değildir; fa­kat onunla birlikte olan yükümlülüklerle kı­sıtlanmış ve sınırlandırılmıştır.

Birey şunu anlamalıdır: Kendisi sadece as­lında topiuma ait olan malı elinde tutan bir emanetçidir; bunun için, malın kullanımın­da toplumun yerleştirdiği kısıtlamaları severelc kabul etmelidir. Buna rağmen, kişi ma­lını kullanmakta ve ondan faydalanmakta serbesttir; ancak, diğerlerinin haklarına te­cavüz etmez veya toplumun ortak menfaat­lerine zarar vermez. Kısıtlamalar, cemiyetin asi ve kötü niyetli mal sahiplerinin bulundu­ğu kesimdeki böyle eğilimleri kontrol etmek içindir. Kibar ve dürüst mal sahipleri, hak­larını, bu sınırlamaların tesir etmediği bir şe­kilde, serbestçe kullanmayı ister.

İşte şahsî mülkiyet ve kamu mülkiyeti gibi iki zıt görüş arasında hakiki denge bu şekil­de tesis edilir. Birey, mülkiyet hakkından hoş­lanır, toplum da suistimal veya kötüye kul­lanma durumlarında bu hakkın sınırlandı­rılması veya elden alınması hakkını saklı tu­tar. Gerçekte bu, mal veya diğer servet şekil­lerinin uygun olarak kullanılmasında tam bir sosyal adalet garanti eden, yegâne siyasettir.

Malın kullanılmasını muhtemelen etkileyen diğer bir faktör de, malın dönmesidir. İslâm, maun sirkülasyonunun çok geniş olmasını is­ter; bu şekilde o, toplumda yayılır ve küçük bir grup insanın tekelinde kalmaz. Miras ve yardım (isteğe bağlı ve zorunlu yardımlar) kanunları, servetin sirkülasyon alanının ge­nişlemesine kısmen yardım eder; fakat gene de böyle kaynakların merkezîleştirilmesi ih­timali vardır. Bunun için İslâm, kurallar koy­du ve böyle ölçülere ihtiyaç hissedildiği za­man, gerekli adımları atması için topluma yetki verdi. Toplum, bir organizma olduğun­dan, İslâm, gücünü ve kudretini devam et­tirmek için, kanın sağlıklı bir vücuttaki do­laşımı gibi, servetin toplumun bütün kesim­lerinde düzgün bir akışını sağlamak ister. Bu sağlıklı bir toplumun belirtisidir. İslâm onu, o şekilde organize eder ki, servet özel hazi­nelerde kalmaz, geniş bir sirkülasyona uğrar, islâm, insanları, kazançlarının (ihtiyaçları­nın üstündeki) bir kısmını, toplumdaki fa­kir ve muhtaç kişilere, sadece Allah rızası için vermeleri konusunda teşvik eder. Sonra, fa-kir ve kimsesizlerin kullanımı için, servetin fazlası üzerinden zekât adı verilen zorunlu bir vergiyle onları, yükümlü kılar. Miras kanunu, servetin, ölünün akrabaları arasında dağıülmasıyla daha ileri bir yardımda bulu­nur. (Economic Doctrines of islam, I. Cilt, Afzalur Rahman).

Şu husus da ilave edilebilir: Özel mülkiyet ve kamu mülkiyeti, kendi daireleri içinde sı­nırlıdır; fakat çok iyi bir dengeyle ve eşit bir tarzda birbirine bağlıdır, öyle ki, özel mül­kiyet, toplumun ortak menfaatlerini tehlike­ye düşürmemek veya başkalarının haklarına zarar vermemek için, ne lüzumsuz bastırılır, ne de tamamen gevşek bırakılır. Özel mül­kiyetin, üretim alanında ilerlemesine izin ve­rilir, fakat dağılım alanında, özellikle toplumun diğer üyelerinin hak ve menfaatleriyle karışacak gibi olduğu zaman, kısıtlıdır. Fa­kat, büyük değeri haiz ve toplum yararına olan şeylerde, özel mülkiyete kesinlikle izin verilmez.



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mülkiyet Hakkı
« Posted on: 29 Mart 2024, 13:12:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mülkiyet Hakkı rüya tabiri,Mülkiyet Hakkı mekke canlı, Mülkiyet Hakkı kabe canlı yayın, Mülkiyet Hakkı Üç boyutlu kuran oku Mülkiyet Hakkı kuran ı kerim, Mülkiyet Hakkı peygamber kıssaları,Mülkiyet Hakkı ilitam ders soruları, Mülkiyet Hakkıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes