๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2012, 11:32:04



Konu Başlığı: Mısır Firavunları
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2012, 11:32:04
MISIR FİRAVUNLARI

Firavn kelimesi "güneş tanrısının oğlu" anla­mına gelir. Güneşe Ra adını veren eski Mı­sırlılar ona "yüce tanrı" sıfatıyla tapınışlardı. İşte Fravun da onların büyük tanrılarından sonra gelirdi. Eski Mısırlıların inancına göre, her kral otoritesini, Ra ile olan bağına dayan­dırır ve kendisini yeryüzünde onun temsilcisi ve canlı bir örneği olduğunu iddia ederdi. Bundan dolayı, iktidara geçen her krallık ha­nedanı, kendilerinin güneş soyundan gelen kimseler olduğunu ileri sürdüler ve bütün krallar, kendilerini "yüce rab" olduklarını hal­ka kabul ettirmek için Firavun unvanını aldı­lar.

Bununla ilgili olarak, Kur'ân'da bahsedilen Hz. Musa'nın kıssasında iki ayrı Fravun'un zikredilmiş olduğuna dikkat edilmelidir. Biri, Hz. Musa doğduğunda Mısır'da hüküm süren ve Hz. Musa'yı kendi evine götürüp büyüten Fravun; diğeri de Allah'ın İlâhî Mesajı'nın ka­bul etmesi ve İsrail oğullarını serbest bırak­ması Hz. Musa tarafından istenen ve Kızıldeniz'de boğulan Fravun'dur.

Günümüzün araştırmaları, bu iki Fravun'dan birincisinin, İsrail oğullarını baskı ve esaret altında tutan ve M.Ö. 1292-1225 yıllarında Mısır'da hüküm süren II. Ramses olduğu gö­rüşündedirler. Aynı âyetlerde zikredilen ikin­ci Fravun'un ise, babası II. Ramses'e idari iş­lerde yardım eden ve onun ölümünden sonra kral olarak yerine geçen, oğlu Mineptah oldu­ğu kanaatindedirler. Fakat Hz. Musa'nın Ölüm yılı için, İsrail oğullarının takvimine gö­re, M.Ö. 1272 senesi düşürülmüş olması se­bebiyle bu tarihler kesinlik arzetmez. Dolayı­sıyla bütün bunlar sadece tarihî birer tahmin­den öteye geçmemektedir. Çünkü İsrail, Mısır ve Hıristiyan takvimlerinin tarihlerini uzlaş­tırmak çok zordur. (The Meaning of the Qur'an, c. IV, sh. 58-59). The Times Atlas of World History'ye göre II. Ramses M.Ö. 1304'den 1237'ye kadar hüküm sürmüştür (sh. 59).

Musa aleyhisselâm, kavmini denizden karşıya geçirdiğinde, onları takip eden Firavun Mi­neptah ve ordusu denizde boğulup gittiler (10: 90-92). Hatta günümüzde. Firavun'un ce­sedinin yüzerken bulunduğu yer, bölge sakin­lerince gösterilir. Burası, Sina Yarımadası'nın batı sahillerinde kalan ve bugün Cebel-i Fi­ravn (Firavun Dağı) olarak bilinir. Bu dağın yakınında da, Hammaın-ı Firavn (Firavun'un Hamamı) denen sıcak bir kaplıca vardır ki, Firavun'un cesedinin bulunduğu söylenen Ebu Zenİme'den birkaç mil mesafededir. Şa­yet boğulan Firavun, Hz. Musa'nın kendine gönderildiğinde Mısır'da hüküm süren Mi­neptah ise, mumyalanmış cesedi hâlâ Kahire Müzesinde sergilenmektedir. Sir Grafton E. Smith, Firavun'un mumyasından bandajları kaldırdığında, ceset üzerinde bir tuz tabakası bulmuştu ki, bu onun denizde boğulduğunun apaçık delilidir (The Meaning of the Qur'an, c. V, sh. 55). Firavunlar, Mısır ve çevresinde uzun zaman­lar hüküm sürdüler. Firavunların ilk hanedan­lıkları M.Ö. 3100 yıllarında, kuruldu (The Ti­mes Atlas of World History, sh. 58). Fakat Encyclopaedia Americana'a. göre ilk hane­danlık M.Ö. 3500 yılında kuruldu ve Hz. İbrahim devrinde kral I. Ositeseo hüküm sürdü (XXII, 707). Bu saltanat M.Ö. 241'de, Mı­sır'ın Yunanlılar tarafından istilasından sonra son buldu. Son Fravun'ları Nektanebos idi. Bundan sonra Mısır, M.Ö. 30'da Roma İmparatorluğu'nun bir vilayeti olana kadar Yunan­lılar tarafından yönetildi.

Mısır'ın liderleri, çoktanncılığa inanan, dikta­tör ve halk üzerinde şiddet kullanan insanlar­dı. Tebâlanna karşı zâlim idiler ve onları zap­tetmek için gruplara bölmüşlerdi. Yusuf Pey­gamber, onların idaresinde adalet ve hakkani­yeti öğretmeye çalıştı; nezâket, dindarlık ve dürüstlük üzerine dayalı bir sistem kurmak için sosyal reformlar yaptı. Fakat ondan kısa bir süre sonra herşey unutuldu ve eski zorba­lık ve baskı kuralları aynen geri geldi. Hz. Musa, Firavun'u Allah'ın Yolu'na davet etme­si için gönderildiğinde, dünyanın diğer yerle­rinde olduğu gibi Mısır'da da bütünüyle kötü­lük ve zülüm yaygındı (20: 43; 2: 49; 28: 32, 39).