Konu Başlığı: Merhamet Göstermek Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 22 Temmuz 2012, 13:36:07 ALLAH'IN BÜTÜN YARATIKLARINA MERHAMET GÖSTERMEK Hz. Muhammed, kendisine karşı yapılan aşırılıkları ve suçlan affetme, onlara merhametle karşılık vermede bütün insanlardan üstündür. Bu bakımdan davranışlarının büyüklük ve nezâketi eşsizdir, tarihte bir benzeri gösterilemez. Zayıf ve güçsüz olduğunuz bir zamanda, elinizden yapacak bir şeyin gelmediği bir durumda, olayların zirvesinde bulunan ve bütün gücünü size yöneltmiş düşmanınızı affetmeniz pek değeri olmayan, sıradan bir olaydır; zira, bunu yapmaktan başka bir seçeneğiniz yoktur. Ancak, mutlak iktidar sahibi olduğunuzda, yaşamaları ve ölümleri elinizde bulunan düşmanlarınızı affetmeniz gerçek büyüklük ve âlicenaplıktır. Hz. Muhammed aynen böyle yapmıştır. O, kendisine karşı yaptıkları davranışlara bakmaksızın bütün insanlığa merhamet ve şefkat doluydu. Düşmanlarının kendisine ve ailesine karşı yaptıklarım intikam vesilesi olarak görmedi. O, daima, dost düşman demeden bütün insanlığa merhamet gösterdi, herkes O'nun engin cömertliğinden faydalandı. Bu cömertlik, tıpkı taşkın bir sulama kanalının, iki taraflı olarak bahçeleri sulaması gibiydi. Bunun sebebi, O'nun, Allah'ın yaratıklarına olan âlemşümul şefkat ve sevgisiydi. Kur'ân, O'na şu sözlerle işaret eder: "(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (21:107). Onun rahmet ve şefkati evrenseldi, herkes ondan eşit olarak paymı almıştı. Akrabalık veya arkadaşlık, ya da ırk, renk ve soy problemi yoktu. Bütün insanlık ve diğer yaratıklar O'nun rahmetinden değişik biçimlerde faydalandı. Bu rahmet, dar çerçevelerle sınırlanmamıştı; aksine herkese açıktı. Onunla ilgi kuran, kim olursa olsun, bir şekilde O'ndan faydalanmaması mümkün değildi. (Daha fazla bilgi için bkz.: Sîret Ansiklopedisi, c. I, 1. bölüm ve c. İTİ, 6. bölüm). Rasûlullah, insanlara, başkalarına karşı iyi ve hayırhah olmayı öğretti ve bu prensibi, hayatı boyunca kendisi de uyguladı. Daima, kötülüğe iyilikle karşılık verdi, ashabma da aynı şeyi yapmalarını öğütledi. Kur'ân, bu prensibi şu sözlerle zikreder: "İyilikle kötülük bir değildir. (Sen kötülüğü) en güzel olan şeyle sav. O zaman (bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost gibi oluvermiştir." (41: 34). Bu, Hz. Peygamber'in öğretisi ve uygulaması idi. Kötülüğe, kötülükle karşılık vermediğiniz gibi, onu daha güzel bir şeyle de savmaksınız, tıpkı panzehirin, zehirin etkisini gidermesi gibi. Kin ve düşmanlığı sevgiyle ortadan kaldırmalısınız. Cehaleti bilgiyle, hamakati ve günahkârlığı Allah'ın dost mesajıyla gidereceksiniz. Günahlarının esiri olmuş bir insanı, yalnızca günahlardan kurtarmakla yetinmeyip, onu en büyük dostunuz ve yardımcınız da yapmalısınız. İşte bunlar, iyiliğin değiştirme gücüdür. (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, sh. 1296). Bu âyet, iyilik ile kötülüğün bir olmadığını hatırlatır. Kötülük bir süre hâkim olabilir; kötüler, güç ve etkileriyle ilk zamanlar, iyilik ve fazileti sindirebilirler. Ancak, sonunda iyilik üstün gelecek ve kötüler bile, yaptıkları hareketlerin haksızlığını kalplerinde hissedeceklerdir. Eğer kötülük, iyilik ve daha güzel bir şeyle giderilirse, tedricen iyilik ve güzellik üstün olacaktır. Zira, insanlar zamanla hangi hareketin daha güzel ve övülmeye layık olduğunu anlayacaklardır. Bu âyette vurgulanan ikinci husus, kötülüğü daha da üstün bir iyilikle savmaktır. Bir başka ifadeyle, size kötülük yapanı affetmeniz bir iyiliktir. Fakat size kötülük yapan bir kimseye, karşılık verme imkânı bulmanıza rağmen iyilik yapmanız ise bir ihsandır. Sonuçta, can düşmanınız, can yoldaşınız ve arkadaşınız olacaktır. Bu, size kaba bir şekilde davrananlara iyilik ve hayırla karşılık vermenizin bir sonucudur. Çünkü bu, insanın fıtratında vardır. Size söven birine, cevap vermediğinizde iyilik yapmış olursunuz ama dua ederseniz şayet, en kötü insan dahi utanır ve ağzını kapatır. Size zarar vermek isteyen birine karşı sabırlı davranırsanız, o daha da cesaret alarak küstahlığını artıracaktır. Ama o şahıs bir tehlike ile karşı karşıya kaldığında onu kurtarırsanız, muhakkak surette sizin esiriniz olur. Çünkü hiçbir kötülük iyiliğin karşısında tutunamaz. Bu Kur'ân'ın öğretisi ve Rasûlullah'ın bizatihi uygulamasıyla gösterdiği örnektir. O, hasımlarına, hatta can düşmanlarına karşı iyi davranış ve hayırseverliğin yüksek ölçüsünü gösterdi. Bunu, Kur'ân'ın şu âyetlerinde görürüz: "Rabbiniiden bir bağışa ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, takva sahipleri için hazırlanmış bulunan cennete koşun. O (takva sahibi ola)nlar bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, Öfke(lerin)i yutkunurlar, insanları affederler. Allah da güzel davrananları sever." (3:133-134). Mâide sûresinde müslümanlara şunlar salık verilir: "... Yine de onları affet, aldırma, çünkü Allah güzel davrananları sever." (5:13). Bir başka yerde de şu sözleri görürüz: "(Sen) affı (kolaylık yolunu) tut, iyiliği emret, câhillere aldırış etme." (7:199). Bu âyet müslümanlara, lüzumsuz zorluklar çıkarmayarak insanların işlerini kolaylaştırmalarını ve onlardan güçlerini aşan çalışmalar istememelerim öğütler. (Zemahşeri). Yumuşaklık hususundaki bu talimatlar, kesinlikle Kur'ân'ın şu ifadelerine uygundur: "Allah sizden (ağır teklifleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır." (4: 28) ve "Allah kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez..." (2: 286); (6:152; 7:42; ve 23:62). Bu âyetler, müslümanlara açıkça, af yolunu tutmalarım, hata ve kötülük yapanlara karşı çok katı olunmamasını tavsiye eder. (Muhammed Esed, The Mesage ofîhe Qur'an, sh. 234). Kur'ân, Hz. Peygamber'in bu vasfını zikrederken, hayatında da bu tavrı sürdürmesini tembihler: "Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurların)dan geç, onlar için mağfiret dile..." (3:159). Bu Kur'ân âyetleri, haddi aşanlara karşı gösterilecek insanî davranışı sarih bir şekilde beyan eder. Hz. Peygamber, bunu genel bir ifadeyle açıklar: "Bütün yaratıklar Allah'ın kullandır. Allah'ın en sevgili kullan da, onlara şefkatle muamele edenlerdir." (Beyhaki). Hz. Aişe, Rasûlullah'ın şu sözünü rivayet eder: "Allah infak sahibidir (mülâyyim), bütün işlerde mülayim olmayı sever." (İbni Mâce). Diğer rivayette Allah'ın Rasûlü, Aişe'ye şöyle der: "Şefkatli ol, haşin ve kaba olmaktan kaçın. Sevmeksizin şefkatli olamazsın; haya ettiğin sürece şefkat senden giderilmez." (Müslim). Yine o, Rasûlullah'dan şunlan rivayet etmiştir: "Kendisine şefkatten bir pay verilen kimseye bu ve öte dünyanın iyiliklerinden nasibi verilmiştir. Ancak, şefkatten mahrum kalan, bu ve öte dünyanın iyiliklerinden de mahrum kalmıştır." (Şerhü's-Sünne). Harise b. Vehâb, Rasûlullah'in: "Ne cevvez ne de ce'zeri cennete giremez." buyurduğunu rivayet etmiş; cevvezin kaba tavırlı, nezaketsiz kimse olduğunu söylemiştir. (Ebû Dâvud, Beyhaki). Abdullah b. Mes'ud da Rasûlullah'dan şunlan rivayet eder: "Kendisinin cehennemden uzak olduğu, cehennemin de ondan uzak tutulduğu kimseyi size haber vereyim mi? Yumuşak huylu, müşfîk, cana yakın ve uysal mizaçta olan herkes." (Ahmed ve Tirmizi). Sehl b. Mu'âz ise babasının şahitliğiyle, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Açığa vurabileceği bir durumda iken öfkesini dizginleyen kişiyi, Allah, kıyamet gününde bütün yaratıklarının önünde çağırır ve parlak gözlü cennet bakirelerinden istediğini seçmesine izin verir." (Tirmizi ve Ebû Dâvud). Bu hadisin, Süveyd b. Vehbin, bir sahabinin oğlundan, onun da babasından naklettiği diğer bir şekli şöyledir: "Allah onun kalbini emniyet ve huzurla dolduracaktır." (Ebu Davûd). Ebu Hureyre şunlan nakleder: Adamın biri, Ebu Bekir'e kötü sözler söyledi, bu sırada, Rasûlullah hayret ve tebessümle oturuyordu. Adam sınırı aşınca, söylediklerinin bazısına Ebu Bekir de cevap verdi. Bunun üzerine Rasûlullah kızdı ve ayağa kalkıp oraaan ayrıldı. Fhu Bekir, ardından gitti ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Râsulü, o adam bana kötü sözler söylerken oturuyordunuz, ancak söylediklerinin bir kısmına cevap verince kalkıp, bizden uzaklaştınız?" Rasûlullah şöyle cevapladı: "Sen ona cevap verene kadar bir melek vardı, fakat cevap verince yerine bir şeytan geldi." Sonra da ekledi: "Ey Ebu Bekir, hepsi de gerçek olan üç şey vardır. (Bunlardan biri de şudur:) Yüce Allah, bir kişiye büyük bir yardım vermeksizin, o kişi zarara uğratılmaz ve bu zaran da Allah nzası için sineye çekmez." (Ahmed). O şunu da rivayet "etmiştir: "Güçlü kimse, ancak, öfkelendiğinde öfkesini dizginleyebilen-dir." Allah, bu hususu, Âî-i İmrân sûresinde mü'minlerin bir vasfı olarak şöyle zikreder: "...Öfkelerini yenerler, insanları affederler..." (3:134). tbni Ömer, Rasûlullah'dan şunu nakleder: "Allah indinde, bir kimsenin Yüce Rabbİn rızasmı umarak öfkesini dizginlemesinden daha güzel bir şey yoktur." (Ahmed). İbni Abbas: "...(Sen, kötülüğü) en güzel olan şeyle sav..." (41: 34) âyetini tefsir ederken şöyle der: Bunun mânası, öfke ânında sabır, kötü davranışlan aftır. Eğer insanlar bu şekilde hareket ederlerse Allah onları muhafaza eder, aralannda yakın ve candan dostluklar tesis ederek düşmanlıklarım giderir. (Buhari). Behz b. Hâkim babasının şahitliğiyle, büyük babasından, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu bildirir: "Öd ağacı (aloe) balı nasıl bozarsa, öfke de imanı bozar." (Beyhaki). Enes şunu rivayet eder: "Öfkesini dizginleyenin karşılığını kıyamet günü Allah verecektir." (Beyhaki). Ve Ebû Hureyre de Rasûlullah'ın şu sözünü nakleder: "İmrân'ın oğlu Musa şöyle demişti: 'Ey Rabbim! Senin için kullanndan hangisi en büyüktür?' Sonra da şu cevabı almıştı: 'İktidar sahibi iken affedeniniz.' "(Beyhaki). Bu âyet ve hadîsler Rasûlullah'ın üstün Şahsiyeti hakkında bazı bilgiler vermektedir. Şimdi de, onun hususî hayatından ve devlet başkanlığı sırasındaki davranışlarından örnekler vereceğiz: |