Konu Başlığı: Matematik Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 08 Haziran 2012, 17:14:55 5- Matematik Kur'an-ı Kerim ilmiyle teşvik edilen ve desteklenen müslümanlar, sayılar ilmi (ilmül adet) ve sayma ilmi (ilmül hesap) ile işe başladılar ve bunlar, îslâmî bilimler içinde, Önemli bir yer işgal etti. Diğer bilimlerde olduğu gibi, İslâm'daki matematiksel çalışmaların kaynağı da Tevhid' (Allah'ın Birliği) inancıdır. Müslümanların matematiğe olan sevgileri, doğrudan doğruya Bir Allah'a olan inançlarının (Tevhid) ana rakamıyla ilgilidir Allah Birdir. Bunun için, sayılar arasında bir sayısı, kaynağın en doğru ve en açık sembolüdür. Ve sayılar serisi, insanı çokluktan bire götüren bir merdivendir. İhvan-ı Safa'nın görüşlerinin özeti şöyle söylenebilir: "Gerçekten, insanların ruhlarındaki sayıların şekli, cevherde mevcudatın şekillerine tekabül eder. Bu bilgiyle, Allah'a varmak isteyen kişi, kademe kademe diğer matematiksel ve tabii bilimlerle metafiziğe ulaşır. Sayıların ilmi, ilimlerin çatısı, hikmet unsuru, İlâhî bilimlerin kaynağı, mânanın direği, ilk iksir ve büyük bir simyadır." (Isla-mic Science, s. 75-93). Sayıların sembolik rolü, İslâm tarihinin ilk devirlerindeki matematik çalışmalarında, daha fazla önem taşımıştır. BİR sayısı, hem çalışmanın başlangıcı, hem de sonu olarak mümtaz bir yer tuttu. Sayıların bu kalitatif ve manevî boyutu, geleneksel Pisagor kavramını, "İbrahim Pisagoryanizmi, şeklinde kolayca İslâmîleştirdi. Sayı ve rakamların sembolik rolünü içinde toplayan BİR, 'BİR OLANIN' mesajıyla aydınlanır." (Islamic Science, s. 75-93). Matematik çalışmalarının bu görüşü;İslamî dünyadaki bilginin her branşında düzen, denge ve uyum ortaya çıkardı. Aynı şekilde müslümanları matematiğin değişik branşlarına cezbeden ve onların yaklaşık bin yıllık bir sürede matematiksel bilimlere birçok katkıda bulunmalarına vesile olan da, İslâm maneviyatının total spektrumu içerisindeki bu unsurdan dolayıdır." (Islamic Science, s. 75-93). Böylece, sayılar hakkındaki çalışmalar, Kur'an-ı Kerim'den teşvik ve cesaret almış oluyordu. Diğer bir deyişle, Tevhid, bütün bilgilerin kaynağıdır; çünkü bütün bilgiler ondan dağılır ve insanın dünyasını zenginleştirir. İnsanın cehaleti bilgiyle, yokluk da bollukla yer değiştirdi; çünkü tevhid, insanı cehaletin yalnızlığından çekip, ilmin ışığına ulaştırır. Bu ise; Allah'ın nuruyla, düşünen ihsanın iç dünyasının aydınlanmasını, dünyadaki madde bolluğu (fazlallah) ile de dış dünyasının zenginleşmesini getirir. İnsanın manevî olduğu kadar, maddî olarak da gelişmesi böylece sağlanır. Müminun Suresi'nde şu cümleler vardır: (Allah), buyuracak: 'Dünyada ne kadar seneler sayısınca kaldınız.' Onlar derler ki: 'Bir gün, yahut bir günden az kaldık. İşte sayanlara sor.'(Allah) buyuracak: 'Bilmiş olsanız, hakikaten pek az kaldınız.' " (23: 112-114). Ve Allah'ın nimetleri konusunda: "Eğer Allah'ın bunca nimetini teker teker saymaya kalkışsanız, onu bitiremezsiniz...' (14: 34). Nahl Suresi'nde şunları okuyoruz: "Halbuki Allah'ın nimetini teker teker saymaya kalkışsanız, sayamazsınız." (16: 18). Sayıların kullanılması, bazı ibadet şekilleri konusunda da geçer: "Size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta, yahut seferde olur da iftar ederse, tutamadığı günler sayısınca sıhhat bulduğu ve rahat ettiği başka günlerde oruç tutar... Allah size, kolaylık diler, size güçlük dilemez; hem buyuruyor ki, kaza borcunuzu tamamlayasınız da size hidayet ettiği şekilde Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz, gerek ki şükredersiniz." (2: 184-185). Yine aynı surede: "Bir de sayılı günlerde Allah'ı tekbir ile zikredin. Kim, iki günde Mİna'dan dönmek için acele ederse, ona günah yoktur. Mina'da geri kalana da günah yoktur." (2: 203). Kur'an-ı Kerim, değişik olaylarda ve farklı yerlerde hesaplamalardan ve belirli sürelerden bahseder. "Bu itibarla aleyhlerine acele etme. Çünkü biz onların günlerini saydıkça sayıyoruz." (19: 84). Yine aynı surede: "Yemin olsun ki, onların adedini bilmiş ve teker teker saymıştır. Kıyamet günü de, her biri O'na tek başına olarak gelecektir." (19: 94-95). Cin Suresi'nde şunlar buyurulur: "Nihayet o vadolundukları azabı gördükleri vakit; kimin yardımcısının daha güçsüz ve sayısının daha az olduğunu öğreneceklerdir." (72: 24). Devamında:"Allah,elçilerininyap-tıklarını ilmiyle kuşatır ve herşeyi bir bir sayar." (72: 28): Tevbe Suresi'nde: "Allahjın haram ettiği belirli ayların sayılarına uydurmak için, onu bir sene helâl, bir sene d$ haram sayıyorlar..." (9: 37). Müddessir Suresinde şöyle yazılıdır: "Biz o ateşin muhafızlarım hep meleklerden kıldık. Sayılarım da ancak kâfir olanlar için bir fitne yaptık,'' (74: 31). Hud Suresi'nde: "Biz o gfinü ancak sayılı bir müddet için geriye bırakıyoruz." (11: 104). Kur'an-ı Kerim, inanmayanlara verilecek cezalardan da bahseder: "O yahudiler: 'Bize sayılı birkaç günden başka asla cehennem ateşi dokunmaz.' dediler." (2: 80). "Bu yüz çevirişlerinin sebebi şudur: Çünkü onlar, sayılı birkaç günden başka bize asla ateş dokunmaz demektedirler." (3: 24). Hûd Suresi'nde ise: "Andolsun ki onların azabım sayılı bir süreye kadar ertelesek, 'Onu alıkoyan nedir?' derler." (11: 8). Hesaplar, Kur'an'ın belli diğer bölümlerinde de vardır: "Onu, ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı." (12: 20). Şahitlik konusu için şunlar söylenir: "Ve içinizden adalet sahibi iki erkeği de şahit yapın. Şahitliği Allah için yapın!" (65: 2). Bakara Suresi'nde: "Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun! Eğer iki erkek bulunmazsa, o halde doğruluğuna güvendiğjniz şahitlerden bir erkekle iki kadın gerekir." (2: 282). Nisa Suresi'nde: "Kadınlarınızdan zina edenlere karşı içinizden dört şahit getirin!" (4: 15). Nur Suresi'nde: "İffetli müslüman kadınlara zina iftira edenler, sonra dört şahit getirmeyenler, işte bunlara seksen değnek vurun, bunların şahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin." (24: 4). "Buna dört şahit getirselerdi ya... Madem ki şahit getiremediler, o halde onlar, Allah katında yalancıdırlar." (24: 13). Maide Suresi1 nde: "Ey iman edenler! Sizden birinize ölüm hali geldiği zaman, vasiyyet vaktinde içinizden adalet sahibi iki kimseyi, yahut yolculukta iken ölüm musibeti başınıza gelmişse, milletinizden olmayan iki adamı şahit tutun... Eğer gayri müslim İki şahidin yalancılık gibi kötü belleri çıkar da buna hak kazanırlarsa, o zaman mirasçılardan haksızlığa uğramış iki kişi bunların yerine geçer ki, bunlar şahit olmaya daha lâyık kimselerdir. Sonra Allah'a şöyle yemin ederler: 'Billahi, bizim şahitliğimiz, o iki kimsenin şahitliğinden daha doğrudur. Biz hakkı çiğneyip tecavüz etmedik. Tecavüz etsek, şüphesiz ki, zalimlerden oluruz." (5: 106-107). Bütün bu ayetler, müslüman matematikçilere matematiğin iki cephesi (adet ilmi, hesap ilmi) üzerindeki çalışmalarında ve sosyal meselelerle ilgili en ince problemleri, İlâhî rehberliğin ışığında çözmelerinde, ilham kaynağı olmuştur. Kur'an-ı Kerim, güneş ve ayın tasvir edildiği çeşitli olaylarda matematiksel meselelerden bahseder. "O Allah'tır ki, güneşi bir ışık ve ayı da bir nur yaptı, miktarlar ve ölçüler tayin buyurdu ki senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah, bunları ancak hak ve hikmet olarak yarattı." (10: 5). İsrâ Suresi'nde de şu sözler vardır: "Biz, geceyi ve gündüzü kudretimize delâlet eden iki alâmet yaptık da, sonra gece alâmetini giderip yerine gündüz alâmetini gösterici kıldık, ki Rabbiniz-den bir lütuf arayasınız, yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz. Biz, her şeyi apaçık olarak beyan ettik." (17: 12). En'âm Suresi'nde şunları okuyoruz: "Geceyi de istirahat için, güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılandır?(6: 96). Kur'an'ın bu ve diğer pek çok ayetleri, insanın dikkatini, bir taraftan Allah'ın haşmet ve azametine çeker, diğer taraftan onun açık alâmetleri olan güneş ve aya, bunların yılların hesaplanması, zamanın belirlenmesindeki rollerine dikkat çeker. Böylece insanın, hesabın kantitatif (nicel) yanıyla boğulması, onların sembolik tesirini Örter ve ortadan kaldırırken, Allah'la olan ilişkileri sayı ve rakamların kalitatif (nitel) yanını diri ve taze tutar. Müslüman bilim adamları, bunu, aynı zamanda Allah'la olan yakın münasebetlerini devam ettirirken, matematik bilimine olan ansiklopedik katkılarıyla ispat etmişlerdir. Kur'an-ı Kerim, Allah'ın yarattıklarının çokluğundan da bahseder. "Muhakkak Rabbi-niz, O Allah'tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı." (7: 54) Hûd Suresi'nde: "Gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur." (11: 7). Furkan Suresi'nde: "O Allah'tır ki, göklerle yeri ve aralarında olanları altı günde yarattı," (25: 59). Secde Suresi'nde: "Gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur." (32: 4). Kaf Suresi'nde: "Celâlim hakkı için, Biz gökleri, Biz göklerle yeri ve aralarmdakilerİ altı günde yarattık ve Biz bir yorgunluk da duymadık." (50: 38). Bu ayetler, astronomi ve fizik bölümlerinde tartışıldığı gibi, zamanın mânasına yeni boyutlar kazandırdı. Onlar, Allah katındaki sayısal çoklukların, bize görünen şeklinden tamamen farklı olduğunu gösterirler. Allah katında altı gün, insan yıllarının binlercesi olabilir. Zamanın bu yanına aşağıdaki ayette daha fazla ışık tutulur: "Bununla beraber, Rab-binin katında bir gün sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir. (22: 47). Secde Suresi'nde: "Sonra bir günde, O'na yükselir ki, miktan', sizin saydıklarınızdan bin yıldır." (32: 5). Meariç Suresi'nde, biz tekrar şunları görüyoruz: "Melekler ve Cebrail, miktarı elli bin yıl olan, o derecelere bir günde yükselirler." (70: 4). Bu ayetler, insanları sayılar ve rakamlar dünyasında daha derinleşmeleri ve problemleri-. ne doğru cevaplar alabilmek için yeni metotlar ve teknikler geliştirmeleri hususunda teşvik ederek, matematiğe yeni malzeme ve yeni boyutlar sağlamıştır. İnsanlar, Kur'an-ı Kerim Hakikatinin gerçek manasını anlamaya çalışmışlar ve bu hakikatin izah edilmesinde gerekli aletleri keşfetmek için her türlü çabayı sarfetinişlerdir. Doğal olarak, bu, kişileri, İlâhî İlim ile uygunluk içinde matematik dünyasında yeni fikirler üretmeye yöneltmiştir. Belki, matematiği, bütün bilimlerin çatısı, hikmet unsuru ve İlâhî bilimlerin kaynağı olarak tesis eden faktörlerden biri de budur ve ona İslâmî bilimler içinde "imtiyazlı bir yer" vermiştir. (Islamic Science, s. 75-93). Yine, Kur'an-ı Kerim, göklerin ve yerin yaratılma işleminde matematikçilere, düşünmek için pek çok nimet sunmuştur: "Sonra semaya yönelerek onları, yedi gök halinde düzenleyen O'dur.O her şeyi hakkıyla bilendir." (2: 29). Talâk Suresi'nde şunları okuruz: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır." (65: 12). Müminin Suresi'nde, şu sözler vardır: "O yedi göğün Rabbi kim? O çok büyük Arş'ın Rabbi kim?" (23: 86). Nahl Suresi'nde tekrar: "Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmış?" (7: 15). Bunlar ve bunun gibi pekçok ayetler insana, İlâhî bilgiyi telkin eder ve ona yaratıcılığın maksadını ve biçimini anlatır. Bunlar aynı zamanda, insanı kendi bilgisine yeni bilgiler katmasını da teşvik eder. Kur'an-ı Kerim, şu sözlerde, ekinlerin çoğalmasından bahseder: "Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, her başağa yüz taneli yedi başak veren bir tohumun hali gibidir..." (2: 61). Yusuf Suresi'nde: "(Bir gün Mısır) Kral(ı) dedi ki: 'Ben yedi semiz ineği, yedi cılız ineğin yediğini, yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak görüyorum? " (12: 43). Özellikle ilk ayetler, hem ziraî üretimdeki, hem de bahçıvanlıktaki istatistiki konular üzerinde dikkatleri toplar. Ziraî ve bahçesel ürünlerin çoğalması ve gerekli sayısal formülleri bulmak için araştırma yapmaya teşvik eder. Sayılar ve rakamlardan, diğer yerlerde de bahsedilir: "Doğrusu, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı, Allah katında on iki aydır." (9: 36). Allah'ın tam ve mutlak kudret sahibi olması konusunda da şunları okuruz: "Eğer yerdeki bütün ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak mürekkep olsa; yine Allah'ın kelimeleri tükenmez." (31: 27). Kehf Suresi'nde de şu sözler vardır: "Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak Rabbİmin kelimeleri tükenmeden denizler tükenirdi." (18: 109). Şüphesiz ki, bu ayet, matematik dünyasına yeni bir unsuru takdim eder ve insanı felsefe ve metafizik alanına götürür. Matematikçi, değişik problemlerin çözümü için'çokluk dünyasına davet edilir, fakat Allah'ın haşmet ve azameti karşısında yenilerek, bilgisinin, daha çok artması ve aydınlatılması için İİâhîTeosofi'ye —Tevhid— geri dönmeye zorlanır. Diğer bir deyişle, matematikçi, birlik tarafından, çokluğa gitmeye çağırılır, fakat daha büyük ve daha kuvvetli bir inançla birliğe geri döner. Miras kanunlarında, matematikçi için pek çok araştırma alanı mevcuttur: "Ana-baba ve akrabanın bıraktığı maldan erkeklere pay vardır. Kadınlara da, ana-baba ve akrabanın bıraktığı maldan pay vardır. Bunlar az ya da çok takdir edilmiş birer paydır." (4: 7). Payların ayrıntıları şu ayetlerde gösterilmiştir: "Allah, evlâdınızın mirastaki durumu hakkında size şöyle emrediyor: Çocuklardan erkeğe, iki dişi payı kadar vardır. Eğer, çocukların hepsi dişi olmak üzere ikiden fazla iseler, onlara ölümün terkettiği malın üçte ikisi ve eğer dişi tek ise ona da yansı var. ölünün ana-babası için, eğer çocuğu varsa, her birine terekesinden altıda bir, fakat çocuğu yoksa ve ölüye yalnız ana-babası varis oluyorsa, anasına üçte bir vardır. Eğer ölenin kardeşleri varsa annesinin hissesi altıda birdir. (Bu hükümler) ölünün borcu ödenip yaptığı vasİyyeti yerine getirildikten sonradır... Zevcelerinizin çocuğu yoksa geriye bıraktıkları malın yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa size, bıraktıkları maldan dörtte bir hisse vardır; fakat bu hisseler, yapacakları vasiyyeti ve borcu ödedikten sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa zevcelerinize, bıraktığınız maldan dörtte bir hisse ve eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınız maldan onlara sekizde bir var; ancak bu hüküm, yapacağınız vasiyyeti ve borcu ödedikten sonradır.' ' "Eğer bir erkek veya bir kadının, çocuğu ve babası bulunmadığı halde mirasına konulu-yorsa ve onun ana bir erkek kardeş veya ana bir kız kardeşi bulunuyorsa, herbirine altıda bir ve bu birden daha çoksalar, kız ve erkek üçte bir hissede eşit olarak ortaktırlar, zarar vermek olmamalıdır. Bütün bu hükümler, Allah'tan bir vasiyyet ve emirdir. Allah âlimdir, hakimdir." (4: 11-12). Yine aynı surede: "De ki, Allah size ikinci dereceden mirasçılar hakkında fetva veriyor: 'Şayet çocuğu olmayıp bir kız kardeşi bulunan, kimse ölürse bıraktığının yarısı kız kardeşe kalır. Fakat kız kardeşinin çocuğu yoksa kendisi ona tamamen varis olur. Eğer İki kız kardeş kalmışsa, bıraktığının üçte ikisi onlaradır. Eğer kardeşler, erkekli ve dişili olursa, erkek için iki dişi payı kadar vardır. Şaşırırsınız diye, Allah size açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (4: 176). Bu ayetler, miras kanunları ile onların İslâm toplumu üzerindeki ekonomik ve ahlâkî etkilerinin matematiksel cephesine çok ilgi gösterilmesine neden olmuşlardır. İbadetin değişik biçimlerinde de, hesaplamalara ve sayılmalara ihtiyaç vardır: Meselâ günlük namaz vakitleri: "Çünkü namaz, müminler üzerine, vakitleri belirli bir farz olmuştur." (4: 103). Kur'an-ı Kerîm'de İsrâ Suresi'nde şu âyetler yer alır: "Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl." (17: 79). Ve Tâhâ Suresi'nde: "Güneşin doğmasından ve batmasından evvel Rabbini hamd ile teşbih et! Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da teşbih et ki, Allah'ın rızasına eresin?' (20: 130). Günlük namaz vakitleri, Kur'an-ı Kerim'in bu ayetlerinde beyan edilmiştir ve her namaz, uygun zamanında eda edilmelidir, aksi halde önemini kaybeder. O, matematikçilere, yalnız dünyanın çeşitli yerlerindeki namaz vakitlerini tesbit etmek için değil, aynı zamanda namaz vakitlerinin çizelgesinin hikmet ve faydasını bulmak için de, kuvvetli bir destek olmuştur. Yine, onların namazın bu iki cephesini araştırmaları, görüşlerini çok genişletmiş, onları yaratıcılarına ve onun tecellilerine daha fazla yakınlaştırmıştır. Zekat ödemesi de bir takım hesaplara, ihtiyaç gösterir: "Onların mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış, mallarına bereket vermiş olasın." (9: 103). İyi müminlerin bazı vasıfları da şöyle belirtilir: "Allah'ın rızasını istemek ve kalplerindeki imanı sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek için mallarını harcayanların hâli de bir tepe üzerinde bulunan bir bahçenin hâline benzer." (2: 265). Müminun Suresi'nde şu sözler vardır: "Onlar ki zekâtlarını verirler!' (23: 4). Bu zorunlu vergi, müslümanlara, Allah'a ve topluma karşı olan sosyal ve ahlâkî vazifelerini hatırlatır. Müslümanların zekâtlarını titizlikle hesaplamaları ve onu, bu fondan yardıma ihtiyacı olanlar arasında dikkatlice dağıtmaları istenmiştir. Zekât, Peygamber @'ın, bu konudaki direktiflerine göre hesaplanmalıdır. (Bütün varlık tiplerinde % 2,5; maden ocakları ve definelerde % 20; sulanan arazilerde % 5; sulanmayan arazilerde % 10; davarlar için % 1-2,5 arası değişen oranlarda zekât verilir.) Bu, dikkatli bir hesaplama ister. Zekatın takdirinde olduğu kadar, faydalananlar arasındaki dağıtımında da pekçok matematiksel işlemi vardır. Aynı suretle, hesaplamalar, Ramazan ayındaki oruç vakitlerinde de gereklidir: "Ey müminler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de oruç farz kılındı. Gerek ki oruç sayesinde fenalıklardan konmasınız... Sizden her kim Ramazan ayında hazır bulunursa o ayı oruç tutsun, kim hasta olur yahut seferde bulunursa, oruç tutamadığı günler sayısınca sıhhat ve ikamet halinde orucunu kaza etsin. Allah size kolaylık diler, size güçlük dilemez; hem buyuruyor ki, kaza borcunuzu tamamlayasiniz da size hidayet ettiği şekilde Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz, gerek ki şükredersiniz." (2: 183-185). Yine en mükemmel ve dengeli yaklaşım, diğer ibadet şekillerinde olduğu gibi oruçta da devam ettirilir. İnananların aşırı bir zorluk ve meşakkate uğramaksızın, bu kuralları gözetmeleri istenir. Bu, matematikçilere, orucun, yılın farklı mevsimlerinde ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki tam oruç vakitlerini hesaplamak için büyük fırsatlar verir. Aynı zamanda, daha iyi ibadet edecek takva sahibi olmalarını sağlar. Orucun, haccın bir takım rükünlerini tamamlaması da söz konusudur: "Kim umresini bitirip ondan faydalanarak haccı yaparsa, kolayına gelen bir kurban kesmek vacib olur. Bu hüküm, Mescid-i Haram'da oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah'ın azabı cidden çok şiddetlidir." (2: 196). Oruç, kişilerin yaptığı bazı hataları telâfi'etmek İçin de emredilmiştir: "Allah, sehven ve kasıtsız olarak yaptığımız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptığınız yeminler yüzünden sizi sorumlu tutar. Bunun da kefareti, ailenize yedirdiğinizin orta derecesinden on fakir doyurmak, yahut giydirmek, yahut bir köle azad etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar. İşte yemin ettiğiniz vakit, yeminlerinizin kef-fareti budur. Bununla beraber yeminlerinizi bozmaktansakın. Allah ayetlerini size böyle açıklıyor ki, şükredesiniz." (5: 89). Acelecilik ve düşüncesizlikle yapılan ziharın (nikâhı kendine haram kılmak) kefareti de eğer erkek diğer yollarla cezasını ödemeye muktedir değilse, oruçla karşılanabilir. "Karılarına zihar yapanlar, sonra dediklerini geri almak için dönecek olanlar, birbiriyle birleşmeden önce, bir köle azat etmek vardır... Fakat ki, bulamazsa, yine cinsi münasebette bulunmadan önce, arka arkaya iki ay oruç tutmak vardır. Ona da gücü yetmiyen altmış yoksulu doyursun. Bu açıklama Allah'ı ve Rasulü'nü tasdik edesiniz diyedir." (58: 3-4). Bütün bu değişik ibadet biçimleri hakkındaki ayetlerde, matematiksel meselelerin araştırılmasına teşvik ve Yaratıcı'nın rahmet ve şevketinin anlaşılmasına da pekçok fırsat vardır. O, Birlik'teki (Tevhid) huzur için, hayatın maddî meşgaleleri ve maneviyat arayışı arasında, bilimsel bir denge sağlar. Bilimsel işlerle meşgul olan kişi, yaratıcısı ile bir rabıta kurar ve onun dünyevî meşguliyetleri, ruhî ilerlemesine mâni olmaz, tersine onun imanını kuvvetlendirmesinde yardımcı olur ve onun daha iyi, daha içten ibadet etmesini sağlar. Peygamber'in vazifesi, mesaj iletmektir; fakat hesap, Allah'ın kudret elindedir. "Onların hesabından sana bir sorumluluk ve senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur." (6: 52). Ra'd Suresi'nde: "Sana düşen ancak tebliğdir. Hesabı görmek yalnız Bize aittir."(13: 40). Şuara Suresi'nde: "Onların hesabı ancak Rabbime aittir; eğer iyice düşünseydiniz, bunu bilirdiniz... Ben ancak bir uyarıcıyım" (26: 113-115). Ğaşiye Suresi'nde: "Artık sen nasihat et. Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen onlar üzerine zorlayıcı değilsin... Muhakkak ki, onların dönüşleri Bi-ze'dîr. Sonra onların hesaplarım görmek de yalnız Bize aittir." (88: 21-26). Allah, hesapta çok âdildir ve her kişi yaptıkları için Ödüllendirilecektir. "Bu, Allah herkese yaptığının karşılığını vereceği için böyledir. Doğrusu, Allah, hesabı çabuk görür. " (14: 51). Bakara Suresi'nde şunları görürüz: "Onların kazandıkları hayır ve duadan nasipleri vardır. Allah, hesabı çabuk görür." (2: 202). Mümin Suresi'nde: "Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir!' (40: 17). Allah, kullarından herhangi birine hesapsız ihsanda bulunabilir. "Allah dilediği kimseye hesapsız rızık verir." (24: 38). Mümin Suresi'nde: "... İşte onlar cennete girerler, orada hesapsız olarak rızık-landırıhrlar?' (40: 40). Al-ifmrân Suresi'nde: " 'ButtAlİah katında-dır' cevabını vermişti. Şüphe yok ki Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırir." dirilirler, günahkârlar ise kötü bir karşılık bulurlar: "Dünyada Rablerinin emrine itaat edenler için, ahirette daha güzeli vardır. Allah'ın emrine itaat etmiyenler ise yeryüzünde bulunan her şey ve daha bir katı onların olsa, kurtulmak için hepsini verirlerdi. İşte hesaplan kötü olanlar bunlardır." (13-18). Her kişinin hesabı, tam bir adaletle görülecek, hiç kimseye bir haksızlık yapılmayacaktır. "Kıyamet günü için, doğru teraziler kurarız. Hiçbir kimse, hiçbir haksızlığa uğratılmaz- Yapılan amel bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız. Hesap görenler olarak da Biz yeteriz." (21: 47). Zilzal Suresi'nde şunları okuruz: "Zira kim, zerre miktarı bir hayır işlerse, onun mükâfatını görür. Kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse, onun cezasını görür." (99: 7-8). Bu da, Allah'tan gizlenmiş hiçbir şey kalmayacağının delilidir. "Ne yerde, ne gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinizden gizli değildir; bundan daha küçüğü ya da daha büyüğü... şüphesiz apaçık bir Kitap'tadır." (10: 61). Sebe Suresi'nde şu sözler vardır: "Doğrusu gaybı bilen Rabbim hakkı için, kıyamet muhakkak size gelecektir. O'ndan, göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi, muhakkak bir apaçık Kitap'tadır." (34: 3). En'âm Suresi'nde; matematiğin bu yanına daha fazla ışık tutulur: "Ölçeği ve tartıyı doğru yapın!" (6: 152 ve 11: 85). A'râf Suresi'nde: "Artık ölçeği ve teraziyi tam tutun!" (7: 85). Şûra Suresi'nde: "Gerçekten, Kitabfı ve ölçüyü indiren Allah'tır." (42: 17). Hadid Suresi'nde: "And olsun ki, Biz peygamberlerimizi belgelerle gönderdik ve beraberinde kitap ve adalet İndirdik ki, insanlar adaletle ayakta dursunlar." (57: 25). Doğru yolda olanlar, iyi bir ödülle ödüllen- Bu ayetler, hem matematikçiler, hem de istatikçiler için temel adalet prensiplerini sergiler. Onlar her şey için âdil davranarak, son derece doğrulukla hesaplarını yapıp, bitirmelidirler. Hesaplarda hiçbir fark ve çelişkiye izin vermez; yüzde yüz doğruluk ve kesinlik ister. Bu ruh ve şevk, insanlara Kur'an çalışmaları tarafından verildi. Matematikçilerin hesaplarında tam ve doğru olmaları, sadece yaptıklarının içerdiği kısımlar için değil, aynı zamanda onlara sağlanan rakam ve sayıların temelindeki doğru bilgiyi elde etmek için ve hangi şart altında olursa olsun adaletli davranmak için, istenir. Böylece, Kuran çalışmaları, bu çizgideki denklemleri ve diğer matematiksel problemleri araştırmaya matematikçileri teşvik etmiştir. Bu teşvik, sadece, bilimsel çizgide, verilerinin temelindeki figürleri bulup hesap etmek için değil, aynı zamanda matematikçilerin bu sonuçlardan giderek Yaratıcı'yla yakın ilgisini devam ettirmesi için de olmuştur. Bunun içindir ki, matematiğin İslâmî bilimlerde imtiyazlı bir yer işgal ettiği ileri sürülür. Kur'an-ı Kerim'de, bu düşünceyi doğrulayan ve benzer araştırmayı teşvik etmiş olan başka ayetler de vardır. "Biz, herkese gücünün yettiğini teklif ederiz." (6: 152). Bakara Su-resi'nde: "Herkese ancak gücü nisbetinde teklifte bulunulur." (2: 233). Yine aynı surede: "Allah bir kimseye, ancak gücü yettiği kadar teklif eder. Herkesin kazandığı hayrın sevabı kendine ve yaptığı fenalığın zararı da yine onadır." (2: 286). Allah'ın mülkünde tam bir adalet ve denge vardır, Allah bu adalet ve dengenin insan faaliyetinin her alanında, özellikle, bütün endüstriyel ve bilimsel Çalışmaların temelini teşkil eden sayı ve rakamlar alanında devam ettirilmesini ister. Ve bütün matematikçi ve hesap yapanların üzerinde, en iyi hesabeden Allah'ın Zatı vardır: "Allah, hesap sorucu olarak yeter." (4: 6). Ahzab Suresi'nde: "Allah, hesap görücü olarak yeter." (33: 39). Nisa Suresi'nde: "Allah, ner şeyin hesabını gereği gibi yapandır." (4: 86) buyurulmaktadır. "Böylece, Allah'ın Birliği (Tevhid) felsefesinin pek benzeri, matematik bilimini ve sayıları da, nüfuz edip istilâ eder. Aynı ahenk, denge, birlikten çokluğun dökülmesinin farkına varış ve İslâmî ruhaniyeti karakterize eden, çokluğun birliğe dönüşü, en doğru bir tarzda, kendini İslâmî sanat ve mimaride belli eder. Matematiğin kutsal karakteri, İslâmî dünya görüşünün hiçbir yerinde sanatta olduğu kadar aşikâr değildir. Öyle ki sanatta, aritmetik ve geometrinin yardımıyla, madde asilleştirilir ve sonuçta hasıl olan mukaddes çevre, çokluk içindeki BÎR'in her yere yansıması şeklinde tezahür eder." (Islamic Science, s. 75-93) Kur'an çalışmalarıyla verilmiş olan teşvikler, matematik sahasındaki araştırmaları büyük boyutlara ulaştırdı ve müslüman bilim adamlarının bu alanda yeni teknikler geliştirmesine imkân verdi. Hint rakamlarından Arap rakamlarını geliştirdiler, sıfırı icat ettiler ve Cebir ilmini geliştirdiler. Kayda değer matematikçiler şöyle sıralanabilir: Harzemî, Ab-dül Hasan el-Uklidusî, Abdul Hasan el-Nesevî, Cabir İbni Hayyan, Şemseddin el-Bunî, el-Karacî, el-Birûnî, Gayeseddin Cemşid el-Kaşânî, Şeyh Bahaeddin Amibî, Molla Muhammed Bekir Yezdî, Tusî, Abdul Ab-bas İbni Bana el-Marakuşî, !bni Hamza el-Mağribî, Abdul Abbas İbni el-Haym el-Mİsri, Bedreddin el-Meridinî, Beni Musa, Ebû'l Abbas el-Neyrizî Ebû Abdullah el-Mahenî, Ebû'l Vefe el-Buzcanî, Sehl el-Kuhî, Abdül Cud, Hayyam el-Battanî, Ha-baş el-Hasib, Ebû Nasır İbni Yunus, Karba-nî, Ebû Cafer el-Kazımî, Abdul Hasan el-Bastî, el-Kalsadî, Sabit ibni Kurra, Muhammed İbni Şakır, Ali İbni Ömer el-Kâtibî, Kut-büddin el-Şirazî ve Cabir İbni Eflak. |