Konu Başlığı: Maneviyat Faktörü Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 31 Temmuz 2012, 12:48:10 4- Maneviyat Faktörü Manevî gü, güven ve yüksek maneviyat sağlayan sınırsız bir enerji kaynağıdır. Bu gücün insan hayatında bir başka dengi yoktur. Bu güç zayıf ve takatsiz insanları ayağa kaldırır ve onlara çok güçlü ve mücehhez ordulara karşı savaşma ve onları yok etme gücü verir. Kur'ân bu müminlere has görünmez güç ve kudret kaynağına şu ayetle işaret etmektedir: "Ey iman edenler! Herhangi bir toplulukla karşılaştığına zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın rızaya eresiniz." (8: 45). Müslümanlara cihad esnasında bile namaz kilıp Rableriyle olan irtibatlarını sürdürmeleri ve O'na olan bağlılıklarını belirtmeleri emredilmiştir (4: 102). Hatta, namazlarını bitirdikten sonra bile ve her durumda Allah'ı anmakla emrolunmuşlardır: "Namazı kıldıktan başka, Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. ... o (düşman) topluluğu kovalamakta gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekiyorlar; oysa siz Allah'tan onların beklemedikleri şeyleri bekliyorsunuz. Allah bilendir, Hakîm olandır." (4: 103-104). Bu ayet müminlerin maneviyatlarının asıl kaynağına işaret etmektedir. Bunu belirleyen "siz Allah'tan onların beklemediklerini bekliyorsunuz" mealindeki ve tercûne minallahi mâ îâ yercûne ifadesidir (4: 104). Müminlerin yalnızca Allah yolunda ve O'nun Rızası için savaşıyor ve bu uğurda zorluk ve acılara katlanıyor olmaları gerçeği, onların mücadelelerine yeni boyutlar ve yeni anlamlar getirmektedir. Bütün mücadele insanlığın yararına yeryüzünde Allah'ın Hükmünü yerleştirmek içindir ve hiçbir şahsî şöhret ya da mevki ve maddî çıkar gözetilmemektedir. Bu durum müminlerin savaşın zorluk ve acılarına sebat ve sabırla dayanmalarını kolaylaştırmaktadır, çünkü Allah'ın dostluk ve yardımının her zaman kendileriyle beraber olduğunu bilmektedirler. Bunun sonucu olarak kendilerine ulaşacak olan Allah'ın mükâafatı hakkındaki ümitleri ise sınırsızdır. Çünkü Allah nimetlerinden dostlarına (veli kullarına) hesapsız olarak bağışta bulunur. Allah'ın Yardımı ve Dostluğuna nail oldukları bilgisi daimi zikrullah ile birleştiğinde müminlere sınırsız bir gayret gücü ve arzusu ilham eder. Kur'ân'ın aşağıdaki âyeti Allah'ın müminlere olan yakınlığının derecesi hakkında fikir vermektedir: "Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki, ben de sizi anayım; bana şükredin,sakın bana nankörlük etmeyin." (2: 152). Bu bir anlamda Hâkim olanla tebası arasında, Rabbi ile kul arasında paylaşılan karşılıklı bir eylemdir. Hakim-i Mutlak olan devamlı verir, kul ise sürekli alır. Rabbinin bu sınırsız Rahmeti ve Nimeti karşısında kul öylesine alçak gönüllü bir hâle gelir ki bütün çaba ve gayretleri yalnızca Rabbi içindir. Kişi yalnızca Allah Yolunda mücadele eder ve kendisi ile ilgili sonuçları hiç hesaba katmaz ve bu hal onun güç ve enerjisini defalarca artırır ve zafer kazanılıncaya veya şehadete kavuşuncaya kadar savaşma gücüne erişilir. Böylece zikrullah vasıtasıyla insan ve Allah arasında tesis edilen bu ilişki dünyevi istek ve dürtüler vasıtasıyla kazanılandan çok daha değişik bir tabiatta ve çok daha değişik boyutlarda bir maneviyat hâli inşa eder; ve bu maneviyatın Önünde hiç bir dünyevî güç uzun süre dayanamaz. İnsanın başarısında etkili olan manevî faktörlerden önemli birisi ise Allah'a güven duymaktır (tevekkelallah). Tevekkelallah müminlerde güven duygusu oluşmasının en büyük uyaranlarından biridir. Hz. Muhammed bu faktörün insan şahsiyeti üzerindeki etkilerinin bilincindeydi. Bu nedenle daima onun önemini vurgulamıştır; özellikle Müslümanlar İslâm düşmanları ile çok zor mücadelelere giriştikleri zamanlarda bu vurgulama daha da sık olmuştur. Kur'ân bu konuya değişik çerçeveler içinde ve pek çok kereler değinmiştir. "Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah'a güven. O, şüphesiz işitir ve bilir." (8: 61). "...O'na güven. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir." (11: 123). "Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma, Allah'a dayan; vekil (koruyucu) olarak Allah (sana) yeter." (33: 48). Kur'ân'ın bu âyetleri müminlere kâfirlerin kötü tuzaklarından korkmamalarını, mücadelelerinin sonuçları hakkında endişeye kapılmamalarını ve Allah'a güvenmelerini açıkça tavsiye etmektedir, çünkü her şeyi bilen ve idare eden Allah'tır. Bu nedenle, Hz. Muhammed'e: "...O (Rahman), benîm Rabbimdir, O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım, dönüş yalnız O'nadir." (13: 30) demesi emrolunmuştur. Anlayanlar için Kur'ân'ın mesajı çok açıktır: "...kim Allah'a güvenirse bilmelidir ki Allah güçlüdür, hakimdir." (8: 49). O, en yüce Kudrettir, O'nun plânlarını kimse bozamaz; ve O, Âlimdir, başarıya ulaştıracak yolları O'ndan daha iyi gösteren bulunamaz. Bu gerçek müslümanlara ilham kaynağı olur ve güçlü bir güven duygusu inşa ederek onların şahsiyet ve maneviyatlarının kâfirlerin-kinden daha üstün olmasını temin eder. Böylece bütün bu fizikî, ahlâkî, psikolojik ve ruhî faktörler hep birlikte mü'minlerin imanını güçlendirir, onların kâfirlere karşı sebatla mücadele etme arzu ve kararlılığını tahkim eden bir şahsiyet kudreti verir; bu uğurda zafer kazanıncaya veya şehadete ulaşıncaya kadar her türlü zorluk, acı ve imtihana dayanırlar. İnsan şahsiyetinde gerçekleştirilen bu harikulade inkılâb Hz. Muhammed'in öğretileri ve sünnetiyle örneklik gösterdiği bir mucizedir; Hz. Muhammed savaşların en ağır baskıları altında bile (Uhud ve Huneyn'de olduğu gibi) korkuya ve ümitsizliğe kapılmamış ve en nahoş ve istenmedik olayların ağırlığı altında bile (meselâ, Taifli liderlerin kötü muamelesi veya Medine'deki Yahudi ve münafıkların iftira ve tuzakları gibi) sarsılmamış ve düş kırıklığına uğramamıştır. Hz. Peygamber ayrıca sakin, kararlı ve güvenli bir kişilik yapısına da sahipti ve bu yüksek şahsiyet özellikleri vasıtasıyla, Allah'ın Davetini, çok kuvvetli bir muhalefete rağmen, diğer insanlara ulaştıran bir topluluğu (ashab) tâlim ve terbiyesinden geçirmiştir. Sadece maddî mucizeler göstermek insan şahsiyetini inşa edip güven telkin etmede yeterli olmaz, insan kültür ve medeniyetine güzellik ve şeref kazandıracak asîl ve yüce katkılarda bulunamaz. İnsan kültür ve medeniyetinin zenginleşmesine hakiki katkıda bulunacak olan şey yalnızca güzel ve zarif söz ve fiillerdir. Bu Hz. Muhammed tarafından gerçekleştirilmiştir. O insan hayatına asîl ve yüce söz ve fiilleriyle güzellik ve zerafet katarak insanlık tarihinin harikası olarak tanına gelmiştir. |