Konu Başlığı: Mağluplara Yapılan Muamele Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 29 Mayıs 2012, 17:40:34 Mağluplara Yapılan Muamele Rasul tüm mağluplara merhamet, şefkat ve cömertlikle muamele etti. Gerçekten Rasul bütün zaferlerinde âlicenaplık gösterdi. En büyük zaferi hiç kan dökülmemiş olan Mekke'nin fethidir. Mekke'deki on üç yılı boyunca ona ve arkadaşlarına karşı yapmadık kötülük bırakmayan, Medine'ye hicret ettiklerinde onlara karşı savaş açan, böylece dökülen kanlardan sorumlu olan Kureyş liderleri Rasulullah'ın önüne geldiklerinde kendilerine "Ey Kureyşliler, size şimdi ne yapılacağını düşünüyorsunuz?" şeklinde soruldu. Rasul bunun üzerine "Bugün hiç başa kakma ve ayıplama yok; sizi Allah affetsin, serbestsiniz." O aynı şekilde diğer yenilmiş topluluklara karşı da merhametle davranarak hepsini serbest bıraktı. Bununla birlikte, savaş esirleriyle ilgili olarak İslâm bazı genel prensipler ortaya koymuştur. Yenilgiye uğrayanları iki kategoriye ayırır: Savaşmaksızm barış yoluyla İslâm hâkimiyetini kabul edenler ve savaştan sonra teslim olanlar. İlk grup savaştan önce ya da savaş sırasında İslâm hâkimiyetini gönüllü olarak kabul edenler; müminlerle yaptıkları antlaşmanın hükümlerine göre muamele olunurlar. Antlaşmanın hükümlerini değiştirmeyi ya da bu kişilere farklı davranılmasını Rasul kesinlikle yasaklamıştır: "Dikkat edin! Bir kimse antlaşmalı insanlara karşı haddi aşarsa, onların haklarını azaltırsa veya onlara taşıyabileceklerinden daha fazlasını yük-lerse, yahut rızalarına muhalif onlardan bir şey alırsa Kıyamet günü o kişiye karşı hasım olarak çıkacağım." Hadis, bu insanlara yapılacak muamelelerin bütünüyle antlaşmanın hükümlerine bağlı olduğunu gösterir. Antlaşmanın hükümlerinin herhangi birini değiştirmek meşru değildir. Onlara karşı yapılacak her türlü saldırı meşru addedilmeyecek, canları, şerefleri ve malları korunacaktır. Peygamber bu tür barış antlaşmalarını Necran hıristiyanları ile yaptı ve onların haklarını Allah ve Rasulü'nün koruması ve teminatı altında garanti etti. İkinci kategoridekiler sonuna kadar savaşan ve ancak güçleri tamamıyla ezilip yok edildiği kasaba ve yerleşim merkezleri müslümanlar tarafından işgal edildiğinde teslim olan topluluklardır. Bu tür olaylarda İslâm-ın genel prensibi onları gayri müslim azınlıklar (zımmîler) olarak kabul etmek ve savaştan önce yaşadıkları şekilde bırakmaktır. Fakat düşmanın topluca kışkırtma, ihanet ve isyan etmesi gibi belirli durumlarda yerleşim bölgelerinden sürülürler. Askerî güçlerini ortadan kaldırmak amacıyla saldırganlık vasıtalarına elkonur, tıpkı Beni Kaynuka ve Be-nİ Nâdir yahudilerinde olduğu gibi. Bunların sürekli düşmanca hareketlen İslâm Dev-leti'nin başkenti için daimi bir tehlike oluşturmaktaydı, hiçbir yönetim hemen kapısı önündeki dert kaynağına göz yumamazdı. Rasul onlara İslâm Devleti'nin eşit haklara sahip vatandaşları olarak barış içinde yaşamaları için her fırsatı tanıdı, ancak onlar düşmanlıklarını, ona ve onun inancına karşı duydukları kini ne terkettiler, ne de saklayıp gizlediler. Âdil ve rasyonel bakış açısından tek pratik çözüm devletin başşehri içerisindeki bu acil tehlikeyi uzaklaştırmaktı. Üçüncü tip sayılabilecek topluluklar ise suçlarının niteliği ikinci kategoridek ilerle hemen hemen aynı, fakat İslâm Devleti'nin güvenliği için çok ciddi tehlikeli olanlardır; Beni Kurayza olayında olduğu gibi. Bunlar kendi olaylarının eski arkadaşları Sa'd b. Muaz tarafından karara bağlanmasını istemişler, o da bunların kitapları olan Tevrat'a göre hükmetmişti; bütün muharip erkekler öldürüldü, kadınlar ve çocuklar esir edildi. Nitekim bu o günlerdeki muzafferlerin normal davranışlarıydı. Yanısıra hakemin kendi teklifleri ve kendi seçimleri ile atanması sebebiyle genel hakemlik kurallarına göre hakemin hükümleri tamamıyla bağlayıcı idi. Hemen hemen bütün Arap kabileleri İslâm'ı kabul ettiler, ancak Necran ve Gatafan hıristiyanları gibi bunun dışında kalan insanlar cömert ve müşfik bir muamele görüp, savaşkan önceki yaşamış oldukları şekilde bırakıldılar. Cizye diye adlandırılan vergi karşılığı canları, mallan ve din özgürlüklerinin korunması garanti edildi. Beni Kaynuka, Beni Nâdir ve Beni Kurayza yahudilerininkine benzer suçlar işlediklerinden Hayber yahu-dileri kendi istekleri üzerine yaşadıkları yerde bırakıldılar. Ancak Hayber'de ikamet eden Beni Nâdir yahudilerinin düşmanca hareketleri arttığında, Hayber halkının da bunu tasvip ettiği anlaşılınca, ancak barış içerisinde kaldıkları müddetçe yaşayabilecekleri, devlete karşı savaş hareketlerine karışırlarsa topraklardan sürülecekleri şeklinde uyarıldılar. |