Konu Başlığı: Maddî Âlemin Rolü Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ağustos 2012, 10:31:17 Maddî Âlemin Rolü Madde veya maddî zenginlik ne kötü, ne de zararlıdır. Onun kullanılışının arkasında yatan felsefe kötü veya zararlı olabilir. Hakikaten, maddenin incelenmesi esrarengiz ve mucizevi yönlerinin gözlenmesiyle, insan Allah'ın gerçek şan ve Azametini görür. Madde, O'nun sıfatlarını insana gösterir, O'nun varlığına şahitlik eder ve insanın kalbine, zihnine ve diline O'nu teşbih etme coşkusunu verir. Bilgi ve anlayış sahibi İnsanlar, kâinatın maddî harikalannı gözlemlemek suretiyle, ilk ve en büyük akli hakikatin Allah olduğunu tespit ederler. Samimi ve dürüst gözlemci, bu maddî yapıda Allah'ın bahşettiği harikaları ve gizemleri görür ve bu harikalar karşısındaki coşkunluğu onu Allah'a döndürür, iyi bir mümin ve duacı olur ve hayranlıkla şöyle haykırır: "Rabb'imiz, bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!" (3: 191). Benzer biçimde, fizikî tezahürlerin haşmeti, kanunların nizamı ve mükemmel dengesi karşısında hayrete düşen bilimadamı, bütün kâinata nüfuz etmiş olan Tevhid düşüncesine ulaşır ve bu noktada zihni ve düşüncesi nihâi olarak tatmine ulaşır. Maddeye bu gözle bakmak, ne bilim adamım yolundan alıkoyar, ne de inanan bir insanı küçük düşürür; bilâkis her ikisine de hedeflerine giden yolda sürekli huzur sağlar. İnanan insan Rabb'ini zikretmekle huzur bulurken, bilim adamı boşluğun, inkârın, şüphenin ve gerçek bir gaye olmaksızın bir boşlukta yaşama korkusunun sebep olduğu ızdırap ve şaşkınlıktan kurtulur. Bu hususta az bir düşünce, maddî vasıtaları, serveti, gücü vs. elde etmenin böylesi bir huzuru getiremeyeceğini anlatır: "Bu böyledir: Çünkü inkâr edenler bâtıla uymuşlar; iman edenler ise Rablerinden gelen hakka uymuşlardır. (Allah da böylece herkesin lâyığını vermiştir). İşte Allah, onların durumlarını, insanlara böyle anlatır." (47:3). Şüphe yok ki, Yaradan'ı inkâr insanı şaşkınlığa, kendini ve kâinatın kaderi konusunda şüpheye sevkeder. Kur'ân'ın yaptığı şudur: basit ve dürüst bir yolla, insanları Yaratıcı fikri ile tanıştırmaya çalışmaktadır. Onları, önce etraflarını kuşatan maddî çevreye ve 'kendilerine' bakmaya davet etmektedir, bundan sonra zihinleri, bu kâinatın hakikatlerini yavaş yavaş daha üst seviyelerde anlamaya başlayacaktır: "Biz lara, hem kainatın uçsuz bucaksız genişliği de ve hem de onların bizzat kendilerinde, âyetlerimizi göstereceğiz ki, onun gerçek olduğu kendilerine iyice belli olsun. Rabbinin herşeyden haberdar olması sana yetmez mi?' (41: 53). Zâtiyat sûresinde şu sözlerle karşılarışırız: "Kesin inanacak insanlar için arzda (Allah'ın varlığım ve kudretini gösteren) nice işaretler var. Kendi canlarınızda da öyle Görmüyor musunuz?" (51: 20-21). Allah'ın nimetleri konusunda öğüt almaları için insanların dikkatleri çekilmektedir: "De ki: "Söyleyin bana, eğer Allah işitme (duyu)nuzu ve I gözlerinizi alsa, kalplerinizin üstüne de mühür vursa, Allah'tan başka bun(lar)ı size ge~ tir(ip ver)ecek tanrı kimdir?' Bak, nasıl âyetleri döndürüp türlü türlü açıklıyoruz, sonra yine onlar yüz çeviriyorlar?" (6: 46). Aşağıdaki ayetler insana çevresine bakmasını ve kâinattaki dengeyi ve muhteşem düzeni görmesini tembih etmektedir. Onlar, bir Yaratıcı olmadan vücuda gelebilir ve ahenk içinde süreklilik kazanabilirler mi? "Görmedin mi Allâh(i); göklerde, yerde bulunan kimseler, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep O'na secde ediyorlar. Ama birçoğuna da azap hak olmuştur." (22:18). Nur sûresinde şöyle buyurulmaktadır: "Görmedin mi Allah bulutları sürer, sonra onları birbirine geçirir, sonra onları birbiri üstüne yığar (sıkıştırır), arasından yağmurun çıktığını görürsün. Gökteki dağlar (gibi büyük bulut parçaların)dan bir dolu indirir de onunla dilediğini vurur (ziyana uğratır), dilediğinden de onu öteye çevirir. Şimşeğinin parıltısı nerdeyse gözleri alır. Allah gece ile gündüzü çevirir (birbirini takip ettirir veya birinin süresini artırır, diğerini azaltır). Şüphesiz gözleri olanlar için bunda bir ibret vardır." (24:43-44). İnsan, bu meseleler üzerinde düşünerek, öğüt alarak kâinattaki gerçek değerini ve yerini kazanır. İnsanın, kâinatı, onun hedefini ve kendi kaderini bilme talebi, gereği gibi karşılanmadığı sürece, problemlerin maddî çözümleri tek başına, insana yardımcı olamaz ve onu tatmin edemez. Başka bir deyimle, düşünce ve inanış sorunları, bir hayat kurmanın getirdiği sorunlar kadar, belki de daha önemlidir. Çünkü insanî değerler, dünyadaki ve ebediyetteki hayat, düşünce ve inanışlarla ilgilidir. İnsanı hayvanlardan ve diğer yaratıklardan ayıran bunlardır. Düşünce ve inanış sorunlarım ise, ancak Allah'ın birliğine inanmak çözer. Ancak bu şekilde insan, bir yandan geçim sıkıntısını giderirken, bir yandan da toplumda adaleti sağlayabilir. Bu Kur'ân-ı Kerîm'in ilmî yaklaşımıdır. |