Konu Başlığı: Livatanın Suç Olmasının Sebepleri Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ağustos 2012, 11:41:03 Livatanın Suç Olmasının Sebepleri Sodomîlik yani livata (lûtîlik, homoseksüellik) iğrenç bir günahtır. Bir toplum bütünüyle bu fiile meylediyor ve bunun için işbirliği yapıyorsa, bunu yapan insanların içinde hiçbir iyilik kalmamıştır. Bu türden bir halkın, kendi yapısı gereği Yaratan'ın buyurduğu görevleri yerine getirmesi imkânsızdır. Ve onlar sapık-lıklarıyla kalmazlar, aynı zamanda Allah'ın emirlerini yerine getirmeye çalışanların yaptıkları hayırlı işleri de engellemeye kalkarlar. Onlarda, Allah'ın fıtrata koyduğu gayeye yönelik hiçbir özellik kalmadığı için helak edilmişlerdir. Toplumu ilerletme çabalarına devam edecek, Yaratanla ve O'nun maddî dünyasıyla ilgili bilgiyi daha iyi ve kapsamlı şekilde yayarak kültür ve medeniyete katkıda bulunacak olan iyi ve dindar insanları, ancak bu şekilde korumak mümkündür. Her ne kadar bazı sapık kimseler, Sodom halkına kıyamete kadar kötü bir şöhret sağlamış olan bu iğrenç günahı işlemekteyseler de, yine de bu, bütün insanlar tarafından her zaman hayasız ve çok kötü bir fiil olarak kabul edilmektedir. Bunu ahlâkî bir fazilet hâline getirmeye çalışanlar eski dünyada Yunan filozofları, modern dünyada da yalnız Avrupalılar olmuştur. Avrupalılar, âdeta bu işin eksik kalan yönlerini alenî surette tamamlamak içûı ellerinden geleni yapıyorlar ve bu iğrenç fiile yasal bir statü vermeyi başarmış bulunuyorlar. O kadar ki, bazı ülkelerin kanun koyucuları, onu yasallaştırmışlardır bile. Şöyle ki, artık homoseksüelliğin korkunç bir toplum suçu olduğunu göstermek için tartışmalar düzenlemek de fayda vermez hâle geldi. Halbuki Yaratıcı, bütün canlıları erkek ve dişi olarak yaratmış, her cinsi birbirinden farklı ve üremeleri için yekdiğerine tamamlayıcı şekilde varlık âlemine çıkarmıştır. İnsanlardaki cinsî farklılığın ayrıca bir başka gayesi vardır ki, o da, iki İnsanın çocuklarıyla birlikte bir yuva kurmalarını teşviktir. Çünkü aile, insanoğlunun uğruna yaratıldığı medenî hayatın temelidir. Kadın ve erkeğin vücutları, cinsî arzularını tatmin ve neslinin devamı için gerekli olan tabiî fonksiyonu yerine getirebilmelerine müsait bir şekilde, birdiğerinİ tamamlayıcı yapıda yaratılmıştır. Dolayısıyla, bu cinsî arzuyu gayri meşru yollardan tatmin eden kişi, bir defada ve aynı za-.manda birçok suçun faili haline gelir: 1- Böyle biri bu hareketiyle, şehvetinin kurbanı olarak, kendi organlarının fıtrî ve fizikî işlevlerine karşı, tabir caizse, savaş açmış olur. Bu, kaçınılmaz olarak bu fiili işleyenlerin, bedenleri, zihin ve ahlâkları üzerinde son derece zararlı tesirler meydana getirir. 2- Kendi türüne ve bütün âleme karşı gereken haklarını ve vazifelerini yerine getirmeden, yalnızca cinsî zevkler peşinde koşması, tabiata karşı İhanet ve vefasızlık suçunu işlemiş sayılmasına sebep olur. 3- Genel olarak medenî toplumun bütün İmkânlarından faydalanmasına karşılık bir aile hayatının getirdiği sorumlulukları yüklenmekten kaçınması ve bütün gücünü, cinsî arzularını gayri meşru yollarla tatminde harcaması nedeniyle topluma karşı vefa sözünü tutmamış olur. Bu bencil ve uygun olmayan davranış yalnızca sapkın olmakla kalmaz, aynı zamanda toplum ahlâkına da zarar verir. Böylece, o kimse kendisini, ailesine ve insanlığa faydalı kılamaz Hâle getirir ve erkekte tabiî olmayan kadınsı özelliklerin yerleşmesine neden olur. Bu da aslında, kendilerine rağbet edilmemesi dolayısıyla en azından iki kadının ahlâksızlığına ve zinaya düşmelerine yol açar (The Meaning ofthe Qur'an, c. IV, sh. 47-48). Lût kavmi, ahlaken ve manen tamamen çökmüş bir duruma gelmişti. Hûd süresinin 78 ve 79. âyetlerinde, kavminin Hz. Lût'a verdikleri cevap, onların ahlâkî düşüklüğün en çirkin derecesine gelmiş olduklarını gösterir. Açıkça ve yüzsüzce kadın değil de erkek istediklerini söylediler. Bu kavim, yalnızca tabiî yollardan ayrılmamış, aynı zamanda bu kötülüğe Öylesine alışmıştı ki, bütün ilgisi ve zevki bu kötü fiile bağlanmış kalmıştı. Bu, ahlâksızlığın son haddiydi. Eğer bir kişi kanunsuz ve günahkâr bir davranış gösterdiyse ve aynı zamanda bunun yalnış ve yapılmaması gereken bir şey olduğunu düşünürse, bu insanı iflah etmek için bir umut vardır. Hatta davranışlarını düzeltmezse söylenecek en ağır söz, onun ahlâksız bir insan olduğudur. Ama diğer yandan bir insan kendini tümüyle sapkınlığa adarsa ve doğru olana karşı ilgisini yi-tirirse, bu türden kirli birine İnsan denilemez artık. Bu kimse yeryüzünden silinmelidir. Allah, bundan ötürü Lût'un halkım (ve onlardan önce Nuh'un ve Âd ile Semûd kavimlerini) tamamen yeryüzünden silmeyi emretmiştir (The Meaning of the Qur'an, c. V, sh. 102-103), Hicr suresinde, Lût kavminin ahlâkının ne kadar bozulduğu ortaya çıkıyor. Onların aklî muhakeme ve davranışlarının tasviri için sözkonusu âyetler dikkatle İncelenmelidir: "(Lût kavminin oturduğu Sodom) Şehr(inin) halkı, (Lût'un genç misafirlerini duyup) keyif içinde (koşarak) geldiler. (Lût onlara): 'Bunlar benim konuğumdur,' dedi, 'beni mahcup etmeyin!' '(Ne olur), Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!' 'Seni âlemlerden (başkalarının keyfine engel olmaktan) men etmemiş miydik?' dediler. Dedi ki: 'Eğer yapacaksanız, İşte kızlarım.' (Hz. Lût, misafirlerini kurtarmak için kavmine kızlarım arz etmiş veya kızları durumunda olan diğer kadınlarla evlenmelerini istemiştir). (Ey Rasûlüm). senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı." (15: 67-72). Bu âyetler, o topluluğun ahlâksızlığın en aşırısına saptıklarım göstermektedir. Onlar yakışıklı yabancıların şehre geldiklerini duyar duymaz, sevinçle Lût aleyhisselâmın evine toplandılar ve ondan zevklerini tatmin etmek için misafirlerini vermesini istediler. Ne yazık ki, onların İçinden bu ahlâksızca işe ve bu büyük günaha karşı çıkan hiç kimse olmadı. Bu onların, toplum olarak, bütün namus duygularını kaybettiklerini ve böylece ahlâksızca bir isteği açıktan söylemekten hiçbir utanç duymadıklarını göstermektedir. Böyle ahlâksız bir isteği hiç utanmaksızın Allah'tan korkan ve muttaki bir insan olan Lût'a teklif edebilmeleri, bu büyük bir günahın onlar arasında hiç kimseyi ayırdetmeyecek denli yaygın olduğunu göstermektedir. Yaptıkları zülüm, gösterdikleri acımasızlık ve düştükleri ahlâkî çöküntüden birçok misal verdikten sonra Tevrat, onların başkalarıyla olan münasebetlerinde ne kadar gaddar, ne kadar gururlu ve ne kadar şerefsiz olduklarını ve hiçbir yolcunun güven İçinde onların şehirlerinden geçemediğini ve hiçbir fakirin onlardan yiyecek ya da yardım bekleyemez olduğunu bildirir. Böyle bir durumda onlar ölünün elbiselerini soyarlar ve onu çıplak gömerlerdi. Şayet bir yabancı onların şehrine uğrama gafletini göstermişse, onu aleni bir şekilde soyarlar ve yapılan haksızlığı şikâyet ederse kendisiyle alay ederlerdi. Bahçelerinde açıktan hayasız davranışlarda bulunurlar, günah işlerlerdi ve onları Hz. Lût dışında bu günahlara karşı uyaran başka kimse yoktu. Kur'ân onların bütün günahkâr hayatlarını iki kısa cümlede özetlemiştir: "...Zaten onlar öteden beri kötü işler işliyorlardı..." (11: 78); ve "Siz (kadınları bırakıp) erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz ha!?.." (29: 29). Sonuçta, azâb onları yakalamıştır: "Ve üzerlerine bir (taş) yağmur(u) yağdırdık; bak işte, suçluların sonu nasıl oldu!" (7: 84). Kur'an, burada ve daha başka yerlerde, tek başına Sodomî (homoseksüellik) hastalığının Allah'ın gazabını insanların üzerine çekmeye yetecek iğrenç bir günah olduğunu belirtmektedir. Bu yüzden, bu tür suçların kökünü kazıyıp ortadan kaldırmanın Peygamber @'in Önderliğinde İslâm devletinin bir görevi olduğunun ve bu suçu işleyen kimselerin cezalandırılması gerektiğini Öğreniyoruz. Buna işaret eden bazı hadis-i şerifler de vardır: a- "Livata yapanı da, yaptıranı da öldürün." b- "Her ikisi evli veya bekâr olsun, livata suçunun failini ve mefulünü recm ediniz." c- "Böyle bir fiili işleyen erkek lanetlenmiş bir kimsedir." (Ebu Davud). d- "Allah, hanımıyla böyle bir suçu işleyen kimsenin yüzüne nazar etmeyecektir." (İbni Mâce, Müsned-i Ahmed)... Hayatı boyunca Rasûlullah'e hiçbir livata suçlusu getirilmemesi sebebiyle, bu tür suçlular için açık ve kat'i bir ceza şekli tarif edilmemiştir. Bununla beraber, onun haleflerinden gelen bazı görüşler vardır: Hz. Ali, bu tip suçluların kılıçla öldürülerek, cesetlerinin gömülmeyip yakılması görüşündedir. Hz. Ebu Bekir de Hz. Ali ile aynı fikirdedir. Hz. Ömer ve Osman ise, bu gibilerin harabe bir binanın içine atılıp, köhne yapının onların üzerine yıkılması gerektiği fikrindedirler (Tefhimu'l-Kur'ân, İst. 1986, c. II, sh. 58). |