> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Kurani Metodun Mahiyeti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kurani Metodun Mahiyeti  (Okunma Sayısı 524 defa)
15 Ağustos 2012, 13:28:53
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 15 Ağustos 2012, 13:28:53 »



KUR'ÂNÎ METODUN MAHİYETİ

Kur'ân-ı Kerîm'in onüç yıl boyunca Mek­ke'de Hz. Peygamber'e vahyolunan bölü­mü sadece bir meseleyle ilgiliydi. Bu mesele­den, sanki ilk defa sunuyormuş gibi, her defa­sında yeni bir tarzda bahseden Kur'ân, onun sunuluş biçimini değiştirmiştir. Buna rağmen, bu meselenin karakteri, özü değişmemiştir.

Bu yeni din ilk önce, en büyük ve temel me­sele olan akide konusunu ele almış; bunu da ulûhiyyet (ilâhî) ve ubudiyyet (beşerî) temel­lerine ve bunların arasındaki ilişkiye dayan­dırmıştır.

Bu mesele insana sadece insan olması müna­sebetiyle yöneltilmiştir. Bu açıdan Arap veya Arap olmayanlar, ister aynı çağda ister farklı çağlarda yaşasınlar, bütün zamanların insan­ları "insan" olmaları dolayısıyla eşittirler.

Bu, İnsanlığın değişmeyen sorunudur; bu, in­sanın kâinattaki varlık meselesidir, onun te­mel hedefidir, konumu ve kâinatla ilişkisidir; onun, Yaratıcıyla ilgisini açıklayan bir mese­ledir. İnsan hayatının bu yönü, insanın varo­luşuna bağlı olduğu için değişemez.

Mekke döneminde Kur'ân insana, kendi var­lığının ve kendini çevreleyen kâinatın sırrını açıkladı. Ona kim olduğunu, nereden geldiği­ni, sonunda nereye-niçin gideceğini, onu ki­min yoktan var ettiğini, kime döneceğini ve akıbetinin ne olacağını anlattı. Ayrıca ona, dokunup görebildiği ve hissedip düşünebildi­ği fakat göremediği şeylerle ilgili, bu harika kâinatı kimin yaratıp yönettiği, geceyle gün­düzü kimin ardarda getirdiği ve varlıkları ki­min yenileyip değiştirdiği ile İlgili bilgi verdi. Aynı şekilde, ona yaratıcısıyla, dış dünyayla ve diğer insanlarla nasıl ilişki kuracağım an­lattı.

Bu, insanın varlığının bağlı olduğu ve kıya­mete kadar da bağlı olacağı o büyük meseledir.

Böylece, tam on üç yıl olan Mekke dönemi, insan hayatıyla alâkalı diğer bütün mesele ve ayrıntıların gerisinde yatan temel meseleyi açıklamak ve tefsir etmekle geçti.

Kur'ân, bu meseleyi Mekke dönemi boyunca mesajının tek konusu yaptı ve diğer tâli mese­leleri hiç tartışmadı. Herşeyi bilen Allah, imanla ilgili meselelerin bütünüyle açıklandı­ğına ve O'nun dinini yerleştirip pratikte uygu­layacak olan o seçilmiş İnsan topluluğunun kalbine girdiğine karar verene kadar tâli me­seleler gündeme gelmedi.

Allah'ın Din'ine çağıran ve bu Din'in emretti­ği hayat düzenini yerleştirmek isteyenler bu önemli gerçek üzerinde enine boyuna düşün­melidirler. Çünkü Kur'ân onüç yıl boyunca bu imanı açıkladı. Bu imanın üzerine bina edilmesi gereken sistemin ayrıntılarım veya müslüman toplumun teşkilatlanması için ge­rekli ilkeleri izah etmek için bu meseleden başka bir meseleye sapmadı.

Bu temel iman ve itikad meselesinin, Pey­gamberin ümmetine ilk çağrısının ana konusu olması Allah'ın hikmetiydi. Rasûlullah'in ümmetine getirdiği ilk mesaj, "Allah'tan baş­ka ilâh olmadığına" şehadet etmeleri gerekti­ğiydi. Daha sonra Rasûlullah onlara, ger­çek Rabblerinin kim olduğunu ve bir tek O'na ibadet etmeleri gerektiğini açıkladı.

İnsanın kısır anlama kabiliyetini hesaba ka­tarsak, Arapların kalbine ulaşmanın en kolay yolunun bu olmadığı düşünülebilir. Araplar, dillerini iyi biliyorlardı. İlâh'ın ve La ilahe illallah'ın (Allah'tan başka ilâh yoktur) ne an­lama geldiğini biliyorlardı. Ulûhiyyet'in "hü­kümranlık" anlamına geldiğini biliyorlardı ve hüküm verme yetkisini sadece Allah'a mah­sus kılmanın, hakimiyeti rahiplerden, kabile reislerinden, zenginlerden ve idarecilerden alıp Allah'a geri vermek olduğunun bilincin-deydiler. Bu; vicdanlarda, dinî amellerle ilgili meselelerde, iş, zenginliğin dağılımı ve adaletin yerine getirilmesi gibi hayattaki münasebetlerinde, kısacası insanların ruhlarında ve bedenlerinde sadece Allah'ın hakimiyeti­nin geçerli kılınması manasına geliyordu. "Allah'tan başka ilâh yoktur" haykırışının Allah'ın en büyük sıfatı olan hüküm koyma yetkisini gasbetmiş olan dünyevî otoriteye bir meydan okuma olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu haykırış, bu gasbetme olayının sonucu olan bütün davranış biçimlerine karşı bir is­yandı, Allah'ın izni dışında hüküm koyan oto­riteye karşı bir savaş ilânıydı. Dillerini, dola­yısıyla La ilahe illallah mesajının gerçek an­lamını çok iyi bilen Araplar, bu mesajın ge­lenekleri, yönetimleri ve güçleriyle ilişkisi yönünden ne derece önemli olduğunun far­kındaydılar. Bu yüzden bu çağrıyı, bu inkılâpçı mesajı, kızgınlıkla karşıladılar ve herkesçe bilinen o kalabalıklarıyla ona karşı savaştılar.

Bu çağrı niçin bu metodu kullanarak işe baş­ladı? Ve neden ilâhî hikmet bu çağrının ilk zamanlardan itibaren zorluklarla yüzyüze gel­mesini uygun gördü?

Peygamber çağrısını yaptığı sırada, Arapların topraklan ve zenginlikleri kendi ellerinde de­ğil, başkasının ellerindeydi.

Kuzeydeki bütün Suriye toprakları Bizanslıla­rın hükmü altındaydı. Buraları Bizanslıların tayin ettiği Arap valiler yönetiyordu. Güney­deki bütün Yemen topraklan ise Fars İmpara-torluğu'nun hâkimiyeti altındaydı ve tayin et­tikleri Araplar tarafından idare ediliyordu. Arapların elinde sadece Hicaz, Tihame, Ne-cid ve bunlann çevresinde, oraya buraya ser­pilmiş bazı verimli vahaların dışında tama­men verimsiz kupkuru çöller vardı.

Hz. Muhammed'e halkı tarafından el-Emin (güvenilir) ve es-Sâdık (doğru sözlü) dendiği iyi bilinmektedir. Kendisine peygam­berlik gelmeden onbeş yıl önce, Kureyş'in ile­ri gelenleri Hacer-ül Esved'ı yerine koyma işinde onu hakem seçmişler ve kararına rıza göstermişlerdi. O nesep olarak Kureyş'in en itibarlı kolu olan Beni Hâşim'den gelmekteydi. Bu yüzden Hz. Muhammed yurttaşları arasında Arap milliyetçiliğinin ateşini yakabi­lir, onları bu şekilde birleştirebilirdi. Ardı ar­kası kesilmez kabile savaşlarından bıktıkları için, onun böyle bir çağrısına memnuniyetle karşılık verirlerdi. O zaman Hz. Muhammed, Arap topraklarını Roma ve Fars emperyaliz­minin egemenliğinden kurtarabilir ve birleşik bir Arap devleti kurabilirdi.

Eğer Hz. Peygamber, onüç yıl boyunca ya­rımadadaki hakim güçlerin işkencelerine gö­ğüs germek yerine, insanlara bu metodla ses-lenseydi, bütün Arabistan seve seve kabul ederdi.

Böylelikle Arabistan onun liderliği altında birleştikten ve hâkimiyet kendi eline geçtik­ten sonra, onları, gönderiliş amacı olan Al­lah'ın birliğine inandırabilir, kendi beşerî oto­ritesini kabul ettirdikten sonra da Rabb'lerİnin gücüne boyun eğdirip O'na ibadet etmelerini sağlayabilirdi.

Fakat herşeyi bilen, gören ve hikmet sahibi olan Allah, elçisini böyle bir yöne yöneltme­di. Açık ve net bir şekilde "Allah'tan başka ilâh olmadığını" ilân etmesini ve bu daveti kabul eden beraberindeki küçük bir toplulu­ğun büyük zorluklarla karşılaşmasını diledi.

Niçinn? Şüphesiz Allah bunu , elçisi ve bera­berindeki müminlere zulme uğrasmlar diye istemedi. Muhakkak ki Allah, bundan başka yol olmadığını bilmektedir. Bizans ve Fars'ın zulüm düzenlerinden kurtarıp, bunların yerine Arab'ın zulüm düzenini tesis etmek çözüm değildir. Bütün zulüm düzenleri kötü ve çir­kindir. Yeryüzü Allah'ındır ve Allah'ın rızası­nı kazanmak için bütün fitnelerden arındırıl­malıdır. "Allah'tan başka ilâh yoktur" bayrağı yeryüzünün her noktasında dalgalanmadıkça, ne yeryüzü fitnelerden arındınlabilir, ne de Allah'ın rızası kazamlabilir. İnsan, sadece Al­lah'ın kuludur ve öyle kalması için "Allah'tan başka ilâh yoktur" bayrağı, tıpkı bir Arab'ın anladığı gibi dalgalandırılmalıdır. Bir Arap la ilahe İllallah ifadesini şöyle anlıyordu:

Hakimiyet bütünüyle Allah'a aittir. Dolayısıy­la Allah'tan başka hükümdar yoktur, Allah'tan başka kanun koyucu yoktur, bir insan diğeri üzerinde tahakküm kuramaz. İslâm'ın davet ettiği şekilde, insanların bir araya gelip bir topluluk oluşturması, ancak her ırktan, her renkten halkların -Araplar, Bizanslılar veya. Farslar gibi- Allah'ın bayrağı altında eşit ol­duğunu kabul eden bu inançla mümkündür.

İşte çözüm budur!

Hz. Muhammed'e peygamberlik geldiği zaman Arap toplumu, âdil servet dağılımın­dan ve adaletten yoksundu. Küçük bir toplu­luk, faiz ve tefecilik yoluyla artan bütün zen­ginlik ve ticareti tekeline almıştı. Halkın bü­yük çoğunluğu fakir ve açtı. Zenginler ayrıca, soylu ve seçkin olarak kabul ediliyorlardı ve halkın sadece servetini değil, onur ve şerefini de elinden almışlardı.

Hz. Muhammed'in, soylular ve zenginler sınıfına savaş ilân eden ve serveti fakirler ara­sında dağıtan toplumsal bir hareket başlattığı İddia edilebilir.

Eğer Peygamber, birkaç değerli şahsiyet dışında kimsenin kabul etmediği Allah'ın bir­liği mesajını topluma sunmak yerine, böyle bir hareketi başlatmış olsaydı, Arap toplumu ikiye bölünürdü. Büyük çoğunluk, zenginli­ğin, soyluluğun ve gücün zulmüne uğradığı için bu hareketi desteklerdi. İkinci grup olan küçük azınlık ise, sahip olduğu şeyleri muha­faza etmeye çalışırdı.

Hz. Muhammed, çoğunluk bu harekete ka­tılıp liderliği ona verdikten sonra ve zengin azınlık onun kontrolü altına girdikten sonra, Allah'ın kendisini Peygamber olarak ataması­nın sebebi olan Allah'ın birliği inancını, ko­num ve nüfuzunu kullanarak kabul ettirebilir­di. Böylece insanları kendi otoritesi önünde boyun eğdirdikten sonra, Allah'ın önünde bo­yun eğdirebi lirdi.

Fakat herşeyi bilen ve gören Allah onu bu yo­la yöneltmedi. Allah bunun çıkar yol olmadığını biliyordu. O, gerçek sosyal adaletin bir topluma, ancak bütün işler Allah'ın kanunları­na göre tanzim edildikten sonra gelebileceği­ni biliyordu. Bir toplum toptan Allah'ın em­rettiği servet bölüşümünü kabul ettikten son­ra, bu topluma gerçek sosyal adalet gelebilir­di. Her toplum, fert fert, Allah'a itaat ettikten, hem dünyasını hem anketini kurtaracak olan bu sistemin, herşeye Kadir olan Allah tarafın­dan seçildiğine katiyetle inandıktan so...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kurani Metodun Mahiyeti
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:42:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kurani Metodun Mahiyeti rüya tabiri,Kurani Metodun Mahiyeti mekke canlı, Kurani Metodun Mahiyeti kabe canlı yayın, Kurani Metodun Mahiyeti Üç boyutlu kuran oku Kurani Metodun Mahiyeti kuran ı kerim, Kurani Metodun Mahiyeti peygamber kıssaları,Kurani Metodun Mahiyeti ilitam ders soruları, Kurani Metodun Mahiyetiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes