๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Haziran 2012, 10:41:08



Konu Başlığı: Kuranı Kerimin Meydan Okuması
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Haziran 2012, 10:41:08
3- Kur'an-ı Kerim'in Meydan Okuması

Bütün İnsanlığa Meydan Okuma. Kur'an-ı Kerim'in, ondan şüphesi olan bütün insan­lığa, kendisi gibi bir kitap, hatta suresini ge­tirmeleri şeklindeki meydan okuması günü­müze kadar cevapsız kalmıştır. Kur'an-ı Ke­rim'in lisanındaki üslup ve ihtişamı bilenler, onu hadis kitaplarındaki Rasulullah'in li­sanından hemen ayırdedecektir. İkisi arasın­da elmas gibi mücevherler ile mermer ve cam arasındaki fark gibi fark vardır. Kur'an-ı Ke­rim'in meydan okuyuşu şöyle ifade edilmek­tedir: "De ki: 'İnsanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, andol-sun ki, yine de benzerini ortaya koyamaz-lar? " (17: 88). Kâfirlere şöyîe meydan okun­maktadır: "Yoksa, Onu uydurdu mu diyor­lar? Öyleyse siz de onun benzeri uydurma on sure getirin; eğer samimi İseniz ALLAH'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın. Eğer size cevap veremezlerse bilin ki, (O), ALLAH-ın bilgisiyle indirilmiştir. O'ndan başka tan­rı yoktur, artık müslümansınız değil mi?" (11: 13-14). Bakara Suresi'nde şöyle buyurul-maktadır: "Kulumuza (Muhammed'e) indir­diğimizden (Kur'an'dan) şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure getirin; eğer doğ­ru (sözlü) iseniz, ALLAH'tan başka güvendik­lerinizi de yardıma çağırın. Yapamazsanız —ki asla yapamayacaksınız— o halde yakı­tı insanlar ve taşlar olan inkarcılar için ha­zırlanmış ateşten sakının." (7: 23-24). Müş­rik ve kâfirlere, Kur'an-ı Kerim'in hiç kimse tarafından meydana getirilmiş olmadığı, fa­kat ALLAH'ın kelâmı olduğu açıkça söylen­mektedir: "Bu Kur'an, ALLAH'tandır, başka­sı tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve o- kitabı açıklar. Şüphesiz Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Yoksa, 'Onu uydurdu' mu di­yorlar? De ki: 'Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bîr sure getirin ve ALLAH'tan başka çağırabîleceklerİnizi de çağırın." (10: 37-38).

Vâsi Değil Elçi (Rasul). İnsanlara, Muhammed'ın bir vâsi, muhafız veya işlerin mü­dürü olmayıp, onun ALLAH'ın dinini tebliğ ve tavsiye etmekle görevli ALLAH'ın rasulü (elçi­si) olduğu söylenmiştir. İnanmak veya inkâr etmek onlara kalmıştır, çünkü insanlar ha­reketlerinden ötürü tamamen sorumlu ve mükelleftirler."(Ey Muhammedi) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt verensin. Onla­rın üzerinde zorlayıcı değilsin." (88: 21-22). En'âm Suresi'nde de şöyle buyurulmuştur: ' 'ALLAH dileseydi şirk (ortak) koşmazlardı. Biz seni onlara bekçi (koruyucu) yapmadık, on­ların vekili de değilsin." (6: 107). Yine aynı surede şu ifadeyi görüyoruz: "O (Kur'an), hak (gerçek) iken kavmin onu yalanladı. De ki: 'Ben size vekil değilim' " (6: 66) Yunus Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadır: "De ki: 'Ey insanlar! Rabbinİzden size hak (ger­çek) gelmiştir. Doğru yola giren ancak ken­disi için girmiş ve sapıtan da kendi zararına olarak sapılmıştır. Ben sizin bekçiniz deği­lim.' " (10: 108). Zümer Suresi'nde şöyle den­mektedir: "Biz, insanlar için Kitab'ı hak ile sana indirdik. Artık kim doğru yola gelirse kendi yararınadır, kim de saparsa kendi za­rarına sapmış olur. Sen onlara vekil değilsin." (39: 41).

Rasulullah'ın Görevi. Rasuîullah, Al­lah tarafından, bütün güç ve gayretiyle yeri­ne getirdiği açık ve kesin bir görevle gönde­rilmiştir: "De ki: 'Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümrânı, O'ndan başka tanrı bulun­mayan, dirilten ve öldüren ALLAH'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Gelin Al­lah'a ve O'nun ümmî {okuma yazması olma­yan) ve haber getiren peygamberine inanın —ki o da ALLAH'a ve sözlerine inanmıştır. Ona uyun ki doğru yolu bulaşınız.' " (7: 158). Nemi Suresi'nde de şöyle buyurulmak-tadır: "De ki: 'Ben sadece her şeyin sahibi olan ve bu kutlu kılınmış şehrin Rabbine kul­luk etmekle emrolundum. Müslümanlardan olmakla ve Kur'an okumakla emrolundum.'

Kim doğru yolu bulmuşsa yalnız kendisi için bulmuş olur, kim sapıtmışsa kendine etmiş olur. De ki: 'Ben sadece uyarıcılardanım.' " (27: 91-92). Rum Suresi'nde de şu ifadeyi gö­rüyoruz: "(Ey Muhammed!) O halde, ger­çek müslüman (muvahhid) olarak kendini di­ne doğrult; ALLAH'ın dinine ki, insanları onun üzerine yaratmıştır. ALLAH'ın yarattığı bu di­ni değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Hep ALLAH'a dönüp itaat edin, OL ndan korkun ve namaza devam edin; müş­riklerden olmayın." (30: 30-31). Âl-i İmrân Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadır: "An-dolsun ki ALLAH, inananlara, ayetlerine oku­yan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten kendilerinden bir peygamber gönder­mekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler." (3: 164). En'âm Suresi'nde şu ifadeyi görüyoruz: "Rabbinden sana vahyolunana uy! O'ndan başka tanrı yoktur, puta tapanlardan yüz çe­vir." (6: 106). Yunus Suresi'nde de şöyle den­mektedir: "Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün­de yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzen­leyen Allahtır. İzni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan ALLAH budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misî-niz?" (10: 3). Tûr Suresi'nde şöyle buyurul­maktadır: "(Ey Muhammed) Öğüt ver; Rab-binin nimetiyle sen, ne kâhinsin, ne de mec­nun. Yoksa onlar (senin için); 'Bir şairdir, za­manın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz' mu derler? De ki: 'Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim! Bunu onla­ra akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir kavim midirler? Yahut: 'Onu kendi uydurdu' diyorlar, öyle mi? Hayır, onlar inanmıyorlar. Eğer doğru (iddialarında sa­mimi) iseler haydi onun (Kur'an'ın) benzeri bir söz getirsinler." (52: 29-34). Ve Müddes-sir Suresi'nde bu görev özetlenmektedir: "Ey örtüye bürünen (Muhammed), Kalk da uyar! Rabbini tekbir et (yücelt). Elbiseni temiz tut. Pislikten (kötülükten) kaçın. Verdiğini çok görerek başa kakma. Rabbin için sabret." (74: 1-7). Kehf Suresi'nde de şöyle buyurul­maktadır: "De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir T&nrı olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuş­mayı uman kimse yararlı bir iş işlesin ve Rab-bİne kullukta hiç ortak koşmasın" (18: 110). Sebe Suresi'nde ise şöyle denmektedir: "De ki: 'Size tek bir öğüdüm var: AllarTiçin iki­şer ikişer ve tek tek kalkınız, sonra düşünü­nüz, (göreceksiniz ki) arkadaşınızda delilik­ten eser yoktur. O, ancak şiddetli bir azabın önünde sizi uyarıcıdır." (34: 46). Necm Su­resi'nde de şunları okumaktayız: "Arkada­şınız sapmamış ve azmamıştır. O, kendiğilin-den konuşmamaktadır. Onun konuşması an­cak, bildirilen bir vahy iledir. Ona, çetin kuv­vetlere sahip ve güçlü olan (Cebrail) öğret­miştir: Üstün akla sahip (olan melek) en yüksek ufukta doğrulmuş iken. Sonra yak­laşmış ve inmiştir. Araları iki yay aralığı ka­dar, belki daha da yakın oldu. (ALLAH o an­da) kuluna vahyedeceğini vahyetti. Onun (Muhammed'in) gördüğü şey hakkında ken­disi ile tartışır mısınız?" (53: 2-12).

Uyarıcı ve Müjdeci. Kur'an-ı Kerim, Muhammed'ın, ALLAH'ın dinini reddetmenin kötü sonuçları bakımından insanları uyarı­cı blarak ALLAH tarafından gönderildiğini açıklamaktadır. "Düşünmüyorlar mı ki, ar­kadaşları olan peygamberde deliliğin eseri yoktur. O ancak açıkça uyaran bir kimsedir." (7: 184).Yunus Suresi'nde şu ifade bulunmak­tadır: "İçlerinden birine, 'İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında yüksek makam­lar olduğunu müjdele' diye vahyetmemiz, in­sanların tuhafına mı gitti ki, kâfirler: 'Bu apaçık bir büyücüdür' dediler?" (10: 2). Hicr Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "Kâfir­ler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme, onlara üzülme; ina­nanları kanatların altına al. De ki: 'Doğru­su ben apaçık bir uyarıcıyım' Kur'an'ı işle­rine geldiği gibi bölenlere de, kendi kitapla­rının bir kısmına inanıp, bir kısmını kabul etmeyen yahudi ve hıristiyanlan da nitekim kitap indirmiştik. Rabbine andolsün ki hep­sini yaptıklarından sorumlu tutacağız." (15: 88-93). Sebe Suresi'nde de şöyle denmektedir: "(Ey Muhammed) Biz seni bütün insan­lara uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat in­sanların çoğu bilmez." (34: 28). Fetih Sure­si'nde ise şöyle buyurulmaktadır: "(Ey Mu­hammed!) Biz seni, şahit, müjdeci ve uyarı­cı olarak gönderdik. Ki ALLAH'a ve rasulüne inanasınız, ona yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu teşbih ede­siniz." (48: 8-9). Ve Necm Suresi'nde şöyle denmektedir: "Bu da eski uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır. O (Kıyamet) yaklaştıkça yaklaş­mıştır. Onu ALLAH'tan başka ortaya koyacak yoktur. Bu söze mi şaşıyorsunuz? Gülüyor­sunuz... Ağlamıyorsunuz. Habersiz oyalan­maktasınız. Artık secdeye varın. ALLAH'a kul­luk edin." (53: 56-62). Müzemmil Suresi­nde şu ifadeyi görüyoruz: "Firavuna bir pey­gamber gönderdiğimiz gibi, size de, hakkı­nızda şahitlik edecek bir peygamber gönder­dik" (73: 15). Ahzâb Suresi'nde ise şöyle bu­yurulmaktadır: "Ey Peygamber! Biz seni, şa­hit, müjdeci, uyarıcı; ALLAH'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir." (33: 45-56). Muhammed'in, kendinden önceki elçiler gibi ALLAH tarafın­dan gönderilenbir rasul olduğuna açıkça işa­ret eden bunlar gibi çok sayıda ayet vardır. Kendinden önceki rasuller gibi Rasulullah'ın da amacı insanlar ve kavimleri ALLAH-ın dinine uymamanın kötü sonuçları hakkın­da uyarmak ve O'na inanıp iyi işler işleyen­leri de müjdelemektir.

Bir Rahmet Olarak Gönderilmiştir. Muham­med @, ALLAH'tan kullarına bir rahmettir. O, insanların doğru yolda olması için rehberlik yapmakta, küfür ve cehalet karanlığından Hakkın Nuru'na götürmektedir: "... Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için, Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin; belki düşünürler. Yaptıkların­dan dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber göndersey-din de, ayetlerine uysak ve müminlerden ol­saydık! diyecek olmasalardı (seni gönder­mezdik)" (28: 46-47). En'âm Suresi'nde şöy­le denmektedir: "... İşte size de Rabbinizden açık delil, hidayet ve rahmet geldi. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çeviren­den daha zalim kim olabilir?..." (6: 157). Tev-be Suresi'nde de ALLAH-u Teâlâ şöyle buyur­maktadır: "... De ki: 'O kulak, ALLAH'a ina­nan ve müminlere inanan, sizin için hayırlı olan, içinizden inanan kimselere rahmet olan bir kulaktır.'..." (9: 61). Enbiya Suresi'nde şu açıklama bulunmaktadır: "(Ey Muham­medi) Biz seni ancak âlemlere rahmet ola­rak gönderdik." (21: 107). Bu ayet-i kerime, Muhammed @'ın ALLAH tarafından, sadece insanlara değil, dünyadaki bütün mahluka-ta rahmet olarak gönderildiği vurgulanmak­tadır. Onun şefkat ve rahmeti yalnız kadın ve erkeklere mahsus değildir. Dünyada Al­lah'ın yarattığı mahlukatın hepsine uzanır. Ve o, inananlar için Rehber, Rahmet ve Mer­hamet Kaynağı olan ALLAH'ın verdiği bir Ki­tap ile gönderilmiştir: "Andolsun ki Biz on­lara bir kitap getirdik, inanan bir kavim için yol gösterici ve rahmet olarak onu bilgiyle açıkladık." (7: 52).

Karşılık Beklemeyen Bir Elçidir. Rasulullah, ALLAH'ın, insanlara Hak Yolda önderlik eden, fakat bunun karşılığında onlardan bir karşılık beklemeyen bir rasuldür. "Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönder­dik. (De ki): 'Ben buna karşı sizden bir üc­ret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tut­mak isteyen kimseler olmanızı istiyorum.' " (25: 56-57). Sebe Suresi'nde ise şöyle den­mektedir: "De ki: 'Ben sizden bir ücret is­tersem, o sizin olsun; benim ecrim ALLAH'a aittir. O her şeye şahittir? " (34: 47). Sa'd Su­resi'nde ise bu konuda şöyle buyurulmakta-dır: "De ki: 'Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.' 'Bu (Kur'an), ancak bütün âlemlere Öğüttür.' 'Onun (ver­diği) haberini(n doğruluğunu) bir süre son­ra gayet iyi öğreneceksiniz.' " (38: 86-88). Ra­sulullah da, İnsanlara onların iyiliği için geldiğini ve bunun için bir karşılık bekleme­diğini defalarca söylemiştir. "İşte ALLAH'ın inanan ve salih ameller işleyen kullarını müj­delediği (büyük lütuf) budur. De ki: 'Ben bu­na karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ancak akrabalık sevgisini diliyorum'." (42: 23). Ve Yusuf Suresi'nde ise şöyle buyurulmak-tadır: "Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Kur'an âlemler için sa­dece bir öğüttür." (12: 104).

ALLAH-u Teâlâ kendilerine rehberlik etmek ve ALLAH'ın dinini açık seçik nakletmek için ra-sulünü gönderdiğini sarahatle açıklamıştır. Onu kabul veya reddetmek onlara kalmıştı. Çünkü ALLAH, rasulünü onlara bekçi veya muhafız olarak göndermemiştir. Bu dini ve daveti kabul veya reddetmekte özgür olmakla beraber, hareketlerinin sonuçlarına da kat­lanacaklardır. "Eğer yüz çevirirlerse (bilsin­ler ki), Biz seni onlara bekçi göndermedik; sana düşen sadece tebliğdir." (42: 48). Yasin Suresi'nde de şöyle buyurulur: "Sen elbette gönderilmiş elçilerdensin. Dosdoğru bir yüz üzerinde. Bu, babaları uyanlmadığından ga­fil kalmış bir kavmi uyarman için güçlü ve merhametli olan ALLAH'ın indirdiği Kur'an1 dır." (36: 3-6) İbrahim Suresi'nde şöyle den­mektedir: "Bu (Kur'an), onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir?' (14: 52). Şuara Suresi'nde de şunları okuyoruz: "Önce en yakın hısımlarım uyar. Sana uyan müminleri kanatların altı­na al." (26: 214-215). Nahl Suresi'nde ise şöy­le açıklanmaktadır: "ALLAH, kullarından di­lediğine buyruğunu bildirmek için melekle­rini vahiyle indirerek şöyle der: 'İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur. Ben­den sakının.' " {16: 2). Rasulullah'a aşa­ğıdaki ayetlerde, ALLAH tarafından insanlara öğüt vermesi ve O'na kulluk etmelerini söy­lemesi emrolunmaktadır: "Bırak, o dinleri­ni oyun, eğlence yerine koyan ve dünya ha­yatının aldattığı kimseleri. Kur'an ile öğüt ver ki; bir kimse kazandığıyla helâka düşme­ye görsün, o takdirde ALLAH'tan başka ona ne bir yardımcı, ne de bir kurtarıcı bulunur; her türlü fidyeyi de verse kabul olunmaz. Ka­zandıklarından ötürü yok olanlar işte bun­lardır. İnkâr etmelerinden dolayı kızgın içe­cek ve can yakıcı azap onlaradır?' (6: 70). Kaf

Suresi'nde tebliğ şöyle açıklanmaktadır: "... (Ey Muhammedi) Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin, sadece tehdidimden kor­kanlara Kur'an'la öğüt ver." (50: 45). Zâri-yat Suresi'nde de şöyle buyurulmuştur: "Öğüt ver; doğrusu Öğüt, inananlara fayda verir." (51: 55). Â'lâ Suresi'nde ise şu ifadeyi görüyoruz: "O halde eğer hatırlatmak fay­da verirse hatırlatAllahtan korkan öğüt ala­caktır. Bedbaht olan ondan kaçınacaktır." (87: 9-11). Aynı konuda, Ğâşiye Suresi'nde şöyle denmektedir: "(Ey Muhammedi) Sen öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin. On­ların üzerinde zorlayıcı değilsin." (88: 21-22).

Olağanüstü Bir Güç İddiasında Bulunmamış­tır. Rasulullah, hiçbir zaman kendinde ola­ğanüstü güçler olduğunu iddia etmemiştir. Hep kendisinin ALLAH'ın elçisi olduğunu ve in­sanlara rehberlik etmek için gönderildiğini söylemiştir. "(Ey Muhammed) De ki: 'Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam.* De ki: 'Ben size ne za­rar, ne de fayda verme gücüne sahip değilim.' De ki: 'Beni kimse ALLAH'tan başka kimse kurtaramaz ve O'ndan başka sığınacak kim­se de bulamam.' 'Benim yaptığım yalnız, Al­lah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. ALLAH'a ve peygamberine kim kar­şı gelirse ona, İçinde sonsuz ve temelli kala­cakları cehennem ateşi vardır.' " (72: 20-23). A'râf Suresi'nde ise şöyle denmektedir: "De ki: 'ALLAH'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim.!' (7: 188). Rasulullah kendisi ve diğer in­sanların akİbeti hakkında hiçbir gücü olma­dığını açıkça ifade etmiştir. O, ALLAH'ın izni olmadan insanları ne hak yola getirebilir, ne de bundan uzak tutabilirdi. Ne onların iyili­ği onun elindedir, ne de ALLAH'ın emir ve di­leği olmaksızın onlar için neyin kötü oldu­ğunu tayin etmede bir kudreti vardır. "De ki: "ALLAH'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erin­ce bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar? " (10: 49). Kasas Suresi'nde şun­ları okuyoruz: "(Ey Muhammed!) Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ama ALLAH, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola gi­recekleri en iyi O bilir." (28: 56).

Rasulullah, halkına olağanüstü veya Al­lah'ın elçisi olmaktan ve Rabbinin kendine vahyettiğine uyması dışında fevkalade veya süper bir gücü ve mucizesi bulunmadığım sa­rahatle açıklamıştır: "De ki: 'Size ALLAH'ın hazineleri elimdedir demiyorum; gaybı de bilmiyorum; size ben bir meleğim demiyo­rum, ben ancak bana vahyolunana uyuyo­rum.'..." (6: 50). Aynı surede devamla şöyle denmektedir: "De ki: 'Ben Rabbimden bir belgeye dayanmaktayım, halbuki siz onu ya­lanladınız; acele istediğiniz (azap) de elim­de değildir. Hüküm ancak ALLAH'ındır. O, hükmedenlerin en iyisi olarak gerçeği anla­tır." De ki: 'Acele istediğiniz şey elimde ol­saydı, benimle aranızdaki iş bitmiş olurdu.' ALLAH zulmedenleri en iyi bilendir. Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı, kuruyu, —ki apaçık Kitaptadır— an­cak O bilin" (6: 57-59).

Gaybı Bilmez. Rasulullah, halkına Allahm elçisi olduğunu, kendisine vahyedileni teb­liğ ettiğini ve gaybı bilmediğini de halkına açıklamıştır: "De ki: 'ALLAH'ın dilemesi dı­şında ben kendime bir fayda ve zarar vere­cek durumda değilim. Görülmeyeni (gaybı) bilseydim daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece inanan bir kavmi uyaran ve müjdeleyen bir peygambe­rim." (7: 188). Açıkça şöyle ilân etmişti: "De ki: 'Göklerde ve yerde gaybı ALLAH'tan baş­ka bilen yoktur! Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler." (27: 65). Yunus Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadır: " 'Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi' diyorlar. De ki: 'Gayb ALLAH'ındır (görülmeyeni bilen Al­lah'tır). Bekleyin, ben de sizinle beraber bek­leyenlerdenim: "(10: 12). Hûd Suresi'nde ay­nı şekilde şu ifade mevcuttur: "Bekleyin! Biz de bekliyoruz! Göklerin ve yerin gaybı (gö­rünmeyenle ilgili bilgisi) ALLAH'a aittir. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kul­luk et, O'na güven, Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir." (11: 122-123).

Yer ve göklerin meçhul esrarını da ancak Al­lah bilir. "Gaybm anahtarı O'nun kalında­dır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıkla rında olan taneyi, yaşı-kuruyu —ki apaçık Kitaptadır— ancak O bilir."(6: 59). Nahl Su-resi'nde şöyle denmektedir: "Göklerin ve ye­rin gaybı ALLAH'a aittir. O (kıyamet) saatin kopuşu bir göz kırpması kadar veya daha ça­buk bir zaman içinde olur. Şüphesiz ALLAH her şeye kadirdir." (16: 77). Fatır Suresi'nde ise şu ifade bulunmaktadır: "ALLAH şüphe­siz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir." (35: 38). Gaybı (görünmeyeni) ALLAH'ın dışında kimsenin bi­lemeyeceği Kuran-ı Kerim'de vurgulamakta­dır: "... Göklerde ve yerde olan ancak O'nun-dur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işle­yeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar..!' (2: 255). Cin Su­resi'nde şöyle denmektedir: "De ki: 'Size va-dedilen şey yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyacaktır bilmiyorum. Gaybı (görülmeyeni) bilen ALLAH, görülme­yene kimseyi muttali kılmaz. Ancak razı ol­duğu peygamberlerden bildirmek istediği bu­nun dışındadır. Çünkü o, (razı olduğu kim­selerin) önüne ve arkasına gözetleyiciler ko­yar." (72: 25-27).

Rasulullah'ın Muhtelif Yönleri. Rasulullah İlâhî Din ile birlikte bu dünyaya gön­derildiğinde sayısız meselelerlekarşılaşmıştı. Fakat o, ALLAH Rızası için olan cehdinde en ufak bir zayıflama göstermedi. Ve bu arada, onun seçkin şahsiyetinin bazı veçheleri tema­yüz etmişti. Bunların bir kısmı aşağıda ör­neklendirilmektedir.

Emanete Hıyanet Etmezdi. Bütün peygam­berler gibi Rasulullah da emanete hıya­net etmezdi. Zaten, emanete hıyanet eden in­san Hesap Günü'nde hilesini de yanında getirecektir. O zaman, her cana, haksızlık ya­pılmaksızın herkese kazanmış olduğu öde­nir. (3: 161).

İnsanları Düşünür, Dertleriyle Dertlenirdi. "Andolsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğra­manız kendisine ağır gelen, size düşkün, ina­nanlara şefkatli ve merhametli bir peygam­ber gelmiştir." (9: 128).

Onlara Yakındı. "Peygamber, müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir..." (33: 6).

ALLAH'ın Emrine Uyardı. "ALLAH'ın kendisi­ne takdir ettiği birşeyi yerine getirmekte, pey­gambere herhangi bir güçlük yoktur. Sizden önce geçenler arasında da ALLAH'ın âdeti böy­leydi. ALLAH'ın emri şüphesiz gereği gibi ye­rine gelecektir." (33: 38).

Hanımları. "Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: 'Eğer dünya hayatını ve süslerini isti­yorsanız, gelin size bağışta bulunayım (bo­şanma bedelini vereyim) ve güzellikle salıve­reyim. Eğer ALLAH'ı, Peygamberini, ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, ALLAH içinizden iyi davrananlara büyük ecir (mükâfat) hazır­lamıştır." (33: 28-29).

Ona Salât Göndermek. "ALLAH ve melekleri peygambere salât ederler. Ey inananlar, siz de ona salât ve selâm getirin." (33: 56).

Sesinizi Yükseltmeyin. "Ey inananlar! Ses­lerinizi Peygamber'in sesini bastıracak şekil­de yükseltmeyin. Farkına varmadan işledik­lerinizin boşa gitmemesi için, Peygamber'e birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle ba­ğırmayın." (49: 2).

Ahde Vefa. "Ey Peygamber! Mümin kadın­lar, ALLAH'a hiçbir ortak koşmamak, zina et­memek, çocuklarını öldürmemek, başkası­nın çocuğunu sahiplenerek kocasına isnad-da bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sa­na karşı gelmemek şartıyla sana beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; on­lara, ALLAH'a bağışlanma dile; doğrusu Al­lah affedici ve merhamet sahibidir." (60: 12).

Şer'î (Kanunî) Oianı Yasaklamaya Yetkili Değildir. "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek ALLAH'ın sana helâl kıldığı şeyi ni­çin kendine yasak ediyorsun? ALLAH Fatur (affedici) ve Rahîm (acıyan)dır." (66:1).

O Mahcup Olmayacaktır. "... ALLAH peygam­berini ve onunla beraber olan müminleri o gün utandırmayacaktır..." (66: 8).

ALLAH Yolunda Cihad ife Mükelleftir. "Ey Peygamber! Kâfir (inkârcıiar) ve münafık (iki yüzlüler) ile savaş; onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir; ne kö­tü bir dönüş!" (66: 9). Enfâl Suresi'nde de müminlere ALLAH Yolunda Cihad şöyle em-redilmektedir: "Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Sizin sabırlı yirmi kişiniz on­lardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz, kâfirlerden bir kişiyi yener; çünkü onlar an­layışsız bir güruh (topluluk)tur." (8: 65).

Ümmî (Okuma Yazması Olmayan) Peygam­ber'e İman. "De ki: 'Ey insanlar! Ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi ALLAH'ın el­çisiyim. O'ndan başka tanrı yoktur. O diril-tir ve öldürür. Gelin ALLAH'a ve O'nun üm­mî (okuma yazması olmayan) peygamberi olan rasulüne (elçisine) inanın —ki o da ALLAH'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır—, O'na uyun ki doğru yolu bulaşınız!' (7: 158).

ALLAH'a Güven. "Ey Peygamber! ALLAH sana ve sana tâbi olan müminlere yeter." (8: 64).

Esir Almamak'.'Yeryüzünde savaşırken, düş­manı yere sermeden esir almak hiçbir pey­gambere yaraşmaz. Geçici dünya malını is­tiyorsunuz, oysa ALLAH ahireti kazanmanızı ister. ALLAH güçlüdür, hakimdir. (İslâm iyice yerleşip küfür ezilmedîkçe, sizin esirleri tu­tup onlardan fidye almayı beklemekle uğra­şarak vakit kaybetmeniz doğru değildir.)". (8: 67).

Rasulullah'ı İncitmeyin. "Münafıkların işlerinde 'O her şeye kulak kesiliyor! diyerek Peygamberi incitenler vardır. De ki: 'O ku­lak, ALLAH'a inanan ve müminlere inanan, si­zin için hayırlı olan, içinizden inanan kim­selere rahmet olan bir kulaktır.' ALLAH'ın pey­gamberini incitenlere can yakıcı azap vardır!' (9: 61).

Kâfirlere Dua Edilmez. "Cehennemlik ol­dukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile ol­salar, (ALLAH'a) ortak koşanlar için mağfiret dilemek ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı iş değildir." (9: 113).

ALLAH'ın Rahmeti Onun Üzerinedir. "Andol-sun ki ALLAH, Peygamberi ve o güçlük saa­tinde ona uyan Muhacirleri ve Ensar'ı affetti. O zaman içlerinden bir kısmının kalpleri kaymaya yüz tutmuş iken yine de onların tövbesini kabul buyurdu. Çünkü o, onlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir!' (9: 117).

Sabırla Seba!, (Ey Muhammed) Sen sabret. ALLAH'ın sözü gerçektir. Onlara söz verdiği­miz azabın bir kısmını sana gösteririz. Veya seni Öldürürüz, nasıl olsa onların dönüşü Bi­zedir." (40:77). Tur Suresi'nde de Rasulullah'a şöyle denmektedir: "Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret; doğrusu sen, Bizim nezaretimiz altındasın; kalkarken Rabbini överek teşbih et." (52: 48).

İlâhî Yardımın Teminatı.Rabbin seni bıraka madı ve sana darılmadı. Elbette sonun (ahi-ret), senin için ilkinden (dünyadan) daha ha­yırlıdır. Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın. O seni yetim bulup da barındırmadı mı?" (93: 3-6). Ve İnşirah Su-resi'nde de şöyle buyurulmaktadır: "Biz se­nin göğsünü açmadık mı? Belini büken yü­künü üzerinden almadık mı? Senin şanım yükseltmedik mi? Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır." (94: 1-5).

Kur'an-ı Kerim'den zikrettiğimiz bu ayetler Muhammed'ın peygamberliğinin, İlâhî görevinin ve daima arkasında olan İlâhî yar­dımın yönlerini açıkça izah etmektedir. Onun 'her adımı ALLAH Yolu'nda olmuştur. Ve onu müthiş zorluklar ve İmtihanlar boyunca ted­ricen başarıya doğru götürmüştür.

Peygambere İtaat Mecburidir. Peygambere itaatin dinin aslî şartlarından olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'de çok sayıda ayet var­dır. Ona her hususta samimiyetle ve şevkle itaat etmeden, onun yolundan gitmeden din ve İman olamaz.

ALLAH'a İnanan Ona Uysun. "Ey inananlar! ALLAH'a itaat edin, peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde çe­kişirseniz, —ALLAH'a ve ahiret gününe inanmışsanız— onun çözümünü ALLAH'a ve peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice iti­barıyla en güzeldir." (4: 59).

Peygamber, İtaat Edilmek İçin Gönderilmiş­tir. "Biz her peygamberi ancak, ALLAH'ın iz­niyle, itaat olunması için gönderdik..." (4: 64). Ve Rasulullah'a uyanlar sadık ve ha­yırlı insanlar arasında olacaktır. "Kim Al­lah'a- ve peygambere itaat ederse, işte onlar ALLAH'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle dosdoğru olanlar, şehitler ve iyilerle beraber­dirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!" (4: 69).

ALLAH'a İtaat Rasulüne (Peygambere) İtaattir. "Peygambere itaat eden, ALLAH'a itaat et­miş olur. Kim yüz çevirirse büsin ki, Biz se­ni onlara bekçi göndermedik." (4: 80).

İtaat Edin, Yüz Çevirmeyin. "ALLAH'a ve ra­sulüne itaat edin, kötülükten sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki rasulümüzün göre­vi yalnız tebliğ etmektir:' (5: 92). Enfâl Su-^ resi'nde ise şöyle denmektedir: "Ey iman edenler, ALLAH'a ve rasulüne itaat edin, işit­tiğiniz halde ondan dönmeyin..." (8: 20).

Çekişme Zayıflatır. "ALLAH'a ve rasulüne (peygamberine) itaat edin, birbirinizle çekiş­meyin, yoksa korkar, başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, çünkü ALLAH sabredenlerle beraberdir?' (8: 46).

İtaatkârlar İçin Başarı. ' 'ALLAH'a, peygambe­re itaat eden, ALLAH'tan korkan ve Ö'ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtuluşa eren­lerdir." (24: 52).

İsyankârlar İçin Cehennem. "... Artık kim ALLAH'a ve rasulüne baş kaldınrsa, içinde ebe­dî kalacakları cehennem ateşi vardır." (72: 23). Nisa Suresi'nde şu ifade bulunmakta­dır: "Doğru yol kendisine apaçık belli olduk­tan sonra, peygamberden ayrılıp, inananla­rın yolundan başkasına uyan kimseyi, dön­düğü yöne döndürür ve onu cehenneme so­karız. Ne kötü bir dönüş yeri." (4: 115). En­fâl Suresi'nde de şöyle denmektedir: "... Kim ALLAH'a ve rasulüne (peygamberine) karşı ge­lirse, bilsin ki, ALLAH'ın cezası şiddetlidir. İş­te tadın onu, kâfirler (inkarcılar) için cehen­nem azabı vardır." (8: 13-14). Tevbe Suresi­nde ise ALLAH'ın ve rasulünün yolundan git­meyenler hakkında şöyle denmektedir: "Al­lah'a ve peygamberine karşı koymaya kalkı­şana ebedî cehennem ateşi bulunduğunu bil­mezler mi? İşte, büyük rezillik budur." (9: 63).

İsyankârın İşleri Nafiledir. "İnkâr edenler, ALLAH yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra peygambere karşı gelenler ALLAH'a hiçbir zarar veremezler. O, onların işlerini boşa çıkaracaktır?' (43: 32).

ALLAH'a ve Peygamberine İtaat Edene Ödül, İsyan Edenlere Ceza. "... Kim ALLAH'a ve pey­gambere itaat ederse (ALLAH) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acı bir azaba uğratır!' (48: 17).