Konu Başlığı: Kuranı Kerimin Meydan Okuması Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Haziran 2012, 10:41:08 3- Kur'an-ı Kerim'in Meydan Okuması Bütün İnsanlığa Meydan Okuma. Kur'an-ı Kerim'in, ondan şüphesi olan bütün insanlığa, kendisi gibi bir kitap, hatta suresini getirmeleri şeklindeki meydan okuması günümüze kadar cevapsız kalmıştır. Kur'an-ı Kerim'in lisanındaki üslup ve ihtişamı bilenler, onu hadis kitaplarındaki Rasulullah'in lisanından hemen ayırdedecektir. İkisi arasında elmas gibi mücevherler ile mermer ve cam arasındaki fark gibi fark vardır. Kur'an-ı Kerim'in meydan okuyuşu şöyle ifade edilmektedir: "De ki: 'İnsanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, andol-sun ki, yine de benzerini ortaya koyamaz-lar? " (17: 88). Kâfirlere şöyîe meydan okunmaktadır: "Yoksa, Onu uydurdu mu diyorlar? Öyleyse siz de onun benzeri uydurma on sure getirin; eğer samimi İseniz ALLAH'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın. Eğer size cevap veremezlerse bilin ki, (O), ALLAH-ın bilgisiyle indirilmiştir. O'ndan başka tanrı yoktur, artık müslümansınız değil mi?" (11: 13-14). Bakara Suresi'nde şöyle buyurul-maktadır: "Kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimizden (Kur'an'dan) şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure getirin; eğer doğru (sözlü) iseniz, ALLAH'tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağırın. Yapamazsanız —ki asla yapamayacaksınız— o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan inkarcılar için hazırlanmış ateşten sakının." (7: 23-24). Müşrik ve kâfirlere, Kur'an-ı Kerim'in hiç kimse tarafından meydana getirilmiş olmadığı, fakat ALLAH'ın kelâmı olduğu açıkça söylenmektedir: "Bu Kur'an, ALLAH'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve o- kitabı açıklar. Şüphesiz Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Yoksa, 'Onu uydurdu' mu diyorlar? De ki: 'Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bîr sure getirin ve ALLAH'tan başka çağırabîleceklerİnizi de çağırın." (10: 37-38). Vâsi Değil Elçi (Rasul). İnsanlara, Muhammed'ın bir vâsi, muhafız veya işlerin müdürü olmayıp, onun ALLAH'ın dinini tebliğ ve tavsiye etmekle görevli ALLAH'ın rasulü (elçisi) olduğu söylenmiştir. İnanmak veya inkâr etmek onlara kalmıştır, çünkü insanlar hareketlerinden ötürü tamamen sorumlu ve mükelleftirler."(Ey Muhammedi) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt verensin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin." (88: 21-22). En'âm Suresi'nde de şöyle buyurulmuştur: ' 'ALLAH dileseydi şirk (ortak) koşmazlardı. Biz seni onlara bekçi (koruyucu) yapmadık, onların vekili de değilsin." (6: 107). Yine aynı surede şu ifadeyi görüyoruz: "O (Kur'an), hak (gerçek) iken kavmin onu yalanladı. De ki: 'Ben size vekil değilim' " (6: 66) Yunus Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadır: "De ki: 'Ey insanlar! Rabbinİzden size hak (gerçek) gelmiştir. Doğru yola giren ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da kendi zararına olarak sapılmıştır. Ben sizin bekçiniz değilim.' " (10: 108). Zümer Suresi'nde şöyle denmektedir: "Biz, insanlar için Kitab'ı hak ile sana indirdik. Artık kim doğru yola gelirse kendi yararınadır, kim de saparsa kendi zararına sapmış olur. Sen onlara vekil değilsin." (39: 41). Rasulullah'ın Görevi. Rasuîullah, Allah tarafından, bütün güç ve gayretiyle yerine getirdiği açık ve kesin bir görevle gönderilmiştir: "De ki: 'Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümrânı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren ALLAH'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Gelin Allah'a ve O'nun ümmî {okuma yazması olmayan) ve haber getiren peygamberine inanın —ki o da ALLAH'a ve sözlerine inanmıştır. Ona uyun ki doğru yolu bulaşınız.' " (7: 158). Nemi Suresi'nde de şöyle buyurulmak-tadır: "De ki: 'Ben sadece her şeyin sahibi olan ve bu kutlu kılınmış şehrin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Müslümanlardan olmakla ve Kur'an okumakla emrolundum.' Kim doğru yolu bulmuşsa yalnız kendisi için bulmuş olur, kim sapıtmışsa kendine etmiş olur. De ki: 'Ben sadece uyarıcılardanım.' " (27: 91-92). Rum Suresi'nde de şu ifadeyi görüyoruz: "(Ey Muhammed!) O halde, gerçek müslüman (muvahhid) olarak kendini dine doğrult; ALLAH'ın dinine ki, insanları onun üzerine yaratmıştır. ALLAH'ın yarattığı bu dini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Hep ALLAH'a dönüp itaat edin, OL ndan korkun ve namaza devam edin; müşriklerden olmayın." (30: 30-31). Âl-i İmrân Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadır: "An-dolsun ki ALLAH, inananlara, ayetlerine okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler." (3: 164). En'âm Suresi'nde şu ifadeyi görüyoruz: "Rabbinden sana vahyolunana uy! O'ndan başka tanrı yoktur, puta tapanlardan yüz çevir." (6: 106). Yunus Suresi'nde de şöyle denmektedir: "Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allahtır. İzni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan ALLAH budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misî-niz?" (10: 3). Tûr Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "(Ey Muhammed) Öğüt ver; Rab-binin nimetiyle sen, ne kâhinsin, ne de mecnun. Yoksa onlar (senin için); 'Bir şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz' mu derler? De ki: 'Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim! Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir kavim midirler? Yahut: 'Onu kendi uydurdu' diyorlar, öyle mi? Hayır, onlar inanmıyorlar. Eğer doğru (iddialarında samimi) iseler haydi onun (Kur'an'ın) benzeri bir söz getirsinler." (52: 29-34). Ve Müddes-sir Suresi'nde bu görev özetlenmektedir: "Ey örtüye bürünen (Muhammed), Kalk da uyar! Rabbini tekbir et (yücelt). Elbiseni temiz tut. Pislikten (kötülükten) kaçın. Verdiğini çok görerek başa kakma. Rabbin için sabret." (74: 1-7). Kehf Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadır: "De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir T&nrı olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı bir iş işlesin ve Rab-bİne kullukta hiç ortak koşmasın" (18: 110). Sebe Suresi'nde ise şöyle denmektedir: "De ki: 'Size tek bir öğüdüm var: AllarTiçin ikişer ikişer ve tek tek kalkınız, sonra düşününüz, (göreceksiniz ki) arkadaşınızda delilikten eser yoktur. O, ancak şiddetli bir azabın önünde sizi uyarıcıdır." (34: 46). Necm Suresi'nde de şunları okumaktayız: "Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır. O, kendiğilin-den konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir. Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan (Cebrail) öğretmiştir: Üstün akla sahip (olan melek) en yüksek ufukta doğrulmuş iken. Sonra yaklaşmış ve inmiştir. Araları iki yay aralığı kadar, belki daha da yakın oldu. (ALLAH o anda) kuluna vahyedeceğini vahyetti. Onun (Muhammed'in) gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışır mısınız?" (53: 2-12). Uyarıcı ve Müjdeci. Kur'an-ı Kerim, Muhammed'ın, ALLAH'ın dinini reddetmenin kötü sonuçları bakımından insanları uyarıcı blarak ALLAH tarafından gönderildiğini açıklamaktadır. "Düşünmüyorlar mı ki, arkadaşları olan peygamberde deliliğin eseri yoktur. O ancak açıkça uyaran bir kimsedir." (7: 184).Yunus Suresi'nde şu ifade bulunmaktadır: "İçlerinden birine, 'İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında yüksek makamlar olduğunu müjdele' diye vahyetmemiz, insanların tuhafına mı gitti ki, kâfirler: 'Bu apaçık bir büyücüdür' dediler?" (10: 2). Hicr Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "Kâfirler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme, onlara üzülme; inananları kanatların altına al. De ki: 'Doğrusu ben apaçık bir uyarıcıyım' Kur'an'ı işlerine geldiği gibi bölenlere de, kendi kitaplarının bir kısmına inanıp, bir kısmını kabul etmeyen yahudi ve hıristiyanlan da nitekim kitap indirmiştik. Rabbine andolsün ki hepsini yaptıklarından sorumlu tutacağız." (15: 88-93). Sebe Suresi'nde de şöyle denmektedir: "(Ey Muhammed) Biz seni bütün insanlara uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat insanların çoğu bilmez." (34: 28). Fetih Suresi'nde ise şöyle buyurulmaktadır: "(Ey Muhammed!) Biz seni, şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ki ALLAH'a ve rasulüne inanasınız, ona yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu teşbih edesiniz." (48: 8-9). Ve Necm Suresi'nde şöyle denmektedir: "Bu da eski uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır. O (Kıyamet) yaklaştıkça yaklaşmıştır. Onu ALLAH'tan başka ortaya koyacak yoktur. Bu söze mi şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz. Habersiz oyalanmaktasınız. Artık secdeye varın. ALLAH'a kulluk edin." (53: 56-62). Müzemmil Suresinde şu ifadeyi görüyoruz: "Firavuna bir peygamber gönderdiğimiz gibi, size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik" (73: 15). Ahzâb Suresi'nde ise şöyle buyurulmaktadır: "Ey Peygamber! Biz seni, şahit, müjdeci, uyarıcı; ALLAH'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir." (33: 45-56). Muhammed'in, kendinden önceki elçiler gibi ALLAH tarafından gönderilenbir rasul olduğuna açıkça işaret eden bunlar gibi çok sayıda ayet vardır. Kendinden önceki rasuller gibi Rasulullah'ın da amacı insanlar ve kavimleri ALLAH-ın dinine uymamanın kötü sonuçları hakkında uyarmak ve O'na inanıp iyi işler işleyenleri de müjdelemektir. Bir Rahmet Olarak Gönderilmiştir. Muhammed @, ALLAH'tan kullarına bir rahmettir. O, insanların doğru yolda olması için rehberlik yapmakta, küfür ve cehalet karanlığından Hakkın Nuru'na götürmektedir: "... Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için, Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin; belki düşünürler. Yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber göndersey-din de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık! diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)" (28: 46-47). En'âm Suresi'nde şöyle denmektedir: "... İşte size de Rabbinizden açık delil, hidayet ve rahmet geldi. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?..." (6: 157). Tev-be Suresi'nde de ALLAH-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "... De ki: 'O kulak, ALLAH'a inanan ve müminlere inanan, sizin için hayırlı olan, içinizden inanan kimselere rahmet olan bir kulaktır.'..." (9: 61). Enbiya Suresi'nde şu açıklama bulunmaktadır: "(Ey Muhammedi) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (21: 107). Bu ayet-i kerime, Muhammed @'ın ALLAH tarafından, sadece insanlara değil, dünyadaki bütün mahluka-ta rahmet olarak gönderildiği vurgulanmaktadır. Onun şefkat ve rahmeti yalnız kadın ve erkeklere mahsus değildir. Dünyada Allah'ın yarattığı mahlukatın hepsine uzanır. Ve o, inananlar için Rehber, Rahmet ve Merhamet Kaynağı olan ALLAH'ın verdiği bir Kitap ile gönderilmiştir: "Andolsun ki Biz onlara bir kitap getirdik, inanan bir kavim için yol gösterici ve rahmet olarak onu bilgiyle açıkladık." (7: 52). Karşılık Beklemeyen Bir Elçidir. Rasulullah, ALLAH'ın, insanlara Hak Yolda önderlik eden, fakat bunun karşılığında onlardan bir karşılık beklemeyen bir rasuldür. "Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. (De ki): 'Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak isteyen kimseler olmanızı istiyorum.' " (25: 56-57). Sebe Suresi'nde ise şöyle denmektedir: "De ki: 'Ben sizden bir ücret istersem, o sizin olsun; benim ecrim ALLAH'a aittir. O her şeye şahittir? " (34: 47). Sa'd Suresi'nde ise bu konuda şöyle buyurulmakta-dır: "De ki: 'Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.' 'Bu (Kur'an), ancak bütün âlemlere Öğüttür.' 'Onun (verdiği) haberini(n doğruluğunu) bir süre sonra gayet iyi öğreneceksiniz.' " (38: 86-88). Rasulullah da, İnsanlara onların iyiliği için geldiğini ve bunun için bir karşılık beklemediğini defalarca söylemiştir. "İşte ALLAH'ın inanan ve salih ameller işleyen kullarını müjdelediği (büyük lütuf) budur. De ki: 'Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ancak akrabalık sevgisini diliyorum'." (42: 23). Ve Yusuf Suresi'nde ise şöyle buyurulmak-tadır: "Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Kur'an âlemler için sadece bir öğüttür." (12: 104). ALLAH-u Teâlâ kendilerine rehberlik etmek ve ALLAH'ın dinini açık seçik nakletmek için ra-sulünü gönderdiğini sarahatle açıklamıştır. Onu kabul veya reddetmek onlara kalmıştı. Çünkü ALLAH, rasulünü onlara bekçi veya muhafız olarak göndermemiştir. Bu dini ve daveti kabul veya reddetmekte özgür olmakla beraber, hareketlerinin sonuçlarına da katlanacaklardır. "Eğer yüz çevirirlerse (bilsinler ki), Biz seni onlara bekçi göndermedik; sana düşen sadece tebliğdir." (42: 48). Yasin Suresi'nde de şöyle buyurulur: "Sen elbette gönderilmiş elçilerdensin. Dosdoğru bir yüz üzerinde. Bu, babaları uyanlmadığından gafil kalmış bir kavmi uyarman için güçlü ve merhametli olan ALLAH'ın indirdiği Kur'an1 dır." (36: 3-6) İbrahim Suresi'nde şöyle denmektedir: "Bu (Kur'an), onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir?' (14: 52). Şuara Suresi'nde de şunları okuyoruz: "Önce en yakın hısımlarım uyar. Sana uyan müminleri kanatların altına al." (26: 214-215). Nahl Suresi'nde ise şöyle açıklanmaktadır: "ALLAH, kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle indirerek şöyle der: 'İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur. Benden sakının.' " {16: 2). Rasulullah'a aşağıdaki ayetlerde, ALLAH tarafından insanlara öğüt vermesi ve O'na kulluk etmelerini söylemesi emrolunmaktadır: "Bırak, o dinlerini oyun, eğlence yerine koyan ve dünya hayatının aldattığı kimseleri. Kur'an ile öğüt ver ki; bir kimse kazandığıyla helâka düşmeye görsün, o takdirde ALLAH'tan başka ona ne bir yardımcı, ne de bir kurtarıcı bulunur; her türlü fidyeyi de verse kabul olunmaz. Kazandıklarından ötürü yok olanlar işte bunlardır. İnkâr etmelerinden dolayı kızgın içecek ve can yakıcı azap onlaradır?' (6: 70). Kaf Suresi'nde tebliğ şöyle açıklanmaktadır: "... (Ey Muhammedi) Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin, sadece tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver." (50: 45). Zâri-yat Suresi'nde de şöyle buyurulmuştur: "Öğüt ver; doğrusu Öğüt, inananlara fayda verir." (51: 55). Â'lâ Suresi'nde ise şu ifadeyi görüyoruz: "O halde eğer hatırlatmak fayda verirse hatırlatAllahtan korkan öğüt alacaktır. Bedbaht olan ondan kaçınacaktır." (87: 9-11). Aynı konuda, Ğâşiye Suresi'nde şöyle denmektedir: "(Ey Muhammedi) Sen öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin." (88: 21-22). Olağanüstü Bir Güç İddiasında Bulunmamıştır. Rasulullah, hiçbir zaman kendinde olağanüstü güçler olduğunu iddia etmemiştir. Hep kendisinin ALLAH'ın elçisi olduğunu ve insanlara rehberlik etmek için gönderildiğini söylemiştir. "(Ey Muhammed) De ki: 'Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam.* De ki: 'Ben size ne zarar, ne de fayda verme gücüne sahip değilim.' De ki: 'Beni kimse ALLAH'tan başka kimse kurtaramaz ve O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.' 'Benim yaptığım yalnız, Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. ALLAH'a ve peygamberine kim karşı gelirse ona, İçinde sonsuz ve temelli kalacakları cehennem ateşi vardır.' " (72: 20-23). A'râf Suresi'nde ise şöyle denmektedir: "De ki: 'ALLAH'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim.!' (7: 188). Rasulullah kendisi ve diğer insanların akİbeti hakkında hiçbir gücü olmadığını açıkça ifade etmiştir. O, ALLAH'ın izni olmadan insanları ne hak yola getirebilir, ne de bundan uzak tutabilirdi. Ne onların iyiliği onun elindedir, ne de ALLAH'ın emir ve dileği olmaksızın onlar için neyin kötü olduğunu tayin etmede bir kudreti vardır. "De ki: "ALLAH'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar? " (10: 49). Kasas Suresi'nde şunları okuyoruz: "(Ey Muhammed!) Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ama ALLAH, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir." (28: 56). Rasulullah, halkına olağanüstü veya Allah'ın elçisi olmaktan ve Rabbinin kendine vahyettiğine uyması dışında fevkalade veya süper bir gücü ve mucizesi bulunmadığım sarahatle açıklamıştır: "De ki: 'Size ALLAH'ın hazineleri elimdedir demiyorum; gaybı de bilmiyorum; size ben bir meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.'..." (6: 50). Aynı surede devamla şöyle denmektedir: "De ki: 'Ben Rabbimden bir belgeye dayanmaktayım, halbuki siz onu yalanladınız; acele istediğiniz (azap) de elimde değildir. Hüküm ancak ALLAH'ındır. O, hükmedenlerin en iyisi olarak gerçeği anlatır." De ki: 'Acele istediğiniz şey elimde olsaydı, benimle aranızdaki iş bitmiş olurdu.' ALLAH zulmedenleri en iyi bilendir. Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı, kuruyu, —ki apaçık Kitaptadır— ancak O bilin" (6: 57-59). Gaybı Bilmez. Rasulullah, halkına Allahm elçisi olduğunu, kendisine vahyedileni tebliğ ettiğini ve gaybı bilmediğini de halkına açıklamıştır: "De ki: 'ALLAH'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Görülmeyeni (gaybı) bilseydim daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece inanan bir kavmi uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim." (7: 188). Açıkça şöyle ilân etmişti: "De ki: 'Göklerde ve yerde gaybı ALLAH'tan başka bilen yoktur! Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler." (27: 65). Yunus Suresi'nde de şöyle buyurulmaktadır: " 'Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi' diyorlar. De ki: 'Gayb ALLAH'ındır (görülmeyeni bilen Allah'tır). Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim: "(10: 12). Hûd Suresi'nde aynı şekilde şu ifade mevcuttur: "Bekleyin! Biz de bekliyoruz! Göklerin ve yerin gaybı (görünmeyenle ilgili bilgisi) ALLAH'a aittir. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et, O'na güven, Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir." (11: 122-123). Yer ve göklerin meçhul esrarını da ancak Allah bilir. "Gaybm anahtarı O'nun kalındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıkla rında olan taneyi, yaşı-kuruyu —ki apaçık Kitaptadır— ancak O bilir."(6: 59). Nahl Su-resi'nde şöyle denmektedir: "Göklerin ve yerin gaybı ALLAH'a aittir. O (kıyamet) saatin kopuşu bir göz kırpması kadar veya daha çabuk bir zaman içinde olur. Şüphesiz ALLAH her şeye kadirdir." (16: 77). Fatır Suresi'nde ise şu ifade bulunmaktadır: "ALLAH şüphesiz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir." (35: 38). Gaybı (görünmeyeni) ALLAH'ın dışında kimsenin bilemeyeceği Kuran-ı Kerim'de vurgulamaktadır: "... Göklerde ve yerde olan ancak O'nun-dur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar..!' (2: 255). Cin Suresi'nde şöyle denmektedir: "De ki: 'Size va-dedilen şey yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyacaktır bilmiyorum. Gaybı (görülmeyeni) bilen ALLAH, görülmeyene kimseyi muttali kılmaz. Ancak razı olduğu peygamberlerden bildirmek istediği bunun dışındadır. Çünkü o, (razı olduğu kimselerin) önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar." (72: 25-27). Rasulullah'ın Muhtelif Yönleri. Rasulullah İlâhî Din ile birlikte bu dünyaya gönderildiğinde sayısız meselelerlekarşılaşmıştı. Fakat o, ALLAH Rızası için olan cehdinde en ufak bir zayıflama göstermedi. Ve bu arada, onun seçkin şahsiyetinin bazı veçheleri temayüz etmişti. Bunların bir kısmı aşağıda örneklendirilmektedir. Emanete Hıyanet Etmezdi. Bütün peygamberler gibi Rasulullah da emanete hıyanet etmezdi. Zaten, emanete hıyanet eden insan Hesap Günü'nde hilesini de yanında getirecektir. O zaman, her cana, haksızlık yapılmaksızın herkese kazanmış olduğu ödenir. (3: 161). İnsanları Düşünür, Dertleriyle Dertlenirdi. "Andolsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir." (9: 128). Onlara Yakındı. "Peygamber, müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir..." (33: 6). ALLAH'ın Emrine Uyardı. "ALLAH'ın kendisine takdir ettiği birşeyi yerine getirmekte, peygambere herhangi bir güçlük yoktur. Sizden önce geçenler arasında da ALLAH'ın âdeti böyleydi. ALLAH'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir." (33: 38). Hanımları. "Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: 'Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız, gelin size bağışta bulunayım (boşanma bedelini vereyim) ve güzellikle salıvereyim. Eğer ALLAH'ı, Peygamberini, ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, ALLAH içinizden iyi davrananlara büyük ecir (mükâfat) hazırlamıştır." (33: 28-29). Ona Salât Göndermek. "ALLAH ve melekleri peygambere salât ederler. Ey inananlar, siz de ona salât ve selâm getirin." (33: 56). Sesinizi Yükseltmeyin. "Ey inananlar! Seslerinizi Peygamber'in sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygamber'e birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın." (49: 2). Ahde Vefa. "Ey Peygamber! Mümin kadınlar, ALLAH'a hiçbir ortak koşmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnad-da bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara, ALLAH'a bağışlanma dile; doğrusu Allah affedici ve merhamet sahibidir." (60: 12). Şer'î (Kanunî) Oianı Yasaklamaya Yetkili Değildir. "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek ALLAH'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine yasak ediyorsun? ALLAH Fatur (affedici) ve Rahîm (acıyan)dır." (66:1). O Mahcup Olmayacaktır. "... ALLAH peygamberini ve onunla beraber olan müminleri o gün utandırmayacaktır..." (66: 8). ALLAH Yolunda Cihad ife Mükelleftir. "Ey Peygamber! Kâfir (inkârcıiar) ve münafık (iki yüzlüler) ile savaş; onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir; ne kötü bir dönüş!" (66: 9). Enfâl Suresi'nde de müminlere ALLAH Yolunda Cihad şöyle em-redilmektedir: "Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz, kâfirlerden bir kişiyi yener; çünkü onlar anlayışsız bir güruh (topluluk)tur." (8: 65). Ümmî (Okuma Yazması Olmayan) Peygamber'e İman. "De ki: 'Ey insanlar! Ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi ALLAH'ın elçisiyim. O'ndan başka tanrı yoktur. O diril-tir ve öldürür. Gelin ALLAH'a ve O'nun ümmî (okuma yazması olmayan) peygamberi olan rasulüne (elçisine) inanın —ki o da ALLAH'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır—, O'na uyun ki doğru yolu bulaşınız!' (7: 158). ALLAH'a Güven. "Ey Peygamber! ALLAH sana ve sana tâbi olan müminlere yeter." (8: 64). Esir Almamak'.'Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa ALLAH ahireti kazanmanızı ister. ALLAH güçlüdür, hakimdir. (İslâm iyice yerleşip küfür ezilmedîkçe, sizin esirleri tutup onlardan fidye almayı beklemekle uğraşarak vakit kaybetmeniz doğru değildir.)". (8: 67). Rasulullah'ı İncitmeyin. "Münafıkların işlerinde 'O her şeye kulak kesiliyor! diyerek Peygamberi incitenler vardır. De ki: 'O kulak, ALLAH'a inanan ve müminlere inanan, sizin için hayırlı olan, içinizden inanan kimselere rahmet olan bir kulaktır.' ALLAH'ın peygamberini incitenlere can yakıcı azap vardır!' (9: 61). Kâfirlere Dua Edilmez. "Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar, (ALLAH'a) ortak koşanlar için mağfiret dilemek ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı iş değildir." (9: 113). ALLAH'ın Rahmeti Onun Üzerinedir. "Andol-sun ki ALLAH, Peygamberi ve o güçlük saatinde ona uyan Muhacirleri ve Ensar'ı affetti. O zaman içlerinden bir kısmının kalpleri kaymaya yüz tutmuş iken yine de onların tövbesini kabul buyurdu. Çünkü o, onlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir!' (9: 117). Sabırla Seba!, (Ey Muhammed) Sen sabret. ALLAH'ın sözü gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz. Veya seni Öldürürüz, nasıl olsa onların dönüşü Bizedir." (40:77). Tur Suresi'nde de Rasulullah'a şöyle denmektedir: "Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret; doğrusu sen, Bizim nezaretimiz altındasın; kalkarken Rabbini överek teşbih et." (52: 48). İlâhî Yardımın Teminatı.Rabbin seni bıraka madı ve sana darılmadı. Elbette sonun (ahi-ret), senin için ilkinden (dünyadan) daha hayırlıdır. Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın. O seni yetim bulup da barındırmadı mı?" (93: 3-6). Ve İnşirah Su-resi'nde de şöyle buyurulmaktadır: "Biz senin göğsünü açmadık mı? Belini büken yükünü üzerinden almadık mı? Senin şanım yükseltmedik mi? Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır." (94: 1-5). Kur'an-ı Kerim'den zikrettiğimiz bu ayetler Muhammed'ın peygamberliğinin, İlâhî görevinin ve daima arkasında olan İlâhî yardımın yönlerini açıkça izah etmektedir. Onun 'her adımı ALLAH Yolu'nda olmuştur. Ve onu müthiş zorluklar ve İmtihanlar boyunca tedricen başarıya doğru götürmüştür. Peygambere İtaat Mecburidir. Peygambere itaatin dinin aslî şartlarından olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'de çok sayıda ayet vardır. Ona her hususta samimiyetle ve şevkle itaat etmeden, onun yolundan gitmeden din ve İman olamaz. ALLAH'a İnanan Ona Uysun. "Ey inananlar! ALLAH'a itaat edin, peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, —ALLAH'a ve ahiret gününe inanmışsanız— onun çözümünü ALLAH'a ve peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir." (4: 59). Peygamber, İtaat Edilmek İçin Gönderilmiştir. "Biz her peygamberi ancak, ALLAH'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik..." (4: 64). Ve Rasulullah'a uyanlar sadık ve hayırlı insanlar arasında olacaktır. "Kim Allah'a- ve peygambere itaat ederse, işte onlar ALLAH'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle dosdoğru olanlar, şehitler ve iyilerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!" (4: 69). ALLAH'a İtaat Rasulüne (Peygambere) İtaattir. "Peygambere itaat eden, ALLAH'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse büsin ki, Biz seni onlara bekçi göndermedik." (4: 80). İtaat Edin, Yüz Çevirmeyin. "ALLAH'a ve rasulüne itaat edin, kötülükten sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki rasulümüzün görevi yalnız tebliğ etmektir:' (5: 92). Enfâl Su-^ resi'nde ise şöyle denmektedir: "Ey iman edenler, ALLAH'a ve rasulüne itaat edin, işittiğiniz halde ondan dönmeyin..." (8: 20). Çekişme Zayıflatır. "ALLAH'a ve rasulüne (peygamberine) itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkar, başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, çünkü ALLAH sabredenlerle beraberdir?' (8: 46). İtaatkârlar İçin Başarı. ' 'ALLAH'a, peygambere itaat eden, ALLAH'tan korkan ve Ö'ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir." (24: 52). İsyankârlar İçin Cehennem. "... Artık kim ALLAH'a ve rasulüne baş kaldınrsa, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır." (72: 23). Nisa Suresi'nde şu ifade bulunmaktadır: "Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Ne kötü bir dönüş yeri." (4: 115). Enfâl Suresi'nde de şöyle denmektedir: "... Kim ALLAH'a ve rasulüne (peygamberine) karşı gelirse, bilsin ki, ALLAH'ın cezası şiddetlidir. İşte tadın onu, kâfirler (inkarcılar) için cehennem azabı vardır." (8: 13-14). Tevbe Suresinde ise ALLAH'ın ve rasulünün yolundan gitmeyenler hakkında şöyle denmektedir: "Allah'a ve peygamberine karşı koymaya kalkışana ebedî cehennem ateşi bulunduğunu bilmezler mi? İşte, büyük rezillik budur." (9: 63). İsyankârın İşleri Nafiledir. "İnkâr edenler, ALLAH yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra peygambere karşı gelenler ALLAH'a hiçbir zarar veremezler. O, onların işlerini boşa çıkaracaktır?' (43: 32). ALLAH'a ve Peygamberine İtaat Edene Ödül, İsyan Edenlere Ceza. "... Kim ALLAH'a ve peygambere itaat ederse (ALLAH) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acı bir azaba uğratır!' (48: 17). |