๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Haziran 2012, 15:42:43



Konu Başlığı: Kuranı Kerim Kötü Amelleri Yasaklamaktadır
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Haziran 2012, 15:42:43
Kur'an-ı Kerim Kötü Amelleri Yasaklamaktadır

Rasulullah insanlara Cenab-ı Hakk'ın emir ve yasaklarını açıkça bildirmiştir. Kur'an-ı Kerim, insanın Allah'ın rızasını ka­zanmak için hangi amelleri işlemesi gerekti­ğini, hangi davranışların yasak olduğunu ve Allah'ın gazabına sebep olacağım, tarihten misaller vererek anlatmaktadır. Dünyanın tüm zenginliği ve gücü kendilerine verildiği halde kibirlenmeyen, Allah'a sadakat ve hiz­metten bir an bile geri kalmayan Davud ve Süleyman gibi peygamberlerin yanısı-ra, zenginlik ve güçlülükleriyle böbürlenen ve Yaratıcı'larını inkâr eden Firavun ve Karun'un misalleri verilmektedir. Kur'an-ı Ke­rim insanı, Hakk'ı inkâr edenlerin sonlarını görmeye ve bu misallerden ders almaya ça­ğırmaktadır. "İnkarcılar başarıya eremezler... sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanların­dır!1 (28: 82-83) Kişinin kendi amellerinin önemi vurgulanmakta ve insanın zerre kadar haksızlığa uğramayacağı temin edilerek her­kesin kendi yaptıklarının karşılığını görece­ği açıklanmaktadır. "Kim bir iyilik getirir­se, ona daha iyisi verilir. Kim bir kötülük ge­tirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptık­ları kadar ceza görürler." (28: 84). Kişi, tari­hi incelemeye ve ne kadar çok kavmin yer­yüzünden gelip geçtiğini görmeye çağınl-maktadır. Bu kavimlerden ancak doğru ve âdil davrananlar gerçek ve sonsuz kurtulu­şa ermişler, hak yolu izlemeyen günahkârlar ise varlıklarını geçici bir süre devam ettire­bilmiş ve ebedî cezaya çarptırılmışlardır.

Kur'an-ı Kerim kötülükleri olduğu kadar iyi­leri de anlatmaktadır, iyilerin, hangi davra­nış ve amelleriyle ebedî nimeti kazandıkla­rı, diğerlerinin ise ebedî saadeti kaybetme­lerine sebep olan kötü amellerin neler oldu­ğu açıklanmaktadır. Kur'an-ı Kerim müminlere anlayacakları şekilde tarihten örnekler vererek yol göstermekte, canlı Kur'an demek olan Rasulullah'ın hayatı örnek olarak ve­rilmektedir. "Ey İnananlar! Andolsun ki si­zin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşma­yı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasulullah en güzel örnektir." (33: 21).

Hz. Aişe, Rasulullah hakkında, "Onun ahlâkı Kur'andır" demiştir. İleriki sayfalar­da onun mübarek güzel ahlâkı, ana hatla­rıyla anlatılacaktır.

1- Adalet ve iyilikseverlik. Adalet, İyilik, ya-dımseverlik her zaman bütün insanların hoş­landığı ve takdir ettiği güzel ahlâk numune­sinin pırlantaları olagelmişlerdir. Kur'an-ı Kerim, müminlere, kendilerini bunlarla sıfat­landırmalarını emreder: ' 'Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşma­yı yasak eder. Tutasımz diye size öğüt verir.'' (16: 90) Müminlere, düşmanlarına dahi ada­letle davranmaları emredilmektedir. "Ey ina­nanlar! Allah için adaleti ayakta tutup gö­zeten şahidler olun.Bir topluluğa olan öfke­niz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; âdil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya da­ha yatkındır." (5: 8). "Konuştuğunuzda, — akraba bile olsa— sözünüzde âdil olun." (6: 152)

Nisa Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır, "Al­lah size... insanlar arasında hükmettiğiniz za­man adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor." (4: 58). Mümin erkeklerin, hanımlarına karşı da çok dikkatli davranmaları ikaz edilmektedir. "Şayet ara­larında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz ile yetinmelisiniz. Doğru yoldan sapmamanız için en uygunu budur!' (4: 3). Şu sözlerle Hz. Peygamber'ın adaleti hâkim kılması buy-rulmakta: "Aranızda adaletle hükmetmek ile emrolundum; Allah bizim de Rabbimiz, si­zin de Rabbinizdir:(42: 15). Yine, Maide Su­resi'nde şöyle buyurulmakta: "Eğer hükme­dersen, aralarında adaletle hüküm ver. Allah âdil olanları sever." (5: 42).

Müminlere, anlaşmazlıkları olan müslüman-ların aralarını bulmaları emredilmektedir. "Aralarını adaletle bulunuz, âdil davranınız, şüphesiz Allah âdil davrananları sever." (49:9).

Müslümanların, diğer insanlara ve özellikle ebeveynlerine karşı cömert olmaları ve iyi­lik yapmaları emredilmektedir.

Bu emrin, Tevhid inancından hemen sonra belirtilmesi, onun ne kadar önemli olduğu­nun bir işaretidir. "Allah'tan başkasına kul­luk etmeyin, anne-babaya, yakınlara, yetim­lere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun." (2: 83). Nisa Suresi'nde de şöyle buyurulur: "Allah'a kulluk edin, O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakın­lara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcu­ya ve elinizin altında bulunan kimselere iyi­lik edin. Allah kendini beğenip, öğünenleri elbette sevmez." (4: 36). Kur'an-ı Kerim'in daha birçok ayetinde, insanlara, özellikle anne-babaya, akrabaya ve toplumdaki güç­süzlere karşı iyilikle, yumuşak ve nazik dav-ranılması emredilmektedir.

Rasulullah akrabalara ve diğer insanlara karşı iyilikle, güzel ve nazik davranılmasını ısrarla belirtmiştir. Abdullah b. Amr, Allah Rasulünün şöyle dediğini rivayet eder: "Al­lah katında en iyi arkadaş ve en iyi komşu, komşusuyla iyi geçinendir." (Mişkât).Enes1 den naklen, Hz. Peygamber şöyle buyur­muştur: "Rızkının genişlemesini, ömrünün artmasını isteyen, yakınlarına iyi davransın.'' Sevban, Peygamber'dan şöyle nakletmiştir: "Ancak dua.hükmü değiştirebilir, ömrü ancak iyilik uzatır." Numan b. Beşir rivayet etmekte; Hz. Peygamber şöyle buyurmuş­tur: "Müminleri inançta, sevgide, hissiyatta bir vücut gibi birlikte görürsün. Birisi rahat­sızlansa, acısından hepsi etkilenir?' Enes.Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet etmek­te, "Nefsim Yed-i Kudretinde olan Allah'a andolsun ki, kişi kendisi için istediğini kar­deşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz." "dediğini rivayet etmektedir. Bütün bu öğre­tilerin sonucudur ki, müslümanlar başkala­rına örnek olmuşlardır. "Daha önceden Me­dine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine iman yer­leşmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısın­da içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, on­ları kendilerinden önde tutarlar." (59: 9). Fe­tih Suresi'nde de şöyle bu vurulmaktadır: "Muhammed, Allah'ın elçisidir. O'nun be­raberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler." (48: 29).

2- İnfak (Allah Yolunda Harcamak). Rasulullah'ın ahlâk eğitiminin temellerinden birisi de infaktır. Peygamber bir kimse­nin malından harcayarak, Allah rızası için, fakirlerin, yetimlerin ve toplumdaki diğer muhtaç insanların ihtiyaçlarını karşılaması­nın ne kadar güzel ve faydalı bir İş olduğu­nu önemle vurgulamıştır. "Sarfedeceğiniz mal, ana-baba, yakınlar, yetimler, düşkün­ler, yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Al­lah şüphesiz bilir." (2: 215). Toplumdaki çe­şitli kesimlerden insanları kardeşlik esasın­da birleştirip, kenetlenmelerini sağlamak için, bu gereklidir. "Ne sarfedeceklerini sa­na sorarlar, de ki: 'Artanı.' Böylece Allah, dünya ve ahiret hususunda düşünesiniz diye size ayetlerini açıklar." (2: 219). Bu anlayış mutlu ve sağlıklı bir toplumun temelini oluş­turur, insanı her iki dünyada da kurtuluşa eriştirir.

Kur'an-ı Kerim'de, Allah yolunda infak et­meyi emreden ve müslümanları mallarından fakirlere, yetimlere, diğer muhtaç kişilere ver­meye çağıran birçok ayet vardır. Hadid Su­resi'nde şöyle buyurulur: "Ey insanlar! Al­lah'a ve peygamberine inanın; sizi varis kıl­dığı şeylerden sarfedin; aranızdan inanıp da sarfeden kimselere büyük ecir vardır." (57: 7).

Ayetteki (2: 215), "Allah şüphesiz bilir." sözü, fakirlere ve muhtaçlara yapılan her yar­dımı, Hüküm Günü mükâfatını tam olarak verecek olan Allah'ın bilmekte olduğunu vurgulamaktadır. Bu husus, şu ayet ile daha iyi anlaşılmaktadır: "Sarfettiğiniz iyi şey kendinizedir. Zaten ancak Allah'ın rızasını kazanmak için sarfedersiniz. Sarfettiğiniz iyi bir şeyin karşılığı —haksızlığa uğratılmak-sızın— size verilir." (2: 272).

Müslümanlara, eğer gerçekten Allah'ın rıza­sını kazanmak istiyorlarsa, en iyi şeylerini in­fak etmeleri emredilmektedir. "Sevdiğiniz şeylerden sarfetmedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne sarfedersenîz, şüphesiz Allah onu bi­lir." (3: 92). Sonra, Bakara Suresi'nde, müs-lümanlara iyilik ve kulluğun ölçüsü verilir. "Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir; lâkin iyi olan, Allah'a, âniret gününe, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sev­gisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır." (2: 177).

Rasulullah da hayırseverliğin faziletini vur­gulamış ve ümmetini hayırsever olmaya teş­vik etmiştir. Ebu Said, Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Eğer bir müs­lüman, çıplak bir müslümanı giydirir ise, Cenab-ı Hak da onu cennette yeşil giysilerle giydirir; bir müslüman, aç bir müslümanı doyurursa, Allah da onu cennet meyveleriy-le doyurur; ve bir müslüman, susuz kalmış bir müslümana su verirse, Allah da ona kev-ser ile mukabele eder?' Fatma bint-i Kays, Al­lah Rasulü'ın şöyle dediğini rivayet eder: "Malın üzerinde zekâttan başka bir şey var­dır." Mersed b. Abdullah, asnabdan birinin Rasulullah'tan şöyle işittiğini rivayet eder, "Ahiret günü müminin gölgesi, sadakası ola­caktır." (Mişkat).

3- Emanete Sahip Çıkmak ve Verdiği Sözü Tutmak. Rasulullah, ümmetine, söz verince tutmayı ve emanete hıyanet etmemeyi em­retmiştir. Maide Suresi'nde şöyle buyurulur: "Ey inananlar! Akİdleri yerine getirin." (5: 1). "Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri eh­line teslim etmenizi emreder." (4: 58). Ce-nab-ı Hak, sözünü tutan ve emanete sahip olanlardan övgüyle söz eder: "Onlar ema­netlerini ve sözlerini yerine getirirler!' (23: 8). "Emanetlerini ve sözlerini yerine getiren­ler..." (70: 32). Allah, söz verip de tutmayan­ları ve emanete hıyanet edenleri sevmez. "Al­lah'la yapılan sözleşmeyi kabulden sonra bo­zanlar, Allah'ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk ya­parlar; zarara uğrayanlar işte onlardır." (2: 27). "Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgun­culuk yapanlar, işte lanet onlara ve kötü yurt cehennem onlaradır." (13: 25).

Rasulullah da müslümanlara, sözlerim tutmalarını buyurmuş ve buna uymayanları hoş görmemiş:"Müslüman, söz verdiğinde yerine getirir, münafık ise verdiği sözü tut­maz" demiştir.

4- Allah'tan Sakınmak ve Faziletli Olmak.

Rasulullah insanların hayatına fazilet ve temiz "ahlâkı getirmiş, bu vasıfların teşvik edildiği, günahların ve günahkârların ise her­kes tarafından hoş görülmeyip tekdir edildi­ği bir toplum oluşturmuştur. Mücadele Su­resi'nde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Ey inananlar! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Pey-gamber'e karşı gelmeyi fısıldaşmayın; iyilik yapmak ve Allah'a karşı gelmekten sakınma­yı konuşun; Kıyamet günü huzurunda top­lanacağınız Allah'tan sakının." (58: 9).

Müslümanlara, kötülük ve fenalıklara bile iyilik ve güzellikle davranmaları tavsiye edil­miştir. Kur'an-ı Kerim, bunun müslümanla-nn vasıflarından biri olduğunu belirtir. "İş­te onlara, sabırlarından dolayı, ecirleri iki de­fa verilir; onlar kötülüğü İyilikle savarlar... Onlar, boş söz işittikleri vakit ondan yüz çevirirler. 'Bizim işlediğimiz bize sizin işlediği­niz sizedir. Size selâm olsun, cahillerle ilgilen­meyiz.' derler!' (28: 54-55). "Bu ahiret yurdu­nu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozguncu­luğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Al^ lah'a karşı gelmekten sakınanlarındır!' (28: 83). "Onları Biz yeryüzüne yerleştirirsek na­maz kılarlar, zekât verirler, uygun olanı em­rederler, fenalığı yasak ederler. İşlerin sonu­cu Allah'a aittir!' (22:41). Müslümanların en büyük vasıflarından birisi şudur ki, "îyiyi emreder, kötülükten akkorlar." (9: 71-112). Kur'an-ı Kerim, müminlere hep iyilikle dav­ranmayı emreder. "İşlerinizi iyi yapın. Şüp­hesiz Allah iyi iş yapanları sever!' (2: 195) "İnanan kullarıma söyle, en güzel şekilde ko­nuşsunlar!' (17: 53).

Rasulullah @ şöyle buyurmuştur; "İman et­medikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sev­medikçe de gerçekten iman etmiş olamazsı­nız. Size, birbirinizi sevmenize sebep olacak bir yol göstereyim mi? Selâmlasın ve selâmı aranızda yayın." îbn-i Ömer, RasuluUah @'dan şöyle rivayet eder: "Düşkünlere yar­dım edin, yolunu kaybedenlere yol gösterin." Hz. Aişe de Allah Rasulünün şöyle buyur­duğunu rivayet eder, "Allah güzeldir ve gü­zelliği sever. Kabalığa ve hiçbir şeye verme­diğini güzelliğe verir." Abdullah b. Amr, Al­lah Rasulü'nden şöyle rivayet eder: "İçiniz­den bana en sevimli olanınız, ahlâkça en üs­tün olanınızdır." Abdullah b. Mes'ud riva­yet eder: "Cehennemden kurtulanın kim ol­duğunu haber vereyim mi; herkese güzellik­le ve iyilikle davranan.yumuşak huylu olan." Ve EbuHureyre, Peygamber 'ın şöyle bu­yurduğunu rivayet eder: "Mümin sade ve cö­mert olur, müsrif ise hilekâr ve alçak." (Miş-kât)

5- İffet ve Haya. İslâm, faziletli ve iffetli bir hayat tarzı getirmiş, ahlâksızlığı ve fuh­şu şiddetle yasaklamıştır. Rasullah kendi örnek hayatı ile, kişinin faziletli bir şekilde nasıl yaşaması ve bunun esaslarını toplum­da hâkim kılması gerektiğini göstermiştir. Müminun Suresi'nde böyle kişilerin yaşantısından bahsedilerek şöyle buyurulur: "Mü­minler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedirler. Onlar boş şeylerden yüz çe­virirler. Onlar zekâtlarım verirler... Onlar, eş­leri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar verile­mezler." (23: 1-6). "Allah şüphesiz adaleti, İyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutarsınız diye size öğüt veriri' (16: 90)

İnsanı ahlâksızlığa ve her türlü rezalete gö­türen şeytanın izinden gidilmemesi emredil­miştir. "Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yiyin. Şeytana ayak uydurma­yın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak size kötülüğü, hayâsızlığı, Allah'a karşı da bilmediğiniz şeyi söylemenizi emre­der." (2: 168-169). Yine aynı surede şöyle bu-yurulmaktadır, "Şeytan sizi fakirlikle korku­tarak cimriliği ve hayâsızlığı emreder; Allah ise kendisinden, mağfiret ve bol nimet vaad eder. Allah'ın lütfü boldur. O her şeyi bi­lir." (2: 268). "Gizli ve açık kötülüklere yak­laşmayın." (6: 151).

Nur Suresi'nde, insanların iffetli ve temiz bir ahlâka sahip olmaları için şöyle buyurul-maktadır:"(Ey Muhammed)Mymin erkek­lere söyle: Gözlerini bakılması yasak olan­dan çevirsinler, mahrem yerlerini korusun­lar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah yaptıklarından şüphesiz haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakıl­ması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini ko­rusunlar. Süslerini kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini koca­ları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları, veya kocalarının oğulları veya kar­deşleri veya erkekkardeşlerininoğullan veya kız kardeşlerinin oğulları veya müslüman ka­dınları veya cariyeleri veya erkekliği kalma­mış hizmetçiler ya da kadınların mahrem yer­lerini henüz anlamayan çocuklardan başka­sına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bi-.Hnmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz töv-

be ederek Allah'ın hükmüne dönün." (24: 30-31). Toplumda iffetli ve temiz bir yapının te­sisi için Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "İçinizdeki bekârları, kölelerinizden ve ca­riyelerinizden iyi olanları evlendirin; eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zengin­leştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir!' (24: 32.).

Kadınlara hitaben de şöyle buyurulmakta: "Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder. Evlerinizde oturun; eski cahiliyyede olduğu gibi açılıp, saçılmayın." (33: 32-33).

6- Doğruluktan Ayrılmamak. İslâm, men­suplarına doğruluktan ayrılmamayı ve baş­kalarını da aynı şekilde davranmaya davet et­melerini emreder. "Ey inananlar! Allah'tan sakının, doğru söz söyleyin." (33: 70). "Siz­den, iyiye çağıran, doğruyu emreden ve fe­nalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte ba-raşıya erişenler yalnız onlardır." (3: 104-110) Müminlerin vasıflarından birisi de şudur ki, "İyiyi emreder, kötülükten alıkorlar." (9: 71 ve 112). Güç olanların elinde olursa, "uygun olanı emrederler, fenalığı yasak ederler!' (22: 41).

Hayatlarını hakka göre düzenlemek, insan­ları doğruluğa çağırmak ve toplumu bu esas üzerine kurmak, müminlerin en önemli vas­fı, ana görevidir. O toplumda doğruluk ka­bul görür, teşvik edilir; kötülüklerden ise ka-çınllır ve yasaklanır. Rasulullah bu husus üzerinde çokça durmuş ve müminleri sıkı bir şekilde tenbih etmiştir. Huzeyfe rivayet edi­yor: "Nefsim Yed-i Kudretinde olan Allah'a andolsun ki, iyiliği emredip, kötülükten ka-çındırmazsanız Allah çok geçmeden cezanı­zı üzerinize gönderir. Sonra yalvarırsınız ama cevap alamazsınız." Ebu Bekr-i Sıddık da Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "İnsanlar kötülük işleyen birini görür de, ona mani olmazlarsa, Allah hep­sini birden cezalandırır! 'Adiy b.Âmire'nin ri­vayet ettiğine göre Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, insanlar, ileri gelen­lerinin fenalık ve kötülük işlediklerini görüp de, onları bundan men etmekten kaçınmadıkça, onlara azap indirmez. Fakat böyle yapmazlarsa hepsi cezalandırılır." (Mişkât)

Adaletli, faziletli ve doğru bir sistemin yer­yüzünde hâkim olabilmesi için bu esasın ne kadar önemli olduğunu vurgulayan daha ni­ce ayet ve hadis vardır. İnsanlar, doğruluğa çağırıp, kötülükten men etme görevlerini yapmaya devam ettikçe, âdil ve faziletli bir sistem mutlaka kurulacaktır.

7- Eşitlik ve Kısas. Birisi tarafından bir za­rara uğratıldıkları zaman, insanlara, yalnız­ca haklarını istemeleri, sabırlı ve hoşgörülü olmaları ve kısasta ileri gitmemeleri buyu-rulmuştur. Daima sabırla sebat etmek ve af­fedici olmak tavsiye edilmiş, kısas istenirse bunun İnsafla ve adaletle yapılması emredil­miştir. Bakara Suresi'nde Cenab-ı Hak şöy­le buyurmaktadır: "Hürmetler karşılıklıdır; Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı ka­dar siz de ona saldırın.Allah'tan sakının ve Allah'ın sakınanlarla beraber olduğunu bi­lin." (2: 194) Nahl Suresi'nde ise şöyle buyurulmaktadır: "Eğer ceza vermek isterse­niz, size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu, sabredenler için daha iyidir?' (16:126).Rasulullah'a, kâ­firlerin ve yahudilerin alaylı ve boş sözleri­ne karşı sabırla tahammül etmesi tavsiye edi­lerek, "Kitap verilenlerden ve Allah'a eş ko­şanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınır­sanız bilin ki, bu üzerinde sebat edilecek iş­lerdendir." (3: 186) buyurulmuştur. Bu ayet müslümanlann her işte dengeli hareket etme­leri gerektiğini apaçık göstermektedir. Müs­lüman, İslâm düşmanlarının asılsız sözleri, yalan-yanlış propagandaları ve suçlamaları karşısında hemen parlamamalı, çeşitli kış­kırtmalar karşısında bile soğukkanlılığım yitirmemeli, asil ve yüksek karakterini göstermelidir.

Ebu Derda, Allah Rasulünün şöyle dediğini rivayet eder: "Vücuduna yapılan eziyetlere sabreden ve affedici olan hiçbir kimse yok­tur ki, Allah onun bir günahını silip, dere­cesini yükseltmesin." (Mişkât). Bir kimsenin, kendisine yapılan ezaları ve aşırılıkları affet­mesi, İslâm'da büyük ahlâk ve fazilet örne­ği olarak görülür. Karşılık vermekte aşırı gi­denleri hiç de hoş olmayan bir sonun bekle­diği ikaz edilmektedir. "Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici azapvardır."(5: 94). "Hududu da aşmayın, doğrusu Allah aşın gidenleri sevmez." (5: 87). Müslüman­lara, düşmanlarıyla ilişkilerinde bile doğru­luktan ayrılmamaları ve aşırı gitmemeleri emredilmektedir. "Sizi Mescid-i Haram'dan menettiği için bir topluluğa olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın." (5: 2)

Allah'ın koyduğu hududun aşılması halinde varacakları kötü akıbet hakkında insanlar uyarılmış ve aşırılıkları, mütecaviz tutumla­rı sebebiyle lanetlenmiş olan yahudilerin kıs­salarını duyup ders almaları öğütlenmiştir. (2: 61) ve (3: 112).

8- Cömertlik ve Bağışlayıcılık. Müslümanla­ra, insanlarla olan ilişkilerinde, bağışlayıcı ve cömert olmaları emredilmiştir. "Bağışlama­nız, Allah'tan sakınmaya daha uygundur. Aranızdaki iyiliği unutmayın. Allah şüphe­siz işlediklerinizi görür." (2: 237). Bu ayet, insanlar arasındaki ilişkinin daha iyi ve uyumlu olabilmesi için, fedakârlık yapma­nın gerekli olduğunu belirtmektedir. Eğer' herkes ipin ucunu kendi tarafına çekerse, top­lumsal hayatta dostluk ve mutluluk ve sami­miyetten eser kalmaz. Bu yüzden İslâm, in­sanlara fedakâr olmayı, hatta meşru hakla­rından bile yeri gelince feragat etmeyi öğüt­ler. "Borçlu darda ise, eli genişleyinceye ka­dar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır." (2: 280).

Kur'an-ı Kerim müminleri bütün işlerinde Ve Özellikle Allah için harcarken cömert olma­ya çağırmaktadır: "Arınmak için malım ve­ren, yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnutluğu­nu gözeterek yapmıştır." (92: 18-20). Müna-fıkûn Suresi'nde ise şöyle buyurulmaktadır: "Birinize ölüm gelip de: 'Rabbim! Beni ya­kın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka ver­sem, iyilerden olsam' diyeceği zaman gelmez­den önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfe-din." (63: 10).

Rasulullah, cömert olmayı yaşayarak gös­termiş ve ümmetine örnek olmuştur. Eline ne geçerse hemen onu yanındakilere hediye eder ve bundan büyük bir haz duyardı. Bu hususta Ebu Hureyre, Peygamber'dan şu hadis-i şerifi nakletmektedir: "Cömert bir kişi, insanlara, Cennet'e ve Allah'a yakın, Cehennem'den emin olur; cimri ise daima Allah'tan, Cennet'ten ve insanlardan uzak, Cehennem'e yakın olur. Cahil fakat cömert bir kişi, cimri bir abîdden, Allah'a daha se­vimlidir." Peygamber, cömertliğin fazile­tini önemle vurgulamış, cimri olmaktan ka­çınılmasını buyurmuştur. Cenab-ı Hak seha-vet sahiplerini şöyle övmektedir: "Kendile­rine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfe-denler, tükenmeyecek bir kazanç umabilir­ler. Çünkü Allah bu kimselerin ecirlerini tam verir ve lütfü ile arttırır. Doğrusu O, bağış­layandır. Şükrün karşılığını bol bol verendir!' (35: 29-30).

9- İtidal. İfrat ve tefritten kaçınarak, orta yo­lu tutmak demek olan itidal, İslâm'ın çok Önem verdiği hususlardan biridir. Hayatın her alanında müminin en mükemmel örne­ği, Rasulullah'dır. İtidal üzere, sade bir hayat sürmüş ve ashabına da aynısını tavsi­ye etmiştir. Musab b. Sa'd, Rasulullah'dan şöyle işittiğini nakleder: "İtidal her şeyin en güzelidir.". İbni Abbas şöyle rivayet eder: "İyi huylu, geçimli ve itidal üzere olmak, nü­büvvetin yirmibeş cüzünden bir cüzdür." (Mişkât).

Peygamber ashabına harcamalarında öl­çülü davranmalarını, ne cimri, ne de savur­gan olmalarını, orta yolu tutmalarım tavsi­ye etmiştir. Hz. Ömer, Allah Rasulü'ın "İtidal üzere olmak iyi geçinmenin yarısıdır!' (Mişkât) buyurduğunu nakleder. Rasulullah insanlığa, sarfederken orta yolu bulma­nın "altın" kaidesini vermiş, israftan ve cim­rilikten kaçınmayı öğütlemiştir. (17: 29). Al­lah, böyle yapanları överek Furkan Suresi­nde şöyle buyurmaktadır: "Onlar, sarfettik-lefi zaman ne israf ederler, ne de cimrilik; ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (25: 67).

Peygamber, yemede içmede, giyim kuşam­da, ibadet ve taatta ve bütün hususlarda iti­dali elden bırakmamayı buyurmuştur. As-habdan bazı kimselerin, dünya zevklerini terkedip, inzivaya çekilmeye karar verdikle­rini işitince, "Böyle yapmayın, bazan oruç tutun, bazan yiyin; gece ibadet edin, ancak vücudunuzun hakkını da verin ve uykunu­zu ihmal etmeyin, zira uykusuzluk vücudu zayıflatır; eşlerinizin ve çocuklarınızın da si­zin üzerinizde hakları vardır." buyurmuştur. Hep ibadet ve taatla uğraşıp, hayatın nimet­lerini terketmeyİ hoş görmemiştir. Dünya meşgalesi içinde iffetli ve temiz bir hayat sü­rerek Allah'a kulluk yapılabileceğini, nor­mal ve sade bir şekilde yaşamayı öğütlemiş­tir.