> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Kuran Ve Tefsiri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kuran Ve Tefsiri  (Okunma Sayısı 652 defa)
23 Ağustos 2012, 13:12:44
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 23 Ağustos 2012, 13:12:44 »



KUR’AN  VE TEFSİRİ

Fıkıh usûlü âlimlerinin Kur'ân-ı Kerîm'i nasıl tarif ettiklerim yukarıda vermiştik. Buna göre Kur'ân, Allah Teâlâ tarafından Peygamberi­miz'e gönderilen ve Peygamberimiz'den bize tevâtüren [yâni Hz. Muhammed'in ümmeti arasında yalana nisbet edilmeleri mümkün olmayacak derecede sayıları çok, söz ve rivayetlerine güvenilen zatlar tarafın­dan] naklonulagelen İlâhî Kitaptır.

Kur'ân-ı Kerîm, Arap lügati ve Arabın ko­nuşma üslûbuna göre nazil olmuştur. Kur'ân'ın bütün kelimeleri Arapça'dır. Ancak Araplann diğer dillerden alıp da kendilerine mal ettikleri bazı kelimeler müstesnadır. Kur'ân-ı Kerîm'in cümle yapısı da Arap üslûbuna uygundur. Araplarda olduğu gibi Kur'ân'da da; hakikat, mecaz ve kinaye var­dır. İslâm'a ilk davet edilen Araplar olduğu için bunun böyle olması tabiîdir. Çünkü onla­rın anlayacağı bir dil ve üslûpta olması gere­kir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Biz, her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (emredildikleri şeyleri) açıklasın.,." (14: 4) buyrulmaktadır.

Bununla beraber sahabenin, Kur'ân'i yalnız işitmekle, layıkıyla anlayamayacakları mese­leler de vardı. Bu yüzden îbni Haldun'un ifa­de ettiği "Kur'ân, Araplann diliyle ve belagat üsluplarıyla indi. Kelime ve terkipleri bakı­cından Arapların hepsi O'nu anlar ve bilir" (Ibni Haldun, Mukaddime) hükmü tenkide uğramıştır (A. Emin, Fecru'l-İsiâm, sh. 292).

Kur'ân, müminlerin şahsî ve sosyal hayatları­mı düzenlemek gayesiyle, teşriî hükümler vaz ediyordu. Bu hükümleri istinbat etmek, sade­ce Arapçayı bilmekle mümkün olmaz. Geçmiş ümmetlerin, özellikle Ehl-i Kitabın sapıttıkları mevzuları bildiriyor, tahrif ettikleri ha­diseleri düzeltiyor, ihtilafa düştükleri meseleleri hallediyordu. Gelecekti vukua gelecek bazı olaylar ve keşiflere işaret ediyor, uhrevî hayat hakkında son derece kapsamlı bilgi ve­riyordu. Onda müteşabih âyetler, müphem bı­rakılan hususlar, tahsisi murad edilen genel hükümler vardı. Bu sahalarda alâkalı âyetleri layıkıyla anlamak, o mevzularda yüksek bir ilmî seviyeye bağlıdır. Bir kısım önemli va­sıflarını özetlediğimiz böyle bir kitabın her­kes tarafından kolayca ve incelikleriyle anla­şılması elbette kolay değildir. "Hakikat, biz onu (manasına) akıl erdiresinİz diye Arapça bir Kur'ân olarak indirdik" (12: 2) yahut "Karşılarında okunup duran, sana indirdiği­miz kitap onlara kâfi gelmedi mi?" (29: 53) manasına gelen âyetlerle bu fikir reddedile­mez (S. Yıldırım, Peygamberimizin Kur ân'ı Tefsiri, sh. 18-9).

Bir dilde yazılan nice eserler vardır ki, o dili konuşanların hepsinin onu anlamadığı görül­mektedir. Çünkü bir kitabı anlamak için yal­nız dil bilmek yetmez. Onu anlamak özel bir zekâ ve dirayet ister. Kur'ân-ı Kerîm'in kar­şısında Araplar da aynı durumdadır. Anlayış, aklın tekâmülü ve düşünce itibariyle değişir. Aynı zamanda her fert, kendi dilinin bütün kelimelerini bildiğini iddia edemediği gibi, Kur'ân-ı Kerîm'in lâfızlarının mânalarını da her Arap bilemez. Bu hususta Enes b. Mâlik'ten gelen şu rivayeti zikretmemiz ye­rinde olur: Adamın biri Hz. Ömer'e "Kur'ân'daki ebben (80: 31) kelimesinin mânası nedir?" diye sorar. Ömer, "biz böyle zorlamalardan ve derinliklere inmekten nehyedildik" der. Yine Ömer, minberde: "Yoksa Allah'ın kendilerini yavaş yavaş azaltmak su­retiyle cezalandırmayacağından emin midir­ler?.." (16: 47) âyetini okudu ve topluluğa "tahavvuf kelimesinin mânası nedir?" diye sordu. Cemaat arasında bulunan Huzeyl kabi­lesinden birisi, "bize göre tahavvuf, tanak-kusdur, yani eksikliktir" dedi ve iddiasını bu kelimenin geçtiği bir mısra ile delillendirdi.

Din ve ilimdeki mevkii herkesçe bilinen Hz. Ömer bile Kur'ân'ın her kelimesini anlayamayınca, diğer sahabenin nasıl anlayabilece­ği sorulabilir. Esasen sahabenin çoğu, Kur'ân-ı Kerîm'in mücmel mânası ile yeti­nirlerdi. Meselâ: "Meyvalar ve çayırlar (bitir­dik)" (80: 31) âyetini okuyunca, "Allah Teâlâ nimetlerini sayıyor" demekle yetinirlerdi.

Bütün bunların üstünde Kur'ân-ı Kerîm'de öyle âyetler vardır ki bunların mânasını anla­mak için Arapların dil ve üslûbunu bilmek yeterli gelmez. Meselâ; "Andolsun o harıl ha­rıl koşan atlara" (100: 1), "Andolsun on gece­ye" (89: 2) ve "Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?" (97: 2) âyetlerinde olduğu gibi. Bu sayılanların pek çok benzer­leri vardır. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de Tevrat ve İncirde olan bir çok şeylere işaret ve on­ları red vardır. Yalnız Arapçayı bilmek bun­ları anlamak için yeterli değildir. Nitekim bu­nu açıklamak üzere Allahu Teâlâ: "Kitâb'ı sana O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir (açık anlamlıdır), bunlar Kitâb'ın anasıdır (temelidir). Diğerleri de birbirine benzer (çe­şitli anlamlar taşıyandır). Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, kendilerine göre yo­rumlamak için onun benzer (müteşabih) âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun te'vili-ni Allah'tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler; 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.' derler. Akl-ı selîm sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz." (3: 7) buyurmuş­tur. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'in mânasını anla­makta sahabenin de birbirinden farklı olduk­ları açık bir gerçektir.

Rasûlullah'ın döneminde, sonraları olduğu gbi, Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını ezberlemek yaygın değildi. Onlar ezberledikleri âyet ve sûrelerin mânalarını da beraber anlar ve sonra diğer âyet ve sûrelere geçerlerdi. Bunun için Kur'ân-ı Kerîm'in ezberlenmesi, sahabe ara­sında bölünmüş idi. Abdullah es-Sülemî'nin rivayetine göre, hafızlardan Osman b. Aftan, Abdullah b. Mes'ud ve benzerleri, Rasûlullah (S)'den öğrendikleri âyetlerin mânalarım ve orada ilim ve amel itibariyle neyin emredildi-ğini anlamadan diğer âyete geçmezlerdi.

Enes b. Mâlik; "sahabeden Bakara ve Âl-i Imrân sûrelerini ezbere okuyanlar bizim gö­zümüzde büyürdü" demektedir. (Müsned-i Ahmed). İbni Ömer, yalnız Bakara sûresini ezberlemek için sekiz sene çalıştı. Çünkü ezberlediği âyeti anlamadan diğerine geçmezdi (el-itkan, c. II, sh. 208).

Kur'ân-ı Kerîm'de, hükümlerin aslına ve di­nin esasına tealluk eden açık anlamlı muh­kem adını alan âyetler vardır. Özellikle Mek­ke'de nazil olan ve dinin esası ile ilgili bulu­nan sûreler, meselâ En'âm sûresi gibi, Kur'ân'ın bu kabil âyetlerini, Arapçayı bilen herkes anlayabilir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de müleşahih diye anılan, mânası kapalı ve an­laşılması güç âyetler vardır ki, bunları ancak âlim olanlar anlayabilir.

Genellikle Kur'ân-ı Kerîm'in mânâsım en iyi anlayanlar Sahabedir. Çünkü Kur'ân onların dilinde nazil olduğu gibi, nüzul sebebini de görüp biliyorlardı. Bununla beraber yine de, kabiliyetleri nisbetinde, Kur'ân-ı Kerîm'in anlamında ihtilâf etmişlerdir. İhtilâf sebepleri olarak şunlar sıralanabilir:

1- Ashabın müşterek dilleri her ne kadar Arap lügati idiyse de, Arapça'yı anlama­da birbirlerinden farklıydılar. Bîr kısmı, cahiliyye devri edebiyatının pek çoğunu, hatta günlük dilde kullanılmayan bazı ke­limeleri biliyor ve bunların yardımı ile Kur'ân'ı daha iyi anlamaya çalışıyordu. Diğer kısmı ise bu seviyede değildi.

2- Yine bunun gibi, ashabın bir kısmı de­vamlı olarak Rasûlullah'ın huzurunda bulunuyor ve âyetlerin nüzul sebeplerini görüp biliyordu. Diğerleri ise bundan mahrumdu. Âyet'in maksadını anlamada, nüzul sebebi en kuvvetli bir âmildir. Nüzul sebebini bilmemek, kişiyi hataya düşürebilir. Bu durumu teyid etmesi ba­kımından şöyle bir olaya değinelim: Ri­vayete göre Hz. Ömer, Maz'un'un oğlu Kuddâme'yi Bahreyn'e vali olarak gön­derdi. Cârud, Hz. Ömer'e, Kuddâme'nin şarap içip sarhoş olduğunu haber verdi. Ömer şahidini sorunca Cârud, Ebû Hu-reyre'nin de gördüğünü söyledi. Bunun üzerine Ömer, Kuddâme'ye, seni cezaya çarptıracağım, dedi. Kuddâme, onların dedikleri gibi içki içsem de, senin bana ceza verecek hakkın yoktur, dedi. Ömer sebebini sorunca Kuddâme, Allah'ın "İman edip sâlih amellerde bulunanlara bundan böyle (Allah'a karşı gelmekten) korundukları ve inanıp iyi işler yaptıkları, sonra (yasaklardan) sakınıp (onların yasaklığına) inandıkları ve yine korunup iyilik ettikleri takdirde daha önce tattıkla­rından ötürü günah yoktur. Allah güzel davrananları sever." (5: 93) buyurduğu­nu, kendisinin ise İman edip iyi ameller işleyen, sonra takva üzerinde bulunan, sonra imanında devam edip takva ve ih­san sahibi bir kimse olduğunu, ayrıca Rasûlullah ile Bedir, Hendek, Uhud ve diğer savaşlarda bulunduğunu İfade etti.

Ömer, bunu ilzam edip susturacak kimse yok mu? deyince, İbni Abbas: Okuduğu bu âyetler, geçmişe özür ve arkada kalan­lara hüccet olarak nazil olmuş, yani İslâm'dan önceki hataları bağışlar. Yoksa Kur'ân-ı Kerîm'de; "Ey iman edenler! Şarap, kumar, (tapmaya mahsus) dikili taşlar, şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bundan kaçının ki kurtuluşa eresiniz." (5: 90) buyurulmuştur. Bunun için senin an­lattıklarının bugünkü durumda bir değeri yoktur, dedi ve Ömer de İbni Abbas'ı tas­dik etti. Yine adamın biri İbni Mes'ûd'a gelerek, mescidde birinin Kur'ân'ı kendi görüşüne göre yorumladığını ve "Göğün, açık bir duman getireceği günü gözetle." (44: 10) âyetinin tefsirinde (Kıyamet gü­nü insanları bir duman kaplayacak, nefes­lerini sıkıştıracak ve nezleye yakalanmış gibi bir hal alacaklar) dediğini nakletti. ibni Mes'ûd, bir şey bilen konuşsun, bil­meyen de "Allah bilir" (Allahu âlem) desin ve sükût etsin, zira âyet-i celile, Kureyş'in Rasûlullah'a isyanları sebebiyle, Rasûlullah'in onlara beddua ettiği ve Yusuf aleyhisselâm zamanındaki kıt­lık yıllan gibi, onlara da kıtlık geldiğini, kemik kemirecek duruma geldiklerini, onlardan biri göklere baktığı vakit gökyü­zünü dumanlı olarak gördüklerini tasvir eder, dedi {el-Muvafakat, c. III, sh. 1-2).

3- Bİr başka sebep de Arapların söz ve âdetlerini bilmedeki ihtilâflardır. Arapla­rın cahiliyye devrindeki hac âdetleri...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kuran Ve Tefsiri
« Posted on: 25 Nisan 2024, 13:51:05 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kuran Ve Tefsiri rüya tabiri,Kuran Ve Tefsiri mekke canlı, Kuran Ve Tefsiri kabe canlı yayın, Kuran Ve Tefsiri Üç boyutlu kuran oku Kuran Ve Tefsiri kuran ı kerim, Kuran Ve Tefsiri peygamber kıssaları,Kuran Ve Tefsiri ilitam ders soruları, Kuran Ve Tefsiriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes