Konu Başlığı: Kurân ve Dünya Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ağustos 2012, 19:14:45 Kur'ân ve Dünya Giriş İnsana bu dünyada şeref ve güç bahşeden, sahip olduğu bilgidir. İlk insan, bilgisi ve öğrendiğiyle, Meleklerden daha üstün bir konuma yükseldi: "Allah, Âdem'e bütün isimleri çretti, sonra onları meleklere arzetti." (2: il). Tâlut'u, bilgisi ve fizikî gücü sebebiyle 'ahudilere kral olarak seçti. (2: 247). Dâvud peygambere, onların üstünde bir derece verildi. (2:251 ve 21: 80). Allah, Yusuf peygambere hüküm ve İlim verdi, böylece kardeşlerinden üstün oldu. (12:22) Musa peygamber, Allah'ın, rahmet ve ilim bahşettiği kullarından biri ile karşılaşmak istedi.(18:65). "Bilgiyi öğretmek, peygamberlerin görevlerinin biriydi. (2: 151). Son peygamber Hz. Muhammed'e vahyedilen ilk âyetler, öğrenme konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. (96: 1-5). Dolayısıyla İslâm'ın bütün felsefesi ve yapısı, bilgi ve öğrenme üzerine kurulmaktadır. İnsanın, Meleklere olan üstünlüğü, kâinatın fizikî tezahürlerini incelemek yoluyla Allah'ın sıfatlarından haberdar olması temeline dayanmaktadır. Allah'ın yarattıklarının hârikaları üzerinde düşünen, maddî âlemin kanunlarının sağladığı faydaların farkına varan ve bütün bunların arkasında Allah'ın Eli'ni gören insanlar, Allah'ın varlığına iman edeceklerdir. Böylelikle Kur'ân öğretisinin ve bilimlerin birliği sağlanacaktır. Bu, maddeye inanç ile ruha inanç arasındaki suni engelleri kaldıracaktır; çünkü maddî ve manevî herşeyin kaynağının Allah ve O'nun emri ve iradesi olduğunu göstererek, maddî tezahüre dayanan inanç ile düşüncenin birliğini sağlayacaktır. (Ayrıntılı bilgi için hkz., Sîret Ansiklopedisi, c. L, "İnsanlığın Eğiticisi" bölümü). Maddî yapıda Allah'ın yaratış sırlarının gözlemlenmesi, maddî ve manevî arasındaki bütün ayırımları giderecek ve ebediyete tekâmülün kapılarını açacaktır. Kâinatın incelenmesi ve anlaşılması yoluyla insan, maddî, manevî ve ahlâkî mükemmelliğe ulaşacak ve Ebedî Saadeti elde edecektir. Maddeyi inceleyerek böyle bir sonuca ulaşma metodunu takip etmeyi reddeden kimse, makamını kaybedecek ve cehalet çukuruna düşecektir. Daha sonra, Kur'ân'da olmayan, hayatın ve kâinatın ilme aykırı yorumlarını yapacak, kâinat ve ondaki hârikalar Allah'a iman için yeterli değilmiş gibi, imana ulaşmak için başka şeyler arayacaktır. Bu tavrı dolayısıyla dünyanın değerlerini ihmal edecek ve bu âlemde saklı olan harikaları göremeyecektir. Bu ise onu, Allah'ın varlığını ispat eden somut delillerden ve hakikatler dünyasından uzakta, bir hayal ve illüzyon dünyasına itecektir. Gerçekte, maddî yapı, Allah'ın mucizevi kudretinin, hayret ve hayranlık uyandıran bir yansımasını sunmaktadır; fakat birçok insan bunu görmemektedir: "Göklerde ve yerde nice ayet(ler) var ki, onların yanından yüzlerini çevirerek geçerler." (12: 105). Yunus sûresinde de şu ayet yer almaktadır: "Göklerde ve yerde olanlara bakın!' de; ama (göklerde ve yerde bulunan) o ayetler ve uyarmalar, inanmayacak bir kavme yarar sağlamaz." (10: 101). Bu tür insanlar, bu dünyadan, Allah'ın yarattığı sayısız sırra ve garipliğe dikkat etmeden ve onları görmeden geçip gitmektedirler. Allah'ın şanını ve yüceliğini gözler önüne seren bu maddî harikalara karşı tam bir kayıtsızlık içinde kalmaktadırlar. Hatırlanması gereken bir başka şey, İslâm'ın, manevî hayat ve maddî hayat ayırımını yapmadığıdır. İslâm, maddî ve manevî hayatı iki ayrı unsur olarak görmemekte, onları birbirleriyle ilişkili ve birbirlerini tamamlayan iki unsur olarak görmektedir. İşte bu yüzden maddî hayat dikkatimizi cezbetmektedir. Çünkü, öncelikle Allah, ona dikkat çekmekte ve onu diğer şeylerle birlikte anmaktadır. İkincisi, ancak kâinatı bilinçli bir şekilde inceleyerek Yaratıcının sıfatlarının önemini anlayabiliriz. Bu, maddî âlem ve Yaratıcısı arasındaki ilişkiyi kavramamıza olanak tanır. Üçüncüsü, bu bize, hükmü gökleri ve yeri kaplayan Yaratıcının varlığına işaret eden kâinat kanunlarındaki dengenin ve birliğin delilini verir. Dördüncüsü, maddî dünyadaki amellerimiz, âhiretteki konumumuzu belirleyecektir. Hiç kimse bu dünya hayatında iyi amel etmediği sürece, âhirette iyiye sahip olamaz. Doğrusu, bu dünyadaki iyi bir amel, hem dünyada hem de âhirette mutluluğun ve saadetin teminatıdır. (75:13; 3:30; 99:7-8 ve 3-25). İnsanın, vazifesini iyi anlamasını, amellerinin meyvelerini hem bu dünyada hem ahirette görmesini sağlamak için, Allah, ona her türlü imkânı temin etti, onları kullanmasını ve hatta belli ölçüler içinde onlardan haz almasını tavsiye etti. (7:32; 3:14 ve 18:7). Bu ayetler açıkça göstermektedir ki, bu dünya için çalışmak ve âhiret için çalışmak birbirini tamamlamaktadır. Bu oldukça tabiî, mantıkî ve İslâm'ın hayat felsefesi ile uyumlu bir hakikattir. Âhiretteki hayat, insanın bu hayatında yaptıklarına göre şekillenen, bu dünyadaki hayatın devamı olan bir hayattır. |