Konu Başlığı: Kuran Mucizesi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Haziran 2012, 10:30:44 Kur'an Mucizesi Kur'an-ı Kerim'in kendisi Rasulullah'ın insanlara getirdiği en büyük mucizedir. Onun bir benzeri asla meydana getirilmemiştir, hiçbir zaman da getirilemiyecektir. Bu gerçek, onun İlâhî bir kitap olduğunun ve Muhammed'ın da onu insanlara önderlik için göndermiş olan Allah'ın rasulü (elçisi) olduğunun inkâr edilemez bir ispatıdır. Kur'an-ı Kerim birçok yönden mucizedir. Buna işaret eden çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bunların en bariz olanı insanlara benzer bir kitap veya birkaç sure ortaya çıkarmalarını teklif eden açık meydan okuyuş, sadece lisan ve üslup olarak benzer bir kitap yazmakla ilgili değildir. Aslında, bu yapıda, bu azamette böyle güzel bir yüce, muhtevalı ve sade, baliğ bir hitabetle yalnız Arapça değil her lisanda bir meydan okumadır. Kur'an-ı Kerim bin dört yüz yıldır hiç kimsenin bir benzerini ortaya koyamadığı bir kitaptır. İşte Kur'an böyle bir mucizedir. (Ebû'l Alâ Mev-dudi,Qur'an Number,Urduca,Cilt I,sh.279-283) Vahyedilmiş İlâhî kitapların üslubu bu konuda bilgisi olan herkesçe hemen ayırde-dilebilir. Bunların üslubu insanların yazdığı kitaplardan farklıdır. Bunlar, hem şekil, hem üslup ve lisan olarak, hem de konuları bakımından farklıdır. Konuların sıralanışı ve gelişi ve bunların ortaya koyucularının farklılığı aşikârdır. İlâhî kitaplar üzerinde ihtisas sahibi olanlar bütün bu farklılıkları tamamen ve kolayca anlayabilirler. Bir kitabı okuduklarında onun İlâhî veya insan menşeli olduğunu söyleyebilirler. Kur'an-ı Kerim'in üs-tubu, tertibi ve özellikleri, Musa ve İsa gibi Muhammed 'a vahyedilmiş bir kitap olduğunu ispat edecek şekilde ele alınacaktır. Şeytan'ın Düzeninden Muhafaza. "Ayetlerimizi çekişmeye dalanları görünce, başka bir bahse geçmelerine kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle beraber olma!1 (6: 68). A'râf Suresi'nde şöyle buyurulur: "Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın, doğrusu O işitir ve bilir." (7: 200). Nahl Suresi'nde de şu ifade yer almaktadır: "Kur'an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın (Eûzu billahi mineşşeytanirracim de). Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rab-lerine güvenenler üzerinde bir gücü yoktur. Onun gücü, sadece kendisini dost tutanlara ve Allah'a ortak koşanlaradır." (16: 98-100). Secde Suresi'nde ise şöyle denmektedir: "Eğer şeytandan kötü bir düşünce, seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir." (41: 36). Tedricî Vahiy. Kur'an-ı Kerim, Rasulullah'a zaman içinde tedricen vahyedilmiştir. Rasulullah, vahyedilen ayetleri unutmamak için bazan aceleyle tekrarlardı. Bunun üzerine, Allah-u Teâlâ ayetleri okumakta acele etmemesini, çünkü onu kendisine Allah'ın belleteceğini, dolayısıyla bunları unutmasının mümkün olmadığını Rasulullah'a bildirmiştir. "Gerçek Hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!) Kur'an sana vahyedilirken vahiy bitmeden (unutmamak için) acele okumaya kalkma. 'Rabbim! İlmimi artır.' de." (20: 114). Kıyamet Suresi'nde de şunları okuyoruz: "(Cebrail sana vahyi bitime-den) acele edip, beraber söyleme (yalnız dinle). Onu (kalbine) yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. Biz onu sana okuduğumuz zaman okunmasını dinle. Sonra onu sana açıklamak Bize düşer." (75: 16-19). Suresi'nde ise şöyle buyurulmuştur: (Ey Muhammed!) Sana okutacağız ve sen unutmayacaksın. Yalnız Allah'ın dilediği müstesna. Doğrusu açığı da, gizliyi de bilen O'dur. Seni, en kolay yolu tutmaya muvaf-fat edeceğiz." (87: 6-8). Furkan Suresi'nde, müşriklerin sorularına cevap olarak Rasulullah'a Şöyle denmektedir: "İnkâr edenler; 'Kur'an ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlam-laştırdık (kolayca ezberlemeni sağlamak ve çeşitli olaylara karşı yeni gelen ayetlerle kalbini takviye etmek) için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk." (25: 32). Kur'an-ı Kerim'in ilk İnen Ayetleri. "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan (kan pıhtısı biçimi alan embriyodan) yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretmiştir. İnsana bilmediğini öğretti." (96: 1-5). Bazı Ayetlerin Neshedilmesi. "Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir ayetİ(n hükmünü) yürürlükten kaldırmaz veya onu unutturmayız. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?" (2: 106). Kur'an-ı Kerim'in Meydan Okuması. Kur-an-ı Kerim'in Rasulullah'a vahyolunma-sından beri bin dört yüz sene geçmiş olmasına rağmen onun meydan okuması halâ cevapsızdır. Şayet, Kur'an'ın Muhammed tarafından yazıldığını düşünen varsa, doğrulardan iseler onun, hatta bir suresinin benzerini ortaya koyabilirler mi? "Bu Kur'an, Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve o kitabı açıklar. Âlemlerin Rabbinden geldiğinde şüphe yoktur. Yoksa, 'Onu uydurdu' mu diyorlar? De ki: 'Eğer doğru iseniz onun benzeri bir sure getirin ve Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın!' " (10: 37-38). Gaybın Vahyi. "(Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz, görünmez âlemin haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken, sen onların yanında değildin; çekiştikleri zaman da sen yanlarında değildin." (3: 44). Yusuf Suresinde İse şöyle buyurulmaktadır: "(Ya Muhammed!) Bu, sana vahyettiğimiz gayb ha-berlerindendir. Onlar kararlarını verip, hile yaparlarken sen yanlarında değildin." (12: 102). Kasas Suresi'nde de şöyle ifade edilmektedir: "(Ey Mulıammed!) Musa'ya hükmümüzü bildirdiğimiz zaman, batı yönünde (Musa'yı bekleyenler arasında) değildin, onu görenler arasında da yoktun. Ama biz nice nesiller var etmiştik. Üzerinden uzun zaman geçti. Sen Medyen halkı arasında bulunup, onlara ayetlerimizi okumuyordun, fakat o haberleri sana gönderen Biziz. Sen, Musa'ya hitabettiğimiz zaman da Tur'un yanında değildin. Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin; belki düşünüp öğüt alırlar." (25: 44-46) Şûra Suresi'nde Muhammed'in kendisine vahyedilen üzerinde en ufak bir kontrolü olmadığı açıkça belirtilmektedir. Bu görev için Allanın onu seçmesi bir lütuftur; Allah'ın rahmetidir. "İşte sana da buyruğumuzdan bir ruh (Kur'an) vahyettik; sen (önceleri) Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz o kitabı bir nur yaptık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz; ve muhakkak ki Sen-Hak yola çağırıyorsun." (42: 52). Ankebut Suresi'nde şöyle denmektedir: "Sen daha önce bîr kitaptan okumuş ve elinle de onu .yazmış değildin. Öyle olsaydı bâtıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. Hayır, o (Kur'an), kendilerine bilgi verilenlerin gönüllerinde (yerleşen) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi zalimlerden başka kimse inkâr etmez." (29: 48-49). Rasulullah, inkâr edenlere kitap ehlinin kitaplarındaki vahyi tasdik etmeleri istemektedir. Yunus Suresinde şöyle denmektedir: "Eğer sen, sana indirdiğimizden kuşkuda isen senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden Hak geldi, sakın kuşkulananlardan olma. Ve sakın Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, yoksa kaybedenlerden olursun." (10: 94-95). Rasulullah'ın Yumuşaklığı. "(Ey Mu-hammed!) Allah'ın rahmetinden dolayı sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever'' (3: 159). Savaş Alanında Namaz. "(Ey Muhammedi) Sen içlerinde olup da namazlarını kıldırdığın zaman, bir kısmı seninle namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar; secdeyi yaptıktan sonra onlar arkanıza geçsinler; kılmayan öbür kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar, tedbirli olsunlar, silahlarını alsınlar. Kâfirler size ansızın baskın vermek için silah ve eşyanızdan ayrılmış bulunmanızı dilerler. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda bir günah yoktur. Korunma tedbirinizi alın (dikkatli olun). Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır." (4: 102). Kur'an-ı Kerim Bir Dağa İnseydi... Kur'an, Allah'ın elçisi vasıtasıyla gönderdiği taşlan bile parçalayabilecek büyük gerçeği inkâr etmemeleri konusunda insanları uyarmaktadır: "Eğer Kur'an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut Ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, 'Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir' gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar yaptıkları işler sebebiyle inkâr edenlere bir belânın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz." (13: 31). Haşr Suresi'nde ise şöyle buyurulmaktadır: "(Ey Muhammedi) Eğer Biz Kur'an'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen onu başeğerek parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz." (59: 21). Tefekküre Davet: Kur'an-ı Kerim, herkesi Yaratan Allah'ın kâinattaki ayetleri (işaretleri) de düşünmeye açıkça davet etmektedir. Allah'ın delillerini kendilerinde, insanlık tarihinde de yeterince bulabilirler. Aşağıdaki alıntılarda da bunlar görülebilir. Tevhid. Bütün Kur'an-ı Kerim, kendimiz, kâinat ve insanlık tarihi üzerine düşünmeye ve tefekküre, hakkı bulma çabasına çağıran ve açık işaretler veren ayetlerle doludur. "De ki: 'Hamd Allah'a mahsustur, selam O'nun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa ortak koştukları şeyler mi? Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmed^i, güzel güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah'ın yanında başka tanrı mı? Hayır; onlar taptıklarını Allah'a eşit tutan bir kavimdir. Yoksa yeri, yaratıklarının oturmasına elverişli kılan ve aralarında ırmaklar meydana getiren, yeryüzüne sabit dağlar yerleştiren, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'ın yanında bir başta tanrı niı? Hayır, çoğu bilmezler. Yoksa, darda kalan, kendisine yakardığı zaman karşılık veren, basındaki sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün sahipleri kılan mf' Allah ile beraber başka bir tanrı mı? Ne de az düşünüyorsunuz. Yoksa, karanın ve denizin karanlıklarında size yol bulduran, rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderen mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Allah, onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir. Yoksa, önce yaratan sonra da tekrar yaratacak olan, size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? De ki: 'Eğer doğru sözlü iseniz, açık delilinizi getirin.' De ki: 'Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktu.' Ne zaman diriltileceklerini de bilemezler. Ahirete dair bilgileri yeterli midir? Hayır, ondan şüphe etmektedirler. Hayır, ona karşı kördürler." (27: 59-66). Tevhid, esas noktalardan birisi olduğundan Rasulullah buna büyük önem vermiştir. Kur'an-ı Kerim de Tevhid Akidesi'ni açık bir lisan ile muhtelif şekillerde ifade etmektedir. Kâinat. Kur'an-ı Kerim, insan aklım kâinatın harika ve esrarları üzerine tefekkür etmeye ve Yaratıcılarının kendilerine tezahür ettiği harika mucizelerini görmeye davet etmektedir. "Yukarıdan size su İndiren O'dur. Ondan içersiniz; hayvanları otlattığınız bitkiler de onunla biter. Allah onunla size ekinler zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürününü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda ders vardır. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da O'nun emriyle boyun eğmiştir. Bunda öğüt alan kimseler için ibret vardır. Taze et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah'ın bol nimetinden faydalanmanız için denize —ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün— boyun eğdiren de O'dur. Artık belki şükredersiniz." (16: 10-14). "Yeryüzünde, sarsilmayasınız diye, sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar." (16: 15- Hacc Suresi'nde de şöyle buyurulmuştur: "Keza Hakk yalnız Allah'tır; Onu bırakıp taptıkları sadece bâtıldır. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür. Allah'ın gökten indirdiği su ile yerin yemyeşil olduğunu görmez misin? Doğrusu Allah Lâtif dir (bilgisi —lütfü en ince şeylere kadar vardır). Habîrdir (her şeyden haberdardır). Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. Allah gerçekten müstağnidir, övülmeye lâyık olandır." (22: 62-64). Nur Suresi'nde ise şu ifade bulunmaktadır: "Bilmez misin ki, Allah bulutlan sürer, sonra onları bir araya getirip üstüste yığar, sen de onların arasından yağmur yağdığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar gibi bulutlar indirir, dilediğini ona uğratır, dilediğinden de uzak tutar. Bu bulutların şimşeğinin şarıltısı neredeyse gözleri alır. Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir. Doğrusu, görebilenler için bunda ibretler vardır. Allah bütün canlıları sudan yaratmış-tır- Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Allah şüphesiz her şeye Kâdir'dir. Andolsun ki, açıklayıcı ayetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola' eriştirir?' (24:43-46). Furkan Suresi'nde de şöyle denmektedir: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığım görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi ona delil kıldık (gölgenin oluşmasını ışığa bağlı kıldık) Sonra onu yavaş yavaş Kendimize çekmişizdir. Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır!' (25: 45-47). Vakıa Suresi'nde ise belâgatle Yaratıcı'nın harikaları üzerine tefekküre işaret edilmektedir: "Ektiğinizi gördünüz mü? Siz mi onu bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Di-Ieseydik, onu kuru bir çöp yapardık; şaşar kalır, 'Biz borçlandık. Doğrusu biz yoksun kaldık' (derdiniz). İçtiğiniz suya baktınız mı? Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi? Söyleyin, yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?" (56: 63-72). Kasas Suresi'nde Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "(Ey Muhammedi) De ki: 'söyler misiniz? Eğer Allah geceyi üzerinize kıyamete kadar uzatsaydı, Allah'tan başka hangi tanrı size bir ışık getirebilir? İşitmiyor musunuz? De ki: 'Söyleyin: Eğer Allah gündüzü üzerinize kıyamete kadar uzatsaydı, Allah'tan başka size geceyi getirecek tanrı kimdir? Görmez misiniz? o (Allah), rahmetinden dolayı sizin için geceyi ve gündüzü var etti ki, geceleyin dinlenesiniz ve (gündüzün) Allah'ın lütfunu arayasınız ve şükredesiniz." (28: 71-73). Kur'an-ı Kerim'de Allah'ı tanımamız ve O-nun kanunlarına uymamızın gerekliliğini çok iyi açıklayan birçok ayet vardır: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, size İçinizden eşler, çift çift hayvanlar Var etmiştir. Bu suretle, çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir. Göklerin ve yerin anahtarları Onundur. Dilediğine rızkı açar ve kısar. O, her şeyi bilendir." (42: II-) İnsanların Allah'tan uzaklaşıp kendilerine hiçbir faydası olmayan şeylerin peşinden koşmaları ne yazıktır. "De ki: 'Allah'tan başka yalvardıklarımzı gördünüz mü? Yeryüzünde ne yaratmışlar, gösterin bana! Yoksa ortaklıkları göklerde midir? Eğer doğru iseniz bundan başka bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin.' Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar bunların yalvarışlarından habersizdirler." (46: 4-5). Böyle insanlara destekleyicilerinin kendilerini duyup duymadıkları sorulmaktadır: "Yahut, Rahman olan Allah'ın dışında size yardımda bulunabilecek taraftarlarınız kimdir? İnkarcılar sadece aldanmaktadırlar. Allah, size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır. Hayır; onlar azgınlık ve nefrette direnmektedirler:' (67: 20-21). Enam Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "(Ey Muhammedi) De ki: 'Söyleyin, Allah işitmenizi, gözlerinizi alsa, kalplerinizi kapasa, Allah'tan başka hangi tanrı bunları size getirebilir?' Ayetleri nasıl türlü türlü açıkladığımıza bir baksana, sonra da onlar yüz çevirirler?' (6: 46). Aynı surede şöyle devam edilmekte: "De ki: 'Gizli ve açık olarak, bizi bundan (bu güç durumdan) kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız!' diye O'na yalvarıp yakardığınız zaman;-karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?' De ki: 'Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarıyor, sonra siz yine O'na ortak koşuyorsunuz!' De ki: 'O, sizin üzerinize üstünüzden, yahut ayaklarınızın altından bir azap göndermeye, ya da sizi fırka fırka yapıp, birbirinize düşürüp, kiminize kiminizin hıncını, tattırmaya Kâdir'dir.' Bak, anlasınlar diye ayetleri nasıl açıklıyoruz." (6: 63-65). İnsanlar, bütün bu meseleler üzerinde düşünmeye ve tefekküre ve daha sonra neyin Hakk olduğuna karar vermeye davet edilmektedir: "De ki: 'Bize ne yarar, ne de zarar veremeyen Allah'tan başka şeylere mi yalvaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, ökçelerimiz üzerinde geriye dönüp, şeytanların ayartarak şaşkın bir halde çölde bıraktıkları arkadaşlarının ise 'bize gel' diye doğru yola çağırdıkları kimse gibi (şaşkın bir duruma) mı düşelim?' De ki: 'Yol gösterme, ancak Allah'ın yol gestermesidir. Bize, âlemlerin Rab-bine teslim olmamız emredildi...'"(6: 71-72). "De ki: 'Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan başka dost mu edinirim?' 'Doğrusu ben ilk müslüman olmakla emrolundum' de. Asla ortak koşanlardan (müşriklerden) olma!" (6: 14). "De ki: 'Allah her şeyin Rabbi iken, ben O'ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O, ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.' " (6: 164). Hacc Suresi'nde de şöyle denmektedir: "Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların bir çoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun? İnsanların bir çoğu da azabı hak etmiştir. Allah'ın alçalttığı kimseyi yükseltebilecek yoktur. Doğrusu Allah ne dilerse yapar." (22: 18). İnsan Nefsi. İnsanlar kendilerine baktıklarında da aynı gerçeği görebilirler. "Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalp vermiştir!' (16: 78). Vakıa Suresi'nde de şöyle denmiştir: "Sizi yaratan Biziz; halâ tasdik etmez misiniz? Gördünüz mü (rahimlere) akıttığınız meniyi. Onu (insan biçiminde) siz mi yaratıyorsunuz? Yoksa Biz miyiz yaratan? Aranızda ölümü Biz takdir ettik; ve Biz, dilediğimiz şeyi yerine getirmekten aciz de değiliz. Kılıklarınızı değiştirmeye ve bilemeyeceğiniz bir surette sizi yaratmaya da gücümüz yeter. And olsun ki ilk yaratılşı bilirsiniz, yine de düşünmez, misiniz?" (56: 57-62). İnsanlık Tarihi. Kur'an-ı Kerim, insanlığın bütün tarihini izah etmektedir; yeryüzünde değişik insan, kültür ve medeniyetlerinin nasıl geliştiğini ve bunların İlâhî Kanunlar'a karşı geldiğinde nasıl helak olduklarını anlatmaktadır. Hud Peygamber, Ad KavmU ne önderlik için gönderilmiş, fakat onlar tarafından reddedilmesi üzerine Allah da onları helak etmiştir. (7: 65-72). Semûd Kavmi de, Allah'ın arzında yaşamalarına rağmen Allah'ın haram kıldığına yönelmiş ve kendilerine gönderilen Peygamberi (Salih) inkâr etmişlerdi. (7: 73-78). Lut Peygamber de aynı şekilde halkı tarafından inkâr edilmiş ve kendinden öncekilerin akıbetine uğramıştı. (7: 82- 84). Medyen halkına da Şuayb Peygamber gelmişti. Onlar da daha iyi bir tutum göstermemiş ve mahvolmuştu. (7: 90-92). Firavun ve halkı da Musa'yı reddetmişler, ama onların sonu da aynı olmuş ve boğulmuşlardı. (7: 103-136). Dünyaya, Allah'ın hükmüne uymayan ve Peygamberlerini reddeden insanlar gelmiştir: "Rabbinin Ad (Kavmin) e ne yaptığını görmedin mi? Yüksek sütunlarla dolu İrem'e? Ki şehirler arasında onun eşi yaratılmamıştı. Vadide kayaları kesip yontan Semud halkına, azan ve aralarda bozgunculuğu arttıran sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'a Rabbinin ne yaptığını görmedin mi?" (89: 6-14). Kur'an-ı Kerim, insanları arzda seyahat etmeye ve Peygamberlerini reddeden milletlerin sonlarını görmeye davet etmektedir: "Yeryüzünde gezin, suçluların sonunun nasıl olduğunu görün." (27:69). Kur'an-ı Kerim onları dine uymamanın kötü sonuçları bakımından uyarmakta, Allah ve rasulüne (elçisine) uymalarım öğütlemektedir: "Onlar, bulut gölgeleri içinde, Allah'ın azabının ve meleklerin tepelerine İnip işin bitmesini mi bekliyorlar? Bütün işler Allah'a dönecektir:' (2: 210). A'râf Suresi'nde şöyle buyurulmaktadır: "Onlar yer ve göklerde Allah'ın yarattıklarını görmezler mi? Onların süresi de sona geliyordur. Bundan sonra hangi davete inanacaklar?" (3: 190). Kur'an-ı Kerim,, onlar için son sözünü söylemiştir: " 'Şahit olarak hangi şey daha büyüktür.' de. 'Allah benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu; Allah'la beraber başka tanrılar bulunduğuna siz mi şahitlik ediyorsunuz?' de. 'Ben şehadet etmem' de . 'O ancak tek bir Tanrı'dır, doğrusu ben şirk (ortak) koşmanızdan uzağım' de." (6: 19) Mücadele Suresi'nde ise şu ifade bulunur: "Göklerde olanları da, yerde olanları da Allah'ın bildiğini bilmez misin? Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlak O'dur; bunlardan az veya çok ne olursa olsunlar, nerede bulunursa bulunsunlar, mutlaka onlarla beraberdir. Sonra, kıyamet günü, işlediklerini onlara haber verir. Allah her şeyi bilendir." (58: 7). Bütün bunlardan Muhammed'ın kâinatın Yaratıcısı olan Allah'ın ra-sulü olduğu ve onun söylediklerinin kendine O'nun tarafından vahyedilen olduğu anlaşılmaktadır. Belirli Özellikler. Kur'an-ı Kerim'de, insanoğluna gösterilen ve her zaman için mucize olan belirli özellikler vardır. Herkese Eşit Teklif. Kur'an-ı Kerim'in büyük bir harikası farklı zekâ ve bilgi düzeyindeki insana eşit teklifte bulunmasıdır. Her tür insan, düşünür, eğitimci, mutasavvıf, bilim adamı ve sokaktaki her insan gibi din âlimleri Kur'an-ın lisan ve hitabına eşitçe tâbidir. Daha yüksek idrak düzeyindeki insanların sıradan İnsandan daha fazla kur'an-ı Kerİm'i anlayabilecekleri ve Kur'an'ın etkilerinin onlar üzerinde daha yoğun olacağı doğrudur. Ama her şeye rağmen Kur'an'ın İnsanlara ulaştırdığı mesaj ve bunun sonuçları evrenseldir. Çok bilgili ve zeki bir insandan daha çok, sıradan insana hitap eden bazı ayetler vardır. Aynı şekilde sıradan insanlardan ziyade bilgili insanlara hitap eden bazı ayetler vardır. Her iki türde de insanlar bir mükâfat ve teklife mazhardırlar. Tur Suresi'nde aldığımız ayetler bilgili insanlardan çok sıradan insanın dikkatini daha fazla çekicidir. Ancak bunlar tüm insanlar için bir sevinç kaynağıdır: "Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerİnin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. Onlara şöyle denir: "İşlediklerinizden ötürü dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için' Onlara ceylan gözlü eşler veririz." (52: 17-20 ve benzer olarak 56: 27-33) Kur'an-ı Kerim'in üslup, güzellik ve belagat olarak hiçbir lisanda ulaşılamamış ve herkesin dikkatini çeken bir mucizevî yöntiivardır. "Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; ne doğuda, ne de batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdey-se yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. O, her şeyi bilir?' (24: 35). Bu ayetin evrensel bir hitabı vardır. Fakat, ilmi yaklaşımı ve manevî havası ilim adamı ve mutasavvıfları hayran bırakmaktadır. Belagat ve hitabeti asırlarca bilim adamı ve entellektüelleri hayran bırakmıştır. Ve onun Mesaj'ı din âlimlerine olduğu gibi, tasavvufa da ilham kaynağı olmuştur. Her bilgi düzeyinden insan onun ahenkli üslubu, tarzı ve güzelliğinden aynı şekilde zevk almış kendi kabiliyetince, onun Mesajı'na kafa yormuş, uygulamaya ve sindirmeye çalışmıştır. Ancak, herkes için o günümüze dek hep bir harika ve hikmet olarak kalmıştır. Kur'an-ı Kerim'in bir başka ayetindeki haşmet ve ihtişam, din konusuna yabancı olan birinde bile hayranlık uyandırır: "Allah, O1 ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, yarattıklarının bütün işlerinde hâkim ve kaim olandır. Göklerde ve yerde olan ancak O'nundur, O'nun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir? Onların önlerinde ve arkalarındaki gizli ve aşikâr her şeyi bilir. Dilediğinden başka hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsüsü (İlâhî ilim ve kudreti) gökleri ve yeri kaplamıştır. Onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." (2: 255). Onun muhteşem anlamı ve muhteviyatına tercüme ile ulaşılamaz. Ve onun ahenkli üslubu, tarzı ve güzelliği insan zekâ ve zihninin üretebileceği bir düzeyde değildir. Arapça Âliy (yüce) Azîm (büyük) gibi orijinal kelimeleri diğer lisanlarda tam olarak ifade etmek mümkün değildir. Zekâ ve bilgi düzeyi ne olursa olsun, onun verdiği huşu ölçülemez. Onun bir benzerini hatta yakınını çıkarmaya insanın gücü ve tahayyülü yetmez. O, insanlık için daima rehberlik yapacak bir mucize olarak kalacaktır. Kur'an-ı Kerim âşıkları için, Rahman Suresi'nden bazı ayetleri aşağıda sunacağız. Çok kaba, basit ve cahil biri dahi onun güzelliğini, ihtişam ve ahengini, üslup ve belagatını mutlaka farkedecektir. "Acı ve tatlı sulu iki denizi birbirine kavuşmamak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır; birbirinin sınırını aşamazlar. Öyleyken Rabbi-nizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? İkisinden de inci ve mercan çıkar. Şimdi Rab-binizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Denizde koca dağlar gibi akıp giden yüksek gemiler de O'nundur. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Yeryüzünde bulunan her şey yok olacaktır. Yalnız Rab-binin, celâl ve ikram sahibi yüzü (zâtı) baki kalacaktır. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O'ndan isterler (çünkü tüm varlıklarını O'na borçludurlar), O, her-gün (her an) yeni bir iştedir (kimilerini yaratırken, kimilerini öldürür, her an hayatı tazeler, bir hâli giderir, başka hâller getirir). Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Ey insan ve cin toplulukları! Sizin de hesabınızı ele alacağız. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin bucaklarından geçip, gitmeye gücünüz yeterse, geçin gidin. Ancak kudretle geçebilirsiniz. Şimdi, Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr ediyorsunuz?" (55: 19-34). Bu ve Kur'an-ı Kerim'deki diğer ayetler nesiller boyu insanlığa zevk ve tefekkür kaynağı olmuştur. Bunların güzellik ve ihtişamını herkes kendi algılama ve kabiliyetine© duymakta ve İlâhî Vahiy ve Nur ile kendini namütenahi zenginleştirmektedir. İnsan mahsulü hiçbir edebi eser, kitleleri her bakımdan, bütün hayatlarını, değerlerini, alışkanlık ve geleneklerini ve hatta hayat tarzlarını tamamen değiştirecek şekilde böylesine derinden etkilememiştir. Kur'an-ı Kerim, kitlelerin kültürel eğilimlerini ve medeniyetleri yeni bir yönde bütünüyle değiştirmiştir. Bunların yanında, insanlık kültürüne pek çok yönden ölümsüz bir etki bırakmış ve safha safha modern çağın yolunu açan bilimsel araştırmaya yeni bir yön ve saik vermiştir. Bu da, Muhammed'ın Allah'ın elçisi ve İlâhî vahye mazhar olduğuna akıllarda kuşku bırakmamaktadır. Aksi halde, onun, Kur'an gibi bir mucizeyi kendisinin ortaya çıkarması imkânsızdır. Tarihte, muhtelif kişiler Kur'an-ı Kerim'in mucizevî yönünü ve insan aklıyla meydana getirilemiyeceğini kabul etmektedirler. "O halde, şayet Kur'an onun kendi uyarlamasıysa, başka bir insan da ona rakip olabilir. Eğer rakip olamazlarsa (ki olamadıkları aşikârdır), Kur'an'ı apaçık bir mucize olarak kabul etsinler." (Gibb, H.A.R., Mohemmedanism, Londra, 1953, ss. 33). Diğer bir hıristiyan bilim adamına göre, "Edebî açıdan baktığımızda, Kur'an saf Arap dilinin yarı şiir, yarı nesir, en güzel örneğidir... Ona eş değer bir eser ortaya koymak için her ne kadar teşebbüsler yapılmışsa da onun kadar mükemmeli başarılama-rnıştır." (Arbuthnot, F.F., The Construction of the Bible and the Qur'an, Londra, 1885, s. 5). Ve Dorman da şunları yazmıştır: "O (Kur'an), Cebrail tarafından harfi harfine Muhammed'e indirilen Tanrı'nın vahyidir. O, kendisine ve Tanrı'nın peygamberi Muhammed'e şahitlik eden, daima var olacak bir mucizedir. Onun mucizevî niteliği, kısmen en ufak bölümü (suresi) ile mukayese edilebilecek bir benzeri ne insan, ne de cinler tarafından ortaya konabilen, mükemmel ve yüksek üslup ve tarzında yatmaktadır. Kur'an1 in mucizevî yönü, kısmen de onun öğretisinin muhtevasında, gelecek hakkındaki haberlerinde ve okuma yazması olmayan Mu-hammed'in kendisinin asla uyduramayaca-ğı kadar şaşırtacak derecede doğru bilgi ihtiva etmesinde yatmaktadır." (Dorman, Henry Gaylord, Tovvards Understanding İslam, New York, 1948, s. 3.) Paul Casanova1 nın görüşüne göre, "Muhammed'den, dininde yetkinliğinin İsbatı olarak ne zaman mucize istenmişse, Muhammed Kur'an'ın tertip ve emsalsiz mükemmelliğini onun İlâhî Menşei'ne bir delil olarak belirtmiştir. Haddi zatında, gayrı müslimler için dahi hiçbir şey Kur'an'ın lisanından daha güzel değildir." (L'Enseignement de l'Arabe ou Coilege de France in Lecon d'Ouverture,). James A. Mİchener de şöyle demektedir: "Kur'an herhalde dünyanın en fazla okunan ve mutlaka en fazla ezberlenen; herhalde insanların günlük hayatında en fazla etkin olan kitaptır. O, yüce bir üslupta, ne şiir, ne de nesir olarak yazılmış, fakat işitenleri iman vecdine yücelten bir kabiliyettedir... İşte, tek Tanrı'ya bağlanmanın ilâve olarak fiilen uygulanan kurallarla birleşmesi, Kur'an'ı tek kılmıştır." (İslam/The Misunderstood Reli-gion, Okuyucu Özetinde, —Amerikan Basımı, Mayıs, 1955). Başka bir bilim adamına göre, "Orijinal Arapça haliyle Kur'an çekici bir güzelliğe ve kendisinden çıkan bir cazibeye sahiptir. Veciz ve yüce bir üsluptaki ifadesi, özlü, manalı ve çoğu zaman kafiyeli cümlesiyle, kelimelerin tercümesiyle anlatılması kesinlikle imkânsız olan Kur'an, etkileyici bir güce ve patlayıcı bir enerjiye sahiptir." (Naish, John, The Wisdom of the Qur'an— Oxford, 1937— Giriş, sh. 8) |