Konu Başlığı: Kurâ'ın Çağrısı Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 15 Ağustos 2012, 13:48:56 Kur'ân'ın Çağrısı Kur'ân'da, hayatın bu yönü kadar üzerinde durulan başka bir şey yoktur. Kur'ân'ın, tek bir fırkaya veya topluluğa ait hiçbir dini benimsemediği tekrar tekrar beyan edilmektedir. Öte yandan Kur'ân indiriliş gayesinin, bütün fırkacılıklara son vermek ve bütün insanlığı tek bir yola, yenilik tanımayan, fakat tabiatı gereği tarih boyunca aynı kalan gerçeğin yoluna, bütün peygamberlerin insanlığı davet ettiği yola iletmek olduğunu beyan etmektedir. "O size, dinden Nuh'a tavsiye ettiğini sana vahy ettiğim izi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi şeriat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: 'Dini doğru tutun (Allah'ın birliğine inanın ve O'nun gönderdiği hükümlere teslim olun. Hurafeler karıştırıp dini bozmayın) ve onda ayrılığa düşmeyin). (İşte Allah'ın gönderdiği bütün dinlerin temeli budur.)" (42: 13). "Biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Nitekim, İbrahim'e, İsmail'e, İs-hak'a, Yakub'a, Sıbtlara (Yakuboğullarma), İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'a da Zebur'u vermiştik." (4: 163). "Daha önce sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyetmiştik)." (4: 164). "Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, (bir tek topluluktan ibarettir. Aralarında din ve inanç ayrılığı yoktur. Çünkü hepsi, tek makbul din olan İslâm'a inanmaktadır.) Ben de sizin Rabbini-zim, benden korkun." (23: 52). En'am sûresinde Kur'ân, daha Önceki peygamberlerden bahsederek, İslâm peygamberi Hz. Muhammed'e şu sözlerle hitap eder: "İşte onlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Onların yoluna uy.." (6: 90). Kur'ân öğretisinin birinci prensibi, bütün dinlerin elçilerini tasdik etmek, temelde aynı olan öğretilerini tasdik etmek ve onlar tarafından gösterilen yola itaat etmektir: "De ki: 'Allah'a, bize İndirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve sıbtlara (Yakuboğullarından türeyen kabilelere) indirilene; Musa'ya, isa'ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık; onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz O'na teslim olanlarız!" (3: 84). Yukarıdaki ayette geçen "Onlar arasında bir ayırım yapmayız!" ifadesinin Kur'ân'da daha birkaç yerde tekrarlanmasındaki gaye, Kur'ân'ın, gerçeğin taşıyıcısı olarak bir peygamberi diğerinden üstün görme veya birini kabul edip, diğerini reddetme eğilimini tasvip etmediğini göstermektedir. Kur'ân, Allah'ın emrettiği yolu izlemeyi dert edinen herkesi, bütün peygamberleri, onlara vahyedilmiş bütün kitapları ve bu kitapların ihtiva ettiği temel gerçeği, ne zaman gelirse gelsin ve hangi dilde olursa olsun kabul etmeye çağırmaktadır. "Elçi, Rabb'inden kendisine indirilene inandı, mü'minler de. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. 'O'nun elçilerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız' (dediler). Ve dediler ki: 'İşittik, itaat ettik!' Rabbimiz, (bizi bağışlamanı dileriz! Dönüş(ümüz) sanadır!" (2: 285). Burada Kur'ân şunu söylemektedir: "Allah birdir; O'nun hakikati birdir ve bu insanlara farklı dillerde sunulmuştur. Fakat siz bir peygamberi kabul edip, diğerini reddediyorsunuz. Temel mesajı bir yerde kabul edip, aynı mesajı başka bir yerde reddediyorsunuz." Başka bir ifadeyle, siz aynı şeyi hem kabul ediyor, hem reddediyorsunuz. Böyle bir tavır muhakkak ki, mesajın kendisinin inkârıdır. Kur'ân'a ilâhî hakikat, Allah'ın evrensel bir armağanıdır. Herhangi bir ırkın, milletin veya dinî grubun tekelinde değildir veya yalnızca bir dilde indirilmemiştir. Şüphesiz siz kendi aranızda, ulusal, coğrafi ve ırki sınırlar oluşturdunuz. Fakat böyle yapmakla ilâhî hakikati parçalayamazsımz. Bu hakikat, ulusal damgayı taşımaz; ırk, coğrafya ve fırka bağını kabul etmez. Allah'ın yarattığı güneş gibi, yerkürenin her köşesinde doğar ve her noktasını aynı derecede aydınlatır. Eğer bu hakikati elde etmek istiyorsanız onu belirli bir köşede aramayın. O her yerde görülebilir ve her çağda kendini gösterebilir. Kavimlerinize, vatanlarınıza, dillerinize veya fırkalarınıza tapmayın. Siz yalnız Allah'a tapmalı ve O'nun evrensel hakikatine saygı göstermelisiniz. Allah'ın hakikati nerede ve ne sekide bulunursa bulunsun sizin hazinenizdir, sizler de bu hakikatin mirasçısısınız. Kur'ân, peygamberler arasında fark gözetmenin, Din'i ve onları fark gözetmeden takdir eden Allah'ı inkâr olduğunu tekrar ve tekrar ifade etmektedir. Bu yüzden insan için ancak iki yol vardır. Biri, bütün peygamberleri kabul etmek, diğeri reddetmektir. Bir peygamberin reddi bütün peygamberlerin reddi demektir: "Onlar ki Allah'ı ve elçilerini inkâr ederler, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isterler, 'kimine inanırız, kimini inkar ederiz!' derler; bu ikisinin (inanmakla inkârın) arasında bir yol tutmak isterler. İşte onlar gerçek kafirlerdir. Biz de kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlanıl sızdır! Ve onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar, onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmadılar, işte onların da (Allah), pek yakında mükafatlarını verecektir. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (4: 150-152). Kur'ân'm ikinci sûresinde gerçek mü'minlerin yolundan bahsedilmektedir: "Sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar; âhirete de kesinlikle iman ederler. İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzerinedirler ve umduklarına erenler, işte onlardır!" (2: 4-5). Kur'ân şunu sormaktadır: "Eğer siz kâinatı Yüce Allah'ın yarattığını ve kâinatı koruyanın O olduğunu inkâr etmiyorsanız, o zaman O'nun bildirdiği hayat yolunun tek olduğunu veya insana bir tek yolla gönderildiğini neden inkâr ediyorsunuz?" Kur'ân ayrıca şöyle demektedir: "Hepiniz için tek Allah vardır. Hepiniz O'na inanıyorsunuz. Manevî liderleriniz hepinize aynı temel gerçeği öğretti. Öyleyse, sadece Kendisine baş eğmenizi ve toptan Kendisinin ipine sarılmanızı emreden tek Allah adına, neden birbirinize kin besliyorsunuz?" "De ki: 'Ey Kitâb ehli, Allah'a bize indirilene ve bizden Önce indirilene inandığınız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa sizin çoğunuz yoldan çıkmıştır." (5: 59). "Şüphesiz, Allah benim de Rabb'im, sizin de Rabb'inizdir, O'na kulluk edin!' İşte doğru yol budur." (19: 36). "Söyle (onlara): 'Allah, bizim ve sizin Rabb'iniz iken, O'nun hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız." (2: 139). Kur'ân, "Allah, bizim ve sizin Rabbiniz iken O'nun hakkında bizimle tartışıyor musunuz?" ve "Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir." gibi âyetleri kullandığı zaman, herkes için ancak bir Allah'ın varolduğunu ve her amelin bir karşılığı olduğunu vurgulamayı amaçlamaktadır. Bundan dolayı Kur'ân şu soruyu sormaktadır: "Allah ve din adına neden bütün bu gerginlik ve bu savaş?" Kur'ân, tekrar ve tekrar öğretisinin insanı Allah'a inanıp dürüst yaşamaya ve hiç kimsenin dinini veya kurucusunu kınamamaya çağırmaktan başka birşey olmadığım beyan etmektedir. Kur'ân, bütün dinlerde var olan temel mesajı tasdik ettiğini ve onu kendi mesajı olarak insanlara takdim ettiğini açıklamaktadır. Kur'ânî tavır bu olduğuna göre, Yüce kitabımız "diğer dinlerin takipçileri neden Kur'ân'a savaş açıyorlar?" diye sormaktadır. Kur'ân, diğer dinlerin takipçilerinin, kendisini tamamiyle yepyeni bir inanç sistemi olarak kabul etmelerini hiçbir zaman istememiştir. Tam tersine, önce içine düştükleri bütün sapıklıkları terkederek kendi asıl dinlerine dönmelerini ve asıl itikadlarına sımsıkı bağlanmalarını istemektedir. Kur'ân şöyle demektedir: "Eğer öyle yaparlarsa, aynı zamanda Kur'ân'ın amacına hizmet etmiş olurlar; çünkü, bir kere bir insan dininin bozulmamış aslına dönerse, orada, Kur'ân'ın ihya ve tasdik etmek için geldiği şeyden başka bir şey olmadığını görecektir." Kur'ân, mesajının yeni bir mesaj olmadığını, daha önceki peygamberlerin getirdiğiyle aynı olduğunu belirtmektedir: "De ki: 'Ey Kitâb ehli, siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz.' (Ey Muham-med), Rabb'inden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkarını artıracaktır. Sen o kâfirler toplumu için üzülme! İnananlar, ya-hudiler, sabîiler ve hıristiyanlar(dan) Allah'a ve âhiret gününe inanan ve iyi işler yapanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." (5: 68-69). Kur'ân indirildiği zaman, itikadlarının ruhu henüz yaşayan ve itikadlannın temel öğretile-rini yerine getiren diğer dinlerin takipçilerinin Kur'ân tarafından açıkça övülmesinin sebebi budur. Kur'ân bu takipçilerin sayısının az olduğunu, çoğunluğun asıl inançlarından saptığını belirtmektedir: "Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır. Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötülükten men'ederler; hayır işlerine koşuşurlar. İşte onlar iyilerdendir. Yaptıkları hiçbir iyilik inkâr edilmeyecektir. Şüphesiz Allah, (günahlardan) korunanları bilmektedir." (3: 113-115). "İçlerinde (ileri geri gitmeyen) mu'tedil bir ümmet var, ama çoğu, ne kötü işler yapıyorlar?" (5: 66). Kur'ân, ne zaman daha önce vahyedilmiş kitapları tasdik etmek ve inkar etmemek için geldiğini söylüyorsa ve o kitapların takipçilerini Kur'ân'a da inanmaya çağırıyorsa, bunu sadece Kur'ân'ın onların itikadına düşman hiçbir şey anlatmadığını veya onları itikadlarından döndürmeyi amaçlamadığını, bilâkis inançlarına sadık kalmalarına yardım ettiğini vurgulamak için yapmaktadır. Bu yüzden, hayret nidası taşıyan bir ifadeyle şu soruyu sormaktadır: Neden o zaman onlar Kur'ân'ı karşı savaş ilân ediyorlar veya neden onunla çatışıyorlar? |