๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Ağustos 2012, 19:37:45



Konu Başlığı: Kur'ân Ve Bilim
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Ağustos 2012, 19:37:45
Kur'ân Ve Bilim

Varlığın birliği (vahdet ilkesi), bilimin oldu­ğu kadar İslâm'ın da kabulü vazgeçilmez bir esasadır. Kur'ân'm dayanağı oldukça basittir. "Eğer yerde, gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) bozulup git­mişti." (21: 22). Bu ayet, Allah'tan başka ilâhların olması durumunda kâinatta uyum­suzluğun başgöstereceğini ve bütün istikra­rının ve düzeninin kaybolacağım vurgula­maktadır. Aynı şekilde, bilim de benzeri istikrarlı kanunların işlediği kâinatı bir birlik içinde görmekte ve öyle sunmaktadır. Kâina­tın her yerinde tam bir uyum ve dayanışma vardır. Bu kuşatıcı birlik içinde, her parçanın kendisine özel bir bütünlüğü vardır ve hepsi ahenk içinde daha büyük bir bütüne uymakta­dır.

Bilim ve din arasındaki fark, bilimin sadece-zahiri dünyanın açıklanması ile ilgilenmesi, dinin ise bunun ötesine geçmesidir. Aslında din bilimin bittiği yerde başlamakta ve görü­nen âlemin kendi içinde bir bütün olduğunu vurgulamaktadır, halbuki bu gerçek bize, al­gıya dayanan deneyin bir tesbiti olarak sunulmamaktadır. Kur'ân'a göre, fizikî, zihnî ve manevî dünyalar, irâdesi yüce olan yaratıcı­nın tek kanunu tarafından birleştirilmiştir: "Güneşi, ayı ve yıldızları buyruğuna boyun eğmiş vaziyette (yaratan O'dur). İyi bilin ki yaratma ve emir O'nundur." (7: 54). Aslında tek ilâh inancının, kâinatın birliği şeklindeki temel amentüsü, son uzay araştırmalarıyla da doğrulanmaktadır. Ünlü bir felsefe tarihçisi olan profesör Hoffding, Batı'daki tek tanrı İnancının, varlığın birliğine dayanan ve onu her adımda doğrulayan bilimsel gelişmeler­den sonra, çok büyük bir merhale katettiğini kabul etmektedir. Ona göre, bilimin birleyici-liği ile dinin tek tanrıcılığı birbirine çok yak­laşmıştır. Bilim, bütün kâinata tek bir kanu­nun hükmettiğini ve en ilgisiz görülen bir hâdesenin bile aynı kanuna sebeplik ilkesi ile bağlandığını ve tâbi olduğunu doğrulamakta­dır. İslâm da fizikî âlemde her yere birlik aki­desinin nüfuz ettiğini ve her şeyin ona itaat ettiğini, fakat yaratıcının emri ile bağlandığı­nı belirtmektedir.

İslâm bu tek tanrı inancının insanlık kadar es­ki olduğunu, bütün peygamberlerin tevhid akidesine inandıklarım ve kavimlerine öğret­tiklerini ifade etmektedir. Bilim son zaman­larda İslâm'a yaklaşmışsa da, bilimin birlik düşüncesi tek tanrı düşüncesi ile aynı değil­dir. Çünkü fizikî varlığın ve fenomenin birli­ğinin Ötesine geçmemektedir, fakat bu, ona doğru bir adımdır.

Allah'ın akıl ile kavranamayacağı doğrudur. İşte bu yüzden İslâm, Allah'ın zâtının insan tarafından bilinemiyeceğini ve anlaşılamaya-cağını kesinliğe kavuşturmuştur: "O, yaratan, var eden, (varlığa getirdiklerine) şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Gökler­de ve yerde bulunanların hepsi O'nun sânının yüceliğini anarlar. O, aziz (mutlak galip), hâkim  (hükümdar,  herşeyi hikmetle yapan)dır." (59: 24). Bütün mükemmellikler O'nun Zâtında toplanmıştır, insanî değerler fâni ve eksik olduğu halde, bütün mükem­mellikler O'na aittir. İnsanın derecesinin yük­selmesi için, Allah'ın sıfatları insana mükem­mel idealler ve ebedî değerler olarak sunul­muştur.

Platon (Eflâtun), en yüksek ideanm yani bü­tün diğer değerlerin kaynağının "iyi" olduğu­nu söylerken Allah'ın sıfatlarının bu yönünü çok iyi tespit etmiştir. Platon tarafından sunu­lan üç yüksek değer şunlardır: Doğruluk, Gü­zellik ve İyilik; mutluluk bu değerleri kabul etmenin bir sonucudur. Başka bir ifadeyle, bu kabulün bir yan ürünüdür. Kur'ân bunu şu basit sözlerle sunmaktadır: "Onlar iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler an­cak Allah'ı anmakla huzur bulur." (13: 28).

Kur'ân-ı Kerîm, Allah'ın hakikat, iyilik, mu­habbet, af, güzellik ve rahmet sıfatlarıyla do­ludur. O'nun rahmeti herşeyi kuşatmaktadır (40: 7). İslâm insanları, hayatlarını, sonsuz idealler olarak Allah'ın sıfatlarına göre şekil­lendirmeye gayret etmeye, böylelikle kısmen de olsa bu sıfatları yaşamalarını teşvik et­mektedir. Bu yöndeki çaba sadece maddî ilerlemeyi teminat altına almaz, aynı zaman­da dünyada gerçek barış ve huzuru sağlar.