๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 08 Haziran 2012, 17:37:17



Konu Başlığı: Kozmoloji
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 08 Haziran 2012, 17:37:17
Kozmoloji

Kozmoloji, İslâm'da bütün bilimlerin başla­ma noktasıdır ve "Bir", görünmez, fakat her yerde mevcut olan Allah'ın, mükemmel dün­yasının yaratıhşıyla ilgilenir. "Allah'tan baş­ka ilâh yoktur. Hz. Muhammed O'nun elçisidir." Bu doktrin, ilmî bilginin ana tema­sıdır; çünkü "Bütün kâinat, BİR ALLAH tarafından yaratılmıştır ve çok büyük olma­sına, hiyerarşik yapısına rağmen Allah'ın bir­liğini yansıtır." Kur'an, kâinatın bu büyük gerçeğini şu şekilde ifade eder: "Allah O Al­lah'tır ki, kendinden başka hiçbir ilâh yok­tur. O, ezelî ve ebedî hayat ile bizatihî diri­dir, (bakidir). Zat ve Kemâl sıfatlarıyla ya­ratıkların bütün işlerinde hâkim ve kaimdir, her şey O'nunla kaimdir. O'nu ne bir. dal­gınlık, ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nun. O'nun izni ol­madıkça katında kim şefaat edebilir? O, bü­tün varlıkların önlerinde ve arkalarındaki gizli ve aşikâr her şeyi bilir. Onlar (varlıklar-yaratıklar) ise, Allah'ın dilediği kadarından başka İlâhî İlim'den hiçbir şey kavrayamaz-lar. O'nun kürsüsü (mülk ve saltanatı) gök­leri ve yeri çevrelemiş, kaplamıştır. Gökleri ve yeri korumak, gözetmek, O'na zorluk ve ağırlık vermez. O, çok yüce, çok büyüktür." (2: 255).

Bu, açık olarak gösterir ki, kâinatın esas noktası Allah'ın 'Kontrol eden otorite olma­sıdır.' Bu keyfiyet "îslâmî Vahiy prensipleriy­le ve de Kur'an'ın batınî mesajı ile onun ta­mamlayıcısı olan peygamberin derunî öğre­tisinden açığa çıkan metafizikle doğrudan il­gilidir" (Islamic Science, s. 28-30). Kâinatın incelenmesi, insanı sonunda başladığı yere: 'Allah'ın Birliği, bütün kâinatın O'nun di­rekt emir ve kontrolü altında olması ve Al­lah'ın yerde ve göklerde olan her şeyden ta­mamıyla haberdar olması' gerçeğine geri gö­türür. "Göklerle yeri ve aralanndakileri altı günde yaratan O'dur. Sonra arşa (kudret ve saltanatı ile) hükmeden odur. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve ona yükseleni hep bilir. Her nerede olsanız (ilim ve kudre­ti) sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıkla­rınızı görendir. Bütün gökleri ve yerin mül­kü O'nundur; ve bütün İşler O'na döndürü­lür. Geceyi gündüze katar, gündüzü de ge­ceye kadar. O, kalplerde olanı bilendir." (57: 4-5-6).

Göklerde ve yerde Allah'tan gizlenen hiçbir şey yoktur. "Şüphe yok ki, senin Rabbin, on­ların kalplerinin gizlediklerini ve açıkladık­larını tamamen biliyor. Yerde ve gökte hiç­bir sır yoktur ki, açık bir kitapta olmasın." (27: 74-75). Sure-i Yunus'da biz tekrar şun­ları okuruz: "Sen herhangi bir işte bulun-san, Kur'an'dan her ne okusan, sen ve üm­metin herhangi bir amel yapsanız, siz ona dalıp dururken, muhakkak biz üzerinizde şa­hit bulunuruz. Ne yerde, ne gökte zerre ağır­lığınca hiçbir şey Rabbinizden gizli kalmaz.; ne bundan daha küçük, ne de daha büyük... Ancak bunların hepsi açık bir Kitap'ta (Levh-i Mahfuz) yazılıdır." (10: 61).

Allah'ın ilminin büyüklüğü ve derecesinin bir nebzesi Kur'an'ın aşağıdaki ayetinde şöyle anlatılmaktadır: "Görmez misin? Allah hem göklerdekini, hem yerdekinİ bilir. Herhangi bir üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördün­cü mutlak O'dur (Allah). Beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O'dur; bunlardan daha az, daha çok oluyor mu, muhakkak O, her nerede olsalar, onlarla be­raberdir.'Sonra bütün yaptıklarını, kıyamet günü, kendilerine haber verir. Haberiniz ol­sun ki, Allah, her şeyi bilendir." (58: 7).

Kur'an-ı Kerim'in üzerindeki çalışmalar, kâ­inatın muhtelif taraflarını açıklayıp tasvir ederek, pekçok bilimin büyümesini sağlayan, bilgiyi ve araştırmayı teşvik etti. Fakat bu bi­limler, kâinatın, bir tek Allah tarafından ya­ratılması, kontrol edilmesi ve yönlendirilmesi yüzünden tamamen birleşiktir. Bunun sonu­cu olarak, "Islâmî kozmoloji ve kozmografi, farklı şekillerde, coğrafyadan simyaya ka­dar değişik İslâmî bilimler için temel, kalıp ve prensip olarak hizmet etmiştir. Bunlar, belli bilimlerle İslâm prensiplerini birbirine bağlamayı ve İslâm Medeniyeti'nde bir bü­tünlük sağlamayı mümkün kıldı. Bu mede­niyette, farklı bilimler, İslâm'ın bütünlüğü­nü yitirmeden yeşermiştir ve tabiat, insan ile onun doğal ve kozmik çevresi arasındaki ahengi bozmadan incelenmiştir.

Kur'an-ı Kerim, kâinatın temel oluşma İşle­minden ve bu âlemlerdeki dünyaların en son tertibinden bahseder. "Sonra (Allah), duman halinde olan göğe yöneldi, ve ona arza 'İki­niz de isteyerek veya istemeyerek gelin, mey­dana çıkın' dedi. Onlar da: 'Biz isteyerek gel­dik.' dediler. Böylece gökleri, yedi kat gök olarak iki günde yarattı. Bir de her gök eh­line emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle (yıldızlarla) donattık, onu (afet­lerden) koruduk. İşte bu, Azîz, Alîm olan Allah'ın takdiridir." (41: 11-12). Yine aşağı­daki ayette kâinatın oluşma işlemine ait bil­gi vardır: "İnkâr edenler görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Halâ inanmıyorlar mı?" (21: 30).

Kur'an, pekçok olayda, yedi kat göğün ya­ratılışından bahseder; fakat biz "yedi1 kat gÖk"ün önemini tam olarak anlamıyoruz. 'Yedi' sayısı göklerin gerçek sayısını ifade eder veya "göklerin" çokluğu gerçeğini or­taya koyar. Kur'an, sayıları, bir şeyin çoklu­ğunu anlatmak için kullanır. O zaman ' 'gökler"in anlamı nedir? O, "yedi kâinat" mı, ("yedi galaksi" mi demektir.) Her ne hal ise, yedi sayısı, Allah'ın yaratıcılığının, çokluğu­nu, büyüklüğünü ve sınırsızlığım gösterir. (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, s. 1191-1567).

Bakara Suresi'nde şöyle zikrediliyor: "Yer­de ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra semayı kasdetti de onları, yedi gök ha­linde nizama koydu. O her şeyi hakkıyla bi­lendir." (2: 29). Talâk Suresi'nde de şunları görüyoruz: "O Allah'tır ki, yedi (kat) gök yaratmış. Arz'dan da onların mislini... Al­lah'ın emri ve kazası, bütün bunların arasın­da inip duruyor; bilesiniz ki, Allah her şeye kadirdir ve her şeyi ilmi ile kuşatmıştır?' (65: 12). Nuh Suresi'nde de: "Görmediniz mi, Allah göğü yedi kat üzerine nasıl yaratmış? Aralarında aya aydınlık vermiş, güneşin de ışık saçmasını sağlamıştır..." (71: 15-16) bu-yuruluyor. Müminun Suresi'nde ise "Doğ­rusu biz, sizin üzerinizde yedi kat (gök) ya­rattık. Biz yaratmaktan gafil olmadık." (23: 17) şeklinde zikrediliyor.

Son ayette belirtildiği gibi, yaratılışta gözle­diğimiz bir başka husus da, bütün evrende­ki fevkalâde ahenk ve orandır. Her şeyde, gözlenen kanunun Birliğini gösteren, ittifak, birlik ve son derece bir uyum sezilir: "Gök­leri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman­ın yarattığında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü bir çevir bak, (semaya), bir çatlak görebilir misin? Bir aksaklık bulmak için gözünü çevir; tekrar tekrar çevir bak; ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer." (67: 3-4). Bu, kâinattaki esas ve ev­rensel gerçeği ve doğruluğu gösterir. Bütün yaratıklar, büyük veya küçük, canlı veya can­sız, görünür veya görünmez, kâinatın her yerinde bir tek Yaratıcı ve Hakîm'in kanunu­na uyarlar: "Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa hükmeden, gün-jüzü —durmadan kovalayan— gece ile bü-ruyen; güneşi, ayı, yıldızlan, hepsini buyru­ğuna baş eğdirerek var eden Allah'tır. Bilin ki yaratma da, emir de O'nun hakkıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir:' (7: 54). Yunus Suresi'nde: "Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır. İzni ol­madan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Artık İbret almak için düşünmez misiniz?" (10: 3), buyuruluyor. "Allah, gökleri, gördüğünüz şekilde, direksiz olarak yükseltendir. Sonra, Kudretiyle arşa hükmeden herbiri belli bir süreye kadar hareket edecek olan güneş ve ayı buyruğu altına alan işleri yürüten, ayet­leri uzun uzun açıklayan Allah'tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olaraH inanırsınız." (13-2).

Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri, göklerdeki ve yerdeki her şeyinRablerininbir tek kanunu­nu izledikleri hususunda hiçbir şüphe bırak­maz. Onların tümü, hiç tereddütsüz Allah'­ın emrine itaat ederler. Kur'an-ı Kerim, bu­nu şu sözlerle izah eder: "Göklerde ve yer­de kim varsa, ister istemez kendileri de, göl­geleri de sabah-akşam Allah'a secde eder." (13: 15). Nuh Suresi'nde ise: "Göklerde ve yerde olan canlılarla melekler ki, büyüklük taslamaVsızın Allah'a secde ederler. Kendi­lerine hâkim olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar." (16: 49-50) Duyurulmaktadır. Aynı husustan Hacc Su­resi'nde daha geniş şekilde bahsedilmekte­dir: "Görmedin mi, göklerde ve yerde olan ner Şey; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan çok kimseler Al­lah'a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak olmuştur. Allah'ın alçaklığı kim­seyi yükseltebilecek yoktur. Elbette Allah di­lediğini yapar." (22: 18). Kur'an-ı Kerim'in bütün bu ayetleri, yaratılışın bir birlik (vah­det) olduğunu, Yaratıcı'sının kanununa uy­duğunu, şüphe götürmeyecek bir şekilde ortaya koyar. AJcsi takdirde hiçbir yerde kusur­suz bîr ahenk, denge ve oran olamayacaktı. Evrenin çeşitli kısımları arasında tam bir ahenk ve işbirliği vardır. Bütün işler, bir di­ğerinin fonksinonunu tamamlayan bir uyum içindedir.

Bu yaratılış bahsinde, Kur'an'da Allah'ın üç ayrı yaratış kademesi zikrolunur: Göklerde, yerde, gök ve yer arasında. "Bütün gökte olanlar, bütün arzdakiler, bütün bu ikisinin arasındakiler ve toprağın altındakiler hep O' nundur." (20: 6) (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an, s. 1191-1567).

Kâf Suresi'nde de şu şekilde geçer: "Celâ­lim hakkı için, biz göklerle yeri ve araların-dakileri altı günde yarattık; bize bir yorgun­luk da dokunmadı:' (50: 38). "Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan; sonra da arşa hükmeden Rahman'dır." (25: 59). (Aynı mealdeki sözler 32. Surenin 4. aye­tinde de mevcuttur.)

"Biz göklerle Arzı ve aralarındaki şeyleri an­cak hak ve hikmetle yarattık." (15: 85).

Bütün bu ayetlerin hepsi, aşağıdaki ana ger­çekleri ortaya koyar. Birincisi, bütün Yaratı­lış, belirli bir zaman zarfında olmuştur; bu altı günlük bir süredir. İkincisi, göklerin ve yerin yaratılışında, bir üstüste gelme sözko-nusudur. Üçüncüsü, kâinatın orijinal yara­tılışı, daha sonra parçalara ayrılan bir kitle­den olmuştur. Dördüncüsü, Yaratılış Olayı göklerin ve yerin çokluğu fikrini verir. Be­şincisi, göklerin ve yerin yaratılışı arasında bir ara basamak vardır. (Maurice Bucaille, The Bible, The Qur'an, and Science, s. 141-142).

Kur'an-ı Kerim'de insanın arz engellerini kı­rarak, kâinata girdiği ihtimaline dair de bir bahis vardır: "Ey cinler ve insanlar toplulu­ğu! -Gücünüz yeterse, göklerin ve yerin etra­fından çıkıp gidin. Ama Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki..." (55-33). Böylece Kur'an-ı Kerim; insanı, inkılâbçı felşefe ve fikirlerinden dolayı, yaşamın önyar­gı, hurafe ve bilgisizliklerini bir yana bıra­karak, açık bir fikirle İyice düşünerek ger­çekle yüzyüze gelmeye davet eder. Bu, insa­noğlu için, bir üzengi rolü oynar ve ona ye-bi bilgi ufukları açar. "Akıl ve düşünce sa­hibi olan bir kavim için Allah'ın birliğine, kudret ve yüceliğine delâlet eden elbette bir­çok alâmetler vardır." (2: 164), (13: 4), (16: 67); "İyice düşünüp anlayanlar" (6: 65; 6: 98; 9: 81). "Düşünüp, mülahaza eden ve tes­lim olanlar." (2: 266; 10: 24 ve 45: 13). "Gö­ren, anlayan ve idrak edenler." (7: 185; 30: 9 ve 50: 6). Bilenler, gerçekten bilgi ve öğre­nim sahibidirler. Onlar Rablerinin yaratış mucizelerini görür, anlar ve üzerinde düşü­nüp taşınırlar, ayrıca onun önemini kavra­yıp, bundan gerekli dersi alır ve şöyle der­ler: "Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bâtıl şey yaratmaktan münezzehsin. Bizi aza­bından koru." (3: 191; 38-27).

Kâinattaki Genel Gözlemler

Kur'an-ı Kerim, kâinat üzerindeki genel mü­talaasını şöyle belirtir: "Allah, gökleri, gör­düğünüz şekilde direksiz yarattı." (31: 10; 13: 2). Kaf Suresi'nde şöyle denir: "Üstlerinde­ki semaya bakmadılar mı ki, biz onu nasıl bina etmişiz ve onu donatmışız da hiçbir çat­lak da yoktur?" (50: 6). Bakara Suresi'nde ise: "Yerde ne varsa hepsini sizin için yara­tan O'dur. Sonra semayı kasdetti de onları, yedi gök halinde düzenledi..." (2: 29), buyu-rulmaktadır.

Göklerde ve yerde katı bir disiplin ve düzen vardır; bütün semavî cisimler, Yaratıcı'ları-nın İlâhî Kanunu'na tâbidir: "Yine de ki: 'O yedi göğün Rabbi kim? O çok büyük Arşın Rabbi kim!' " (23: 86). Rûm Suresi: "Gök­lerde ve yerde ne varsa O'nundur, hepsi ona boyun eğmektedirler." (30: 26). İbrahim Su­resi'nde tekrar: "Güneşi ve ayı, âdet ve gö­revlerinde devamlı olarak size o musahhar kıldı; yine gece ve gündüzü sizin faydanıza o bağladı." (14: 33; 55:5 ve 45: 13) buyurulmaktadır.

Ay için belli menziller takdir edilmiştir: "( Allah'tır ki, güneşi bir ışık ve ayı da bir nu yaptı, miktarlar ve ölçüler tayin buyurdu ki senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz." (10: 5) Yasin Suresi'nde: "Ayın da seyrine menzil ler (miktarlar) takdirettik. Nihayet kurumu eski hurma dalının şeklini almıştır." (36: 39)

Her Şey İnsanın Yararı İçin
 
Allah, bütün bu semavî cisimleri, inşamı hizmetine verdi: "Geceyi, gündüzü, güneş ve ayı sizin istifadenize vermiştir. Bütün yıl dızlar da O'nun emrine bağlıdırlar. Elbette bunların her birinde aklını başına alıp, düşü nen bir topluluk için, birçok dersler vardır.' (16: 12). En'âm Suresi'nde: "Karanın ve de nizin karanlıklarında doğru yolu kendileriyl bulaşınız diye sizin için yıldızları yaratan O dur. Gerçekten, bilenler için, ayet ve alâmet leri açıkça bildirdik." (6: 97) denmektedir.

Kur'an-ı Kerim, semavî cisimlerin tabiatın dan da bahseder: "Ne yücedir o Allah ki gökte burçlar (gezegenler) yaratmış ve içer sine bir kandil (güneş), bir de nurlu ay koy muştur." (25: 61). Nuh Suresi'nde: Görme diniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka na sil yaratmış? Ayı içlerinde bir nur kılmış w güneşin ışık saçmasını sağlamıştır." (71: 15 16). Nebe Suresi'nde: "Üstünüze yedi ka sağlam gök bina ettik. İçlerine parıl parıl ışıl dayan güneşi varettik." (78: 12-13). Kur'an arzın kâinatın merkezi olduğuna dair eski bi inancı tümüyle reddederek, gece ve gündü zün birbirini takip ettiğini ortaya koyar: "Al lan, gündüzü gece ile örter ve süratle gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalar" (7: 54) Zumer Suresi'nde: "O, geceyi gündüzün üze rine buruyor, gündüzü de gecenin üzerin' buruyor:1 (39: 5). Yasin Suresi'nde: "Gece de bir alâmettir. Onlara: Ondan gündüzü soya çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa kah vermişlerdir." (36: 37). "Allah, geceyi gün düzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar." (22: 61).

Bundan başka, Kur'an-ı Kerim, kendine has halleriyle, yıldızların dünyasından da bahse­der: "Güneşi, ayı, yıldızları, Allah, emrine bağlı kıldı. Bilin ki, hem yaratmak, hem de emretmek O'na mahsustur. (7: 54). Tûr Suresi'nde: "Gecenin bir kısmında ve yıldızla­rın batışı sırasında dahi teşbih et!" (52-49) buyurulmaktadır.

Tarık Suresi: "Andolsun semâya ve Tarık'a... Bildin mi Tarık ne? O ışık saçan yıldızdır; (Zuhal yıldızıdır)." (86: 1-3). Saffât Suresi nde yıldız kaymasından bahsedilir: "Onu da yakan parlak bir yıldız takibeder." (37: 10).

Yedi semavî cisim, Kur'an-ı Kerim'de çeşitli olaylarda, fakat değişik şekillerde zikredilir: "Allah, onları yedi gök (muhtemelen geze­genler) halinde nizama koydu." (2: 29). Mü-minûn Suresi'nde: "Doğrusu biz, sizin üze­rinizde yedi kat gök yarattık. Biz yaratmak­tan gafil olmadık." (23: 17). Ha-Mim Sure­si'nde: "Böylece gökleri, yedi kat gök ola­rak İki günde yarattı. Bîr de her göğün işini kendisine vahyetti." (41: 12). Mülk Suresi­nde: "Gökleri yedi kat üzerine yaratan O-dur. O Rahman'ın yarattığında hiçbir düzen­sizlik göremezsin. Haydi gözünü çevir bak, bir çatlak görebilir misin?" (67: 3) Ve yine aynı surede: "Celâlim hakkı için, biz en ya­kın semayı yıldızlarla donattık. Bir de on­larla şeytanların taşlanmasını sağladık ve şey­tanlara çılgın alev azabını hazırladık." (67: 5), buyurulmaktadır.

Kur'an-ı Kerim, muhtemelen yeryüzünün at­mosferi olarak isimlendirebilecek bir şeyden de bahseder: "Biz, dünya göğünü de kandil­lerle donattık, onu koruduk." (41: 12). Hicir Suresi'nde "Gerçekten biz, gökte burçlar yarattık ve göğü, bakan kimseler için yıldız­larla süsledik. Ve onları kovulan her şeytan­dan koruduk." (15: 16-17). Yine Saffât Su­resi'nde: "Gerçekten biz, yakın göğü, yıldız­lardan ibaret bir süsle donattık ve itaatten çıkan her şeytandan koruduk." (37: 6-7).

Güneş ve ayın yörüngeleri de, Kur'an-ı Ke-rim'in çeşitli pasajlarında anlatılır.

"Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O-dur. Bunların herbiri kendi dairesinde dolaş­maktadır." (21: 33). Yine Yasin Suresi'nde: "Ne güneşin aya yetişmesi mümkün olur, ne de gece gündüzü geçer. Hepsi bir elekte yü­zerler, devirlerini tamamlarlar!' (36: 40). Ra'd Suresi'nde: "Güneşi ve ayı da kulların men­faatine tâbi kıldı. Bunlardan herbiri belirli bir vakte kadar dolaşıyor." (13: 2: 31-19).

Gökler, Evrimi Ve Genişlemesi

 
Kur'an-ı Kerim'de, güneş ve ay gibi gök ci­simleri için, muayyen bir yer ve süreden bah­seden pek çok bölüm vardır. Buradan, bun­ların her ikisinin evrimini tamamladıkları ve belirlenmiş yerlerine ulaştıkları anlaşılır: (13: 2; 31: 19 ve 35: 13). Kur'an'daki bazı bölüm­ler de, kâinatın, daimi olarak genişlediği iz­lenimini verir. "Biz, gökleri kuvvetle yarat­tık. Şüphesiz Biz geniş kudret sahibiyiz." (51: 47). Kur'an aynı zamanda, insanın göklerin içine girebileceğini de ima eder: "Ey cinler ve insanlar topluluğu! Gücünüz yeterse, gök­lerin ve yerin etrafından çıkıp gidin. Ama Al­lah'ın verdiği güç olmaksızın geçemezsiniz ki." (55: 33). İnsan, Allah'ın harika ve sınır­sız dünyası ve uzayın sonsuz büyüklüğü kar­şısında hayranlık duyar: "O müşriklere, gök­ten bir kapı açsak da oradan yukarıya çık­maya koyulsalar, şöyle diyeceklerdi: 'Muhak­kak ki gözlerimiz döndürüldü; herhalde bü­yülendik.' " (15: 14-15).

Astronominin incelenmesi, diğer konulardan daha çok, insana Kâinatın sınırsız büyüklü­ğünü ve Yaratıcı sı'nın gücünü, kuvvetini ha­tırlatır. Gökteki ve gökcisimlerindeki bütün bu çokluklar, son derece disiplinli ve düzen­li bir şekilde faaliyet gösterirler. Aralarında, her şeyi daima kontrol eden, yöneten ve idare eden bir Yaratıcı'nın varlığını, inkâr edilmez şekilde ortaya koyan bir amaç birliği ve dü­zen vardır. Her taraftaki mutat Âdetullah üzere ve uyarıcı niteliktedir. Ubudiyetin ezelî ve ebedî sistemine ve elçilerin yoluna insanı davet eder ve bunu yaparken de kâinatın problemleri hakkında beşeri yönlendirmek için arasıra etrafa birkaç ipucu serpiştirir. Bu yönlendirici ve tanıtıcı bilginin doğası ve amacı İhtarî mahiyettedir; böylece insan, da­ima İslâmî ilimlerin kendilerinden çok ulaş­tırdıkları sonuçların önemli olduğunu hatır­lar. Sonuç ise kâinatın kontrolünü ve Yara-tıcısı'na itaattir.

îbn üş-Şâtir'İn Güneş "teorisi. Tercümeler yoluyla Ko-pernik'e tesir eden büyük astronomisi tbn üş-Şâtir'in Güneş ve Ay teorilerinin temsili.