Konu Başlığı: Kişinin Hayat Hakkının İhlâli Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 30 Temmuz 2012, 18:07:05 Kişinin Hayat Hakkının İhlâli Kısas: İslâm, Kur'ân'da tarif edilmiş belli başlı suçlardan mahkûm edilenleri cezalandırma konusunda son derece kat'i kurallara sahiptir. Rasûlullah, ALLAH'ın hududu ve O'nun tarafından Kitab'ında ortaya konan ceza hükümleri ile ilgili meselelerde hiç bir zaman tâviz vermezdi. Kati: Kur'ân, cinayet davalarında şu sözlerle âdil bir karşılık ister: "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size farz kılındı. Hür ile hür insan, köle ile köle, kadın ile kadın..." (2:178). Bu ayette, adaletin talebini harfiyen karşılamak için insan hayatının değerinin eşitliği ilkesi konmuştur. Diyet ve verilen ceza, öldürülenin veya Öldürenin statüsüne göre tesbit edilmez. Bu sebeple katilin diyet ödemeye mecbur kılınması açıkça emredilmiştir... Zâlim ve adaletsiz yöneticilere ve cahiliye devrinin uygulamalarına karşı korumak için katilin veya katledilenin mevkiine ya da kabilesine bakılmaksızın; katledilenin canına karşılık yalnız katledenin canının alınması takdir edilmiştir. (The Meaning of the Qur'an, c. I) En'am suresinde şu ifadeleri okumaktayız: "... ve haksız yere ALLAH'ın haram kıldığı cana kıymayın!..." (6: 151) Bu; insan hayatının dokunulmazlığının ALLAH tarafından beyanıdır. ALLAH, bunu ihlâl edilemez temel bir ilke olarak koymuştur. Kur'ân'da üç durumda öldürmeye izin verilir: Bir kişiyi öldürenin veya ALLAH ve Rasûlüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların caiz olduğu üç sınıf insan şunlardır: 1- Bİr başkasını taammüden öldürmekten suçlu bulunan kişi. 2- İslâm'a karşı gelen, onun tesis edilmesini engelleyen, böylece kendisiyle savaşmaktan başka yol bırakmayan kişi. 3- İslâm ülkesinde bozgunculuk yapan ve İslâm devletini yıkmaya teşebbüs eden kişiler. Daha sonra Rasûlullah bunlara iki sınıf insan daha eklemiştir: 4- Evli iken zine fiilini işlediği isbatlanan kişi; 5- Mürted olan ve İslâm toplumunu terkeden kişi. Bunlar, Rasûlullah'in sözleriyle delülendirilmiştir. Hz. Aişe, Rasûlullah'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "ALLAH'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in ALLAH'ın elçisi olduğuna şehadet eden Müslümanın kanı sadece üç sebeple akıtılabilir; evlilikten sonra zina etmek -ki recmedilir-, ALLAH'a ve Rasûlüne karşı savaşmak -ki öldürülür-; elleri ayaklan çaprazlama kesilir veya sürgün edilir-, adam öldürme -ki karşılığında öldürülür." (Ebu Davud). Bu Suçun Şenaati: Cinayet, bir kişinin insanlığa karşı işleyebileceği suçların en kötü-südür. Bu sebeple ALLAH ve O'nun Elçisi tarafından derin nefretle karşılanmıştır. Hesap gününde ele alınacak ilk meselenin bu olacağı bildirilmektedir. Abdullah b. Mes'ud Rasûlullah'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kıyamet gününde insanlar arasında ilk hüküm kanlar hakkında verilecektir." (Buhari ve Müslim). Yine Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir mü'minin kanını dökmekte bütün arzın ve semavâtın varlıklarının payı olsaydı, ALLAH onların hepsini cehenneme koyardı." (Tirmizî)."Bir başka hadîste şöyle buyurul-maktadır: "ALLAH için dünyanın sona ermesi bir mü'minin öldürülmesinden daha az emniyetlidir." (Nesei, Tirmizi ve İbni Mace) İbni Abbas, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kıyamet gününde, öldürülen kişi şahdamanndan kan damlar vaziyette, katili perçeminden tutarak ve tahtın yakınına gelene dek; 'Rabbim! Bu beni öldürdü' diyecek." (Tirmizî, Nesei ve İbni Mace). Rasûlullah yine şöyle buyurmuştur: "ALLAH her günahı affeder, yalnız müşrik olarak ölen ve kasden adam öldüreninki müstesna." (Ebu Davud ve Nesei). Câbir, Rasûlullah'in; "Diyeti kabul ettikten sonra Öldüren kimseyi affetmem" buyurduğunu rivayet etmiştir (Ebu Davud). Ebu Hureyre, Rasûlullah'dan şöyle rivayet etmiştir: "Eğer bir kişi bir mü'minin öldürülmesine yarım bir sözle bile yardım etse, Allah'ın huzuruna alnında (ALLAH'ın rahmetini kaybetmiştir) yazısıyla çıkacaktır." (îbni Mace). Kur'ân, çocukları öldürmek gibi iğrenç bir suçu şöyle ifade etmektedir: "Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza: 'Hangi günah(ı) yüzünden öldürüldü?' diye." (81:8-9). Kur'ân, masum kişilerin Öldürülmesine karşı insanları uyarmakta, bu dünyada kanunî cezası çekildiği gibi, ahirette de ağır bir şekilde cezalandırılacağını açıklamaktadır: "Her kim bir mü'mini kasten Öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere (gideceği) cehennemdir. ALLAH ona gazabetmiş, lanet etmiş ve onun için büyük bir azâb hazırlamıştır!" (4: 93). îsrâ suresi'nde şu ifadeleri okumaktayız: "ALLAH'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim zulmen öldürülürse, onun velisi (olan mirasçısına yetki vermişizdir (öldürülenin hakkını arar. Ancak o da) öldürmede aşın gitmesin..." (17: 33). a- Amr b. Şuayb babasından, o da babasından nakille Rasûlullah'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Şayet bir kimse bir başkasını kasden öldürürse, o kimsenin ailesine teslim edilir. Dilerlerse onu öldürürler veya diyeti kabul ederler... Onunla istedikleri anlaşmayı yapmaya kendileri karar verirler." (Tirmizi). b- Ebu Şureyh el-Huzaî ALLAH'ın Rasû-lü'nden şöyle işittiğini rivayet etmiştir: "Bir yakını öldürürülen veya yaralanarak (bundan dolayı) muzdarip kalan kişi üç şeyden birini seçebilir. Fakat bunlardan fazlasını isterse ona izin vermeyin; Kısas isteyebilir, affedebilir veya diyet alabilir; ancak bunlardan birisini kabul ettikten sonra daha fazlasını isteyen ebediyyen cehenneme gider." (Darimî). Bu âyet ve hadîs esas davacının devlet değil Öldürülen kişinin velisi olduğunu göstermektedir. Veli, Öldürenin canını almak yerine diyeti kabul etme yetkisine sahiptir. Fakat suçluyu bizzat öldürerek cezayı uygulamaya yetkili değildir. Cezayı uygulamak sadece İslâm devletinin sorumluluğu altındadır ve bu sebeple öldürülen kişinin velisi adaleti devletten isteyecektir. Bu meseleleri ele almada ve iki taraf arasında ayrım yapmaksızın adaleti uygulamada halkın temsilcisi olarak devlet esas yetkilidir. Bu ilke Rasûlullah tarafından şu sözlerle açıklanmıştır: "Velisi olmaya nın velisi benim". Yani kendi haklarını korumaya muktedir olamayan vatandaşlar velileri ve haklarının koruyucusu olarak onu (İslâm Devletinin başı olduğu için) bulacaklardır. (The Meaning ofthe Qur'an, c. VI). Adam öldürmek ALLAH katında çok şen'i bir suçtur. Kur'ân-ı Kerîm'de bundan şu şekilde bahsedilmektedir: "...Şöyle yazdık: Kim, bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu(n hayatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur..." (5: 32). Bu âyet insan hayatının dokunulmazlığını vurgulamaktadır. İnsan hayatının korunması ve kollanması için herkesin diğerinin hayatını kutsal kabul etmesi ve onu korumaya yardım etmesi şarttır. Bir başkasının canını haksız yere alan bir kişi yalnızca ona karşı zulüm etmiş olmakla kalmaz, yanısıra insan hayatının dokunulmazlığı ve diğer insanlara merhamet gibi duygulardan mahrum olduğunu göstermiş olur. Böylece o bütün insanlığın düşmanıdır; şayet her fert aynı kalp katılığına sahip olsaydı insanlığın sonu gelirdi. Diğer taraftan, bir kişi tek bir insan hayatını korursa, gerçekte bütün insanlığı korumuş gibi olur; çünkü üzerinde insanlığın bekasının bağlı bulunduğu iyi Özellikleri taşımaktadır. Bir kişiyi öldürme suçunun ciddiyetine ve ağırlığına paralel olarak ALLAH bu suç için çok şiddetli bir ceza uygun görmüştür: "ALLAH ve rasûlüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmağa çalışanların cezası: (ya) öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin, ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise onlara büyük azâb vardır. Ancak sizin onları (yenip) ele geçirmenizden önce tevbe edenler olursa (bilin ki) ALLAH, bağışlayan, esirgeyendir." (5:33-34). Ayetlerde hâkimlere sözkonusu suçun cezalandırılmasında seçenekler sunulmaktadır. Böylece hâkimler içtihadlarına göre suçun mahiyetine ve işleniş şeklinin ağırlığına göre ceza verebilirler. Ayrıca suçun şartlarına göre ölüm de dahil bu cezaların herhangi birine çarptırılabileceği mütecavize açıkça belirtilmiş olmaktadır. (The Meaning ofîhe Qur'an, c. III). Hataen ölüm: Kasdî olmayan ve hata sonucu meydana gelen kati olaylarında, Kur'ân'da şu genel kural zikredilmektedir: "Bir mü'min, bir mü'mini öldüremez, ancak yanlışlıkla olursa başka. Yanlışlıkla bir mü'mini öldüren kimsenin, mü'min bir köle âzâdetmesi ve ölenin ailesine de bir diyet vermesi gerekir. Eğer (ölenin ailesi), bağışlar (diyetten vazgeçerlerse başka. (Öldürülen) mü'min, düşmanınız olan bir topluluktan ise mü'min bir köle âzâdetmesi gerekir. Ve eğer sizinle kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle âzâdetmek lâzımdır. Bunları bulamayan kimsenin, ALLAH tarafından tevbesinin kabulü için, ard arda iki ay oruç tutması gerekir. Allah bilendir, hikmet sahibidir." (4: 92). Burada şu husus belirtilebilir: Bir köle azad etmek, diyet ödemek veya aralıksız iki ay oruç tutmak birer ceza değil, fakat suçun bağışlanması için birer kefarettir. İkisinin arasındaki fark şudur: Bir ceza verildiğinde, kişide hiç bir pişmanlık, vicdan azabı, eziklik ve nefsini ıslah olmaz. Onun yerine bir yeis, nefret ve istikrah duygusu olur. Ceza, ardında nefret ve acı bırakır. ALLAH, işte bu yüzden kefaret ve tevbeyi emretmiştir; böylece mütecaviz salih ameller, dindarlık, vazifeyi yerine getirme gibi davranışlarla nefsini tezkiye edip nedamet ve vicdan azabı içinde ALLAH'a yönelebilir. Bu yolla, günahkâr sadece şimdiki suçunun kefaretini ödemiş olmakla kalmayacak, gelecekte de bu şekildeki günahlardan sakınacaktır. (The Meaning of the Qur'an, c. II). Diğer Yaralar İçin Kefaret: İslâm, bir kişinin vücudundaki değişik yaralar için yaranın yapısına ve büyüklüğüne göre değişik hükümler koymuştur. Kur'ân kısas ilkesini şu ayetle açıklamaktadır: "Onda (Tevrat'ta) onlara; cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas (ödeşme) yazdık. Kim bunu bağışlar (kısas hakkından vazgeçer)se o kendisi için kefaret olur. Ve kim ALLAH'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zâlimler onlardır." (5: 45). Bu âyet bir kişi tarafından herhangi bir kişide açılan her yara ve sebep olunan her zarar için verilecek cezayı açıkça tayin etmektedir. Mütecavize diğer kişide açtığı yaranın aynısı açılır; ne fazla ne de az. Peygamber, İslâm'da kısas hükmünü şu sözleri ile özetlemiştir: "Bir kimse kölesini öldürürse biz de onu öldürürüz, bir kimse kölesinin uzvunu keser veya onu sakatlarsa biz de onun uzuvlarını keser veya sakatlarız." (Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace ve Darimi). İntihar: İslâm nazarında intihar, kişinin kendine karşı işlediği çok ağır bir suç olarak kabul edilir; cezası ise cehennemdir. Ebu Hu-reyre, Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kendini bir tepeden aşağıya atarak Öldüren kişi cehennem ateşine atılacak ve orada ebediyen kalacaktır; kendisini bir demir parçasıyla (kılıç veya bıçak) öldüren kimsenin eline o demir parçası verilecek, bu demir parçası karnına saplanmış şekilde cehennem ateşine girecek ve orada ebediyen kalacaktır." (Buhari ve Müslim). Rasûlullah'dan şu hadîs de rivayet edilmiştir: "Kendini asarak öldüren kimse cehennemde de Öyle yapacak. Ve kendisine mızrak saplayarak ölen cehennemde Öyle yapacak." (Buhari). İrtidat: İslâm'dan dönen ve tevbe etmeyen, hatta İslâm'a savaş açıp bozgunculuk yapanlar da katil olarak kabul edilirler. "Eğer andlaşma yaptıktan sonra andlarım bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önderleriyle hemen savaşın. Çünkü onların andları yoktur; belki (böylece küfürden) vazgeçerler." (9:12). Ve Nahl sûresi'nde şu ifadeler yer almaktadır: "İnandıktan sonra ALLAH'ı inkâr eden, -kalbi imanla yatışmış olduğu halde (inkâra) zorlanan değil, fakat küfre göğüs açan, (küfürle sevinç duyan)- kimselere ALLAH'tan bir gazap iner ve onlar için büyük bir azâb vardır." (16: 106). Daha Önce "Kişinin Hayat Hakkının İhlâli" başlığı altında açıklandığı gibi ölüm cezası İslâm'ı terkeden ve tekrar küfre dönen herkes için takdir edilmiştir. Rasulullah'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bir köle kaçar ve müşrik olursa, katli caizdir." (Ebu Davud). Yine şöyle buyurmuştur: "Sihirbaza verilecek ceza kılıç darbesidir." (Tirmizi). Mürtedlerin Öldürülmesi Rasulullah'in hadîsleri ile tasdik edilmiştir. Hz. Ali, Allah'ın Rasûlü'nün şöyle dediğini işittiğini rivayet etmiştir: "Son zamanlarda, genç ve ahmak insanlar zuhur edecek, en güzel sözleri konuşacaklar, fakat imanları boğazlarından Öteye gitmeyecek. Onlar dinden okun yaydan çıktığı gibi çıkacaklar. Onlara nerede rastlarsanız öldürün, çünkü kıyamet gününde onları Öldürene mükâfaat verilecektir." (Buhari ve Müslim). İkrime'nin naklettiğine göre, Hz. Ali'ye bağlı bir topluluk, (kendisinin ulûhiyetini iddia eden Abdullah b. Sebe'nin bağlılarını ateşle yakmış, İbni Abbas bunu duyduğunda: "Eğer ben (Ali'nin yerinde) olsaydım bunları yakmazdım. Çünkü Peygamber; 'İnsanları (yakarak) ALLAH'ın azâbıyle cezalandırmayın' buyurdu. Yine ben (Ali'nin yerinde olsaydım) onları muhakkak öldürürdüm. Nasıl ki Peygamber; 'Her kim dinini (ki, Müslümanlıktır) değiştirirse, onu hemen öldürünüz' demiştir." (Buhari). İsyan (ALLAH'a ve Rasûlüne Karşı Savaşmak): Kurulu İslâm nizamına karşı isyan etmek ve yeryüzünde fesat çıkarmak suçlarına aynı ceza uygun görülmüştür: "ALLAH ve rasûlüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmağa çalışanların cezası: (ya) öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin, ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Âhirette ise onlara büyük azâb vardır. (5: 33). Bu husus da daha önce "Kişinin Hayat Hakkının İhlâli" başlığı altında izah edilmişti. Buhari'de yer alan bir rivayet de şöyledir: Ukl ve Ureyne kabilelerinden bîr kısım yoksul halk Medine'ye gelerek İslâm'ı kabul ettiler. Aynı zamanda hastalıklı olduklarından bunları Peygamber zekât develerinin bulunduğu Gâbe ormanına göndermiş, orada bol süt içip hava alarak sıhhatlerine kavuşmalarına çalışmıştı. Fakat bu vahşîler biraz canlanıp şifa bulunca irtidat edip çobanları kesmişler, develeri sürüp götürmüşlerdi. Hz. Peygamber bundan haberdar olunca, arkalarından bir grup göndererek onları yakalatmıştı. Hepsi de, bir öğle sıcağında elleri, ayaklan kesilerek Medine'nin Harre denilen taşlık mevkiine bırakılmış ve bu hâlde ölmüşlerdir (Buharı). Rasulullah'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Ümmetimin arasında fitne çıkaran kişinin boynunu vurun!" (Neseî). ALLAH'a ve Rasûlü'ne karşı savaşmanın, yeryüzünde bozgunculuk yapmanın ve müesses İslâm dveleti-ne karşı harbetmenin cezası ölümdür. |