๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 27 Temmuz 2012, 10:29:14



Konu Başlığı: Kamil Ve İdeal İnsan
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 27 Temmuz 2012, 10:29:14
KÂMİL VE ÎDEAL İNSAN

Kâmil ve ideal insan: "Hz. Muhammed'in günlük hayatı" adlı kısımda açıkladığımız gi­bi Hz. Muhammed çok sâde fakat o derece mükemmel ve kuşatıcı bir hayat yaşadı. Rasûlullah evlendi, çocuklar edindi ve ha­yatın bu alanında koca ve eşi (veya eşleri), baba ve çocuklan arasındaki insanî ilişkiler ile ilgili müstesna ilkeler bıraktı. Meslek ola­rak ticaret ile iştigal etti. İş anlaşmaları ve iktisadî konularda insanlığın faydalanabilece­ği dengeli ve örnek bir ekonomik sistemin te­sisi için eşsiz fikirler sundu.

Halkın ihtiyaçlarım karşılamak için belirli ka­nunlar yapmak zorunda kaldı. Bunu yaparken kanun koymanın esasları ve hikmetleri husu­sunda önderlik etmiş oldu. Yasamaya rehber­lik teşkil edecek doğru ve âdil kanunlar ve düzenlemeler getirdi. Yine bir hâkim olarak kanunların tatbikinin, kanunları belirli dava­lara uygularken tarafsız kalmanın ve fertlerle devlet arasında olduğu gibi fertlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarında karar verme­nin anlam ve önemini gösterdi.

Hz. Muhammed kendisini insanüstü veya ilâhî bir güce sahip biri olarak değil sadece diğer insanlar gibi maişeti için çalışan ve sâde bir hayat süren bir insan olarak gördü. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Mu­hammed ile diğer insanlar arasında söz ve amellerinde kemâle eriştiği ve insan faaliyeti­nin her sahasında insanlığa mükemmel bir ör­nek teşkil ettiği İlahi Rehberliğe nail olması bakımından bir fark vardı.

Olayın tarihî yönü: Tarihte şüphesiz yüksek ahlâkî hasletlere sahip ve ideal bir hayat sür­müş olan büyük peygamberler vardır, ama tebligatları olduğu gibi hayatları (sîretleri) da bizlere sahih ve mükemmel şekliyle ulaşama­mıştır. Örnek ve ideal teşkil edebilmeleri için hayat tarzları, yaşantıları ve mücadeleleri tarihen belgelenmiş, gerçek ve somut olmalıdır; sadece isimlerden ve doğdukları, yaşadıkları, yüksek faziletler vazetmiş oldukları ve bu dünyadan göçtükleri gibi muhtasar hakikat­lerden kalmamalıdır. Eğer doğruluğu mes-nedsiz ve şüpheli olursa bu hayat hikâyeleri her türlü çekiciliği, güzellik ve inceliğine rağ­men insanların düşüncelerini değiştirmekte etkisiz kalacaktır. Bu sebeple bu büyük insan­ların hayatlan sıradan insanların da inanabil­mesi, kanaat sahibi olabilmeleri, ders çıkara-bilmeleri ve uygun örnekler alabilmeleri için tarihen olarak gerçek, hakiki ve doğru olmalı­dır. Ancak bu şekliyle bir hayat tarzı tarihî olarak uygun, bir amaca yönelik ve anlamlı gözükebilir. Böylece bu örnek, sıradan insan­lar tarafından kolayca ve özgürce benîmsene-bilir ve esas ve uygulamaları hayatlarını dü­zenlemek ve düzeltmek gayesiyle taklit edile­bilir. Bu hayat tarzı bilmeceye benzer karışık bir akide ve uygulanması bir yana, kavranma­sı ve anlaşılması bile insanların kapasitesinin üstünde bir takım ütopik felsefeler ihtiva et­memelidir.

Tarihî bir hakikat, somut bir varlık ve bir be­şer olduğu ispatlanabilir olan en kâmil insan bu esaslar ışığında değerlendirilecektir. Tarihî olarak gösterilebilecek bir başka nokta ise öğ­reti ve uygulamalarının mâkul ve hayata tat­bik edilmeye elverişli oluşudur. Bu öğreti ve uygulamalar insanların hayat düzenlerinin fikrî ve amelî olarak geliştirmelerine ve böy­lece gündelik telâşı içinde dahi mutlu ve hu­zurlu bir hayat sürmelerine yardımcı olabile­cek yeterliliktedir. (Seyyid Süleyman Nedvi, Muhammed The Propheî of Peace, Lahore).

Hinduizm, bütün diğer dinî inanışlardan eski olduğu iddiası ile ortaya çıkmakta ise de bü­tün kahramanları bir hayal ve efsane dünyası­na ait gibi görünmektedir. Varlıkları tarihî de­lillere dayanmamaktadır; en rağbet edilen si­maları Ramayona (Ram Çandra) ve Mahab-barta (Krişna) bile tarihî şahıslar araşma gire­memektedirler. Çünkü tarihî dayanakları çok önemsiz ve sathî birkaç bilgiden ibarettir. Gerçek olmaktan çok hayal mahsûlü gibi gö­rünmektedir. Herhangi biri tarafından Örnek alınmak yerine efsanevî şahıslar olarak ince­lenmeli ve değerlendirilmelidirler. Zerdüşt di­ninin kurucusunun hayat hikâyesi de belirsizlik örtüsüyle sarılmıştır. Pek çok batılı tarihçi onun tarihî varlığını ispata çalıştılar ve hayatı ile ilgili birbiriyle çelişen ve çatışan deliller buldular. Bu deliller hiçbir şekilde sıradan in­sanlar için mükemmel bir hayat rehberi olabi­lecek seviyede kabul edilemezler. Hayatı hak­kında ancak çok çapraşık ve güvenilir olma­yan bilgiler elde edilebilmiştir; elde edilen bu bilgiler ise tarihî diye nitelenebilecek olaylar­dan sayılmamaktadır. Ayrıca bu dinin kuru­cusunun, insanların problemlerini çözmeleri­ne rehberlik edecek ve model olacak hiç bir amelî ve somut hayat tarzı ortaya konama­mıştır. (S. S. Nedvî, a. g. e.).

Budizm hâlen yaşayan, kültür ve medeniyeti varlığını sürdüren bîr dindir. Fakat Buda'nın hayat tarzı korunamamıştır. Günümüzde onun hayatı hakkında çağımız insanının problemle­rini çözmede mükemmel bir model teşkil ede­bilecek nitelikte tarihî hiçbir bilgi ve delil yoktur. Jainizm'in (Hindu dininin bir kolu) kurucusunun ve diğer Çinli bilgelerin hayat­ları hakkında bilinenler Buda hakkında bili-nenlerinkinden daha belirsiz ve muğlaktır. Takipçilerinin söylediklerini ve anlattıkları hayalî hikâyeleri bir tarafa bırakırsak hayatla­rı hakkında tarihî olarak çok az şey bilinmek­tedir.

Yine bunun gibi başta Nuh, İbrahim, Hud, Salih, İshak, Yakub, Zekeriya ve Yunus ol­mak üzere, Sami kavminden pekçok peygam­berin adını bilmekteyiz. Fakat hayatlarının sa­dece az bir kısmı bilinmektedir. Haklarında kısa, eksik ve birbiriyle bağlantısız olaylar ve kıssalar vardır. Hiç bir Sami peygamberin ha­yatı, insan hayatı için, beşikten mezara kadar taklit edilme yeterliliğinde bir model teşkil edebilecek derecede bilinmemektedir. (S. S. Nedvî, a. g. e.). Pek çok tarihçi Yahudi kitap­larının içindeki bilgileri şüphe ile karşılamak­tadırlar. Tevrat'ta pek çok çelişkili ifadeler vardır. Alman âlimlerine göre Eski Ahid çe­lişkiler ve tutarsızlıklarla doludur. (Encyclopaedia Britannica, 'Bİble'). Bu durum Sami peygamberler hakkındaki bilgi ve malzemeye güvenilemeyeceğini göstermektedir.

Hz. İsa'nın hayatı ise İsa tarafından değil, havarileri tarafından yazılmış olan dört İn­cil'de bulunmaktadır. Bunların ne zaman ve hangi dilde yazıldıkları hakkında hiç bir tarihî belge ve kayıt yoktur, İsa hakkındaki ger­çekler de net değildir. Bu İncülerin bazı şa­hıslara affedilmelerine rağmen, bu kişilerin kim olduğu konusunda kesin bilgi bulunma­maktadır. Bazı modern rasyonalistler ve Amerika'lı bilim adamları İsa'nın tarihî bir şahsiyet olduğundan bile şüphe etmektedirler. İncil'de İsa'ya atfedilen olaylara benzer inançların Yunan ve Roma mitolojisinde de bulunmasından dolayı bu görüş bilhassa kuv­vet kazanmıştır. Yine bu sebeple İsa'ya ve hayatına ilişkin kayıtların sıhhati şüphe götü­rür ve tarihî değeri azdır. Bunlara ilave ola­rak, bu gayri sahih kaynaklardan neşv-ü nema bulan tasvir, bir insana değil; mucizeler yarat­mış bulunan 'Allah'ın oğlu'na aittir. Hz. İsa'nın hayatının sathî ve eksik, ancak, olağa­nüstü hususiyetleri onu dünyevî değil ulvî bir varlık halinde sunmaktadır. Hepsinin ötesin­de, insanlara bütün çağlarda mükemmel bir model teşkil edecek pratik bir hayat tarzı ve hayat örneği bırakmamıştır.

Kemâl: Sözleri ve yaşayışı bütünüyle korun­muş, gerçek hayatın karmaşası içinde yaşamış ve hayatı bütün ayrıntıları ile net ve açık ola­rak bilinen bir kişi ancak insanlara rehber teş­kil edebilecek mükemmel bir model ve ideal olarak kabul edilebilir. Büyük peygamberle­rin, reformcuların ve din kurucularının haya­tını incelediğimizde sadece Hz. Muhammed 'in hayat tarzının yukarıdaki özellikleri haiz olduğunu görüyoruz. Hz. Peygamber her bakımdan diğerlerinden daha dolu ve mü­kemmel bir hayat yaşamıştır. Hayatının bütün ayrıntıları sahih olarak kaydedilmiştir, ulvî ve mükemmeldir, sâde ve açıktır, cazip ve pra­tiktir. Bu hayat tarzı yöneten-yönetilen, komutan-er, kadın-erkek, tâcir-çiftçi herkese ha­yatın her sahasında rehberlik edebilir ve in­sanların huzurlu bir hayat sürmelerini sağla­yabilir.

Hz. Muhammed dışında sadece birkaç peygamberin ve bilgenin hayat hikâyesi sahih kaynaklara dayanmakla beraber, ancak hayat tarzları bu kaynaklarda tam olarak korunama­mıştır ve bu sebeple de çok eksiktir. İlk ola­rak, Buda'yı ele alalım; hayat hikâyesi efsane ve menkıbelerin bir karışımıdır, biyografisin­de çok az sahih bilgi bulunmaktadır. Onun hakkında bütün bildiğimiz Nepal'in bir vadi­sinde yaşayan bir Raca'nın oğlu olduğudur. Çok güzel bir prenses ile evlenmiş ve bir ço­cuğu olmuştur. Tefekkür ve tasavvura dalmış, kendisini derinden etkileyen bazı büyük fela­ketler, hastalık ve ölümler görmüş, herşeyi terkederek mücerret hakikati aramaya başlamistir. Sürekli dolaşmış ve oradan oraya git­miştir. Meditasyonla uğraştığı birkaç yıldan sonra İlâhî Vahye nail olduğunu söyledi. İnancım Benaras ve Bihar arasındaki çeşitli yerlerde yaymış ve Ölmüştür... Buda'nın ha­yatı hakkında kesin olan bütün bilgiler bun­dan ibarettir.

Zerdüşt dininin kurucusu da tarihî bir sima­dır. Fakat onun hayat hikâyesi de çok genel­dir ve tarihî kayıtlara değil, tahminlere dayan­maktadır. "Nerede yaşadığını ve hükmettiğini kesin olarak bilmek mümkün değildir." Mü­ritleri tarafından peygamberlerinin hayatı ve öğretileri hakkında hiçbir tarihî bilgi verilme­miştir. "Hakkında bildiğimiz Azerbaycan'da doğduğu ve inancını Belh civarında yaydığı­dır. Akidesini Kral Haştasap benimsemiştir. Pekçok mucizeler göstermiştir. Evlenmiş ve çocukları olmuş ve daha sonra da ölmüştür." {Encyclopaedia Britannica, 'Zoroaster'). Ha­yati hakkındaki bu son derece kıt bilgiler ise insanlık için kâmil bir Örnek teşkil etmesinde yetersiz kalmaktadır.

Sami Peygamberler içinde en mümtaz pey­gamber olan Hz: Musa'nın bile hayatı tam olarak bilinmemektedir. Hz. Musa hakkında bildiğimiz onun aslen Yahudi olduğu, Fira-vun'un hanımı tarafından evlât edinildiği ve Firavun'un sarayında yetiştirilmiş olduğudur. Büyüdüğünde, Firavun'un adamlarının İsrai-loğullarına zulmetmesini nefretle karşılamış ve ırkdaşlarına mümkün olduğunca yardım etmiştir. Daha sonra Medyen'e gitmiş ve ora­da evlenmiştir. Orada birkaç zaman yaşadık­tan sonra Mısır'a dönerken kendine peygam­berlik verilmiştir. Firavun'un huzurunda pek çok mucizeler göstermiş, fakat Firavun, hal­kının onunla beraber gitmesine izin verme­miştir. Rabbi onun halkı ile beraber denizi geçmesine yardım etmiş ve Firavun'un ordu­larını ise suda boğmuştur. Hz. Musa, hal­anı çölden geçirerek Suriye'ye ulaştırmıştır. Orada ise Suriye halkı ile savaşmışlardır... Yaşlanmış ve 121 yaşında vefat etmiştir. (Es­ki Ahid, Tesniye, 5-7).

Eski Ahid'in içindeki deliller (Tesniye, 5-7) Musa'nın biyografisinin kendisi tarafından değil çok daha sonra başkaları tarafından ya­zıldığını göstermektedir.

Bu biyografi bile doğumu, gençliği, evliliği ve Peygamberliği ile ilgili bir kaç bilgi kırın­tısından ibarettir. Ayrıca 120 yaşına gelene dek meydana gelen birkaç savaştan bahsedil­mektedir. Birkaç şahsî olayı hakkında da bil­giler vardır. Fakat nasıl bir hayat sürdüğün­den, ahlâkından, davranışlarından ve amelle­rinden, İnsanlara rehber teşkil edecek eksiksiz bir hayatın gerekli unsurlarından hiçbir şey yoktur. Eski Ahid'de pekçok isimden ve.yer­den, pek çok emirden ve hatta nüfus sayımla­rından bile bahsedilmekte, ancak pratik değe­re haiz esaslar kiitabın hiçbir yerinde bulun­mamaktadır. Dolayısıyla Eski Ahid, insanlara hayat yolunda rehber olabilecek hiç bir esas ilke önermemiştir. Eski Ahid'deki bilgiler coğrafyacılar, jeologlar, kronologlar ve hu­kukçular için faydalı olabilir, fakat yeryüzü­nün muhtaç ruhlara ışık verebilecek manevî öğretilerden yoksundur.

Hz. İsa, zaman olarak bizlere en yakın olan peygamberdir. Ancak hayat hikâyesinin büyük kısmı bir sis perdesiyle kaplıdır. Bili­nenler de geçen zamanla kaybolmuştur. Av­rupalı âlimler Hz. İsa'nın hayatı ile ilgili bazı gerçekleri gün ışığına çıkarmak için çok gay­ret göstermişler, fakat bu gayretleri boşa gitmistir. Elde edilen bilgiler birbiri ile ilgisi ol­mayan parçalardan ibarettir, incil'e göre Hz. İsa yeryüzünde 33 yıl yaşamıştır ve bunun sa­dece son üç yılı İncil'de kaydedilmiştir. İn­cil'de bahsi geçen bu gerçekler bile sahih kay­naklara dayandırılamamıştır ve doğru değil­dir. Filistin'de doğduğu ve sonra Mısır'a götü­rüldüğü söylenmektedir. Ergenlik yaşlarında iki mucize göstermiştir. Daha sonra bir za­man boşluğunu takiben Hz. İsa'yı 30 yaşında ve vaftiz edilmiş olarak görmekteyiz. Nehir kıyılarında balıkçılara vaaz etmiş ve bazı mü­ritler (havariler) edinmiştir. Romalılar da onu muhakeme etmiş ve daha sonra da çarmıha germişlerdir. Çarmıha gerildiğinin üçüncü günü göğe yükselmiş ve mezarı boş bulun­muştur. Tarih bize 25 yıllık hayatı hakkında bir kaç mucizesi ile hayatının son üç yılındaki olaylardan ve çarmıha gerilişi dışında hiçbir şeyden bahsetmemektedir. (Seyyid Süleyman Nedvî, Hitabetu l-Medres, Lahor).

Kapsayıcılık: İdeal bir hayat tarzının bir di­ğer hayatî özelliği ise kapsayıcı olmasıdır. Bu hayatî Özelliğe göre, ideal hayat tarzı insan hayatını her yönüyle kuşatmalıı, maddî ve manevî sahalarda her çeşit kabiliyet, ehliyet, mizaç, eğilim ve bağlılıktaki insanların bütün ihtiyaçlarını karşılayabilmelidir. Bu tecrübe­nin Üstesinden gelebilen hayat tarzı sadece Hz. Muhammed'ın hayat tarzıdır.

İnsanlığa rehberlik için şu iki şart lüzumlu­dur: Birincisi insan ilişkilerini maddî ve manevî sahalarda yöneten asîl, mükemmel ve uygulanabilir esaslar ihtiva eden bir hayat; ikincisi ise hayatın türlü safhalarından geçmiş ve insanlığa her alanda rehber olabilecek bir hayat tarzı bırakmış mükemmel insan örneği. İnsanlığa edep ve ahlâk ile ilgili temeller vaz eden ve sonra kendi davranışları ve uygula­ması ile bu temellerin insan hayatının değişik durumlarına nasıl uyarlanabildiğim gösteren yegane insan Hz. Muhammed 'dir.

Bu itibarla, yeryüzünü kaplamış bulunan iki ana inanç vardır. Biri yapısı itibariyle şüpheci (agnostik) ve Allah'ın varlığı hakkında tamamen sessiz bir inanç. Ki bunun insan ilişkileri ile ilgili hiçbir önerisi yoktur. Bu inanç Bu­dizm ve Hinduizm tarafından temsil edilmek­tedir. İnançların diğeri ise yapısı itibariyle Tanrı inancına sahip(teist)tir ve Allah'ın var­lığına şu veya bu şekilde inanan bütün dinler bu tasnifin içine girer. Fakat bu dinlerin refor­mist veya peygamber olsun, kurucularının ha­yat hikâyeleri korunmamıştır. Hangi ilkeleri izlediler? Allah'a olan İnançlarının niteliği, ibadetleri, sözleri ve Öğretileri, ilkelerine ne derece bağlı oldukları ve bu ilkeleri İnsanların günlük hayatlarında uygulamalarını te­minde ne kadar başarılı oldukları kaydedil­memiştir. Eski Ahid'de Allah'ın birliğinden ve emirlerinden ve diğer dinî adetlerden bah­sedilmektedir. Fakat Hz. Musa'nın Allah'a sadakat ve itaat derecesini, O'nun irade ve emirlerine bağlılığı ile İlgili bir kelime bile geçmemektedir. Hayatının bu nevi Özellikleri kaydedilmemiştir.

încil, sözde Hz. İsa'nın hayat hikâyesinin sahih bir yansımasıdır. Fakat tek bir şeyden bahsetmektedir: 'Allah İsa'nın babasıdır.' An­cak aralarındaki ilişki ile ilgili tek bir kelime yoktur. Babanın oğul için olan sevgisinin çokluğu açıklanmıştır. Fakat oğulun Baba'ya olan sevgisinden ve O'nun emirlerine itaatin­den bahsedilmemiştir. Oğul Baba'nın Önünde dua etmek için diz çökmüş müdür? Günlük yiyeceğinden başka şeyler için hiç dua etmiş midir? İncil bu meselelerle ilgili hiçbir bilgi vermemektedir. İncil'de anlatıldığı kadarı ile Hz. İsa'nın hayatında insanoğlunun Allah İle rabıta kurmasına rehberlik edecek bir yön bulunmamaktadır. İncil'de tasvir edildiği üze­re İsa'nın hayatı yaratan ve yaratıkları arasın­daki yoğun ve sıkı ilişkileri açık bir şekilde ifade edememektedir. (Seyid Süleyman Ned-vi, Hitabetu'l-Medres, Lahor).

Böylece peygamberlerden, reformculardan ve din kurucularından hiç birisi hayatın değişik sahalarında insanoğluna rehber teşkil edecek aslî ve mükemmel esasları sunamamışlardır. Buda'nın ailesini gizlice terkederek ormanda  kaybolduğunu görüyoruz. Her şeyi terkettİ ve insanlarla ilişkisini kesti. Toplum içinde hiç yaşamadı ve toplumun karmaşık meseleleri ile karşılaşmadı. Buda'mn hayatı tüm insanlar için kapsayıcı, nihaî ve tam bir rehber olarak-kabul edilemez. Bu tarz hiçbir zaman hayatın pratik meselelerini çözme işinde bir rehber olarak benimsenemez; ancak bir manastırda münzevî bir hayat süren şahsa örnek teşkil edebilir.

Eski Ahid sadece Hz. Musa'ın cengâverlik özelliğine ışık tutmuştur. Fakat bu Özellik de insanlara görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri konusunda yardımcı olamaz. Eski ahid Hz. Musa'nın kan ile koca, baba ile oğul, kardeş ile kardeş, arkadaş ile arkadaş arasın­daki insanî ilişkiler ile ilgili öğretilerinden, bu kişiler arasındaki anlaşmazlıkların nasıl halledilebileceği ve pekçok diğer sosyal, eko­nomik, siyasî ve ferdî meselelerin nasıl çözü­leceği konusundaki öğretilerinden bahsetme-mektedir. Hz. Musa muhakkak ki bu mesele­lerin dostça ve âdil bir şekilde çözüme kavu­şabilmesi için kapsayıcı bir hayat sistemi or­taya koymuştur, ama tarih bununla ilgili tüm kayıtları yok etmiştir. Onun hayatından bize birbiri ile ilgisiz birkaç olaydan başka bir şey kalmamıştır ve bu bilgiler de modern insanın Çok çeşitli meselelerini hakkıyla çözemez.

Yine buna benzer olarak, Hz. İsa söz ko­nusu olduğunda, İncil ondan insan ilişkileri ile ilgili hiçbir şey aktarmamı ştır, halbuki toplumların başarılı olmasında insan ilişkile­rinin olumlu seyri anahtar rolündedir. İnsan toplumunun bütün yapısı âdil ve hakça olması gereken karşılıklı alışveriş ve ilişkilere da­yanmaktadır. Hz. İsa daha sonraları yöne­tici güç tarafından baskıya ve tahakküme mâruz kalmış ve yalnız bir hayat yaşamıştır. Bir bekâr hayatı sürmüştür. Dolayısıyla evli­lik ile ilgili meseleleri çözmede bir örnek ka­bul edilemez. Benzer sebeplerden ötürü haya­tı insanlık için mükemmel ve kapsayıcı esas­lar sunamaz.

Uygulanabilirlik (tatbike elverişlilik):  Bu kritere göre; bir peygamberin, reformcunun ya da bir din kurucusunun ilkeleri, öğretileri ve akidelerinin pratikte hangi dereceye kadar gözlendiğini ve insanların pratik hayatların-daki meselelerini çözmede ne derece başarılı olduklarını görmeliyiz. İnsan ilişkilerinden neşet etmeyen veya insanların pratik hayatla­rında doğruluğu ispatlanamayan, sadece üto­pik bir düşünce (ideoloji) ve felsefe sunmak yeterli değildir; çünkü mükemmel ve ideal hayat sloganlar, öğütler veya yüksek ahlâkî idealler ile değil; yalnız ve yalnız pratikte ulaşılan aşamalar ve asil fiiller ile değerlendi­rilir.     

Bir reformcunun, din kurucusunun veya pey­gamberin büyüklüğünü bu açıdan araştırdığı­mız zaman Hz. Muhammed bütünüyle di­ğerlerinin üzerinde yer almaktadır. Hz. İsa, tamamen değişik bir görünüm arzetinek'te; meleklerin yaşadığı bir dünya hâriç, hiç bir yerde uygulanamayacak yüksek idealler va­zetmektedir. İçinde yaşadığımız dünya ise et ve kemikten müteşekkil insanoğlu ile iskân edilmiştir ve insanların denenip başarıya ulaş­mış öğretilere ihtiyacı vardır. Hz. İsa şöyle buyurmuştur: "...Kötüye karşı koma, ve se­nin sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir. Ve eğer biri seninle mahkemeye gidip senin gömleğini almak isterse, ona abanı d£ bırak. Ve kim seni bir mil gitmeğe zorlarsa, onunla iki mil git." (Matta, 5: 39-41). "... Düşmanlarınızı sevin, ve size ezâ edenler için dua edin..." (Matta, 5: 44). Bu yüksek idealler peygamber, reformcu ya da din kurucusunun onlara uygun amelleri ve uygulamaları ile desteklenmedikçe insan için rehberlik edemezler. Düşmanını yenmeden veya teslim olmadan onu nasıl affedebilir ve ona âlicenaplık gösterebilirsin? Eğer yoksul-san ve ormanlarda münzevî bir hayat yaşıyor­san fakirlere ve muhtaçlara nasıl yardım ede­bilirsin? Kendisi evlenmemiş ve evlilikle ilgi­li meselelerle karşılaşmamış bir kişi evlilik ilişkileri ve evlilik meseleleri ile ilgli öğütleri nasıl verebilir? Bu konularla ilgili meselelerle karşılaşmamış bir kimse tüccar, işadamı, hâkim, yönetici ve komutan için gereken ilke­ler ve kanunları nasıl düzenleyebilir? Hasta ve sakatları ziyaret etmeyen bir kimse onları ziyaret konusunda nasıl öğüt verebilir? Şurası açıktır ki, sadece bütün bu konularla ilgili çe­şitli vakalar yaşamış ve şahsî tecrübe kazan­mış kişi başkaları için ilkeler tesbit etme ko­numundadır.

Tarihte Hz. Muhammed hâriç hiçbir kimse hayatın çeşitli alanlarında değişik durumlarla imtihan edildiğinde başarılı olamamış ve ken­disinin de gözlediği ve uyguladığı insanlara-rası ilişkileri düzenleyen ilkeler koyamamış­tır.

Gerçekler dünyasında ve hayatın acımasız olayları karşısında sadece pasif faziletler bir işe yaramaz. Kendisinde sadece iyilik, doğru­luk ve güzel ahlâklılık gibi pasif faziletler ta­şıyan ve bunları pratik bir tecrübeden geçirme fırsatını bulamamış olan hiçbir büyük reform­cu, peygamber ya da din kurucusu insanlık için ideal bir şahsiyet olarak sunulamaz. Ha­yat gerçekleri içinde geçerli olan sadece pra­tik tecrübeden geçmiş aktif erdemlerdir. Ge­rekli olan şey; muhtaçlara yardım edilmesi, açın doyurulması, mazlumun ve zayıfın kur­tarılması, hasta ve sakatın ziyaret edilmesi ve iyi bakılması, zâlim yöneticinin karşısında hakikatin söylenmesi ve galip olanın affede-bilmesidir. İşte bu tür iyilik, yardımseverlik, merhamet, misafirperverlik, doğruluk, adalet, affedicilik gibi aktif faziletler kadın ve erkek bütün insanların hayat gerçekleri ile yakından alâkalıdır.

Bu sebepten bir peygamber, bir reformcu ya da din kurucusu; bekârlık ve evlilik yaşantıla­rında genç erkek ve kadınları ilgilendiren ko­nularda kendi tecrübesine dayanan gerçek ve tatbike elverişli öğütler verebilmelidir; pratik hayatın özünü teşkil eden insanî ve ilâhî so­rumluluklara; zengin ve fakirin meselelerine; zafer ve yenilgiye, savaş ve barışa; ekonomik ve sosyal meselelere değinebilmelidir. Bu meseleler fantazi veya hayal mahsulü fikirler­le değil, fakat insan hayatı için zaruri olan ve insanlık tarihince tamamen teyid edilmiş ilke­ler ile çözülür. Bu yönlerden ele alındığında Hz. Muhammed hâriç, hiçbir reformcu, peygamber ya da din kurucusunun hayatın bütün sahalarında insanlık için tam ve mü­kemmel sayılacak bir hayat tarzına sahip ol­duğu söylenemez.

Bütün insanlık için mükemmel ve ideal bir rehber teşkil edecek hayat tarzı arıyorsak on­da şu dört özelliği bulmalıyız: Tarihî hakikat, olgunluk, kapsayıcılık ve uygulanabilirlik. (Seyid Süleyman Nedvî, a.g.e., sh. 71, 165).

Allah'ın bütün peygamberleri insanoğlu için mükemmel ve ideal birer rehberdir; ancak ki­tapları değiştirilmiş, kaybedilmiş ve öğretileri diğer insanların fikirleri ile içice girmiştir. Dolayısıyla Allah'ın kelâmı ile insanların sö­zünü ayırdetmek güçleşmiştir. Bunun yanısıra hayat hikâyeleri de kaybolmuştur; sadece kı­sa, müphem, birbiriyle ilgisiz olaylar bilin­mektedir. Bilinenler dahi tarihî hakikat olarak sahih değildir. Böylelikle kayıtların gösterdi­ği üzere bu peygamberlerin hayatları ve Öğre­tileri insanlığa mükemmel ve ideal örnekler olarak sunulamaz. Ancak, Hz. Muhammed'in hayatı ve öğretileri 1400 yıl önce olduğu gibi bugün de hiçbir değişikliğe, başkalaşma ve azaltmaya uğramaksizın mükemmel ve ideal olarak durmaktadır. Kur'an-ı Kerîm Hz. Muhammed'in peygamberliğini ve rasûllerin sonuncusu olduğunu ve ondan sonra hiç­bir elçinin gelmeyeceğini belirterek bu görüşümüz tasdik etmektedir (33:40). O, Allah tarafından insanlığa kıyamete değin gönderil­miş mürşiddir, tebliği ve Öğretileri Allah tara­fından düzeltilmiştir (5: 4); ve böylece bu öğ­retiler insanlığa ebediyen mükemmel ve ideal Örnek olarak hizmet edebilir (60: 6).

Eğer Hz. Muhammed'in hayat tarzını tarihî temelinde muhakeme edecek olursak, Müslü­manların Peygamberlerinin hayatı ile ilgili kayıtlan çok iyi koruduklarının bütün tarihçi­ler tarafından ittifakla kabul edilmiş olduğunu görürüz. Sîret, hadis ve megazi, tarih ve bi­yografi âlimleri Hz. Peygamber'in amellerini ve öğretilerini toplamak ve onları bir araya getirmek için çok gayretler sarfettiler ve bu bilgileri gelecek nesillere takdire şayan bir şe­kilde ulaştırdılar. Hz. Peygamber'in sözle­rini ve fiillerini yayma işi tamamen kendisi­nin emirleri doğrultusundadır; "Benden duy­duğunuz hadisleri rivayet ediniz. Ve bırakınız beni gören ve duyanlar bunları alıp başkaları­na, çocuklarına, yakınlarına ve arkadaşlarına nakletsinler." (S. Süleyman Nedvi, a.g.e., sh. 71, 165.)

Bu gerçek, İslâm'a ve onun Peygamberine karşı düşmanca tavır gösteren ve aleyhinde propaganda yapan, ancak gerçeği itiraf etmek zorunda kalan İslâm düşmanlarmca bile tas­dik edilmiştir. Alman müsteşrik Dr. Sprenger 1853-54'de Kalküta'da basılan Ashaba adlı eserinin önsüzünde şöyle yazmaktadır: "Oniki yüzyıl boyunca Müslümanların kaydettiği gibi bütün âlimlerinin hayatını kaydeden bir millet yoktur ve olmamıştır da. Eğer Müslü­manların biyografi kayıtları toplanacak olsa, belki de yarım milyon seçkin insanın hayatı hakkında bilgi sahibi olacağız..."

John Devon Port da Apology for Muhammed and the Qur'an adlı kitabında şöyle yazmak­tadır: "Bütün devlet adamları ve fatihler için­de hayatının olayları Hz. Muhammed'inki kadar sahih ve detaylı olan hiç kimse yoktur." Rahip Bosworth Smith Büyük Britanya Krali­yet Enstitüsü'nde 'Muhammed ve Muhammedanizm' üzerine verdiği seminerlerde şöyle söylemiştir: "...Fakat Muhammedanizm'de herşey başkadır; burada, olaylar gölgeli ve es­rarlı olmak yerine sahih tarihe dayalıdır. Mu­hammed hakkında Luther veya Milton hak­kında bidiklerimiz kadar belki de daha fazla­sını biliyoruz. Arapların muteber orijinal eserlerinde mitolojik, efsanevî ya da tabiatüs-tü olan hemen hemen yoktur veya bütün olay­lar da tarihî olandan kolaylıkla ayrdedilebilir. Bu eserlerde hiç kimse kendini veya başkala­rını aldatmamaktadır; ışığın ulaşabileceği en son noktaya kadar üzerlerinde gün ışığı var­dır." (Seyyid Süleyman Nedvi, a.g.e., sh. 71,165).

Tarihî olarak, Hz. Peygamber'in her sözü, her fiili kaydedilmiştir ve bütün sözlerinin, hareketlerinin, başarılarının, hanımlarıyla ve diğer insanlarla olan münasebetlerinin kralla­ra, kabile reislerine ve zekat memurlarına yazdığı mektupların ve emirlerin, yaptığı ko­nuşmaların ve savaşların ayrıntılarının tam bir kaydı muhafaza edilmiştir. Bu hakikat bu ciltteki '"Hz. Peygamber'in gündelik hayatı" adlı kısımda görülebilmektedir. O'nun sözleri ve fiilleri her açıdan mükemmel bir modeldir. O'nun bütün hayatı doğumundan vefatına ka­dar bütün hareketlilik ve fiilleriyle kaydedil­miştir. Çocukları ve eşleri ile olan aile hayatı, ibadetleri, evde veya ashabıyla olan temasla­rı, yaptığı iş anlaşmaları, insanları Allah'ın yoluna davet şekli ve bütün andlaşma ve sa­vaşları tamamen kaydedilmiş ve muhafaza edilmiştir. Hatta fizikî yapısına, konuşma, yü­rüme, durma tarzlarına ait özellikleri bile kaydedilmiştir.

Hz. Peygamber'in tebliğine ilk inananlar O'nu iyi bilen ve O'na yakın olanlar olmuştur. Gibbon'un dediği gibi; "Hiç bir peygamber bağlılarını Hz. Muhammed'in geçirdiği gibi çetin imtihanlardan geçirmemiştir. İlâhî tebli­ği ve peygamberliğini kendini bir insan ola­rak bilen, tanıyan şahıslara hanımına, kölesi­ne ve yakın dostlarına bildirdi. Hepsi de ona inandılar ve onun inancını benimsediler."

Hayatı ile ilgili hiçbir şey toplumdan gizlen-memiştir. Hayatı herkesin görmesi ve ibret al­ması için açık bir kitap gibiydi. Hanımlarına özel hayatlarını insanlara anlatması için bile izin vermiştir. Davranışları, iyi ahlâkı ve ha­yat tarzı tamamen kaydedilmiştir. Sözleri ve fiilleri ile ruhî ve ahlâkî konulardan ekono­mik ve siyasî konulara kadar hayatın her ala­nında bilgi hazineleri bıraktı. O'nun hayatı, insanoğlunun beşikten mezara karşılaştığı her mesele ve çözümü ihtiva etmiştir. Tarihî kay­naklarda hayat tarzı o kadar zengin ve canlı tasvir edilmiştir ki kişi, kendisini sanki Hz. Peygamber'i günlük hayatında izliyormuş, onu hanımlarıyla konuşurken, mescidde na­mazdan sonra ashabıyla sohbet ederken gözlüyormuş gibi hisseder.

Hz. Peygamber'in doğru sözlülüğü, emin oluşu ve dürüstlüğü Kureyşli can düşmanları tarafından bile kabul edilmiştir (Buharî, Leheb Sûresi Tefsiri). Godfrey Higgins Apo-logyfor Muhammad adlı kitabında şöyle yaz­maktadır: "Hristiy anlar, yandaşları arasında şiddetli taraftarlık oluşturmuş olan Muham­med'in düşüncelerini yeniden ele alsalar iyi ederler. Hz. İsa'nın yandaşları arasında böyle bîr taraftarlığın aranması beyhudedir, çünkü İsa çarmıha götürülürken yandaşları onu ter-ketmişlerdi... Bunun aksine Muhammed'in yandaşları baskılara uğrayan Peygamberleri­nin yanında yer almışlar ve onu korumak için kendi hayatlarını tehlikeye atmışlar ve O'nun tüm düşmanları üzerine muzaffer olmasına yardımcı olmuşlardır." Bosworth Smİth de şöyle yazmaktadır: "Işığın ulaşabileceği en son noktaya kadar üzerlerinde gün ışığı var­dır. Gerçekte şahsiyetimizin hudutsuz derin­likleri hiç kimsenin ulaşamayacağı bir nokta­da kalır ve kalmalıdır. Fakat Hz. Muham­med'in zahirî tarihi ile ilgili herşeyi bilmekte­yiz. Gençliği, dış görünüşü, ilişkileri, huylan, ilk görüşleri, tedricî gelişimi ve büyümesi, aralıklı olmasına rağmen kendisine gelen ilâhî vahiyleri hep bilmekteyiz. Batınî tarihi ile ilgili olarak ise elimizde kendisine İlâhî görev verildikten sonra kaynağı, muhafaza edilişi ve muhtevasının düzenlenişi ile tama­men kendine has ve hiç kimsenin sahihliğine bilinçli bir şüphede bulunamayacağı bir kitap vardır." Ve Gibbon şöyle demektedir: "Hiç bir peygamber peygamberliğinin başında, Muhammed'in içinden geçtiği çok çeşitli ve ciddî manialardan geçmemiştir; çünkü pey­gamberliğini açıkladığı şahıslar kendisinin bir insan olarak sahip olduğu eksiklikleri yakın­dan bilen kişilerdi. Onun durumundaki pek-çok peygamber terslenmişti; Hz. Muhammed onu bilmeyen insanlar arasında aynı şekilde şeref kazanmıştı."

Tarihte hiçbir zaman bir kişinin hatırı için bu kadar çok kişi canlarını ve mallarını feda et­meye hazır bulunmamışlardır. Bunu yapmak için o kişiyi görmeleri, gözlemeleri ve her açıdan denemeleri ve onu her yönden mutlak mükemmellikte bulmaları gerekir; aksi tak­dirde hayatlarını kendi rızaları ve onun uğru­na feda etmeye bu derece hazır olmazlardı. Hz. Peygamber'in yaşantısı sahabe için ha­yatın her sahasında tam bir rehberdi; İşte bu yüzdendir ki bu hayat tarihte İslâm'dan önce hiç birleşmemiş olan bir millet üzerinde ınkılâbî bir etki yaptı ve daha sonra bu millet dünya siyasetinde yönlendirici bir güç haline geldi.

Haleflerine onların bütün problemlerini çöze­bilecek tam ve mükemmel bir hayat örneği bırakmak bütün peygamberlerin, reformcula­rın ve din kurucularının içinde sadece Hz. Muhammed'e nasib olmuştur. Onların söz­lerini ve fiillerini, kalplerini ve ruhlarını, tavır ve hareketlerini, medeniyet ve kültürlerini anttı.

Hz. Peygamber'in hayat tarzı sadece mü­kemmel değil aynı zamanda beşerî faaliyetle­rin her sahasını ve bütün yönlerini kapsayıcı­dır da. Bu hayat tüm erkek ve kadınlara ha­yatlarının her sahasındaki meseleleri âdil ve hakça çözmeleri için rehberlik teklif etmekte­dir. Bu hayatın ilkeleri ve emirleri her seviye­deki insanın kolayca anlayabileceği şekilde basittir ve onların ruhî kemâle ermelerini sağ­ladığı kadar geçici arzularını da karşılayarak onları gerçek itminana ve huzura davet et­mektedir. Hz. Muhammed  bizlere çok çe­şitli meselelerimizi çözmemiz ve hakiki ve ebedi huzur ve mutluluğa kavuşmamız için basit reçeteler vermiştir.

Hz. Muhammed amelî vasıtası ile ahlâk ve davranışlar konusunda dersler vermiştir. Eli­ne geçen herşeyi fakirlere ve muhtaçlara da­ğıtarak sadaka vermeyi; Mekke ve Huneyn fatihi olarak düşmanlarına affedici ve sevgi dolu olmayı; hâkim ve yönetici olarak adalet ve eşitliği; muzaffer orduların komutanı ola­rak düşmanlarına barış ve güven vermeyi; tacir olarak ticarette dürüst olmayı ve bir ba­ba ve eş olarak sevgi, şefkat ve merhamet' öğretti. Bütün bu ahlâkî davranışları ve faziletleri bizzat yaşadı; insanları, kendini takip ederek ahlaken, ruhen ve manen zenginleş­meye davet etti. Bütün bunlar hayal mahsulü hikâyeler veya soyut fazilet ve ahlâk Örnekle­ri değil, bizzat hayatın somut gerçekleridir.

Öyle görünmektedir ki, Hz. Muhammed'in tam ve mükemmel hayatı, düşüncelerinin saf­lığı ve yüceliği, ahlâkının ve tavırlarının kemâlâtı varken bir başka rehbere ihtiyaç yoktur.

Bütün bunların ötesinde, Hz. Muhammed'in bütün düşünce, emir ve ilkelerinin tatbi­ki tecrübe edilmiştir. O'nun karakter ve dav­ranışları Mekke ve Medine'de yaşadığı süre içerisinde çok çeşitli baskı ve eziyetler, daha sonra ise savaşlar ve açık düşmanlıklarla dolu tecrübelerden geçti; en sonunda tüm kötülük­lere karşı nihai zafere ulaştı. Ne var ki, zayıf zamanlarında karamsarlık ve kızgınlık göster­mediği gibi güçlü zamanlarında tekebbür ve gurur da göstermedi. Hz. Muhammed'in karakter ve Öğretisinin şerefi ve büyüklüğüne evde ailesi ile dışarıda ashabı ve diğer insan­larla olan ilişki ve uygulamaları şehadet et­mektedir. O'nun bir eş, baba, tacir ve hâkim olarak amelleri, tavsiye ettiği ilke ve davra­nışları teyid etmiştir. Ve yine bir yönetici, eğitimci, kumandan veya devlet adamının ha­reket tarzı ile ilgili vazettiği ilkelere uygun uygulamalarda bulunmuştur. İnsan hayatının çeşitli alanları ile ilgili konularda Hz. Mu­hammed'in amelinde ahlâk, sîret ve öğreti­lerine nazaran kesinlikle hiçbir fark yoktu. Kur'an'da da ifade edildiği gibi Hz. Muham­med'in söylediği herşey fiilleri ile de doğ­rulanmıştır (68: 3-4). O, söylediğini yapma­yan kimseleri şiddetle takbih etmiştir (61: 2).

Kur'an-ı Kerîm insanlığa rehberlik edecek il­keleri içeren Allah'ın Kitabıdır. Hz. Muham­med ise bu İlkeleri insanlara vazeden ve onları bizzat tatbik eden Allah'ın Peygamberi­dir. Hz. Muhammed önce kendisi yapma­dıkça insanlara hiçbir şeyi emretmezdi. Bir keresinde Hz. Aişe'ye Rasûlullah'ın ahlâkı hakkında sorulduğunda şöyle cevapladı: "O Kur'an'ın ahlâkı ile ahlâklanmıştır." Hz. Mu­hammed Kur'an'm öğretilerini kendi uygu­lamaları ile gösterdi. O, yürüyen Kur'an'dı. Allah'ın yarattığı insan türünün en mükemmel numunesi. (Ayrıntılar için bkz.: Bu ciltteki "Hz. Muhammed'in Gündelik Hayatı" baş­lıklı kısım).




Konu Başlığı: Ynt: Kamil Ve İdeal İnsan
Gönderen: Bahrişan 8 üzerinde 15 Ocak 2015, 16:03:48
HZ.Muhammed herşeyiyle her insana örnek bir kişi