Konu Başlığı: Kadın Ve Eşitlik Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 16 Temmuz 2012, 16:01:18 KADIN VE EŞİTLİK Önceki bahislerde hem kadın hem de erkeğin zaten bütün hayat safhalarında eşit hak ve imtiyazlara sahip oldukları açıklanmış ve islam tarafından cemiyet içinde mevkii ve konumlarına uygun hale getirildikleri söylenmişti. Onlara İs-lami toplumun üyeleri olarak eşit şahıslar ve fertler nazarıyla muamele edilir. Eğitim, ahlakî ve maneviyat sahasında ilerlemeye, şeref ve itibarın her seviyesine erişmeye imkan tanınmıştır. O, insan olarak erkek kadar önemli ve hayatın bütün alanlarında ona ortaktır. Kadın, kendi rolünü arkadaşça ve etkili bir biçimde oynar. Bununla beraber kadının bir erkek değil, kadın olduğu gerçeği değişmemektedir. O, bütün sahalarda erkekle eşit mevki ve haklara sahiptir, fakat, birçok hususta erkekten farklıdır. Bu husus, tabii olarak hayatta onun rolünü toplumdaki durum ve mevkiini etkile-meksizin sınırlamaktadır. Cinsiyet Farklılığı Ve Eşitlik İslam, bir insan olarak kadını erkekle eşit statüde kabul eder ve hayatın bütün sahalarında kadına eşit haklar verir. Fakat iki cins arasındaki farklılıklar psikolojik ve biyolojik farklılıkla! sebebiyle hayattaki kendi özel fonksiyonlarım bakılarak gerçekleşmiştir. Bu farklılığın tabii olarak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere erkek ve kadının tabiatı birbirinden ayrılmıştır. Hayat, mümkün olan bütün kolaylıklarıyla erkeğe imkanlar vermiş ve vazifesine uygun nitelikleri ona bahsetmiştir. Onun için iki cins arasındaki mekanik eşitlikten bahsedenlerin bu ifadeleri hiçbir değer taşımamaktadır. Şüphe yoktur ki, insanlıkta eşitlik tabii bir hak ve makul bir İstektir. Kadın ve erkek her İkisi birden insanlığın iki yarısıdır. Fakat hayat vazifelerinde ve o vazifelerin yolundaki eşitliğe gelince, bu hususta yeryüzünün bütün kadınları onu istemiş olsa bile bu eşitliği tatbik etmek nasıl mümkün eşyanın tabiatını değiştirmek, kadınların kendi fonksiyonlarım erkeklere yüklemek veya tersi mümkün değildir. İki cinsten birisinin gebelik, emzirme gibi hususiyetlerde bir Özellik taşımaları, bu cinsin duygu, eğilim ve düşüncelerinin özel bir sistem içinde, bu büyük hadiseyi karşılamağa, onun devamlı istekleriyle beraber hazır olmasını gerektirir. Kadının özel hale gelmiş fonksiyonları, böyle hissi, biyolojik ve psikolojik özellikleri davet eder ve en güç görevleri yerine getirmek için ona kuvvet verir. yaratılıştaki bu latif incelik, vicdandaki bu süratli infial, duygulan bu kuvvetli heyecan; bunların hepsi fikri tarafı değil hissi tarafı harekete geçiren, daima taşmaya hazır olan, ilk dokunmada derhal coşan bir kaynaktır. Bunların hepsi analığın icaplanndandır. Çünkü çocuğun İhtiyaçlarına cevap vermek, bu hususta faydalı olup olmamayı düşünmeye muhtaç değildir. O ancak düşünmeyen, fakat süratle çağlayan ve çocuğun arzularına derhal cevap verecek olan hislerle dolu bir temayüle muhtaçtır. İşte bunların hepsiyle birlikte, asli vazifesine ve çizilmiş hedefine doğru devam ettiği zaman ancak kadına en doğru hayat tarzı verilmiş olur. Bundan başka erkek, dahili yönden oldukça farklı bir şekilde, fakat uygun bir tarzda teçhiz edilen oldukça farklı bir vazifeyi yerine getirmek zorundadır. Erkek, yerde ve gökte tabiatın kuvvetlerine karşı veya ormanda vahşi hayvanların zorla itaat altına almak şeklinde gerçekleşebilen, dış dünyada hayat mücadelesini sürdürmekle görevli olmak veya ekonomi hakkında prensipler hazırlama veya hükümet kurmak vazifesiyle yükümlüdür. Erkek, sıkıntılara ve zorluklara karşı şahsını, ailesi ve çocuklarını muhafaza etmek ve bir hayat hazırlamak için bütün bu problemlerin üstesinden gelmek zorundadır. Bu yüzden erkeğin hayattaki vazifelerim yerine getirmek için çok kuvvetli duygusal bir mizaca İhtiyacı yoktur. Duygular, zihin faaliyetlerini oldukça ters bir halde hızlı bir biçimde değiştirmeye sebep olan bir kararsızlıkla tarif edilmeleri dolayısıyla, görevlerini sürdürmede yardımcı olmaktan ziyade çok zarar verici olduklarım isbat etmişlerdir. Onlar uzun süre bir hareket doğrultusu takip etmek hususunda yetenekli değildirler. Cezbedici hedefler onları değiştirir. Bu gibi devamlı değişen bir tabiattaki ruhî karakter, değişen durumlar ve karşılıklı olarak meşguliyette olan anne için uygundur. Fakat onlar, uzun süreler içinde kendisinden sabit istikrarlı çalışmalar istenen erkek için faydalı değildir. Daha ziyade, birçok karşı güçle mücadele etmek zorunda olduğu günlük hayata dönük yardımını ortaya koyan erkeğin fikri tabiatıdır. Böylece o devamlı olarak harekete geçmeden önce kendi planlarının muhtemel bütün sonuçlarını dikkate almak ve dikkatli bir tarzda durumu tekrar gözden geçirme hususunda planlamayı daha ehil bir şekilde başarır. Düşünce, kadının bütün varlığına renk veren kuvvetli hislere karşı olduğu gibi, ondan dolayı umulmayan hareketin hızlılığı ve çabukluğu sebebiyle ağır fakat emin bir biçimde hareket eder. Erkeğin bütün faaliyetleri onun zihni özelliği üzerine kuruludur. Bu yüzden erkek, ancak hayattaki hedefleri ve kendi gerçek meşguliyetlerinde istihdam edildiğinde iyi bir düzenleyici olacaktır. Bu husus, erkek ve kadının İtibarlı bir biçimde şekillenmesinde farklılıklar bulunmasını açıklayacaktır. Bu hal, erkeğin fiziki ve zihni melekelerine büyük ölçüde yakın bulunan mesleğini memnun olarak yerine getirdiği konusudur. Halbuki, ruhi yapısıyla erkek, tıpkı bir çocuk kadar değişkendir ve bu hayat kadına kendi dünyevi varlığının gerçek maksadını en iyi şekilde sağlayabilecek olması sebebiyle niçin ruhi faaliyetlerin onun tabii yönüne uydurulduğunu ve ondan dolayı büyük memnuniyet hasıl ettiğini ortaya koyar. Bu gerçek, aynı zamanda kadının hemşire, öğretmenlik veya çocuk bakıcılığı gibi kadınlık tabiatı için hissi bir Şefkati gerektiren bu tür mesleklerde, sadece kadının kolaylık hissettiğini gösterir. Aynı şekilde kadın bir iş yerine çalışmak için gittiğinde, orada erkek aramak suretiyle hislerinin bir kısmını tatmin eder. Ancak bu İşlerin hepsi, kadınlığa ait asıl vazifesinden müstağni kılmayan geçici ve değişik şeylerdir. Kadında asıl olan karakter, bir erkeğe, eve ve çocuklara yani aileye sahip olmaktır. Eğer dışardaki işini bırakma fırsatı eline geçerse şüphesiz kendini evine hasreder. Ancak mala olan ihtiyaç gibi kahredici bir engelin öne geçmesi hali müstesna. Bu tür davranışların varlığını dile getirmemiz İki cins arasında kat'i ve esaslı bir ayrılık bulunduğu anlamına gelmemeli. Yine bunun manası, onlardan herbiri diğerinin işine, her ne suretle olursa olsun, selahiyetli olmaz demek de değildir. Öyle ise iki cinsin karışık ve birbirinden farklı nisbetleri yüklü olarak yaratıldıkları anlaşılır. İdari yetenekli, karar dağıtan, ağır yükler kaldıran ve savaşlarda dövüşen veya erkeğe ait diğer fonksiyonları oldukça ehil olarak yerine getiren bir kadın bulunabilir. Ve siz aynı zamanda yemek pişirebilen, ev işi yapabilen, çocuklarına karşı annelik şefkati ve duygulanna sahip veya hissi olarak çok kararsız ve değişen halet-i ruhiyelerin gidip geldiği bir erkek de bulabilme ihtimaline sahipsiniz. Bunun gayri tabii bir yanı yoktur. Hadisenin mantıki sonucu, her cinsin kendi cinslerinin kabiliyetlerine sahip olduğudur. Fakat bu husus, erkek ve kadının tamamen birbirinin benzeri olmadığım isbat etmez. Bu benzerlik, kesinlikle onların karakterleri, hisleri veya zevklerinde bir farklılık meydana getirmez. Kısaca gerçek problem, bütün bu fazladan özellikleri kendi gerçek ve tabii fonksiyonları yanında vekil olarak yerine getirmek hususunda bir kadına başvurulabilir mi? Bunların mevcudiyeti halinde o, bir ev, çocuk ve aile için daha fazla bir istek duyabilir mi? Hepsinin üzerinde, o, cinsi arzularının tatmin edilmesi için bir erkek arkadaşa fazla ihtiyaç hisseder mi? (Muhammad Kutub, islam, The Misunderstood Religion). |