Konu Başlığı: Kabe Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Haziran 2012, 12:18:32 Kabe Daha önce izah edildiği gibi, İsmail, annesinin izniyle Mekke'ye yerleşmiş olan Cür-hümîler arasında büyüdü. İbn-i Abbas'ın naklettiği Buharî'den bir hadise göre Cür-hümîlerden bir kızla evlendi. Ancak, babası Mekke'yi üçüncü kez ziyaret ettiğinde, bu evliliği onaylamadı ve hanımını boşamasını istedi. Sonra babasının da kabul ettiği başka bir Cürhümî kızla evlendi. Bu evlilikten on iki çocuğu oldu. Daha sonra İbrahim, oğlu İsmail'i annesiyle birlikte otuz yıl önce bu kıraç, ıssız ve tenha Faran vadisine (Mekke'de) yerleştirmesinin asıl gayesini gerçekleştirmek İçin Mekke'ye geldi (muhtemelen dördüncü defa), tbn-i Abbas'dan nakledilen Buhârî'nin bir hadisine göre; "İsmail Zemzemin yanında bir ağaç altında oturmuş ok yaparken, birden bire İbrahim geldi. Onu görünce İsmail ayağa kalktı ve baba-oğul kucaklaştı. İbrahim: 'İsmail! Allah bana bir-şey emretti'dedi. İsmail, 'Rabbin ne emret-tiyse onu yapmalısın' şeklinde cevap verdi. İbrahim, 'bu işte bana yardım eder misin?' diye sordu. İsmail de yardım edeceğini söyledi. Bunun üzerine İbrahim vadinin etrafında daha yüksek bir yeri göstererek Allah'ın orada bir ev (beyt) yapmasını emrettiğini söyledi. Böylece baba oğul Beytullah (Kâbe)'ın temelini attılar. İsmail'in taşıdığı taşları İbrahim yerleştirdi. Duvarlar yükselince İbrahim bugün Makam-ı İbrahim diye bilinen taşı getirdi ve üzerine çıkarak yeniden taşları yerleştirmeye başladı. Bu iş, duvarlar iyice yükselinceye kadar sürdü. (Mev-dûdî Age. sh., 49-90). Kur'an-ı Kerîm bu Ev'e ve inşasına şöyle temas etmektedir: "Beyti (Kabe) insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim' in yerini namaz yeri edinin, dedik. Beytimi, ziyaret edenler, kendim ibadete verenler, rükû ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e emretmiştik. İbrahim: 'Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır' demişti. Allah da: 'İnkâr edeni dahi az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç' buyurmuştu. İbrahim ve İsmail Beytin (Kabe) temellerini yükseltiyordu. 'Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur, şüphesiz ki Sen işitensin, bilensin' dediler. 'Rabbimiz! Bizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tövbemizi kabul buyur; çünkü tövbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak sensin.' " (2: 125-128). Aynı zamanda kendilerine rehberlik edecek bir peygamber için de dua ettiler: " 'Rabbimiz! İçlerinden onlara senin ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları (her kötülükten) arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu Azîz ve Hakîm olan ancak Sen'sin"' (2: 129). Bu Beyt, Allah'ın insanlaı için verdiği İlk Ev olarak tarif edilmektedir. Aslında bütün insanoğlu için tahsis edilen mübarek ve doğru yolu gösteren ilk mabet Mekke'dedir. Orada işaretler vardır; (meselâ) Makam-ı İbrahim; her kim oraya girerse güvenlik içinde olur:"Bu Ev'e Haccetmesi (imkânı olan) inananlara bir vecibedir, fakat kim inkâr ederse bilsin ki Allah âlemlerden müstağnidir (yarattıklarının hiçbirine muhtaç değildir). (3: 96-97). O zamandan beri Kabe her türlü düşmandan korunma yeri ve Mekke halkı için bir geçim vasıtası olmuştur. Herkes onlara Revtuiinh sahip oldukları için saygı duymuşlardır. Ticaret kervanları en ufak tehlike korkusu olmadan oradan geçebilmişlerdir. Sonra, binlerce, milyonlarca hacı Mukaddes Mabed'i her yıl ziyaret etmekte ve orada yaşayanlara, alış-veriş yaparak bütün yıl için geçimlerini sağlama imkânı vermektedir. Kur'an, Mekkelilere bahşedilen büyük rahmete işaret etmekte, Yaratıcılarının onlara verdiği kutsal görevi hatırlatmaktadır: "Kureyş'in yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır, öyleyse kendilerini yedirip, açlıktan kurtaran ve onları korkutan güvene kavuşturan bu Evin Rabbine kulluk etsinler." (106: 1-4). Allah burada, Kureyş'e, sadece Allah'ın Mabedi'nin muhafızı oldukları için büyük faydalar sağlandığına işaret etmektedir. Dahi. önce türlü saldırı ve kargaşa ortamında insanlar evlerinde dahi öldürülmekte veya esir edilmekteydiler. Kimsenin günvenliği yoktu. Kureyşliler sadece prestij ve şeref sahibi olmakla kalmıyor, tam bir emniyet ve ticarî bakımdan da güvenceye kavuşuyorlardı. İsmail öldüğünde Kabe'nin muhafızlığı büyük oğlu Nâbit'e geçti. Onun da ölümünden sonra Cürhümîler bu işi üstlendi; fakat bunlar zamanla zalimleştiler ve yoldan çıktılar. İnsanlar onların zulmünden öyle sıkıldılar ki, Benî Kinane'den Benî Bekr b. Abd Menat ve Benî Huzaye'den Gubşanhlar, Cürhümîlere karşı birleşip savaşarak Mekke'den çıkardılar. Cürhümîlerin Yemen'e dönmesinden sonra Kabe muhafızlığı Benî Huzayeli Gubşanlıların eline geçti ve dört asır kadar bunların elinde kaldı. Bu kabilenin liderlerinden Amr b. Luhay, Suriye'den Hübel denilen bir put getirerek Kabe'ye yerleştirdi. Zamanla başkalarının putları da getirilince Kabe putlarla doldu. Daha sonra Kusay b. Kı-lâb Benî Kinane kabilesinin de yardımıyla, Mekke'yi hâkimiyeti altına aldı. Devrinde bilgi, hüner ve iyi idaresiyle Mekke halkının tartışmasız lideri oldu. Ölümünden sonra, karşılıklı istişare sonucu Kabe ile ilgili hizmet işleri şu şahıslara verildi: Kapı muhafızlığı, savaşta bayraktarlık ve meclis (Dâr'ün Nedve) Beni Abd-üd Dâr'a; hacıların yeme içme ihtiyaçlarını karşılamak ve ilk yardım hizmetleri Beni Abd-i Menaf'a (O da ikili anlaşma ile Hâşim'e devretmiştir) bölünmüştür. Hâşim bu şerefe lâyık olmuş, iyilik ve cömertliğiyle halkın önderi olarak ün kazanmıştır, ölümünden sonra kardeşi Muttalib halefi olmuş ve onun ölümünden sonra yeğeni, Hâşim'in oğlu Abdulmuttalib olarak bilinen Rasulullah'ın dedesi su temini (hicâbet) ve ilk yardım (rifade) hizmetlerini yüklenmiştir. Abdulmuttalib ayrıca Cürhümîlerin Mekke'den çekilirken doldurdukları Zemzem kuyusunu da açmıştır. Çok merhametli ve cömert bir insandı. Torunu Mu-hammad b. Abdullah, Allah tarafından dünyaya son resul (elçi) olarak seçilmiştir. Bazılarına göre Kureyş, en-Nadr b. Kinâne'nin unvanıdır. Fakat âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre Malik b. Nadr'ın oğlu Fehr'in lakabıdır ve onun soyundan gelenlere Kureyş denmektedir. (Mevdûdî, A.g.e. s. 49-90). |