Konu Başlığı: İtirazlar Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Haziran 2012, 16:20:25 İtirazlar Bazı kimseler, zekatın manasını ve gerçek önemini anlamadan, zekata karşı itirazlarda bulunurlar. Bu itirazlar onların sadece zekatın özünü anlamadıklarını değil, ayrıca isletmenin esas ilkelerinden de habersiz olduklarını gösterir. Zekata karşı ilk reddiye onun ticareti, endüstriyi ve diğer İş teşebbüslerini engelleyeceği idi. Bu redd.iye gerçekte zekatın ruhunu ve yatırımların oran ve hacmi üzerine etkisini anlamayan kimselerce ileri sürülmüştür. Zekatı, gelir elde etmek için devlet tarafından yürürlüğe konan herhangi bir vergiymiş gibi telâkki edenler de olmuştur. Fakat, daha önceden açıklandığı gibi zekat normal anlamda bir vergi değil, namaz gibi bir ibadet fiilidir; arkasında işleyen ruh ise vergiden çok farklıdır. Müslümanlar zekatı gönüllü olarak öderler ve namazdan sonra olduğu gibi vazifelerini yapmanın huzur ve mutluluğunu duyarlar. Zekat, insanın vicdanını ilgilendiren bir şeydir. Bir kimse Allah'a ve Ahiret Gününe, namazın ve zekatın Allah'ın farz kıldığı İbadetler olduğuna inanırsa, o vakit vazifelerini isteyerek yerine getirecektir ve hesaplanan miktardan daha fazlasını ödeyecektir. Böyle insanlar Allah rızası için harcadıkları zaman servetin hesabını yapmazlar. Allah'ın rızasını yalnızca servetlerinin % 2.5'unu vererek değil, ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra arttırabildikleri kadarını da vererek gözetirler. Vazifelerini yaptıktan sonra gururlanmazlar; aksine kendilerine, toplumun fakir üyelerine karşı oldukları borçlarını eda fırsatı veren Allah'a şükrederek insanlıklarını gösterirler. Toplumun fakir üyelerine karşı olan vazifelerinin tamamen şuurundadırlar; bu, Kur'an-i Kerim'in şu ayetinde belirtilmiştir: "Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi." (51: 19). Modern vergi sistemlerinde, yükü diğer insanlara devretmek için vergi malların fiyatına eklenir, ancak zekatta böyle bir durum sözkonsu değildir. Çünkü zekat Müslümanlar taıafm-dan gider olarak kabul edilmez ve yıl sonunda net kârdan çıkarılıp beytü'l-mal'e ödenir, bazı insanların zannedebileceği gibi gayri-sâfı kazançtan değil. Bir an için zekatın ticaret ve sanayii engellediğini düşünelim. Zekattan korktukları İçin insanlar sermayelerini ticarî ve endüstriyel yatırımlarda kullanmak istemeyecekler, fakat sermayelerini işletmezlerse nereye koyacaklardır? Bekletecekler mi, harcayacaklar mı? Eğer sermayelerini herhangi bir şekilde bekletirlerse, toplam servetlerinden yıl sonunda yine zekat ödemek zorundalar, çünkü zekat bütün servet çeşitlerine üreticilik potansiyelinden ötürü uygulanır. Servet İster verimli bir şekilde kullanılsın, isterse istiflenmiş olarak kalsın; zekat, yıl sonunda toplam servetten verilmek zorundadır. Bütün nakit, aîtın, gümüş veya diğer paraların tabiatı itibarıyla ticaret ve endüstride kullanımı düşünüldüğünden nema-lanıcı kabul edilir ve bu yüzden bunlarda zekat vardır. Böylece zekat, sermayeyi yalnız bırakmaz ve daima takip eder, ister istiflensin İsterse işletilsin. Bu sebeple sermaye sahibini, sermayeyi verimli bir şekilde kullanmaya zorlar. Kişi birikmiş servetinden her yıl zekat ödemek zorunda kalınca, kârlanyla kendi harcamalarının bazısını karşılayabilmek ve zekatı ödeyebilmek için sermayesini işletmeyi tercih edecektir. Eğer servetini bir süre işletmezse, zekat, sermayesini tedricen de olsa neticede tüketecektir. Bu sebeple, kişi, kârlarından zekatın, ödemek ve servetini arttırmak için sermayesini verimli yatırımlarda kullanacak kadar gerçekçi olacaktır. Böylelikle, zekat, toplumdaki varlıklı insanların sermayelerini âtıl bırakmalarını ve yıllık zekatlar yoluyla bitmesine İzİn vermelerini engelleyen, bunun yerine bu insanları yatırımlara yönelten bir muharrik unsur olmaktadır. Gerçekte, zekatın ardında, endüstriyel ve ticarî teşebbüslerde sermayeyi teşvik edecek iki güçlü faktör vardır. Birincisi psikolojik faktördür; zekatın Allah rızasını kazanmak İçin verildiği gerçeği, insanları, sermayelerini mümkün olduğunca verimli gayelerle kullanmaya ve böylece daha fazla servet elde ederek daha çok zekat ödemeye ve Allah'ın rızasını daha fazla kazanmaya teşvik eder. Bu faktör bütün Müslüman dokuya nüfuz eder ve ticaret ve sanayi çarklarının sürekli dönmesine yetecek kadar artı sermaye sağlar. İkincisi, iktisadî motiftir; bir kişi sermayesi ile ne kadar ticaret ve endüstri yatırımlarında bulunursa o kadar kâr eİde eder. Böylece kişi, sermayesini saklamak yerine işletmeye teşvik edilir. Eğer zekat müessesesi hakiki şekliyle yeniden canlandınlırsa ve biriktirilmiş servet çeşitleri zekata tâbi olursa, bütün gizli (âtıl) servet üretime yönelik yatırımlarda kullanılacaktır. Bu şekildeki mala sahip olan herkes yüksek kârlar yapmak için servetini mümkün olan en iyi şekilde kullanmaya çalışacaktır. Zekat bütün şartlarda ödendiğinden, herkes zekatı beklemekte olan birikmiş servetten vermektense kârından vermeyi tercih edecektir. Birikmiş servet sahipleri tarafından bu durumun anlaşılması, aksi takdirde kendilerinde kullanılmadan kalacak olan geniş sermaye miktarlarının ticaret ve endüstriye âmâde olmasını sağlayacaktır. Bazı müellifler zekatın tasarruflar üzerinden alındığı ve yıl bitmeden herkesin elindeki serveti harcayacağı tezine dayanarak zekata karşı çıkmışlardır. Fakat bu karşı çıkış da, zekatın bir vergi olduğu ve insanların bunu ödemeye devlet tarafından zorlandığı şeklinde yanlış bir düşünceye dayanmaktadır. Zekat daima yıl sonundaki tasarruflara uygulanmaz. Bu sadece nakit, altın ve gümüş için geçerlidir. Zirâi ürünlerden hemen alınır. Bu itiraz ticarî ve endüstriyel mallar için bile geçerli değildir, çünkü bu malların sahibi sadece zekat ödemekten kaçınmak için bütün kârını ve sermayesini boş yere harcayacak kadar düşüncesiz değildir. Böyle düşüncesiz olsa bile servetini nerede israf edecektir? İçkiye, kumara, lükse mi harcayacaktır? Müslüman toplumda bütün bunlar haramdır. Servetin israf edilebileceği bütün üretici olmayan ve lüks tüketime yönelik teşebbüsler haram kabul edilmiştir. Devletin, lüks ve diğer zevk için yapılan gereksiz ve müsrifâne harcamalan engelleyici, böyle maddelerin ithalini ve üretimini durduracak kanunlar çıkarmaya yetkisi vardır. Eğer bir kişi zekattan kaçınmak için birikimlerini veya sermayesini ev yaptırmaya, mobilyaya vs. harcarsa sermayesi şu veya bu şekilde dolaşıma girmiş olmaktadır. Bu durum bazı endüstri kollarının Ürünlerine olan talebi kesinlikle arttıracaktır ve böylece memleketteki pek çok insanı, harcamaya ve servetlerini nemalandıncı teşebbüslere yatırmaya teşvik etmektir. Zekat, yatırımın teşvik edilmesine ve servet istiflemenin engellenmesine yardım eder; hem servet sahiplerinin hem de zekatı olanların tüketim mallarına harcama yapmasını sağlar. Yatırım ve harcama kanallarındaki bu akış milyonlarca insana iş imkânı sağlarken, aynı zamanda devletin gelirinin hızla artmasına yol açar. Zekatın çifte amacı, yani yatırımı teşvik ve harcamayı arttırmak büyük iktisadî öneme sahiptir. Yatırım için fonların bulunması endüstriyel gelişmeyi canlandırır ve ekonomik büyüme temposunu hızlandırır. Diğer yanda toplam tüketimdeki artış ülkede pek çok endüstri dallarında efektif talep artışı meydana getirir. Ve her iki faktör birlikte ve aynı anda işleyerek ülkede istihdamın artışına yardım ederler. Tam istihdam ve buna bağlı ekonomik gelişme için tüketim eğiliminin ve yatırım düzeylerinin artmasının lüzumu gerçeği Keynes tarafından şu sözlerle anlatılmaktadır. "Tüketim eğilimi ve yeni yatırımların oranı istihdamın hacmini belirler. Eğer tüketim eğilimi ve yeni yatırım oranları yetersiz efektif taleple sonuçlanırsa istihdamın gerçek düzeyi, câri gerçek ücretle mevcut potansiyel iş oranının altında kalır..." Bu analiz bize, bolluk içinde darlık bulunması tutarsızlığının bir açıklamasını verir. Sadece efektif talep yetersizliğinin varlığı yüzünden, ki bu sıklıkla vâki olur, istihdam artışı, daha tam istihdama erişilmeden duracaktır. Efektif talep yetersizliği emeğin marjinal verimliliği değer olarak emeğin marjinal zahmetini, aşıyor olmasına rağmen üretim işlemini engelleyecektir". (General Theory, sn. -31). Bu sebeple efektif talebin ve yeni yatırımların devamı makul bir üretimin sürdürülmesi ve sonuç olarak ülkede istihdamın sağlanması için şarttır. Eğer yetersiz talep olur ve yeni yatırım oranlan düşerse, üretim işlemi ve istihdam bundan ters yönde etkilenecektir. Bu olaylar zincirinin yeni yatırım imkânlarının az olduğu zengin ve endüstrileşmiş Ülkelerde ortaya çıkması daha muhtemeldir. Keynes'in sözleriyle "Ayrıca, toplum zenginleştikçe fiili ve potansiyel üretimleri arasındaki fark artmaya meyledecektir ve bu nedenle ekonomik sistemin arızalan daha açık ve aşırı olacaktır. Fakir bir toplum, üretiminin çok büyük bir kısmını tüketmeye hazır olduğu için basit yatırım tedbirleri tam istihdamı temin etmeye yetecektir, halbuki toplumun zengin fertlerinin biriktirme temayülleri İle fakir fertlerinin istihdamını bağdaştırmak için zengin bir toplum geniş yatırım fırsatları keşfetmelidir. Eğer, potansiyel olarak zengin bir toplumda yatırıma teşvik zayıfsa, efektif talep ilkesi(tersine) işleyerek o toplumun potansiyel zenginliğine rağmen gerçek üretimi düşürmeye zorlayacaktır. Bu durum, yani ülkenin potansiyel zenginliğine rağmen ülke ekonomisinin zayıflaması, tüketimden arta kalan kısım (tasarruf) yatırıma teşvikin zayıflığına tekabül etmeye kâfi gelecek derecede azalana kadar devam eder." (General Theory, sh. 31). Zekat, zengin ya da fakir bütün ülkelerin hastalıklar için etkili bir çaredir. Yatırımı başlatmakta olduğu gibi toplam talebi arttırmada da çok tesirli bir metoddur. Hem yatırım ve hem de tüketim için öyle güçlü bir uyarıcı unsur temin eder ki, bu iki değişken birbirine paralel olarak artış gösterir. Zekatın âdil ve dikkatli bir şekilde harcanması, daima, ekonominin, yetersiz talep veya istihdam seviyesindeki düşüş yüzünden meydana gelecek bir durgunluk korkusu olmadan dengeli bir şekilde büyümesine yol açar. Ayrıca, Müslüman toplumun bütün âtıl ve istiflenmiş sermayelerim üretim amaçları için harekete geçiren de zekat müessesesidir. Batı standartlanna göre geri ve fakir bir ülke bile, ülkenin gelişimine fayda verecek büyük meblağlar toplar ve endüstriyel ve ekonomik planlar dış yardım veya faizli krediler olmaksızın başarıyla yürütülür. Müslümanların, zekatın toplumun kaynaklarını harekete geçirmede ne kadar etkili ve önemli bir devlet müessesesi olduğunu unutmuş ve şimdilerde batılı güçlerin kapılannda ekonomik yardım dileniyor olmaları ne kadar acıdır. Zekat müessesesi Kur'an'da anlatıldığı ve Peygamber ve ashabı tarafından uygulandığı üzere yeniden canlandı nisa, kısa bir zaman dilimi içerisinde Müslüman ülkelerde tecrübe edilmiş olan kapitalist sistemin pek çok iktisadî kötülük ve eksikliklerinin üstesinden gelinebilinir. Zekatın bir diğer amacı zengin ve fakir arasındaki geniş gelir farkını daraltmaktır. Buna Kur'an-ı Kerim'de şu ayetle işaret edilmiştir: "Onlann mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı..." (51: 19). Burada kullanılan hak kelimesi herkesin üzerine mecburi bir vazife anlamına gelmektedir. Bir gerçek hakkında herhangi birisiyle mücadele etmek, kişinin yapması gerekli bir görev; bir hak için mücadefe edilen kişiye üstün gelmek anlamlarına da gelir. Bu sebeple, zekatın zenginlerin mallarında bulunan fakirlere ait hak olduğuna şüphe yoktur. Diğer bir deyişle, zenginlerin fakirlere geriye Ödemek zorunda oldukları meşru haktır. Eğer zenginler servetlerinden fakirlere haklarını geri ödemezlerse, âdil olmayan davranışları yüzünden Ahiret Gününde sorguya çekileceklerdir. Eğer belirlenen hakkı Öderlerse fakirler daha fazlasını istemeksizin haklarını almış olduklarından dolayı hoşnut olacaklardır. Kur'an-ı Kerim'in "Onların mallarında fakirler için bir hak vardır" ifadesi çok önemlidir. Bu ayet, hak sahibine (fakire) hakkı ödendikten sonra, hak sahibinin mutmain ve hoşnut olması gerektiğini göstermektedir. Kur'an-ı Kerim'in ifadesi her toplumda, zenginlerin servetinden ayrılan belirli bir hak ile fakirlerin ihtiyaçları arasında kati bir karşılıklı ilişki olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu, Rasulullah'ın aşağıdaki hadisi ile de desteklenmektedir: "Zekat, zenginden alman ve fakire geri verilen bir gelirdir." Fukara kelimesi bir şeyi eski durumuna iade etmek, bir şeyi bir kimseye geri vermek; bir şeyi sahibine iade etmek anlamına gelir. "Fakirlere geri verilir" ifadesi zekatın onlara ait olan bir şey olduğunu, fakat zenginlerin gözetiminde bulunduğunu ve şimdi fakirlere geri verildiğini açıkça göstermektedir. Yukarıdaki ayet ve hadisin ışığı altında, zekatın zenginlerin "servetindeki fakirlere ait bir hak" olduğu konusunda hiçbir şüphe kalmamaktadır. Devlet bu hakkı zenginlerin servetinden alır ve toplumdaki fakir ve muhtaçlara geri verir. Kur'an-ı Kerim'in ifadesi zenginlerden belirlenen oranda toplanan servetin toplumdaki fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olması gerektiğini de ima etmektedir. Fakirlerin hakkı, zenginlerin: servetinden alınıp fakirlere geri ödendiğinde, bu durum unların mali durumunu kendiliğinden öyle bir iyileştirmelidir ki artık bu kişiler fakir sayılmasınlar. Diğer bir ifadeyle, zenginlerden toplanan zekat miktarı toplumun fakir üyelerinin hayat seviyelerin yükseltmeye yetmelidir. iktisadî gelişmesinin herhangi bir safhasmda bir toplumun varlıklıları ve yoksulları ile İlgili eleştirel bir araştırma yapılsa muhtemelen zenginlerden toplanan artık servetin daima fakirlerin ihtiyaç oranlarına eşit olduğunu gösterecektir. Servet, zenginlerden aynı toplumun fakir fertlerine maişet temini için hakka riayet ederek alınırsa, fakirlerin hayat seviyelerini bir kaç yılda yükseltmeye yeterli gelecektir. Gerçekte, günümüzde Müslüman toplumlarda var olan zenginlerin ve fakirlerin gelirleri arasındaki muazzam farklılıklar zekat müessesesinin yeniden canlandırıl mas ıy la makul ve âdil bir seviyeye indirilebilir. Zenginlerin servetinden belirlenen oranda oluşan yıllık artık servet akımının ve bunun âdil tevziinin toplumun bu iki bölümü arasındaki geniş uçurumu birleştirmeye yardım etmesi muhtemeldir. Zekatın dağıtım usulünün çok önemli olduğu burada ifade edilmelidir. Sadece - fakir ve muhtaçlara nakit vermek bu dev meseleyi çözmeyecektir. Bu durum gerçekte, sürekli, hiçbir iş yapmak istemeyen bağımlı ve aylak insanlar sınıfı oluşturacaktır. Dolayısıyla zekatın dağıtım usûlü dikkatli bir inceleme gerektirmektedir. Rasulullah'ın böyle meselelerdeki normal uygulamalarını incelediğimizde O'nun daima fakirlere nakit verilmesini engellediğini görürüz. Rasulullah, insanları fakirlere mali yardım yapmak yerine maişetlerim temin edebilmeleri için imkânlar oluşturmaya teşvik etmiştir. Hatta O, dilencilikten hoşlanmazdı ve devamlı buna engel olur, dilencileri, hayatlarını kazanmak için çaba göstermeye İkna ederdi. Sahih-i Buhari'deki konuyla ilgili bir hadis şöyledir: "Bir adam Peygamber'e gelerek sadaka ister. Peygamber, ona bir malt olup olmadığını sorar. Adam bir başlığı olduğunu söylediğinde, onu getirmesi söylenir.Ve başlığı 2 veya 3 dirheme satılır. Adam bu para İle balta alır. Peygamber buna kendi eli ile bir sap yapar ve adama bunu alarak gitmesini, odun kesip yakacak olarak satmasını söyler. Daha sonra gelerek durumunu bildirmesini de adamdan ister. O kişi birkaç gün sonra sevinçle gelerek bütün ihtiyaçlarını karşıladığını ve biraz da biriktirdiğini bildirir. Peygamber bütün insanların -zengin olsun, fakir olsun-çalışmasını arzulardı." (İslam and Communism, sh. 191). Eğer zekat fakirlere ve muhtaçlara meslekî becerilerine, ferdî yeteneklerine ve farklı coğrafî birimlerin değişik ihtiyaçlarına göre maişet temin vasıtaları sağlarsa, Müslüman ülkelerde şu anda var olan sefalet ve gayri âdil servet dağılımı ortadan kaldırılabilir. |