> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > İstişare Usûlü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İstişare Usûlü  (Okunma Sayısı 737 defa)
03 Haziran 2012, 16:55:22
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 03 Haziran 2012, 16:55:22 »



İstişare Usûlü


Müşavere Prosesinde bir takım anlaşma nok­talan bulabilmek için ilk dönem Hilâfet yö­netiminin form ve yapısını inceleyelim. Ra-sulullah 'ın kendisi İslâm Devleti'nin ilk başkanı ve yöneticisi olmuştur. Herhangi birilerinin oylarıyla seçilmemiştir, fakat mut­lak Hâkim Allah tarafından Haberci (Rasul) ve devlet başkanı olarak seçilmiştir. O dev­let başkanı olarak görevde 10 yıl kadar kal­mış ve devletle ilgili bütün kararları sahabesiyle müşaverede bulunarak almıştır: inanç­ları uğruna her-tür fedâkârlıkta bulunan ve büyük gayret gösteren sahabeler onun müşavere heyetinin ilk üyeleri olmuşlardır. Öy­le ki müslümanların bütünüyle güvenine sa­hip ensar ve muhacirleri kapsamaktaydı. Bu yüzden onlar tabiî bir seçim prosesi ile şûra kurulunun üyesi olmuşlardı. Tüm toplum onlara güvenmekte, onlara saygı duymakta­dır. Onlar da Rasulullah'a bütün seferle­rinde arkadaşlık etmekteydiler.

İlk halife Ebu Bekir (r.a.), açıkça ümmetin oylarıyla seçilmiştir. O, Rasulullah döne­minde ensar ve muhacirin arasında ileri ge­len kişilerle ülke meselelerinde istişarede bu­lunmuştur. Vefatından önce ensar, muhaci-rûn ve İslâm toplumunun diğer bölümlerin­den Medine'de bulunanların ileri gelenleriyle görüşmüş; en güvenilir, en uygun ve en ka­bul edilebilir olarak Ömer (r.a.)'ı bulmuş, bu yüzden de Müslüman Devlet'in Emîri (baş­kan) ı olarak O'nu görevlendirmiştir. Birçok halk gruplarıyla ayrı ayrı ya da topluca yap­tığı sayısız istişare, görüşme, sohbet ve dü­şünme sonucu müslümanlara şöyle seslen­miştir: "Halefim olarak gösterdiğim kişiyi emîriniz olarak kabul etmek istiyor musu­nuz? Allah şahidimdir ki, bu hususta en iyi sonuca ulaşmak için çevirmediğim taş kal­madı (her çabayı gösterdim). Kendi akrabam olan birini aday göstermiyorum, halefim ola­rak Hattab Oğlu Ömer'i gösteriyorum. Bu yüzden onu dinleyin, ona itaat edin." Orada toplanmış olan halk "Duyduk ve kabul ettik" diye karşılık verdi. (Ebu'1-Alâ Mevdu-dî, <Tefhimu'l-Qur'an'îng. cilt: 4, sh. 508-510).

Böylece Ömer (r.a.)'ın ismi, müşavereler son­rası Ebu Bekir (r.a.) tarafından önerilip tav­siye edilerek müslümanların onayına sunul­du. Onayladıkları zaman, Ömer (r.a.), Devletin Emîr'i olarak resmen İlân edildi. Ömer (r.a.) ömrünün sonuna yaklaşırken bir son­raki Emîr'i belirli bir süre içinde kendi ara­larından seçmeleri için müslürhanlar arasın­dan en güvenilen en hak sahibi 6 kişilik bir istişare heyeti tayin etti. Görev süresi içersin­de müşavere heyeti bu vazifeyi aralarındaki en güvenilen, en hak sahibi kimseye, insan­ların genelde eğilimini ortaya çıkarmak için şehri dolaşacak olan Abdurrahman bin Avf'a havale ettiler. O da toplumun çeşitli ke­simleriyle —erkekler, kadınlar, hatta okul öğrencileri, İslâm'ın diğer ülkelerinden ge­lerek Mekke'de hac görevini ifa edip sonra da Medine'yi ziyaret eden hacılarla görüştü. Umumî Hissiyatı bulmak için uzun süren yo­ğun çabalar sonrası —ikincisinin daha faz­la olmak üzere— müşavere heyetinin iki üye­sinin, Ali ve Osman (r.a.) halkın geniş des­teğine sahip oldukları sonucuna ulaştı. Os­man (r.a.) için müslümanlann en büyük des­teğini bulduğundan, Abdurrahman bin Avf onu Emîr olarak açıkladı ve halk da onu li­derleri olarak kabul etti.

Osman {r.a.)'m acıklı ölümünden sonra, Rasulullah'ın bazı sahabeleri Ali (r.a.)'a ge­lip Emirlik vazifesini kabul etmesini istedi­ler, çünkü bu sorumluluğu yüklenecek on­dan daha uygun başka kimse yoktu. Ali (r.a.) başlangıçta bu isteği reddetti, ancak sahabe­ler ısrar ettiğinde; "Böyle olmasını istiyor­sanız mescide gelin, çünkü benim Emîr ka­bul edilmem müslüman kitlelerin rızasına ay­kırı gizli bir tarzda olamaz." dedi. (Taberi, cilt: II, sh. 612). Halk toplanıp Rasulullah'ın mescidine ulaştıklarında ittifakla olma­sa da büyük bir çoğunlukla Ali (r.a.)'ı Emîr olarak kabul ettiler. Ali (r.a.) ölümcül yarayı alıp ölmek üzereyken, büyük oğlu Hasan (r.a.)'ı kendilerine Emîr olarak kabul etme­lerine izin verip vermeyeceği sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir: "Ne böyle yapın de­rinine de bunu yasaklarım.Kendi istekleri­nize göre karar verebilirsiniz."

Bunlar Emîr seçimi ve müşavere prosesi İçin bütün uygulamaların toplamıdır. Nitekim bu uygulamalar açıkça şu gerçekleri gösterir; bi­rincisi İslâm Devlet Emiri'nin seçim ya da ataması tümüyle halkm isteklerine bağlıdır ve hiç kimse kendisini Emîr olarak zorla empoze etmek hak ve selahiyetine sahip de­ğildir. İkincisi, bu vazife hiç kimsenin teke­linde değildir; onda bir kişinin, sınıfın ya da ailenin babadan gelen hakkı yoktur. Üçün­cüsü, bu mesele, zorlama ve kaba kuvvet ol­maksızın müslüman halkın kendi hür irade­siyle karara bağlanmalıdır.

Hemen hemen aynısı Emîr'in müşavere he­yetinin seçiminde de geçerli ortak noktalar­dır. Rasulullah'dan dördüncü halife Ali (r.a.)'a kadar geçen dönemde ya İslâmî mü­cadelelerin başlangıcından beri Rasul'la birlikte olanlar ya da sonradan büyük feda­kârlık, hikmet, yetenek ve bilgi sahibi olma­larıyla göze çarpanlar müşavere heyetini oluşturmuşlardır. Bu insanlar en güvenli ve hak sahibi kişilerdi, Rasulullah'ın, son­raki dönemlerde raşid halifelerinin olduğu kadar müslümanlann da güvenini kazanmış­lardı. Bu insanlar bilgileri, yetenekleri ve İs­lâm davasına olan hizmetleri sebebiyle hem ensar, hem de muhacirûndan seçilmiş kişi­lerdi, ümmetin her kesiminden yardım ve desteğe sahiptiler.

Rasulullah 'ın vefatından sonra ümmetin bu temsilcileri doğrudan şura heyetine alın­dılar. Modern anlamıyla bir oylama ya da se­çim yoktu; buna bir ihtiyaç ta yoktu. Çün­kü bu insanlar hizmetleri, bilgileri ve yete­nekleriyle biliniyorlardı ve tüm müslüman toplumun güvenine sahiptiler. Müşavere an­layışına göre gerekli olan, yönetim ve yöne­timle ilgili meselelerin insanların ya da tem­silcilerinin tasvibiyle yürütülmesidir. Temsil­ciler ümmetin güvenine sahip oldukları müd­detçe nasıl seçildikleri önemli değildir; yö­netim tamamıyla ümmeti temsil ettiği süre­ce seçiliş şekli onun yapısını ve fonksiyonu­nu herhangi bir şekilde etkilemiyecektir. Mü­şavere heyetine hizmetleri, tecrübeleri, bilgi­leri ve göze çarpan çabalarına göre yeni üye­lerin alınma prosedürü müslüman toplumun genel tasvibini kazanma şeklinde idi, sürek-lj olarak yönetime genç üyelerin kabulü mü­şavere heyetine yeni, taze kuvvet ve idrak ka­zandırmak, aynı zamanda genç nesil arasın­da şûra lehine güven ve emniyet sağlamak imkânını vermekteydi. Yönetimin tüm karar­ları bu organın tavsiyesiyle alınırdı. Burada tekrar işaret edilebilir ki, Emîr hoşlandığı bi­rini şura heyetine tayin edemezdi; ve etmedi de. Rasulullah @'ın ve onun raşid halifeleri zamanında yalnız büyük saygınlıkları, zekâ­ları ve dürüstlükleriyle bilinen kişiler bu he­yette hizmet ifâ etmişlerdir. (Gazali, 'İhya-u Ulumu'ddîn' Kitab 1 (İng.)sh. 109-113).

Yukarıdaki ifadeler açıkça göstermektedir ki Emîr, müşavere heyetine evetçi adamlarını toplama selahiyetine kesinlikle sahip değil­dir. Çünkü seçilecek kişiler kabiliyetli, bilgili ve ayrıca insanların güvenine sahip olmak zorundadır. Burada sadece bilgi ve kabiliyet­ler değil, aynı zamanda insanların güvenine sahip kişilerin nasıl seçileceği sorusu ortaya çıkacaktır. İslâm herhangi özel bir seçim me­todu ya da şekli için kesin ve sıkı kurallar or­taya koymamıştır; bu yüzden görevlerini ye­terince ve etkili yapabilen, halkın da güve­nine sahip bu tür insanları seçmemizi sağla­yacak herhangi bir sistem İslâm'ın Siyasî Sis­temi içerisine kabul edilebilir. Her ne kadar devlet başkanının ve onun müşavere ya da yasama kurulunun seçim şekli hakkında Kur'an ve Sünnet suskunsa da, bu her iki makamda görev yapmaya ehil insanların ki­şilik ve nitelikleri gözönünde tutularak Kur­an ve Sünnet'ten özel prensipler çıkanlabilinir. Emîrlik vazifesi büyük sorumluluklar taşır, sıradan bir insan tarafından yeterli ve etkili olarak yerine getirilemez. Emîrlik va­zifesi sadece yetenek, tecrübe ve ülkenin uy­gulamaya yönelik meselelerinde detaylı bil­giyi yeterli görmez, aynı zamanda karakter olarak doğruluk, dürüstlük ve Allah'a kuv­vetli iman etmeyi gerektirir. Fevkalâde yete­nek ve hüner sahibi bir kişi 'seküler' bir dev­lette faydalı ve başarılı yönetici olduğunu gösterebilir, anca,k Allah'a inancı yoksa, dü­rüst karakter sahibi değilse İslâm Devleti'nde bir "of fice boy "a bile uygun görülmez. Benzer şekilde şura ve yasama heyeti üyeleri hayli bilgili ve dürüst, Allah'a kuvvetli iman sahibi kişiler olmak zorundadırlar.


 


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İstişare Usûlü
« Posted on: 23 Nisan 2024, 22:59:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İstişare Usûlü rüya tabiri,İstişare Usûlü mekke canlı, İstişare Usûlü kabe canlı yayın, İstişare Usûlü Üç boyutlu kuran oku İstişare Usûlü kuran ı kerim, İstişare Usûlü peygamber kıssaları,İstişare Usûlü ilitam ders soruları, İstişare Usûlüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes