> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > İslâm Ve Ceza Kavramı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâm Ve Ceza Kavramı  (Okunma Sayısı 557 defa)
04 Ağustos 2012, 10:17:19
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 04 Ağustos 2012, 10:17:19 »



İslâm Ve Ceza Kavramı

Bazılarının sıksık şöyle dediklerini işitirsiniz: "Uzun yıllar önce çölde uygulanan cezaları bugün aynı şekliyle uygulayabilir miyiz? Çeyrek dinar çalanın elini kesmeye müsade edebilir miyiz? Suçluya toplumun kurbanı olarak bakan ve cezadan çok tedaviye ihtiya­cı olduğu savunulan yüzyılımızda böyle şey­ler kabul edilebilir mi?" Bunlara cevap ola­rak, yirminci yüzyıl medeniyetinin Kuzey Afrika'da 40 bin suçsuz insanın öldürülmesi­ne göz yumarken, nasıl olur da günahkâr ve suçlu olduğu hâlde bir tek ferdin cezalandırıl­masını kabul etmediği hatırlatılır.

Hakikati gizleyen kimselere yazıklar olsun! Bu kadarı yirminci yüzyıl ve onun kötülükle­ri için yeter. Şimdi İslâm'da suç ve ceza kav­ramını tartışalım.

Suç genellikle topluma karşı yapılmış ferdî bir tecavüz olarak kabul edilmiştir. Bu yüz­den suç ve ceza kavramı bir ülkenin fert-toplum ilişkisi anlayışı ile yakından alakalıdır.

Kapitalist batı ülkeleri gibi ferdiyetçi ülkeler fertleri kutsallaştırmada çok ileri gitmektedir­ler. Ferdi, sosyal hayatın merkezi olarak ka­bul eden bu ülkeler, devletin, ferdî hürriyeti sınırlandırma hakkını daraltırlar. Bu durum onların suç ve ceza görüşlerine de yansımış­tır. Onlar suçlulara alâka gösterirler ve onlara nâzik bir şekilde muamele ederler. Çünkü o suçlular, bozuk bir çevrenin, psikolojik kar­maşıklıkların ve üstesinden gelemedikleri asabi rahatsızlıkların kurbanıdırlar. Bundan dolayı böyle ülkeler cezalara, suçlular daha fazla cezaya çarptırılmadan -özellikle ahlâkî suçlarda- karşı çıkmak eğilimindedirler.

Bu safhada, suçu açıklamak veya haklı çıkar­mak için psikoanaliz devreye girer. Freud'un toplum, din, ahlâk ve gelenekler tarafından cinsî içgüdülerin baskısı sonucunda, cinsî karmaşalıkların kurbanı olarak sayılan, tarihî değişikliğin şampiyonu olduğuna dikkat edil­melidir. Sonraları, bütün psikoanalist okullar Freud örneğini takip ettiler. Fakat onlardan pekçoğu cinsî gücün hayatın merkezi olduğu hususunda Freud ile aynı fikirde değildirler. Bu okulların tümü, suçluyu, genel ve ferdî olayların durumları arasında yetiştirilmiş bir kurban olarak sayar. Onlar psikolojik deter­minizme inanırlar. Psikolojik determinizm, önceden tayin edilmiş tavırlara göre psikolo­jik enerji konusunda davranış veya irade ser­bestliğine sahip olmayan bir kişide olur.

Diğer tarafta, toplumu ön plâna çıkaran ülke­lerde, toplum, hiçbir ferdin karşı durması ve isyan etmesi doğru olmayan kutsal bîr varlık­tır. Bu yüzden toplumcu görüş, devlete karşı gelen bir ferdin cezalandırılmasında, öldürme ve işkence derecesine varacak kadar şiddet kullanır.

Psikoanali silerden Freud ve diğerlerinin inan­dığı gibi, özel olarak komünizm, bütün suçla­rın aslının psikolojik sebeplerden değil, eko­nomik sebeplerden meydana geldiği iddiasın­dadır. Buna göre ekonomik sistemi bozuk bir toplumda faziletlerin meydana gelip gelişme­si mümkün olmaz. Bu yüzden suçlular ceza­landırılmamalıdır. Fakat, tam bir eşitlik teori­siyle ekonomisi yönetilen Rusya'da nedense yine suç işlenmiştir, mahkemeler ve hapisha­neler kurulmuştur; izaha muhtaç bir durum­dur.

Şüphesiz, hem ferdiyetçi hem de toplumcu görüş bazı hakikatleri barındırdığı için doğru­luk paylarına sahiptirler.Ferdi kuşatan şart­lar, onun yapısında büyük tesire sahiptir ve şuuraltmdaki ukdeler onu bazen suç işlemeye sevkeder. Fakat bununla beraber insan, şart­ların karşısında tamamen pasif değildir. Psi­koanali stl erin hatası şudur: Onlar insandaki muharrik güce bakıyorlar, fakat canlı siste­min tabiatında eşit olarak bulunan kontrol enerjisini önemsemiyorlar. Bir çocuğa bezini kontrol etmesini ve belli bir yaşa gelince ya­tağını ıslatmaktan kaçınmasını sağlayan güç ve takat; onu hislerini ve davranışlarını, devamlı olarak asi tutkularına ve ani kaprisleri­ne teslim olmasın diye kontrol eden enerjiyle aynıdır.

Diğer tarafta, ekonomik şartlar, fertlerin, his­leri ve davranışları üzerinde bazı etkilere sa­hiptir. Ruhun yapısından bozduğu ve kinler­den orada depo edip geliştirdiği faktörler se­bebiyle açlık, ahlâkî düşüklüğe sevk ettiği gi­bi, suç işlemeye de sevkeder. Fakat, insan davranışlarını sadece ekonomik faktörün et­kilediğini söylemek mübalağa olur. Hayatın gerçekleri onu yalanlar, ayrıca solcuların, fa­kirlik ve açlığı öldürdüğünü iddia ettikleri Sovyet Rusya'da işlenmiş olan suçlar da onu tekzip etmiştir.

Başlıca soru şudur: Suçlunun cezalandırılıp cezalandırılmaması konusunda karar verme­den önce, kişinin işlemiş olduğu suçtaki so­rumluluğunun derecesini belirlemeliyiz. İslâm'ın suç ve ceza meselesini gözönünde bulundururken bunu da hesaba kattığına dik­kat edilmelidir.

İslâm, gelişigüzel ceza vermediği gibi, verdi­ği cezanın karşılığım hesap etmeksizin de bu cezaları yürürlüğe koymaz. Bu münasebetle, İslâm hem toplumcu hem de ferdiyetçi görüş­leri birbirine en iyi şekilde bağlayan yegane bir sisteme sahiptir. İslâm adalet dengesini hakkaniyet esasında tutmuş ve sapkınlıkla bağlantılı olan bütün şartları ve durumları in­celeme hususunda ısrar etmiştir. Bir suçu araştırmada, İslâm iki durumu aynı anda hesab eder: Suçlunun bakışı ve içinde suç işle­nen toplumun bakışı. Bundan sonra İslâm, akl-ı selim mantığı ile mutabakat hâlinde olan âdil bir cezayı tesbit eder. Hiçbir vakit ne sapık görüşlere, ne fertlerin ne de milletle­rin şehevî arzularına yönelir.

İslâm, bir takım yerleşmiş ve mütekâmil ce­zalar tesbit ve tayin eder ki, bazı durumlarda, meselenin derinliğine inmeyen, doğru düşün­ceden mahrum, meseleyi sathî bir tarzda ele alan kimselere kaba ve kasvetli görünür. An­cak İslâm o cezaları, suçu işleyen ferdin, bir zaruret ve mecburiyet karşısında kalmadan suçu İşlediğine tam olarak kanaat getirilme­den kesinlikle bu cezalar yürürlüğe girmez.

İslâm, hırsızın elinin kesilmesini emreder. Fakat hırsızlığın açlıktan dolayı olduğunu bi­lir veya meselede böyle bir şüphe olursa o za­man kesinlikle el kesmez.

İslâm zina eden erkek ve kadını recmetmeyi emreder. Fakat her ikisi de iffetli ve evli ol­madıkça ve suç sayılan fiili işlediklerini tam bir müşahade ile gördüklerine dört şahit tara­fından şehadet edilmedikçe onları recmet-mez. Yâni zâniler, her ikisi de evli oldukları hâlde suçu, şahitlerin göreceği bir tarzda ahlâksızlık derecesine vardıkları zaman an­cak recm ile emredilir.

İslâm'ın, emrettiği cezalara göre benzer ted­birler aldığı hususu burada belirtilmelidir. Biz bunu, İslâm müctehitlerinin en bariz şah­siyetlerinden biri olan üçüncü Halife Ömer İbn Hattab'ın tatbik ettiği açık bir prensipten alıyoruz. Hz. Ömer, şeriat kanunlarını uygu­lamada ve onun hükümlerini infaz hususunda oldukça sert bir halife idi. Uygulamada onu, baskıcı zihniyetiyle itham etmek mümkün ol­maz. Şunu unutmamak lâzımdır. Hz. Ömer kıtlık yılı süresince, hırsızlık yapanların açlık sebebiyle mecbur kalarak yapmış olacakları şüphesi mevcut olduğu gerekçesiyle, hırsızlık suçuna el kesme cezası vermemiştir.

Sözkonusu kural aşağıda zikredilecek olay ile en iyi şekilde örneklenmektedir: Rivayet edi­lir ki: Hâtıb b. Ebî Belte'a'nm çalıştırdığı ço­cuklar, Müzeyne kabilesinden bir adamın de­vesini çalmışlardı. Çocuklar Hz. Ömer'e getirildi, suçlarını itiraf ettiler. Hz. Ömer onların ellerinin kesilmesini emretti. Fakat sonradan aklına gelen düşüncelerle şöyle dedi; "Allah aşkına, eğer siz iş verip onları böylece açlık­tan ölmekten kurtarsaydınız ben de onların ellerini kestirmemiş olacaktım." Ve çocukla­rın patronu olan Ebî Belta'a'yı, çalınan deve­nin fiyatının iki katını deve sahibine ödemek­le cezalandırdı.

Burada çok açık bir prensip vardır: Rasûlullah'in "Şüpheli olan durumlarda hadleri tatbikten çekininiz." hadisiyle amel ederek, mesele ele alındığında görülür ki, suç işlemeye sevkeden şartların ortaya çıkması, şayet zaruret veya elde olmayan sebep ile suç işlenmişse, hadlerin tatbikini meneder.

İslâm'ın öngördüğü bütün cezaları tatbik et­me şekil ve siyasetini gözden geçirdiğimizde, İslâm'ın ilk alanda, suça sevkeden sebepler­den toplumu koruma çarelerine başvurduğu­nu görürüz. Bu tür tedbirler aldıktan sonra ferdin işlediği suçu makûl ve zarurî bir sebep zorlamadığı halde işlediğine ve cezanın da adaletle verildiğine mutmain olarak değişmez cezasını takrir eyler. Toplumun, suça yönel­ten durumlara engel olunamadığı zaman veya suçta bazı şüpheler olduğunda ceza yürürlüğe girmez ve kanun suçluyu serbest bırakır veya ona işlemiş olduğu suçtaki sorumluluğu ora­nında dayak veya hapis gibi tazir cezası verir.

İslâm, ihsanları suça teşvik eden durumları değişik yollarla engellemeye gayret eder. Meselâ, âdil bir dağıtım ile serveti taksim et­meye çalışır. Ömer b. Abdülaziz devrinde meydana bu durum, toplumdan yoksulluğu kaldırma derecesine kadar ulaşmıştır. İslâm; dinine, diline, ırkına, rengine ve sosyal statü­süne bakmaksızın her vatandaşına her türlü emniyet ve kefaletten devleti sorumlu sayar. Devlet aynı zamanda, her vatandaşı için nor­mal bir iş sağlamakla yükümlüdür. Eğer, her­kese yetecek kadar iş sahaları temin edile­mezse veya iş sahaları mevcut olmasına rağ­men fertlerden bir kısmı çalışmaktan âciz ise, o zaman devlet, onların yaşama masrafını Beytü'l-Mal'den temin eder. İşte İslâm, bu nizamı ile toplumda hırsızlığa yol açan se­bepleri yok eder. Fakat bunlara rağmen ceza­yı uygulamadan önce suç işleyenin, işlediği suçu elde olmayan seberin tesiri altında kala­rak işlemediğini tam olarak tesbit etmek ga­yesiyle her suçta tahkikat yapar.

İslâm, cinsî faktörün gücünü ve insan üzerin­deki şiddetli baskı ve ısrarını kabul eder. Fakat bu ihtiyacın meşru yoldan giderilmesini öngörür. O meşru yol ise, evliliktir. Bundan dolayı, erken evliliği destekler ve erken evli­lik yapmak isteyen fakat bunun üst...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâm Ve Ceza Kavramı
« Posted on: 26 Nisan 2024, 03:35:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâm Ve Ceza Kavramı rüya tabiri,İslâm Ve Ceza Kavramı mekke canlı, İslâm Ve Ceza Kavramı kabe canlı yayın, İslâm Ve Ceza Kavramı Üç boyutlu kuran oku İslâm Ve Ceza Kavramı kuran ı kerim, İslâm Ve Ceza Kavramı peygamber kıssaları,İslâm Ve Ceza Kavramı ilitam ders soruları, İslâm Ve Ceza Kavramıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes