Konu Başlığı: İslâm Ümmetinin Mahiyeti Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 27 Temmuz 2012, 10:37:57 İslâm Ümmetinin Mahiyeti Bu prensipler üzerine kurulmuş bir hizib diğer milletlerden oldukça farklı eşsiz bir millettir. Aslında buna, teknik olarak bu terimin her zaman kullanıldığı anlamıyla millet denemez; bu nedenle Kur'ân bu terimin mahiyetini ve önemini vurgulamak için farklı kelimeler kullanmıştır. Aşağıdaki meali verilen âyetlerde ümmet in eş anlamlısı olan hizip kelimesi kullanılmıştır. Mâide sûresinde şu ifadeleri görürüz: "Kim Allah'ı, O'nun Elçisini ve mü'minleri dost tutarsa (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın taraftarları (hizbi)dir." (5: 56). Mücâdele süresindeki âyet ise şu mealdedir: "Allah'a ve ahiret gününe iman edenler... İşte onlar, Allah'ın hiz-bi(partisi)dir. İyi bil ki kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbi(partisi)dir." (58: 22). Bu âyetlerin her ikisinde de, Kur'ân, kendisini tamamen Allah'ın hizmetine adamış topluluk anlamına gelen Hizbullah (Allah'ın hizbi) kelimesini kullanmıştır. Uluslar ırk ve soy temeline göre oluşur, ama hizipler (partiler) ise ilkeler esasına göre kurulur. Bundan dolayı, gerçekte mtislümanlar bir ulus değil, bir hi-zib(parti)dirler. Çünkü onları dünyanın geri kalan kısmından ayırıp bir araya getiren husus, onların bir ilkeler bütününe inanıyor ve onu takip ediyor olmalarıdır. Kendileriyle ortak ilkeleri olmayan insanlarla, aralarında kan bağı dahi olsa ilişkileri olamaz. Bu sebeple Kur'ân yeryüzü üzerinde sadece iki hizib{parti)den söz eder: Bunlardan birincisi Allah'ın hizbi (Hizbullah), diğeri ise şeytan hizbi (Hizbuşşeytan)dır. Prensipte aralarında farklılıklar olmasına rağmen, Kur'ân müslümanlarm dışmdakileri düşünce ve hareket tarzlarının İslâmî olmaması yüzünden tek bir parti olarak görür ve Önemsiz bir takım farklılıklara rağmen, onlar şeytanın yolunu izleme konusunda birlik içindedirler: "Şeytan onları istilâ etmiş (ruhlarına hâkim olmuş), onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. Onlar şeytanın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki şeytanın hizbi(partisi) kaybedecektir." (58:19). Diğer yandan ırk, renk, dil, ülke ya da tarihî gelenek ve hatta ataları arasındaki derin husumeti ve kan davalarının olmasını gözetmeksizin, Allah'ın gösterdiği hayat tarzını takip etmeyi kabul edenler, doğrusu Allah'ın hizbine (HizbuUah'a) katılmış olurlar. Onlar Allah'ın hizbine girer girmez, şeytanın partisiyle olan bütün ilişki ve bağlarım kesmiş olurlar. (Siret-i Server-i Âlem, c. II, sh, 477). Kur'ân'da müslümanlann hizbi (partisi) yerine kullanılan bir başka kelime ise ümmettir [Bakara (2): 128, 143 ve Âl-i İmran(3): 104, 110]. Bu kelime hadislerde de birçok defa kullanılmıştır. Ümmet, bir takım ortak gayelerle sınırlı bir hizib demektir. İş birliği için bazı ortak davaları olan kişilerin bir araya gelmesine ümmet denir. Belli bir zamanda yaşayan insanlar da, aynı çağda yaşıyor olmalan yüzünden ümmet dîye isimlendirilir. Yine, aynı ırk ya da ülkeye mensup olan insanlar da birer ümmeti teşkil ederler. Fakat müslümanlann bir ümmet olarak isimlendirilmesi, aynı ırktan ve ülkeden olmalan ya da ekonomik çıkarlan sebebiyle değil, hayatlarındaki misyon ve müşterek ilkelere sahip olmalanndandır. "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah'a inanırsınız..." (3: 110). "Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şahit olasınız, Peygamber de size şahit olsun..." (2:143). Bu âyetler açıkça gösteriyor ki "müslüman" kelimesi, gerçekte uluslararası bir hizbin (partinin) adıdır. Müslümanlar, dünyanın her yerinden ve her ulusundan, belli ilkeler bütününe inanan bir cemaat (hizib) olarak seçildi. Gayeleri belli bir programı benimsemek ve bunu tesis etmekti. Değişik yer ve ulustan gelmiş olmalan ve tek hizip (parti) olduktan sonra diğer topluluklarla bağlarını koparmalarından dolayı, bunlar bütün insanlığı temsil eden vasat (orta) bir ümmettirler. Fakat her toplulukla ilişkilerini kestikten sonra müslü-manlar bu uluslarla bir başka ilişki kurdular. Müslümanlar, belirli sınırları aşmayan, orta yolu izleyen, diğer milletlere karşı âdil davranan ve diğer milletlerle olan ilişkilerini hak ve adalete dayandıran doğru ve asîl bir toplumdur. İnsanlığa şahit olma hususunda müs-lümanlar dünyaya Allah'ın vekilleri ve askerleri olarak tayin olunmuşlardır. "Siz, insanlar için çıkanlmış en hayırlı bir ümmet oldunuz" ifadesi onların evrensel ve uluslararası misyonunu belirtir. Müslümanların vazifesi, Allah'ın, Elçisi Hz. Muhammed'e indirmiş olduğu amelî sistemi bütün aklî, maddî ve manevî kaynaklan kullanmak suretiyle dünyada tesis etmektir. (Siret-i Serveri Âlem). "O, Rasûlünü hidayetle ve hak dinle gönderdi ki (Allah'a) ortak koşanlar hoşlanmasa da o(hak din)i, bütün dinlerin üstüne çıkarsın." (9: 33). Bu âyet Hz. Peygamber'e yüklenen vazifenin açık bir programıdır. O'nun vazifesi, Allah indinden getirmiş olduğu Hidayet ve Hakk yolunu, diğer hayat tarzı ve sistemlerinin üzerine hâkim kılmaktır. Bir başka İfadeyle Rasûlullah, Allah'ın yolu diğer hayat tarzlarının keyfî hâkimiyeti altında da olsa varlığını sürdürsün diye gönderilmemiştir. O, göklerin ve yerin Hâkimi tarafından, kendi yolunun başka yollar üzerine hâkim kılınması için gönderildi. Eğer yeryüzünde herhangi bir bâtıl hayat tarzına izin verilecekse, bu ancak böylelerinin cizye ödeyen zımmîlefin fıkhî durumlarına uygun olarak, İlâhî nizamın sınırları dahilinde himayeye izin verilebilir. (The Meaning ofthe Qur'an, c. IV, sh. 187). Rasûlullah, Allah'ın hizbi (partisi) yerine "cemaat" kelimesini de kullanmıştır. Bununla birlikte hizib, ümmet ve cemaat kelimelerinin her üçü de İslâm toplumunun niteliğini belirtmek için kullanılır. Müslüman toplumun, kavim, halk, ulus gibi diğer grup ve parti(hizib)lerden farkını göstermek için, Rasûlullah'in özellikle cemaat, ümmet gibi kelimeleri kullandığını görüyoruz. Ulus-ka-vim-miillet kelimelerinin kullanımına bağlı olarak bir kimse herhangi bir hayat biçimini ya da ilkeleri benimseyebilir ve içinde doğup kendi ismiyle, ailesiyle ve kültürüyle bağlı olduğu bir ulusa ait olabilir. Fakat hizib, ümmet ve cemaatte asıl önemli olan şey hayat tarzı, ilkesi ve gayesine bağlılığıdır. Bu hizib, aynı ilkelere inanan ve onları icra eden insanlar tarafından kurulur. Aynı ilkelere ve hayat tarzına inanmayanlar onun mensubu olamazlar. Bu, evrensel ilkeler temeline dayalı olarak kurulan ve bütün insanlığa program sunan bir parti veya ümmettir. Irk, renk, dil ve kültürlerin üstüne çıkarak ulvî bir gaye ve hedefe varmak için çalışır. Ahlâk kurallarından, ferdî davranışlara ve hatta sosyal sistemin ayrıntılarına kadar hayatın her alanına nüfuz ederek, düşünce ve inançları bir kalıp içinde şekillendirmek ister. Daimi bir kültür ve kendine has bir medeniyet tesis etmeye çalışır. Bir hizip (cemaat) olmasına rağmen, belli bir ülkenin veya ulusun parçası değildir. Her türlü ulusçu taassuptan uzaktır. Bu hizbin (cemaatin) en önemli misyonu, değişik uluslar tarafından, ırk, renk, dil, ülke ve gelenek esasına göre oluşturulmuş bütün peşin hükümleri yıkmak; her türlü ırkî ve tarihî geçmişe dayalı statik ulusçuluk yerine rasyonel bir toplum oluşturmak; yeryüzündeki bütün insanları kendi prensip ve kültürü üzerinde birleştirmektir. Bu anlamda bir milliyet olmalarına rağmen temelde bir hizip (cemaat) olarak kalırlar. Çünkü insanların bu topluluğa bağlılıkları veya mensubiyetleri gayri iradî değil, bir hayat tarzının bilinçli olarak takip edilmesinden dolayıdır. Müslüman cemaati, hayatın bütünüyle anlaşılmasını sağlamaya, sürekli bir kültür ve medeniyet oluşturmaya ve dünya birliğinin (Ümmet, millet) temelini atmaya çalışan bir mahiyete sahiptir. Bu açıdan bakıldığında bu insanlar, dünyanın ırkî ve tarihî uluslarından ayrı olarak kendi hayat görüşü ve sosyal felsefeleri yönünde bir medeniyet tesis etmek istedikleri için bir millet olarak isimlendirilebilirler. Fakat bu anlamda bir çeşit millet olmasına rağmen, gerçekte o bir hiziptir. Onun hayat tarzı takip edilmedikçe ve ona inanılmadıkça, sadece doğuma bağlı olarak mensubu olunamaz. Aynı şekilde, herhangi bir ulusa mensup olarak doğan, fakat düşünce ve davranışlarını İslâm'ın hayat tarzına göre şekillendiren bir kimsenin de, bu ümmete katılmasına hiçbir engel yoktur. |