> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri  (Okunma Sayısı 2549 defa)
15 Ağustos 2012, 13:23:55
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 15 Ağustos 2012, 13:23:55 »



İSLÂM TOPLUMUNUN DOĞUŞU VE ÖZELLİKLERİ

Allah'ın rasûlü Hz. Muhammed'in eliyle gerçekleşen İslâm'a davet hareketi, hiç şüphe­siz, peygamberler manzumesi önderliğinde yürütülen uzun çağrı zincirinin son halkasını meydana getirir. İnsanlık tarihi boyunca süren bu mesajın tek bir hedefi vardır: İnsanlara gerçek Rablerinin Allah olduğunu, O'ndan başka veya O'nunla beraber başka bir ilâh ta­nımamalarını bildirmek. Çok az insan hariç, bir bütün olarak İnsanlık Allah'ın varlığını ve kâinat üzerindeki hâkimiyetini hiçbir zaman inkar etmemiştir. Daha ziyade, Allah'ın sıfat­larını doğru anlamada hataya düşmüşler ve Allah ile birlikte başka ilâhlar edinip O'na or­tak koşmuşlardır. Allah'a ortak koşma, ya itikad ve ibadet alanında olmuş ya da Allah'ın yanında başkalarının hâkimiyetini kabul etme şeklinde görülmüştür. Bu ikisi de, insanları, peygamberlerin vasıtasıyla gelen İlahî dinden uzaklaştırdığı için şirktir. Her peygamberle birlikte, insanların bu dini anlayıp yaşadığı bir devir olmuştur. Fakat daha sonraki nesil­ler yavaş yavaş bu dini unutmaya başlamış, cahiliyyeye dönmüşlerdir. Şirk, hayatlarına yeniden hakim olmaya başlamış; bazen itikad ve ibadetlerinde, bazen başkalarının hâkimi­yetini kabul ederek, bazen de her iki şekilde Allah'a şirk koşmuşlardır.

İnsanlık tarihinin her döneminde Allah'a da­vet etmenin mahiyeti değişmemiştir. Bu da­vetin hedefi İslâm'dır. İslâm; insanları Allah'a kul etmek, bir tek Allah'a teslim olsunlar di­ye, onları diğer insanlara kulluktan kurtarmak demektir. Yine İslâm, bir tek Allah'ın hüküm­ranlığını ve üstünlüğünü kabul edip O'nun ka­nunlarını hayatın bütün alanlarında uygulayabilsinler diye, insanları, kulların baskısından, onların koyduğu şeriatlerden, beşerî değer yargılarının ve geleneklerin prangalarından kurtarmak demektir. Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği İslâm bu amaç için gelmişti. Aynı şekilde, daha önceki peygamberlerin davası da bu şekildeydi. Bütün kâinat Allah'ın hâkimiyeti altındadır ve kâinatın küçük bir parçası olarak insan, kâinata hükmeden fizikî kanunlara ister istemez itaat etmek zorunda­dır. Ayrıca, kâinata hükmeden otoritenin, in­san hayatını da yönetmesi gerekir. İnsan, ken­disini bu otoriteden soyutlayıp ayrı bir sistem ve ayrı bir hayat planı geliştirmemelidir. Bir insanın doğup büyümesi, sağlık ve hastalık durumu, hayat ve ölümü, Allah'ın takdir ettiği fıtrî kanunlara uymak zorundadır. Hatta in­san, kendi iradesiyle yaptığı hareketlerin neti­cesi olarak ortaya çıkan gelişmelerde bile bu kanunlara boyun eğmek durumundadır. Kâinatta geçerli olan kanunları belirleyip dü­zenleyen Sünneîullah (Allah'ın âdeti)'ı hiç kimse değiştiremez. Bu yüzden insan, seçme hakkına sahip olduğu alanlarda da İslâm'ı ha­kim kılmalı ve insanla kâinat arasında uyum sağlayabilmek için, İlâhî kanunu hayatın bü­tün meselelerinde tek hakim güç haline getir­melidir. (Ayrıntılı bilgi için bkz., Ebu'1-A'lâ Mevdûdî, Towards Undersîanding islam, [İslâm'a İlk Adım, Çev. Serdar Güzey, Inkılâb yayınları, İstanbul 1996,7. bsk.J).

Diğer yandan câhiliyye, bir insanın diğeri üzerinde hâkimiyet kurup Rabb'lık taslaması-dır ve bu cihetle kâinat düzenine zıttır. Ayrıca insan hayatrnrn iradedışı yönü ile iradeye bağlı yönünü çatıştırır. Bir Allah'a kulluğa ça­ğırırken, Son Peygamber de dahil olmak üze­re bütün peygamberlerin karşısına çıkan bu câhiliyye idi. Bu câhiliyye soyut bir teori de­ğildir. Hatta belirli bir teorisi de yoktur. Dai­ma, toplum içinde canlı bir hareket olarak gö­rünür. Kendine ait liderliği, kavramları, değer yargıları, gelenekleri, alışkanlıkları ve duygu­lan vardır. Bu organize bir topluluktur, fertle­ri arasında yakın işbirliği ve dayanışma vardır ve varlığını bilinçli veya bilinçsiz savunmaya her zaman hazırdır. Kendi varlığı için tehlike teşkil eden bütün unsurları yok eder.

Cahİliyye, bir teori değil de faal, dinamik bir hareket olduğuna göre, İslâm'ı sadece bir teo­ri olarak kabul ederek Cahiliyyeyi ortadan kaldırmaya ve insanları Allah'a geri çağırma­ya yönelik her girişim boştur. Cahİliyye fiili dünyayı hâkimiyeti altına alır ve kendisini destekleyen diri ve aktif yapılar oluşturur. Bu durumda, ona karşı savaşmak için tek başına teorik gayretler yeterli değildir. Eğer amaç mevcut düzeni ortadan kaldırıp, yerine tabia­tında, ilkelerinde, bütün genel ve hususî yön­lerinde iktidardaki cahilî düzenden farklı olan yeni bir düzen kurmaksa, o zaman bu yeni düzenin de mücadele alanına düzenli ve dina­mik bir hareket olarak girmesi gerekir. Bu dü­zen mücadele alanına girdiği zaman stratejisi, toplumsal yapısı ve fertleri arasındaki ilişki, mevcut cahili düzenden daha sağlam ve daha güçlü olmalıdır.

İslâm'ın teorik yapısı tarihin her döneminde aynı kalmıştır. Bu esas, Allah'ın asıl ilâh ol­duğuna, herşeyin Rabbi, kâinatın tek hâkimi ve gerçek hükümdar olduğuna şehadet etmek; kalben O'na İnanmak, sadece O'na ibadet et­mek ve O'nun kanunlarını uygulamak mana­sına gelen La İlahe illallah (Allah'tan başka ilâh yoktur) ilkesine şehadet etmektir. Müslü-manım diyen bir kimseyi Müslüman olma­yandan ayıran La ilahe İllallah esasını yuka­rıda tarif edildiği şekilde kabul etmeden bu kelimenin hiçbir pratik değeri yoktur. Bunun İslâm şeriatine göre de bir geçerliliği yoktur.

Teorik olarak, bu ilkeyi tesis etmenin manası şudur: İnsanlar hayatlarını bütünüyle Allah'a kulluk etmeye adamalıdırlar, yani tamamiyle O'na teslim olmalı ve kendi başlarına hüküm vermemelidirler. Bütün konularda Allah'a başvurmalı ve O'nun hükümlerine tâbi olma­lıdırlar. "Biz Allah'ın hidayetini sadece bir kaynaktan öğreniyoruz. Bu kaynak Allah'ın Rasûlü'dür. Bu yüzden İslâm'ın temel esası olan Kelime-i Şehadetin ikinci bölümünde ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve'r-Rasûlühu -Ve Hz. Muhammed'in Allah'ın ku­lu ve rasûlü olduğuna şehadet ederim- diye şehadet ediyoruz.

İslâm'ın teorik esası -iman- ilk andan itibar düzenli ve aktif bir topluluk şeklinde somut­laşmaktadır. Bu topluluk, amacı İslâm'ı e gellemek olan aktif ve düzenli cahilî toplum dan ayrılarak bağımsız bir toplum haline gel­melidir. Bu yeni topluluğun temelini, yeni bir önderlik oluşturmalıdır. Bu önderlik, ilk öne-Peygamber'in şahsında somutlaşan ve Pey­gamberden sonra, insanları Allah'ın hüküm­darlığına, otoritesine ve kanunlarına döndür­mek için çabalayan insanlara emanet edilen bir önderliktir. Allah'tan başka ilâh olmadığı­na ve Hz. Muhammed'in O'nun Rasûlü ol­duğuna şehadet eden kişi, cahilî toplum'dan uzaklaşmalıdır. İster din adamları, sihirbazlar, müneccimler kisvesinde olsun, isterse pey­gamber zamanındaki Kureyş toplumunda ol­duğu gibi siyasî, toplumsal ve iktisadî liderlik şeklinde olsun, cahilî liderlikten bağını kopar­malıdır. Yani tamamiyle yeni İslâm hareketi­ne ve İslâm liderliğine bağlanmalıdır.

Bir kişi diliyle La ilahe illallah dediği anda bu kararlı adımı atmıştır. İslâm toplumu bu ifade olmadan vücut bulamaz. İslâm toplumu, sayıları çok da olsa, eğer aktif, uyumlu ve da­yanışma içinde olmazlarsa, müslüman fertle­rin kalplerinde bir tohum haline dönüşemez. İslâm toplumu özel bir toplum olmalıdır. İslâm toplumunun teşekkülü, güçlenmesi, bü­yümesi ve kendi sistemine yapılan saldırılara karşı kendisini savunabilmesi için, bu toplu­mun gerekli unsurları bir vücudun azalan gibi hep birlikte uyum İçinde çalışmalıdır. Yine İslâm toplumu, câhili liderlikten farklı olarak, çabalarını aynı hedefe yoğunlaştıran ve bu ça­balara İslâmî bir karakter kazandırıp düşman bir güç olan Cahil iyyenin etkilerini ortadan kaldırmaya çalışan bir liderlik müessesesine sahip olmalıdır.

İslâm toplumu bu şekilde tesis edildi. Öz ol­masına rağmen, bütün hayatı kapsayan bir iman üzerine kuruldu. Bu iman, cahilî toplu­ma hemen karşı çıkıp ondan bağlarını kopa­ran, diri ve dinamik bir topluluğu çabucak or 

tan bir hayat şekli tanımlayan bir inançtır. Dolayısıyla bu hareket için ilk kuvvet ne in­san zihninden ne de kâinatın özünden gel­mektedir, bilâkis daha önce de belirttiğimiz gibi yeryüzünün ötesinden ve insanın faaliyet sahasının dışından gelmektedir; bu İslâm top­lumunun ve düzenin ilk ayirdedici özelliğidir.

Hakikaten bu hareketin menşei insanın faali­yet sahasının ve maddî âlemin Ötesinde bir unsurdur. Allah'ın iradesi sonucu meydana gelen bu unsur hiçbir insanın umduğu veya düşündüğü birşey değildir ve başlangıçta hiç­bir insan çabası işin içine karışmaz. Bu ilâhî unsur İslâmî hareketin tohumlarını eker ve aynı anda kendisine ilâhî kaynaktan gelen bu unsura iman eden insanı fiiliyata hazırlar. Bir fert bu imana sahip olduğu zaman, hükmî ola­rak İslâm toplumunun varoluşu da başlamış olur. Bu fert sadece imana sahip olmakla tat­min olmaz, mesajım iletmek için ayağa kal­kar. Bu imanın tabiatı itibariyle ondan doğan hareket sağlam ve dinamiktir; bu imanı doğu­ran güç onu saklamaz, açığa çıkarır ve başka­larına yayar.

Müminlerin sayısı üç olduğu zaman, bu iman onlara şunu söyler: "Artık bir cemiyetsiniz, bu inanca göre yaşamayan ve onun temel doğrularını kabul etmeyen câhîlî toplumdan ayrı bir İslâm cemiyetisiniz." Artık İslâm top­lumu (gerçekten) var olmuştur.

Bu üç fert ona çıkar, on yüze, yüz bine ve bin yirmibine yükselir ve İslâm toplumu büyür ve yerleşmeye başlar. Bu hareketin ilerleyişi sü­rerken câhilî toplum İle arasında bir mücadele başlar. Bir tarafta İnançları, düşüncesi, değer­leri, standartları, varlığı ve teşkilatı ile kendi­sini câhilî toplumdan ayıran yeni doğmuş bir toplum, öteki tarafta İslâm toplumuna fertleri­ni kaptıran câhilî toplum vardır.

Bu hareket, başlangıç anından, toplumunun gelişmesine ve kalıcı varlığına kadar devam eder, her ferdi imtihan eder ve İslâmî denge ve standartların ölçtüğü kapasitesine göre ona bir sorumluluk makamı tayin eder. Toplum onun yeteneklerini kendiliğinden kabul eder, o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri
« Posted on: 23 Nisan 2024, 13:31:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri rüya tabiri,İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri mekke canlı, İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri kabe canlı yayın, İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri Üç boyutlu kuran oku İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri kuran ı kerim, İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri peygamber kıssaları,İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleri ilitam ders soruları, İslam Toplumunun Doğuşu Ve Özellikleriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes