๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Mayıs 2012, 18:44:46



Konu Başlığı: İslâm Savaşa Nasıl Başladı
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Mayıs 2012, 18:44:46
İslâm Savaşa Nasıl Başladı?

İslâm'da hayat kutsaldır ve saygıya değerdir. Hayatın korunması için ise emniyet gerekir. Dolayısıyla İslâm, barışı hayatın temel pren­sibi olarak müdafaa eder. Onu tesis etmek ve korumak uğruna gerekli bütün tedbirleri alır. Fakat insan toplumu hata yapamayan ve yanmayan meleklerden meydana gelme­miştir. İnsanlar arasında vahşi ve saldırgan olan ve diğerlerinin barış ve güvenlik içinde yaşamalarına izin vermeyen bireyler olduğu gibi gruplar (toplumlar) da vardır. Bunlar bütün manevî ve ahlâkî sınırları aşarak hak­sız yere diğer insanların haklarına tecavüz ederler. Böyle kişi ve toplumların, diğer kişi ve toplumların barış içinde yaşamaları için, baskı altında tutulmaları gerekir.

Diğerlerinin kendi inançlarını diledikleri gi­bi uygulamalarına ve barış içinde yaşamala­rına izin vermeyecek; bu insanları inançla­rıyla birlikte yok etmeye ve ülkede bir kaos ortamı yaratmaya azmetmiş böyle insanların bulunması halinde, onlarla savaşmak müs-lümanlar üzerine yalnızca bir hak değil, bir farz olur. İslâm'a savaşın nasıl girdiği soru­sunun cevabı işte budur insanların barış içinde yaşamaları, zorlama ve korkudan uzak olarak inançlarını uygulamaları için ba­rış ve düzen şartlarını tesis etmek gayesiyle girmiştir. Allah'ın rasulü Muhammed, kendine karşı olan kendinin ve arkadaşlarınin Allah'ın Kanunu'na itaat etme ve bu ita­ate başkalarını da davet etme çabalarına engel olan saldırganlardan müminleri korumak üzere onlara savaş açmak zorundaydı.

Mekke'de, Muhammed ilk olarak Allah'ın kanunu'na kendisi itaat ederek davasını baş­lattı. Akrabalarını ve diğerlerini ona katılıp islâm dairesine dahil olmaya davet ederek davasını sürdürdü. Bu, barışçı ve dostça ya­pılmış herkese açık bir davetti. Fakat insan­lar ona karşı çıktı ve bu karşı çıkış gittikçe vahşi ve azgın bir hale geldi. Peygamberimiz ve sahabeleri 13 yıl boyunca Kureyşlile-rin ellerinde, zulüm altında kaldılar. Yalnız­ca ve yalnızca inançlarını korumak ve yaşat­mak için, Medine denilen bir başka şehire sı­ğınmak üzere mallarını, evlerini, akrabala­rım ve bütün bunlardan daha önemlisi Ka­be'yi bırakarak terketmek zorunda kalınca­ya kadar bu zulüm devam etti. Fakat Kureyş-liler Medine'de bile onların barış içinde inançlarına uygun olarak yaşamalarına mü­saade etmedi. Onları ve inançlarını yok et­mek üzere bir seri baskın ve saldırılara baş­ladılar.

Bu şartlar altında, kendilerini ve inançlarım düşmanın saldırgan planlarından korumak için onlara savaşma izni verilmişti. Hacc Su-resi'nde şunları okuyoruz: "Kendileriyle sa­vaşılan (mümin)lere, (savaşma) izni verildi. Çünkü onlara zulmedilmiştir ve şüphesiz Al­lah onlara yardım etmeye kadirdir. Onlar, sırf 'Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için haksız ye­re yurtlarından çıkarıldılar-." (22: 39-40). Bu, savaşmaktan bahseden ilk Kur'an ayetidir. Bu ayetle haksız yere yurtlanndan sürülmüş Müslümanlara, yapılan saldırılara karşı ken­dilerini müdafa'etmek üzere silahlanmaları­na müsade edilmiştir. Bundan sonra gelen Kur'an ayeti müdafa için savaşmanın önem ve gereğini vurgulamakla kalmaz, aynı za­manda müslümanlara başkaları tarafından. haksızca eziyet ve zulme uğramış) zayıf bırakılmış erkek, kadın ve çocuklara yardım etmek üzere savaşmalarını emretmektedir: "Size ne oluyor da: 'Rabbimiz! Bizi bu zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir ko­ruyucu ver, bize bir yardımcı ver!' diyen za­vallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?" (4: 75).

Müslümanlara, kötülük sahiplerine karşı sa­vaşmak ve onlardan korkmamak emredil­miştir. Çünkü er ya da geç bâtıl zelil, hak ve doğru galip olacaktır: "İnananlar Allah yo­lunda savaşırlar, inkâr edenler de tagut (şey­tan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytanın hilesi za­yıftır." (4: 76).

İktibas ettiğimiz bu ayetler müslümanlara, onları inançlarından zorla alıkoyanlar ile mazlum ve masumlara zulmedenlere karşı sa­vaşmayı zorunlu kılmaktadır. İman etmeyen kötülük odaklarına karşı müslümanlara za­fer ve galibiyeti vaadetmektedir.