Konu Başlığı: Îş Organizasyonu Şekilleri Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 18 Haziran 2012, 10:46:48 Îş Organizasyonu Şekilleri Rasulullah zamanında müslümanlar arasında çok iş organizasyonu şekilleri yürürlükte idi. En yaygın iş organizasyonu şekilleri ortaklık, anonim şirketler, mudarebe ve görev esasına dayanan iş idi. Mudarebe: Mudarebede bir kişi (veya taraf) sermayeyi, diğeri emeği sağlar ve taraflar arasında yapılan anlaşmanın şartlarına göre kazancı paylaşırlar. Mudarebede işçi (bir işverene çalışan) ve ortak arasındaki farklılık, birinci durumda sermayedar (veya işveren) işinde kazansın veya kazanmasın, işçiye ücret ödemeye rnecburdır; ikinci durumda ise, işçi (işletmenin bir ortağıdır), işletmeden ancak kâr varsa (elde edilmişse) payını alır. Böylece ücret durumlarında, işletmedeki durum (kâr veya zarar) ne olursa olsun işçiye ücreti garanti edilmekte; ikinci durumda, işçinin kârdaki payı kârın bulunması halinde garanti edilmektedir. O iş zarara giderse hiçbir şey elde edememektedir. a- İslam Öncesi Dönem: Bu iş şekli Peygamber'ın nübüvvetinden önce de Arabistan'da hüküm sürmekte idi. Zengin bir kadın olan Hz. Hatice parasını diğer insanlara, birlikte ticaret yapmak için verir ve sonra onlarla kazancı paylaşırdı. Sonra Hz. Hatice, Muhammed'ın dürüstlüğü ve samimiyetinden etkilenerek ona ticarî mallarını Suriye'ye götürmesini rica etti. Bu işte, Muhammed 'in elde ettiği hissenin dışında büyük bir kâr vardı. (Tarih-i Taberi ve İbni Saad). b- İslamîyetin Zuhuru: "Müslümanlar Hay-beri fethettiklerinde Peygamber Yahudilere (ricalan üzerine) topraklan ekmek ve üretimi müslümanlarla eşit olarak paylaşmak şartıyla toprak verdi" (Buhari) Peygamber'ın ashabı aynı esaslara göre ti caret ve diğer işleri yapardı. Zeyd b. Esleam babasından rivayet etmiştir: "Halife Ömer'in İki oğlu, Abdullah ve Ubeydullah İslam ordusuyla cihad için Irak'a gittiler. Dönüşlerinde onlar Basra Valisi Ebu Musa'ya uğradılar. Vali onları karşıladı ve "Size bir yardım yapmak isterim. Halifeye göndermek istediğim hazinede biraz param var. Şİmdî parayı size kredi olarak veririm; onunla Irak'tan bazı mallar satın alırsınız ve onları Medine'de satarsınız; sermayeyi Ömer'e öder ve kendi kazancınızı alırsınız" dedi. Onlar bu teklifi kabul ettiler ve onlardan hazineyi kabul etmesi için Hz. Ömer'e mektup yazan Ehu Musa'dan parayı aldılar. Medine'ye geldiklerinde malları sattılar ve biraz kazanç elde ettiler. Sonra onlar kendilerine ordudaki her kişiye böyle bir kredi verip veremeyeceğini soran Hz. Ömer'e sermayeyi verdiler. Onlar olumsuz cevap verdiler. Hz. Ömer onlara "Bu para Halifenin oğullan olduğunuz için size verilmiştir; bana sermayeyi verdiğiniz gibi kazancını da verin" dedi. Abdullah sessiz kaldı, fakat Ubeydullah "Ya Emirü'l-mü'minîn, bunu (bize) yapmamalısınız. Para kaybolabilirdi veya bir zararla karşılaşabilirdik, sermayeyi Ödeyecektik." dedi. Hz. Ömer "Hayır ödemelisiniz" dedi. Ubeydullah yine yalvardı. O zaman Abdurrahman bin Avf bunun Mudarebe olarak kabul edilmesinin daha iyi olacağını teklif etti. Hz. Ömer bunu kabul etti ve kazancın yarısını sermayeye aldı ve diğer yansını onlara verdi." (Muvatta). Fıkıh âlimleri mudarebenin çok faydalı bir iş organizasyonu şekli olduğunu kabul etmektedirler. Onlar mudarebeyİ biri sermayeyi, diğeri emeği sağlayan iki taraf arasında bir sözleşme olarak görmektedirler. Biri sermayesine mukabil diğeri emeğine mukabil kazançtan pay alır. Böylece, mudarebede, sermayedar sermayesinden ve emek sahibi emeğinden fayda sağlar. (İbni Rüşd; Hidayetu'l-Müctehid). Bu iş organizasyonu, İslamm iktisadî sisteminde çok önemlidir. Her toplumda zengin olduğu kadar fakir, zeki olduğu kadar az zeki farklı seviyelerde insanlar vardır. Bütün bu insanların işbirliği ile toplumun her ferdi kendi hayatını kazanabilir. Zengin parasını fakir de emeğini ortaya kor. Böylece işbirliği yaparak her ikisi de kâr elde eder. İslâm âlimlerine göre, İslam mudarebeyi, bu tür finansal kaynaklan kullanmaya ihtiyacı olan fakir kimseler varken para ve zenginliğe sahip kimselerin bunları verimli amaçlar için kullanabilmekten mahrum kimseler genellikle bulunduğundan dolayı halkın ihtiyacı için meşru kılmıştır. Böylece taraflar arasında bir mudarebe anlaşması her iki tarafın istifadesi için zenginin servetini ve fakirin emeğini kullanmasına imkan verir. Bununla birlikte bu iş organizasyonu şekli emek sahiplerinin pozisyonu üzerine çok sağlıklı etkiye sahiptir. Onlar kazançdakİ payım aldıklarından memnun kalırlar ve mutlu olurlar. Hatta onlar gayri safı kazançlarındaki artışlar paylarını arttıracağından daha gayretli çalışırlar. Bundan dolayı mudarebe çok başarılı ve yaygın iş organizasyonu şeklidir. Kapitalist sistemde emek sahipleri bütün hayatlarını ücret karşılığı çalışarak geçirirler ve ekseriyetle bağımsızlık duygularım kaybederler. Mudarebe sözleşmesinde çalışan bir kişinin özgürlük ve bağımsızlığını asla hissetmezler. Sonra onlar kişisel bir menfaate ve çalışmada herhangi bir teşvike sahip olmadıklarından gayretli çalışmazlar. Bundan dolayı kapitalist sistemde işi yavaşlatma, ağır ve tam Çalışma şartlarına uymak ve grevlerden dolayı her yıl binlerce iş saatinin ziyan olması istisna değildir. Mudarebede, kendilerine çok çalışmaları için güçlü bir teşvik sağlayan kârdan bir pay verilir. İşçiler, işlerinden çalışmalarının verimliliğini arttırmaya yardımcı olan büyük bir zevk almaya başlarlar. c- Mudarebede Emek Sahiplerinin Hakları: Emek sahipleri Mudarebede aşağıdaki haklara sahip bulunmaktadır: 1- Emek sahibi emeğinden ve çabasından dolayı, kazançdan bir pay alma hakkına sahiptir. 2- Sermaye, güven esasına dayanan bir çalışma yapısı olduğundan, işletildiğinde bir zarar meydana gelse emek sahibinden meydana gelen zararı ödemesi istenilemez. 3- Emek sahibinin durumu; ancak sermayedarın izni ile sermayeyi kullanabilen, fakat mallan satın alma ve satma, bir başkasını vekil tayin etme ve diğer kişilerin muhafazasındaki mallan alıkoyma gücüne sahip bir vekil gibidir. 4- İşten bir kâr (kazanç) elde edildiğinde, emek sahibi emeğinin bedeli olarak kârdan bir hisse (pay) alır. Eğer sözleşme feshedilîrse, emeğinin karşılığı olarak bir tazminat alma hakkına sahiptir, ancak sözleşmeyi o bozarsa başka birisinin parasını (veya malını) gasbetti-ği için bir gasbçı olarak kabul edilecektir. 5- Kendi kasabası (yurdu)nda çalışıyorsa, emek sahibi yalnız kazançdaki payını alacak, fakat iş seyahatleri yapmak zorundaysa yemek, barınma, nakliye vb. gibi harcamalar yapmaya yetkili olacaktır. (Hidaye). Özetle, o firmanın işini yürütmek için emek sahibi işçiler kiralama, mallan muhafaza etmek için binalar ve firma mallannı taşımak için hayvanlar veya diğer nakliye araçlan kiralama hakkına sahiptir. d- Sermayedarın Hakları: Mudarebede sermaye sahibi de aşağıda zikredildiği gibi şu kesin haklardan istifade eder: 1- Kârlar, emek sahibi kârdan hissesini alırken hazır bulunması gereken sermaye sahibinin huzurunda paylaştırılacaktır. 2- Sermayedann bulunmaması halinde, emek sahibi hissesini alamaz. (Kitabu'l-Harac, Bi-daye). e- Sözleşmenin feshi: 1. Taraflardan her biri diğer tarafa bildirerek sözleşmeyi sona erdire-bilir. 2- Sözleşme ortaklardan birinin ölümü ve Ölenin varislerinin isteği ile geçerli olmaz. Sözleşme şüphesiz, mirasçılar tarafından yenilenebilir. 3- Bu, sadece iki kişiyi içeren bir sözleşme için uygulanabilir. Fakat emek, sermayeyi birden fazla kişiden temin etmişse veya mu-darebe sözleşmesinde ikiden fazla kişi varsa sözleşme, bir adam (ölen) olarak dikkate alındığı gibi son bulur. Fakat diğer kişiler hâlâ yaşıyorsa, sözleşme geçerli olmaya devam eder. Ortaklık: Ortaklıkta iki veya daha fazla kişi müşterek olarak sermayeye katkıda bulunurlar ve kârı olduğu gibi zararı da paylaşırlar.Bir kişi diğer kaynaklardan finansal yardım olmaksızın büyük bir endüstriyel veya ticari teşebbüse başlamak için sermaye bulmada güçlükle karşılaştığı da ortaklığı denemek çok faydalı ve kullanışlıdır. İki veya daha çok kişi bir ortaklık kurabilirler ve büyük bir teşebbüsü (faaliyete) başlatabilirler. Bir zamanlar çok yaygın olan bir iş (İşletme) şekli Peygamber ve ashabı tarafından isla-mın ekonomik sisteminde korunmuştu. Ortaklık yalnız sanat ve ticarette değil, aynı zamanda tarım ve bahçıvancılıkta da yaygındı. Rasulullah Medine'de Muhacir ve Ensar arasındaki ortaklığın kurulmasına yardımcı oldu. Ensar bahçelere, muhacir emeğe sahipti ve üretimi aralarında paylaştılar (Buhari). Hukuk dilinde tarımdaki bir ortaklık muzara'a ve bahçıvanlıkdaki ise musakat olarak adlandırılmaktadır. Bütün müslüman hukukçular, kimin mallarının satıldığı ve kimin parası ile malların satın alındığını ayırdetmek imkansız hale gelecek şekilde, her bir ortağın malını veya aynı şekilde parasını yatırıma yöneltmesi ve diğer ortaklar ve onların mallarının karışmış olması halinde bu ortaklık tipinin meşru ve geçerli olduğunu kabul etmektedirler (Bi-dayet-ül Müctehid). Eğer ortaklar kâr elde ederse bundan payını alırlar, zarar ederlerse buna katlanırlar (Bidayet-ül Müctehid). a- Ortaklık Şartları: Bir ortaklık sözleşmesinde aşağıdaki şartlara uyulmalıdır (Bidayet-ül Müctehid): 1- Ortaklık her iki tarafça kabul edilmelidir. 2- Bazı hukukçulara göre, bir ortaklık sözleşmesi yalnız kanuni mecrası içinde devam ederse kanuni (meşru)dir. 3- İmam Serahsi yazılı olmayı ortaklık sözleşmesinin lüzumlu bir şartı sayar. O, Kur'an-ı Kerim'de beyan edildiği gibi, ortaklık bir zaman süresi için devam eden sözleşme olduğundan, herhangi bir anda bir uyuşmazlık ortaya çıktığında belgeye başvurabileceğini iddia eder: "Ey iman edenler! Muayyen bir vade ile birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın (senet yap)" (2:282). Bundan başka, belgenin amacı sözleşmeye bir delil sağlamaktır. Bundan dolayı sözleşme herhangi bir uyuşmazlığın çözümü için yazılı olmalıdır. Fikirlerin teyidinde İmam Serahsi Rasulullah'ın tatbikatını nakletmektedir. Rasulullah her ne zaman bir köle satın aldığında alış-verişin yazılı olmasını isterdi. Aşağıda bu yönde yazılı bir örnek vardır. (Bidayet-ül-Müctehid): "Bu, Allah'ın elçisi Muhammed tarafından Yahudi Udeyd b. Halid b. Havsa'dan bir köle satm aldığını belirten belgedir." 4- Aynı şekilde, herbirinin kâr miktarının he-saplanabilmesi için ortakların sermaye miktarları açıkça beyan edilmelidir. Bununla birlikte, ortakların aralarında bir uyuşmazlık zamanında başvurabilmeleri için her ortağın sermaye miktarı ortaklık belgesinde müstâkil olarak gösterilmelidir. (Mebsut). 5- Her bir ortağın, sermayesinin miktarı oranında kâr elde edeceği de belge de belirtilmelidir. 6- Ortaklık gerçekleşme durumuna geldiğinde, tarihi, ayı ve yılı, sözleşme belgesinde ayrıca beyan edilmelidir. Bu, çoğu gereksiz uyuşmazlığı önleyecektir. 7- Sözleşmenin başlangıcında, sermayenin paradan oluştuğu da belgede belirtilmelidir. Bu, sermayenin mevcut olmadan veya borç şeklinde olmayacağını, kişilerin mülkiyetindeki para şeklinde olacağını göstermektedir. b- Ortaklık Türleri: Müslüman hukukçular, sözleşme niteliğine ve gerektirdiği sermaye miktarına göre ortaklıkları 4 kategoride sınıflandırmaktadırlar (Hidaye): 1- Şirket-ül Müfaveze, 2- Şirket-ül İnan 3- Şir-ket-ül Sanai 4- Şirket-ül Vücuh. 1- Şirket-ül Müfaveze: Bu ortaklık şeklinde ortaklaşa ticarette (veya diğer başka işlerde) ortakların sermayesi eşittir ve ayrıca işin zararı kadar kârını da eşit paylaşmaktadırlar. Böylece ortaklığın aktif ve pasifinde eşit paya sahiptirler. Herbir ortak diğerinin yardımcısı olduğu kadar vekilidir de. Bu ortaklık türü aşağıdaki şartlar üzerine kurulmuştur: 1- Her şirket-ül Müfaveze kurulurken, şirket sözleşmesinde Müfaveze. kelimesi (herşeyde eşitlik, kâr veya zararda) yazılmış olmalıdır. Veya, eğer şirket belgesi (sözleşmesi) yazılmamışsa, birçok insanın bu şirketin şartlarım bilmemesinden dolayı şifahi olarak konuşulmalıdır. 2- Ortaklar eşit statüde olmalıdırlar. Bu ortaklık reşit ve hür iki mümin (veya mümin taraflar) arasında geçerlidir. Ortaklık bir hür kişi ile köle arasında muteber değildir. Her bir ortak yukarıda zikredildiği gibi, kullandığı belirli hakları diğer ortaklara karşı belirli görevleri vardır. Her ortak diğer ortağın (veya ortakların) vekilidir, bundan dolayı onun (veya onların) adına malları satın alma veya satma ve gerektiğinde borç alma veya borç vermek hakkına sahiptir. Özetle, her ortak herhangi bir iş pazarlığı müzakeresinde diğer ortağı temsil eder ve o ortak tarafından İmzalanan sözleşme diğer ortakları da bağlayıcıdır. 2- Şirket-i İnan: İkinci ortaklık türü şirket-i inan olarak adlandırılmaktadır. Bu ortaklık şeklinde, ortaklar ne eşit sermayeyle iştirak ederler ne de kârdan eşit pay alırlar. Ortaklardan biri diğerinden (veya ortaklardan) daha fazla sermaye ile iştirak eder ve kazançlardan daha büyük bir pay elde eder. Bu ortaklık şekli, Arabistan'da çok yaygın ve Peygamber ve ashab tarafından çok yararlı ve geçerli iş şekli olarak kabul edilmişti. (Hidaye). 1- Bütün ortakların sermayede ve kazançda eşit pay sahibi olması gerekli değildir. Biri 50.000 paundla iştirak edebilir ve kazançta eşdeğer bir yekûn alırken, diğeri 5.000 paundla iştirak edebilir ve daha az kazanç (kâr) elde edebilir. 2- Her bir ortağın çalışan sermayesi eşit olabilir, fakat birinin payı diğerinden daha büyük olabilir. Herbir ortağın hakkı fazla çalışmasına uygun, veya daha iyi iş organizasyonu veya iş idaresinde yönetim tecrübesi veya herhangi diğer bir sebebe dayanarak kazançtan daha büyük bir pay istemek olabilir. Ortaklardan biri, eşit bir ortak olarak işletmeye ortak olmayı kabul etmeyebilir. Bu durumda, gerekliliğin bir sorunu olarak bu tür ortaklık meşru ve geçerli kabul edilmiştir. 3- Ne sermayede ne de kazançta eşitlik İçin zorlama olmadığı gibi, bu ortaklık türü erkekler, kadınlar ve çocuklar arasında ve efendiler ile efendilerinin izin verdiği köleler arasında ve ayrıca bir müslüman ile bir gayri müslim arasında da geçerlidir. 4- Her bir ortak vekildir, fakat diğer ortağın (veya ortakların) patronu değildir. Diğer bir ifadeyle, ortakların hiçbiri diğer ortağın (veya ortakların) borcunu ödemeye sorumlu değildir. 5- Ortaklardan hiçbiri ortaklık malından dışarıya (Üçüncü bir kişiye) hiç bir şey ödünç veremez. Ortaklardan herhangi birinin borcu yüzünden müşterek mülkiyete rehin konursa her ikisini (veya tümünü) kapsayacağını düşünmek geçerli değildir. 3- Şirket-i Sanai (veya el-Ebdan): Zanaat-kârlar.teknikerler ve diğer el emeği işçilerinin mal veya malların üretiminde bir ortaklık içinde bir araya gelmelerine Şirket-i Sanai denilmektedir. Ayrıca "kabul etme" anlamında Şirket-ül Tekabbel olarak adlandırılmaktadır. Mesela, iki zanaatkar, bir dülger ve bir demirci müşterilerden mala ilişkin siparişler kabul etmek ve işten elde ettikleri geliri birlikte paylaşmak şartıyla bir ortaklık içinde bir araya gelirler. Böyle bir ortaklık büyük şirket kurabilen, kendi zanaat kollarında işe başlayan ve kazançları kendi aralarında paylaşan zanaatkarlar, teknikerler ve emek sahipleri İçin çok faydalıdır. Eğer bîr kişi sermayeye sahip değil, fakat bir endüstri branşında uzman veya tekniker veya el emeği işçisi ise, bu takdirde o, emeğine dayanan bir ortaklıkta diğerleri ile birlegebilir. O, kârdan sadece emeğine (dayanarak) göre pay alacaktır. İmam Serahsi'ye göre, tekniker ve zanaatkarların tecrübeleri ve çalışkanlığı onların sermayesidir. Ve şirket-i Sanai'de emek sahİblerinin çalışkanlığı onların sermayesidir. Bu ortaklık aşağıdaki şartlara dayanır: 1- Bu işte ortakların payının eşit olması gerekmez. Herhangi bir ortak üstün tecrübesinden, özel mesleğinden veya herhangi diğer bir sebepten dolayı diğerine nazaran kârdan daha büyük bir pay alabilir. 2- Müslüman hukukçular iş miktarına (çalışma) (veya tabiatına) göre kâr paylaşımını haklı (adil) bulmaktadırlar. (Hidaye). 4- Şirket-i Vücuh: Ortaklar ne sermayeye, ne de tecrübeye sahip değilse, işe krediyle başlarlar ve kazançları aralarında paylaşırlar. Bu ortaklık şekline Şirket-i Vücuh denilmektedir. İki veya daha fazla kişi herhangi bir sermaye olmaksızın krediyle bir iş yapacakları/ . kazançları ve zararları paylaşacakları şeklinde bir sözleşme akdedebilirler. Bu iş türü yalnızca büyük nam ve doğruluk sahibi kişiler tarafından yapılabilir (Vücuh). (Hidaye). Gerçekten, müslüman hukukçular krediyi, daha fazla servet üretimi için kullanılan şirket-i sanai'deki maharet ve çalışkanlık gibi, bir servet şekli olarak kabul etmektedirler. Bu ortaklık türü eğer aşağıdaki şartlar yerine getirilirse geçerlidir: 1- Her ortak kârdan eşit bir pay almalıdır. 2- Bu iş organizasyonunda değişik ortakların (kâr) payındaki eşitsizlik kabul edilemez. (Hidaye). c- Ortaklığın Feshi: Bütün iş organizasyonlarının aşağıdaki hallerde geçersiz sayılacağı kabul edilmektedir: 1- Herhangi bir ortak sözleşmeyi feshetme hakkını kullanır; fakat bu hak diğer ortağa (veya ortaklara) haber verilmedikçe geçerli kabul edilmez. Her ortağa sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğu hatırlatılmalıdır. 2- Ortaklardan birinin ölümü ile ortaklık sona erer, ayrıca her bir ortak diğer ortağın (veya ortakların) vekili olduğundan vekalet feshedildiğinde ortaklık da feshedilmektedir. (Hidaye). d- Genel Olarak Ortaklık Fikri: Burada, modern sanayi dünyasında iş organizasyonu şekillerinde ortaklığın genişlemesi için sayısız fırsatlar olduğu belirtilmelidir. Bu iş organizasyonu şekilleri özelikle kendi sakinleri (insanları)nin bir kısmının büyük çaba sarfet-mesinin gerekli olduğu ve sermayenin kıt bulunduğu gelişmekte olan ülkelere uygundur. Bu organizasyon türleri bu ülkeleri sadece kendi iç kaynaklarım harekete geçirme değil, fakat finansman meselelerinde kendi ayaklan üzerinde durma ve diğer milletlerin yardımına bağımlı olmama gücü verecektir (ve ülke borç üzerindeki faizin yıllık ödemelerinin ağırlığı altında ezilir). Günümüz ekonomisine yardım etmek için müslümanlar tarafından iç ticaret, dış ticaret, endüstri, bahçıvanlık, sağlık, eğitim, madencilik nakliye (denizde, karada) hayvan, tohum, alet vb. şeylerin alımını kapsayan tarım alanında sayısız iş organizasyonu şekilleri kurulmuştu. Modern çağdaki talepleri karşılamak ve ekonomimizi geliştirmek için aynı ilkeye dayanarak bunlar ve daha binlercesi oluşturulabilir. Anonim Şirketler: Modem endüstriyel teşebbüsler yüksek ve bundan dolayı bir kişinin kapasitesinin ötesinde sermaye gerektirir. Ondan dolayı ticaret, endüstri ve tarım alanında büyük teşebbüslere anonim şirket olarak girişilebilir. Modern endüstriyel teknolojik ilerleme temelde anonim şirketlerden dolayıdır. Bu iş organizasyonu şeklinde gerekli (çalışan) toplam sermaye kamuya satışa sunulan küçük değerli çok hisseye bölünmektedir. Her kişi istediği kadar çok hisse satın alabilir. Hisseleri satın alan kişiler hisse sahipleri (hissedarlar) olarak adlandırılır ve şirketin gerçek sahibidirler. Bu organizasyon türünde işçiye emeği için ücret şeklinde mükafatı verilirken sermayedar (yani hissedar) sermayesi için ve müteşebbis teşebbüs kaabiliyeti ve mahareti için kârdan bir pay alır. Bir yönden de bu şirketler şirket-i İnan'a benzetilir. Üyelerinin sorumluluğu sınırlıdır ve yönetim kurulu hisse sahiplerinin temsilcileri olarak onların namına çalışmayı denetlerler. Hisse sahipleri istedikleri zaman hisselerini piyasada devredebilir, mülk gibi satabilirler. Anonim şirketlerin modern çağda ortaya çıktığını söylemek doğru değildir. Onlar eski devirlerde bulunmuştu ve Arabistan'da çok yaygındı. Gerçekten ticari muameleler Mekke'de Kureyş'te Anonim şirketler tarafından sürdürülmekteydi. Hatta Bedir ticaret kervanında modem anonim şirketler gibi aynı îlke üzerinde iş yapan insanlara yerliler sermaye verdiler. Şüphesiz bu devirlerden beri şirketlerin kuralları, saha ve şekillerinin düzeldiği ve ge-'iştiği görülmüştür. Fakat temelde modem anonim şirketler eskileri gibi aynı türdendir. Komisyona Dayanan İş: İslam ayrıca komisyona dayanan işe de izin verir. Abdullah b. Abbas'a göre, herhangi bir fiyatta kumaşınızı (veya diğer mallar) satmak için bir acenta komisyonu istemede ve kendisi için (bir komisyon olarak) aşın kazancı (istediğiniz kazancın altında veya üzerinde) korumada zarar yoktur. (Buharı). İdarenin Teşebbüsleri: İslam insanlığa fayda temin edebilen herhangi bir mümkün iş organizasyonunun işbirliği şeklini görmezlikten gelmemiştir. Gerçekten islamm temel amaçlarından biri zenginliğin üretiminde ülkenin tüm kaynak ve güçlerini kullanmak ve toplumun yaranna mevcut emek ve sermaye arzını koordine etmek olmuştur. |