๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Ağustos 2012, 12:53:16



Konu Başlığı: Irkçılık Ve Kavmiyetçiliğin Zuhuru
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Ağustos 2012, 12:53:16
Irkçılık Ve Kavmiyetçiliğin Zuhuru

Saltanat devrinde meydana gelen bir diğer önemli ve fevkalâde zararlı değişiklik de ırk ve kabile taassubuna dönüştür. İslâm bütün müslümanları eşit haklarla eşit seviyeye ge­tirmekle bunları yok etmişti. Başından beri Benî Ümeyye yönetimi Arap hükümeti rengindeydi. Arap olanlar ve olmayanlar arasın­da haklar hususunda farklılıklar oluşturul­muştu. Daha Önce açıklandığı gibi yeni müs-lüman olanlardan cizye toplamakla Allah'ın emirlerini apaçık İhlâl ettiler. Bu gibi davra­nışlar, sadece İslâm'ın yayılışını önlemekle kalmadı, aynı zamanda Arap olmayanlar ara­sında da bazı yanlış fikirlerin yayılmasına se­bep oldu. Buna göre, fethedilen topraklarda yaşayan Arap olmayan unsurlar arasında, İslâm fetihlerinin gerçekte kendilerini Arap­lara köle yaptığını, müslüman olsalar bile on­larla aynı seviyede kabul edilmeyecekleri ka­naati yerleşiyordu.

Saltanat sahipleri kavmiyet taassubunu o de­rece ileri götürmüşlerdi ki, bir kimseyi vali, kadı, hatta cami imamı tayin edeceklerinde dahi Arap olup olmadığı hususunu araştırıyorlardı. Haccac b. Yusuf, Kûfe'de bulundu­ğu sırada, Arap olmayanların camilerde imamlık yapamayacakları hükmünü vermişti. (Ikdû'l-Ferîd, c. II). Said b. Cubeyr tutuklu olarak Haccac'a getirilince, Araplardan baş­kasının imam tayin edilmediği halde kendisi­ne bu görevin verilmesinin büyük bir ihsan ve bağış olduğu hatırlatıldı. (İbnİ Hallikan, Vefiyat Elayan, c. II). Ve Said b. Cubeyr Küfe kadılığına tayin edildiğinde şehirde bü­yük bir patırtı kopmuştu. Çünkü Araplardan başkasının kadılık makamına lâyık olamaya­cağı düşünülmüyordu. Sonunda Ebû Musa Eş'arî'nin oğlu onun yerine kadı tayin edildi. (İbni Hallikan, c. II). Bu siyaset o kadar kes­kinlikle takip ediliyordu ki Arap olmayan bi­rinin cenaze namazı kıldırmasına müsaade edilmiyor, uygun bir Arap çocuğu bulunana kadar cenaze bekletiliyordu.

Eğer biri Arap olmayan müslüman bir kızla evlenmek isterse, evlilik iznini almak için kı­zın babası veya akrabaları ile değil, kızın veliliğini üzerine alan bir Arapla görüşmesi gerekiyordu (Ikdû'l-Ferîd, c. VIII ). Ebu'l-Ferec Isfahanî'nin rivayetine göre, Benî Suleym'den bir zat kızını, yeni müslüman ol­muş Arap olmayan biriyle evlendirdi. Mu-hammed b. Beşîr el-Haricî bunu Medine vali­sine şikâyet etti. Vali hemen çiftin boşanma­sını emrettikten başka müslümanı kamçılattı, saçını sakalım kestirdi ve şehirde teşhir ettir­di. (İbni Kuteybe, Uyunu'l-Ahbar, c. II).

Benî Ümeyye'nin bu tür davranış ve muame­lesi Arap olmayanlar arasında diğer ırkî asa­biyelerin uyanmasına sebep olarak, Benî Abbas'ın gayretleri ve Arap olmayan unsurların, özellikle İranlıların yardımı ile devrilmesinde aktif rol oynadı. Emevİlerin bu siyaseti sade­ce ırkî taassubun oluşmasına ve Arap olanlar­la olmayanlar arasına nefret sokmakla kalma­dı, aynı zamanda eski Arap kabile taassubunu ve rekabetini tekrar alevlendirdi. Kabilecelİk, aşiretçilik, ülkecilik ve bölgecilik hareketleri­ni doğurdu. Neticede, bir kabile bir başka ka­bile mensubunun ardında namaz kılmaz oldu.

Yemanîler ve Mudarîler için camilerde min­berler ve mihrablar ayrılmıştı. Artık minber­ler gibi imam ve hatipler de çifter çifterdi. Hatta her iki kabileye mensup fertler birbirle­rinin yanında namaz bile kılmıyorlardı, (el-Bidaye, c. X).