Konu Başlığı: İnsanlığın Son Ümidi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Temmuz 2012, 18:44:07 HZ. MUHAMMED SALLALLAHU ALEYHİ VESELLEM İNSANLIĞIN SON ÜMİDİ HZ. MUHAMMED: TEVHİD PRENSİBİNİN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ Tektanncılığın ve tektanncı felsefenin Allah'ın Rasûlü Hz. Muhammed'in binlerce yıl öncesinden beri var olduğu ve sayısız insanın Tek îlâh'a inanmış ve Tek Tanrı'ya ibadet etmiş bulunduğu bilinmektedir. Bunu müzakere etmekten veya reddetmekten uzak olarak, bu meselede şu hususları vurgulamak istiyoruz: 1- Bu Tanrı kavramı çok dar ve sınırlı olup hemen her topluluk, belde ya da kabileye münhasır tutulurdu. Bu anlayışın pratikteki neticesi her kavim ya da cemaatin diğerlerinden farklı kendine mahsus bir Tanrı'ya sahip olması idi. Mesela Yahudiler kendi Tann'ları-nı Yehova diye isimlendirmekteydiler (bkz. Eski Ahit). Sözkonusu durum insanlar arasında bölünmeleri ve farklılıkları artırırken, âlemlerin ve tüm mahlûkâtm Rabb'i Yaratıcı Tanrı kavramı da yavaş yavaş anlamını kaybetmeye doğru gitti. Her cemaat ve kabile kendi Tanrı'sının üstünlüğünü savunuyor ve diğer cemaat ve topluluklara karşı giriştiği savaşlarda yardım için kendi Tanrı'sına yöneliyordu. Soyut teoride bütün yaratılanların Rabb'i ve Yaratıcısı Tek Tanrı imajı yansıtıldığı ve bir dereceye kadar da korunduğu halde pratikte kavram tümü itibariyle gerçek anlamım kaybetmiş, her kabile ve cemaat kendi Tanrı'sına ibadete koyulmuştu. 2- Bu, Tanrı mefhumunda bir başka bozuk anlayışı beraberinde getirdi. Zamanın akışı içinde ibadet mabet, kilise ve sinagoglarda yapılan tören ve ayinlere münhasır kılınırken, ibadetin gerçek ruhu tamamen kaybedildi. Muhtelif topluluklar bu törenleri sıkı biçimde takip etmenin Tanrı'larmı memnun edecek bir vasıta olduğu kanaat ve anlayışına sahip oldular. Sözkonusu tören ve âyinlere sıkı biçimde katılım gösterilirken bu doğrultudaki herhangi bir ihmal irtidat kabul edildi. 3- Yine zamanla her cemaat ve kabilenin kendi Tanrı'sına yönelik yaptığı tören ve âyinlerdeki büyük çaplı farklılıklar ilahların çokluğu mefhumunu beraberinde getirdi; her cemaat diğer cemaat ya da kabilelerin ilahlarına da ortaklaşa yönelir ya da onlardan da yardım talep eder oldu. Böylelikle insanlık, orijinal kavramı bütünüyle ya da büyük çapta kaybetmiş oldu. 4- Orijinal kavramdaki büyük kayıp bir yüzüyle de ibadetin bizzat kendinde belirdi. Esas itibariyle ibadet belli dönemlerde, günün belli vakitlerinde belli bir tarzda gerçekleştirilen belli tören ve âyinlerden ibaret olmayıp çok daha geniş bir kavramdır ve kişinin bütün ömrü boyunca hayatının tüm sahalarında Tanrı'ya bütünüyle İtaati ifade eder. Tanrı'ya ibadet mefhumunun bu geniş anlamı insanların çoğunluğu tarafından hiçbir zaman kavranamadı ya da anlaşılamadı. Bu durumda din sözkonusu törenlere hasredilirken bütün beşerî hayat sistemleri ve hayata ait değerler İlâhî Kanunlar tarafından değil de âdetler, gelenekler ve ataların törelerince belirlenir ve hükmedilir oldu. Dinin günlük hayat ile ilgili işlerde değil de, yalnızca kilise ya da mabetlerde tatbik edileceği düşünüldü. Bu husus Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle ifade edilmektedir: "Ey Şuayb, dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? (Yoksa sen bunu yapmazsın), çünkü sen yumuşak huylu, akıllı (bir insan)sın!" (11:87). 5- Böylelikle, Allah'ın Elçilerince insanlara sunulduğu şekliyle Tann fikri ve tektanncılık, Hz. Muhammed,beşeriyetin rehberiyetine memur edildiği sıralarda, asıl anlamını bütünüyle kaybetmişti. Son Rasûı'ün gönderilişi tevhid mefhumu üzerinde biriken tozlan alması ve gidermesi, ve kavramı Özgün, saf ve bozulmamış haliyle yeniden sunması amacına yönelikti. Şimdi Rasûlullah'in tevhid prensibini inceleyelim ve onun neden tektanrıcı (tevhidi) anlayışın en önde geleni, ve en büyük bağlısı ve destekçisi olduğunu görelim. |