Konu Başlığı: İnsanlar Arasında Eşitlik Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Ağustos 2012, 11:54:09 İnsanlar Arasında Eşitlik Gerçek eşitliğin bütün gerektirdikleri birer birer biraraya getirilmiş ve insanoğlunun insiyak ve duygulan köle zihniyetinin her türlü izinden tamamıyla hür hale getirilmiştir. Hiç bir şeyin Allah'ın Emri olmadan gerçekleşmeyeceğini öğrenince insanoğlu sefalet, küçültülme, cefa, felaket ve ölüm korkularından bağımsız hale gelmiştir. Sosyal ve ekonomik baskılardan da kurtulduğundan diğer insanlardan dilenerek küçük düşmekten de korunmuştur; maddi arzularından daha yüce bir mevkiye çıkarak, efendi ya da köle herkesin yönelmesi gereken tek bir yöne, yaratıcısına bakmaya başlamıştır. Gerçek eşitliğe ancak eşitlik toplumun bütün dokularına nüfuz ettiğinde ulaşılmış olur: Hayatın her sahasında eşitlik olursa ve insan faaliyetlerinin her dalı onun emarelerini taşırsa... İnsanlık toplumunun yapısındaki her damara eşitlik nüfuz ederse bu ideale ulaşılmış olur. İslâm'ın, insanların vicdanını ve duygularını uyarışından sonra insanlar eşitlikle ilgili sloganlara artık ihtiyaç duymamaktadırlar. Çünkü İslâmî mizaç ve fıtrat oluştuktan sonra yalnızca sosyal ve ekonomik temellere dayalı ayrıcalıklar bu insanlar tarafından zaten kabul edilmeyecektir. Bu eşitlik İslâm toplumunun temelidir ve Müslümanların yüce ahlâkî eğitim ve terbiyeden geçmeleri sayesinde oluşturulmuş ve geliştirilmiştir. Bu tarz bir eşitlik kavramı, zengin ya da fakir, İslâm toplumunun tüm fertlerinin vicdanlarında kökleştirilmiştİr ve onu gönülden savunurlar. Buna rağmen, İslâm yalnızca insanların "vicdan özgürlüğüne" kavuşmaları sonucu elde ettikleri eşitlik anlayışına bağımlı kalıp bununla yetinmez. Ayrıca eşitlik ilkesini Kur'ân'da da açıkça izah eder ve böylece bütün mesele insanların önüne net ve kesin terimlerle serilmiş olur. Hz. Muhammed'in Arabistan halkım İslâm'a davet ettiği zamanlarda, Araplar müsavat (eşitlik) kelimesinin anlamını kavramaktan tamamen uzaktılar. İnsanlar çeşitli ayrıcalıkları ile övünürlerdi: bazıları ilahlarla aynı soydan geldiğini iddia ederken, bazıları krallar ve hanedanlarla, bazıları üstün bir ırkla bağlantı iddia ederlerdi; yine diğer bazıları doğum şekilleriyle Öğü-nürdü; efendilerin kölelere nazaran ayrıcalıkları da vâki idi. İslâm dünyaya bu şartlar altında geldi ve bütün kadınların ve erkeklerin eşitliğini vazetti. İslâm erkek ya da kadın bütün insanların hukuk ve Allah katında asıl ve nihayet bakımından: hayat ve ölüm, haklar ve vazifeler yönünden tam eşit olduklarını beyan etti. Hayatın her sahasında ve insan faaliyetlerinin her alanında, bütün insanların eşit olduğu beyan edildi. İslâm, insanlara, hayırlı ameller ve takva yönü dışında, bir erkeğin diğer bir erkeğe ya da kadına karşı belirli bir ayrıcalığı olmadığını söyledi. Eğer bir şeref ya da derece söz konusuysa, bu da muttaki ve doğru olanlar içindi. İslâm'ın gelişi insanoğlunun mükemmelleş-mesi ve asilleşmesi yönünde tarihte hiçbir eşi ve örneği olmayan bir sıçrayış gerçekleştirmiştir. O, insanlığı, insanoğlunun değil erişmek, daha önce hiç görmediği bir yüceliğe ulaştırmıştır. Gerçekte, o büyük ve yüce insan doğduğunda insanlık da ikinci kez doğmuştur. İnsanlık daha sonraları bu yüksek mevkiinden tekrar düşmüştür; eğer insanlık mükemmellik ve asillik gibi yüce mevkilere tekrar erişecekse, bunu sadece Allah'ın aynı Sırat-ı Müstakiminin (hakikate ulaştıran yol) ışığı altında gerçekleştirebilecektir. İslâm'a göre, insanoğluna atfedilen ulûhiyyet iddialarının tamamı yanlıştır: "Bazı kimseler: 'Rahman çocuk edindi' dediler. And olsun ki, ortaya pek kötü bir şey attınız. Rahman'a çocuk isnad etmelerinden ötürü, nerdeyse gökler paralanacak, yer yarılacak, dağlar göçe-cekti. Oysa Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz; çünkü göklerde ve yerde olan herşey Rahman'a baş eğmiş kul olarak gelecektir. And olsun ki, onların adedini bilmiş ve teker teker saymıştır. Kıyamet günü hepsi O'na tek olarak gelecektir." (19: 88-95). Yine buna benzer olarak asil bir kandan gelmiş olma iddiasının da temeli yoktur: "Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi? Buna gücümüz yeter. Biz ne güzel güç yetire-niz." (77: 20-23). Yine Tank sûresinde şöyle buyurulmaktadirz; "Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. O erkek ve kadının beli ile göğüsleri arasından atılagelen bir sudan yaratılmıştır." (86: 5-7) ve Fatır sûresinda ise şöyle buyrulmaktadır: "Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde varetmiştir..." (35: 11). Kur'ân, insanoğlunun çamurdan yaratıldığını ve her insanın şüphesiz bayağı bir sudan meydana geldiğini tekrar ve tekrar yinelemektedir. Bu, insanların kalbine bütün İnsanların kökeninin bir olduğu ve aynı tarzda doğup benzer şekilde büyüyüp yetiştikleri gerçeğini nakşetmek anlamına gelmektedir. Hz. Peygamber bu gerçeği hayatı boyunca pek çok kereler net ifadelerle açıklamıştır. Ve bir kez bir insanın aslî olarak diğerlerine bir üstünlüğünün olmadığı gerçeği ortaya konduğunda, artık ırk, millet ve nesep temellerine dayalı herhangi bir üstünlük iddiası hatalı görülecektir. Kur'ân insanlığın aynı ana-babadan meydana geldiğini şu ayetle beyan etmektedir: "Ey insanlar! Sîzi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini vareden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının." (4: 1). Tek bir nefis vardı ve onun benzeri olan eşi mevcuttu. Bütün erkekler ve kadınlar bu ilk çiftten çoğalmışlardır. Hepsi bir ırka mensuptur ve hepsi kardeştirler, ve bu nedenle hepsi yek diğerine eşittirler. Hucurat sûresinde yer alan âyette: "Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakı-nanızdır..." (49: 13) buyurulmaktadır. Bu ayet insanların ve toplumların kendileri için oluşturdukları, hiçbir sebebe ve temele dayanmayan her türlü ayrıcalığı reddetmektedir. İslâm, böylece kan ve ırk gururu gibi bütün duygulan yok eder ve bütün insanlık arasında kesin eşitlik ilkesini getirir. Kur'ân Hz. Muhammed'in ve ondan önce gelen peygamberlerin de tıpkı diğer insanlar gibi bir insan olduklarını vurgular: "De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana ilâhınızın tek bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbİne kullukta hiç ortak koşmasın." (18: 110). Hz. Peygamber insanlara kendisini övmede aşın gitmelerini de tavsiye etmiştir: "Hıristiyanların İsa'yı övmekte aşırı gitmeleri gibi beni Övmede sınırı aşmayın; çünkü ben Allah'ın bir kuluyum ve O'nun elçisiyim." (Buharı). Bir keresinde Hz. Peygamber bazı insanların yanına gittiğinde onlar saygı ve heyecanla ayağa kalktılar. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Her kim ki insanların kendisi için ayağa kalkmasından büyük haz duyar, bu durum onu cehennemlik kılar." Yine buna benzer olarak, insanların kendi ehli beytine gereksiz tazimde bulunmalarından korkan Hz. Peygamber aile fertlerini şu sözlerle uyarmıştır: "Ey Kureyş! Allah Katında ben size yardımcı olabilecek değilim. Ey Beni 'Abdûmenaf! Allah katında size bir yar-dımımım dokunamaz. Ey Allah'ın Elçisinin halaları! Benim size Allah katında bir faydam dokunamaz." İbn-i Ümmü Mektum olayında da, Kur'ân, Hz. Peygamber'i âmâ bir insanı görmezlikten geldiği için uyarmıştır; halbuki o vakitte Hz. Peygamber yanında bulunan Kureyş'in liderlerini ihtida ettirmeye Çalışmanın heyecanı ve coşkusu içinde idi ve İtm-i ümmü Mektum'un tekrar gelerek kendisinden Öğüt isteyebileceğini düşünmüştü. (80: 1-10). Bu uyarı Hz. Peygamber'e, Allah'ın davetinin evrenselliği ve herkesin onu duy-maya hakkı olduğu için yapılmıştır. Bu mânada, hakikate talip olan bir fakir, nüfuz sahibi fakat hakikati tanımayanlar kadar ilgiye müstehaktır. Böyle bir durumda, İnsanların gözü önüne mutlak eşitlik ölçütünü mükemmeliyet içinde sermek için bu uyan mutlaka gerekli idi. Bundan dolayı davet vazifesinin verdiği endişe ve coşkudan olsa bile Hz. Peygamber'in bizzat kendisinin dahi bu ölçütü değiştirmesine izin verilmemiştir. Yine, zengin ve nüfuzlu kişiler zenginle fakirin evlilik ilişkisi kurmasının zenginlerin şanına ve mevkiine uymadığını düşünebilirler. Kur'ân onlara şu öğüdü vermektedir: "İçinizden bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir." (24: 32). Böylece İslâm evlilik bağının servet ve asalet temellerine değil yalnızca cinsiyet temeline oturtulmasını öğütlemektedir; çünkü insanlar aslî olarak aynı kökendendirler ve böylece de eşittirler. İsrâ sûresinde bütün insanlığın asaletine şu ayetle işaret edilmektedir: "Andolsun ki, Biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yarattıklarınızın pek çoğundan üstün kıldık." (17: 70). Kur'ân'ın bu ayeti insanın bir tür olarak şeref ve asaletinden bahsetmekte olup, herhangi bir şahıs, grup, kabile ya da ırk ayrımı gözetmemektedir. Böylece Hz. Âdem'in evlatları olma sıfatıyla bu şeref ve asaleti tüm insanlar eşit olarak paylaşırlar. Adem hiçbir şeref ve asalet özelliği bulunmayan topraktan yaratılmıştır ve Allah O'na Kendi Rahmetinden bu sıfatlan bahşettiğinden Adem bu özellikleri kazanmıştır. Yani, onun bütün çocukları insan olarak bu dünyada ve ahirette eşittirler ve hepsi de kendi gayret ve çalışmalarının karşılığını görecektirler. Böylece İslâm, kişinin işlediği hayırlı işler haricinde, hiç bir temele dayanarak herhangi bir üstünlük iddiasında bulunamıyacağmı ve bütün insanların tam ve mutlak olarak eşit oldukları ilkesini tesis etmiştir. (Ayrıntılı bilgi için bkz., Sîret Ansiklopedisi, c. II, "Kadın ve Eşitlik" başlıklı kısım). Konu Başlığı: Ynt: İnsanlar Arasında Eşitlik Gönderen: Bahrişan 8 üzerinde 15 Ocak 2015, 17:59:17 İnsanlar her zaman eşittirler HZ.Muhammed de diğer insanlarla eşittir allah razı olsun paylaşımdan
Konu Başlığı: Ynt: İnsanlar Arasında Eşitlik Gönderen: Yunus Emre üzerinde 15 Ocak 2015, 18:06:17 Her insan allah katında esittir
Konu Başlığı: Ynt: İnsanlar Arasında Eşitlik Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 21 Şubat 2015, 15:42:22 Esselamu aleyküm ve rahmetullah; Peygamber efendimiz '' her doğan çocuk fıtrat üzerine doğar.'' buyurarak, Allah'a kul olma açısından herkesin eşit olduğunu vurgulamıştır. Bunun bilicine varmak ve kulluk görevlerini yerine getirmek insanın, Allah'ın verdiği akıl ve iradeyi doğru kullanmasıyla ilgili bir durumdur. Hiç kimse inançları gereği bir diğerinden daha ayrıcalıklı değildir...
|