Konu Başlığı: İnsanın Yaratılışı Ve Dinin Tespiti Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 21 Ağustos 2012, 10:17:00 İnsanın Yaratılışı Ve Din'in Tesbiti Allah, insanı kendisine ibadet etmesi, itaat etmesi ve bütün fiillerinde O'nun kanununu takip etmesi için yarattı. Zâriyat sûresinde bu gerçek açıkça belirtilmektedir: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (51: 56). Ayette geçen "ibadet" kelimesi, Allah'a ve O'nun hayat tarzına ibadet ve itaat anlamında kullanılmıştır. Âyet, cinlere ve insanlara yaratılışlarının gaye ve hedefinin, bütün amellerinin altında yatması gerekenin ibâdet olduğunu anlatmak istemektedir. Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Allah bu kâinatın ve içindeki herşeyin yaratıcısı ise, niçin sadece emlerin ve insanların ancak Allah'a İbadet ve itaat etmeleri için yaratıldıkları söylenmektedir? Cevap şudur: Sadece cinlere ve insanlara, yalnızca Allah'a itaat ve ibadet etmeleri ve O'nu takip etmeleri için akıl ve irade hürriyeti verilmiştir. Diğer yaratıkların eylem serbestisi yokken, insanlara ve cinler tam bir eylem serbestisi tanınmıştır. Kur'ân'ın aşağıdaki ayetinde ifade edildiği gibi, Allah'a ve O'nun kanununa itaat etmekten başka seçenekleri yoktur: "Göklerde ve yerde olanlaran hepsi, ister İstemez Allah'a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (uzanıp kısalarak O'na secde etmektedirler)." (13:15; 3:83). Bu yüzden bu ayet sadece, Allah'a itaat etme veya etmeme gücü olan cinlere ve insanlara seslenmektedir. Bu ayet onları ikaz etmektedir aynı zamanda; onlar için sâlih amel di rızalanyla Allah'a boyun eğmeleridir kü diğer yaratıklar arasında sadece on amaç için yaratılmışlardır. Böyle davr; lan hem kendi fıtratlarına, hem de kâ genel işleyişine uygundur. Böyle davra hem kendi fıtratlarının taleplerini karş cak hem de yaratılış gayelerine hizme çeklerdir, muvaffakiyetleri bu noktad; maktadır. Allah'ın yolundan ayrılır ve yollara saparlarsa, sadece kendi fıtrat karşı kaybedecekleri bir savaş vermek yaradılış gayelerine ters düşmekle kalr cak, aynı zamanda yaratıcılarının genel nuna tam bir itaat içinde olan bütün kî karşı bir savaş ilân edeceklerdir. Böylece şan şanslarını kaybedecek ve kendi hay: nı mahvedeceklerdir. Bu da onların som çaktır. Dolayısıyla, insanlar bu dünyada hayatı nel işleyişine karşı adım atmadan öncı şünmek ve öğüt almak zorundad Kâinatın bir parçası oldukları için, kâi merkezi kanununa ters düşen bir eylem ; rini sonuna kadar takip edemezler. Kâidare kanununu, Din'i, ihlâl ettikleri si kendi sistemlerinde ve kurumlarında dei sağlayamayacakları için kaybedecekler sindir. Burada ibadet kelimesinin sadece na oruç, cinlerin ve insanların Allah'ı zikre leri için tesbit edilen benzeri ibadet şek anlamında kullanılmadığını hatırlatalım mânayı da kapsadığı hâlde, sadece şekli det tam manayı vermez, çünkü benzer hatırlatma insanın yaratılışı ânında melel yapılmıştır: "Bir zamanlar Rabbin melek 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' misti. (Melekler): 'Orada bozgunculuk y cak, kan dökecek birisini mi yaratacak Oysa biz seni överek teşbih ediyor ve takdis ediyoruz?' dediler. (Rabbin): 'Be: zin bilmediklerinizi bilirim', dedi." (2: Bu ayet açıkça göstermektedir ki, insanır radılış gayesi sadece Allah'ı zikretmek dir İnsanlar ve cinler, Allah'ın kanununu Din) takip etmek ve O'na itaat etmek için ratıldılar. Kâinattaki diğer yaratıklar da bu kanunu takip etmektedirler. Aradaki fark şudur diğer mahluklar Allah'ın kanununa gayri radî tabi olurken, cinlere ve insanlara kendi muhakemelerini olumlu bir şekilde kullanmaları ve dengeyi bulmaları tavsiye edilmiştir çünkü böylesi kendileri için daha hayırlı ve elverişlidir. Yoldan sapanlar her iki dünyada kaybederken, tavsiyeye uyanlara refah ve başarı va'dedilmiştir. (Tafheem al-Qur'an c. V, ss. 155-156). İnsan hayatında hileli yolların ve sonu hüsranla biten eğilimlerin sözkonusu olması dolayısıyla, Allah, şeytanın kötü yollarından sakınarak hüsrana uğramamaya çalışan insana, yaklaşmayı va'detmiştîr. Aşırı güçlüklerle karşılaşmadan Allah'ın yolunu (Din) takip etmek üzere hayatını, kurumlarım ve bütün sistemlerini düzenlemesi için İnsana Şeriat nizamı gönderilmiştir. Bu nizam insanı, kâinatın her sistemine ve parçasına nüfuz etmiş olan Tevhid prensibine yöneltmektedir. Daha önce açıkladığımız gibi, bütün kâinat sistemi birlik prensibine (Tevhid) dayanmaktadır. Bu demektir ki, bütün kâinata tek bir merkezî kanun hükmetmektedir ve kâinatın bütün birimleri arasında mutlak dayanışma ve işbirliği vardır. Aynı şeyi başka sözlerle ifade edersek; bütün kâinat sistemi adalete ve Rabb'inden gelen Hakka dayanmaktadır. Bütün kâinatın yaratıcısı olan Allah onu sürekli kontrol etmektedir. Yerdeki, gökteki bunların arasındaki bütün sistemlere adalet kaidesinin hâkim olması, O'nun otoritesinin ve kanununun bir gereğidir'; Güneş de, ay da bir hesap i'e (cereyan etmekte)dir. Necm (bitkiler, yıldızlar) ve ağaçlar (Allah'a) secde etmektedirler. Göğü yükseltti ve mîzanı koydu. Tartıda taşkınlık edip dengeyi bozmayın." (55: 5-8). Kâinatın bütün sistemleri matematiksel bir denge (mizan) ile sabit kılınmıştır. İnsanın, kainatın merkezi değerleri (merkezî kanunu) "e uyum içinde kalması için, Sedat'ın ışığında bîr dengeyi ve adaleti {kist) koruması öğütlenmiştir: "Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın." (55: 9). "Bu ayet, hem mecazi hem şekli anlamda alınmalıdır. Bir insan bütün günlük meselelerde dürüst olmalıdır; meselâ sattığı malın tartısında; ve yine insan bütün ilişkilerinde, sadece diğer insanlara karşı değil, aynı zamanda, kendisine ve Allah'ın hukukuna karşı âdil ve dürüst olmalıdır. Adalet merkezî bir husustur, ilişkilerde hem aşırıya gitmekten, hem de noksanlıktan kaçınmak insanın dünyasını, gök cisimlerinin matematiksel düzeni gibi dengede tutar." (A. Yusuf Ali, The Hoîy Qwr'a«,Note3178, sh. 1473). Kâinattaki her sistemde muvaffakiyet, denge (mizan) ve adalet (kist) prensibinin büyük bir Özen ve dikkatle takip edilmesine bağlıdır. Bütün sistemin muvaffakiyeti ise onu oluşturan parçaların gereği gibi çalışmasına bağlıdır. Herhangi bir parçanın rotasından en ufak bir şekilde sapması bütün sistemi çökertir. Bu kâinat sisteminin bir parçası olarak insandan, Allah'ın diğer bütün yaratıklarında bulunan aynı denge ve adalet kaidesini sağlaması istenmektedir. Bu ise insanın rızasına bağlıdır ve o kendi özgür iradesiyle bu dengeyi sağlamak için vereceği kararla kişisel olarak Allah'a karşı sorumludur. Vereceği karar ile ya Allah'ın lütfunu kazanır ya da O'na karşı gelir ve kendisini hezimete götürür. |