> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet  (Okunma Sayısı 544 defa)
23 Temmuz 2012, 12:58:45
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 23 Temmuz 2012, 12:58:45 »



İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet

Vahyin ilk yıllarmda İslâm muazzam bir rea­lite ile yüzyüze geldi. Bu realite Arap Yarı­madası ve daha da ötesinde bütün dünya idi. İnançlar, fikirler, değer yargıları, ölçütler, sis­temler, olaylar, menfaatler, bağlılıklar bu rea­liteyi oluşturuyordu ki, hepsi İslâm'a muhalif­tiler.

İlk vahiy yıllarında İslâm ile Arap Yarımada­sı ve dünyanın diğer bölgelerindeki insanların fiilî durumları arasında çok büyük ve çok kuvvetli ayrılıklar vardı. Yüzyılların birikimi, çeşitli çıkarlar, değişik güçler tarafından des­teklenen bu fiili durumların hepsi yeni bir inanç yolunun önündeki engelleri oluşturdu. Yeni din, yalnızca inançları, fikirleri, değer yargılarını, ölçütleri, âdetleri, gelenekleri, ahlâk ve duyguları değiştirmeyi yeterli gör­meyerek; ısrarlı bir biçimde sistemleri, ku­rumlan, hukuku, refah paylaşımını ve geçim vasıtalarını da düzenlemek istedi. Ayrıca in­sanlığın kontrolünü zulüm ve cehaletten kur­tarıp, Allah'a ve İslâm'a vermek noktasında kesinlikle kararlı davrandı.

Eğer, o zamanda yaşayan birine, şu yeni din böylesine kuvvetli realite ve bütün yeryüzü güçleri karşısında basan kazanacak, bu reali­teyi yarım asır içinde değiştirecek denseydi, kuşkusuz tek karşılık küçümseme ve buna inançsızlık olurdu.

Fakat bu büyük, karşı konulmaz realite daha sonra yerini yeni gelene bırakmak zorunda kaldı. Yeni önder Hz. Peygamber insanlığı İslâm sancağı altında, Allah'ın ahkâmıyla ka­ranlıklardan aydınlığa çıkarma görevini yüklendi.

Bu nasıl olabilirdi? Hz. Peygamber'in olaylar ve şartlarla başa çıkması, realiteye hayran ve onun ağırlığı altında ezilen bir kim­seye imkânsız gelir. Bir İnsan, Abdullah'ın oğlu Muhammed nasıl olur da bütün dün­yaya yalnız başına karşı durabilirdi? En azından başlangıçta Arap Yarımadasına ya da gö­revinin ilk yıllarmda Araplann yöneticisi olan Kureyş'i karşısına alabilirdi? Mevcut bütün inançlara, fikirlere, değer yargılanna, ölçütle­re, sistemlere, kurumlara, çıkarlara, bağlılık­lara karşı çıkıp, başanya ulaşmak... Ve bunla-nn tamamını değiştirip yeni bir yol ve düşün­ceye dayanan yepyeni bir düzen kurmak... Evet, nasıl başarılmıştı bütün bu olanlar?

Hz. Muhammed onlann fikirlerini ve ina­nışlarını methetmedi, duygu ve düşünceleri karşısında alçalmadı veya onlann liderliğiyle uzlaşmadı. O kendi durumunu sağlamlaştır­mak için onlann Önünde eğilmedi. Daha ilk zamanlarda Mekke'de bütün kuvvetler O'na karşı bir cephe oluşturmuşlarken şöyle emre­diliyordu: "(Ey Muhammed!) De ki: 'Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz. Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (109:1-6).

O, kendi dîniyle ve ibadet tarzıyla diğerleri­nin ayrılığını ve bu aynlığın büyüklüğünü vurguladı. Dahası, O'na, gelecekte herhangi bir uzlaşmanın gerçekleşme ümidinin olmadı­ğı da emredildi. Onlara şu sözleri tekrarladı: "Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz." Aynca, Peygamber'den kâfirlerle arasında­ki uçurumun giderilemeyecek derecede bü­yük olduğunu belirtmesi İstendi: "Sizin dininiz size, benim dinim banadır."

O, insanlan, esrarengiz güçler ve gaybla ilgili insanüstü olaylar göstermek suretiyle kendisi­ne hayran etmedi. "De ki: 'Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmem; size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum'..." (6: 50).

Hz. Muhammed mü'minlere, muhalifleri­ne karşı zafer kazandıkları zaman yüksek mevkiler ve zenginlikler vaadinde bulunmadı. İbni İshâk'ın ifadesine göre, hac mevsiminde Hz. Peygamber şöyle diyerek kabilelerin karşısına çıktı: "Ey falanca kabile! Ben, Al­lah'ın size gönderdiği elçisiyim. O Allah ki, sizden kendisine ibadet etmenizi, ortaklar koşmamanızı, O'nun yerine tapmakta olduğu­nuz putları terketmenizi emrediyor; bana ina­nın ve Allah'ın mesajını tebliğ etmemde bana yardımcı olun." dedi.

İbni îshak şöyle devam eder: Bana ez-Zührî haber verdi. Rasûlullah Mutlak kudret sa­hibi Allah'a ibadete davet için Benî Âmir b. Sa'saa'mn kabilesine gider. Onlara hitap et­tikten sonra Beyhâre b. Firâs isimli biri ortaya çıkarak şöyle dedi: Vallahi, eğer Kureyşli şu adama tâbi olursam, O'nun yardımıyla bütün Arabistan'ı elime geçirebilirim. Sonra Pey­gamber'e şunu sordu: "Diyelim ki sana işinde yardımcı olduk ve Allah da düşmanla­rına karşı sana zafer verdi. Bundan sonra biz­ler de iktidardan pay sahibi olacak mıyız?" Hz. Peygamber bu soruyu; "Bu iş Allah'ın elindedir. O kime dilerse iktidar verir" şeklin­de cevaplandırdı. Bunun üzerine Beyhâre: "Hem bizden Araplara karşı savaşmamızı is­tiyorsun, hem de Allah sana yardım ederse ik­tidara sahip olamayacağımızı söylüyorsun. Gidin, biz böyle bir şey istemiyoruz." dedi. Ve onlar Peygamber'i reddettiler. (İbni İshâk).

O zaman bunların tümü nasıl olmuştu? Yal­nızca tek bir kişi o 'realite'nin üstesinden na­sıl gelmişti?

Hz. Peygamber bunları bir daha olmaya­cak olağanüstü mucizelerle başarmadı. Muci­zeler göstermeyeceğini kendisi açıklamıştı ve bir kez bile dikkatleri çekebilmek için böyle vesilelere gerek görmedi. Bütün bu olanlar, insanların başvurduklarında daima gerçeğe ulaştıkları, değişmez ve tekrarlanabilir meto­da uygun olarak meydana geldi.

İlâhî hayat yolunun zaferi, onun insan fıtratı­nın -görünen realitesinin ötesinde- gizli kal­mış güçleriyle işbirliği yapmasından doğdu. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi bu güçler geniş ve muazzamdır; serbest bırakıldığı, bel­li bir şekilde yönlendirilip yoğunlaştırıldığı zaman sathî engeller onları altedemez.

Sapık ve saçma itikatler insanlığı büyülüyordu. Sahte tanrılar Kabe'nin avlusunu ve insan­ların zihinlerini, hayallerini ve gönüllerini doldurmuştu. Kabilevî ve ekonomik çıkarlar bu sahte tanrılara dayandırılmış, onların ardı­na da Kabe'nin koruyucuları ve kâhinler yer­leşmişti. Bu durum ulûhiyetin insanlar arasında paylaşılmasından, Kabe'nin koruyucuları­na ve kâhinlere insanlar için yasa koyma ve hayat tarzlarını belirleme yetkisinin verilmesinden kaynaklanıyordu.

İslâm bu realiteye tek bir îlâh ile karşı çıktı. Tek bir îlâh'ı tanıyan insan fıtratına hitap etti; insanlara daha önce öğretilmiş, fakat uydur­ma inançların enkazı altında kalmış, gerçek İlâh'ı, O'nun sıfat ve vasıflarım bildirdi.

"De ki: 'Gökleri ve yeri yoktan var eden, bes­leyen, fakat beslenmeyen Allah'tan başka dost mu tutayım?' 'Ben İslâm olanların ilki olmakla emrolundum.' de ve sakın ortak koşanlardan olma! De ki: 'Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korka­rım! (O öyle bir gündür ki) o gün kimden azâb çevrilip savılırsa gerçekten (Allah) ona rahmet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur. Allah sana bir zarar dokundursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur ve eğer sana bir hayır dokundursa, şüphesiz O, her şeyi ya­pabilendir. O, kullarının üstünde tam hâkimdir (onları istediği gibi yönetir), O her şeyi yerli yerince yapan, (her şeyi) haber alandır.' De ki: 'Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?' De ki: 'Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'ân bana vah-yolundu ki, onunla sizi ve (onun) ulaştığı her­kesi uyarayım. Siz gerçekten Allah ile bera­ber başka tanrılar olduğuna şahitlik ediyor musunuz?', 'Ben şahitlik etmem!' de. 'O, an­cak tek bir Tann'dır, ben sizin ortak koştuğu­nuz şeylerden uzağım.' de." (6:14-19).

"De ki: 'Ben, Alah'tan başka yalvardıklarmı-za tapmaktan men olundum.' De ki: 'Ben si­zin keyiflerinize uymam, çünkü o takdirde sa­pıtmış ve yola gelenlerden olmamış olurum.' De ki: 'Ben, Rabbim'den (gelen) açık bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Acele istediğiniz (azâb) da benim yanımda değildir. Hüküm vermek, yalnız Allah'a aittir. (O) ger­çeği anlatır ve O, (dâvayı çözüp) ayırdedenle-rin en iyisidir.' De ki: 'Eğer acele istediğiniz şey elimde olsaydı, elbette benimle sizin ara­nızda iş, şimdi (çoktan) bitirilmişti.' Allah zâlimleri daha iyi bilir. Gaybın (görünmez bilginin) anahtarları, O'nun yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez. (O) karada ve denizde olan her şeyi bilir. Düşen bir yaprak, -ki mut­laka onu bilir,- yerin karanlıkları içine gömü­len tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitab'da olmasın. O'dur ki, gecele­yin sizi öldürür (gibi uyutur), gündüzün ne iş­lediğinizi bilir; sonra belirlenmiş süre geçiri­lip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'nadır; sonra (O, dünyada) yaptıklarınızı size haber verecektir. O, kulla­rının üstünde tek hâkimdir. Size koruyucu (melek)ler gönderir, nihayet birinize   ölüm gelince elçilerimiz onun canını alırlar, onlar (bu hususta) hiç geri kalmazlar. Sonra o (ca)nlar, gerçek Rableri olan Allah'a dön­dürülüp götü)rülürler. Doğrusu hüküm, yal­nız O'nundur; O hesap görenlerin en çabuğu­dur. De ki: Gizli ve açık olarak 'Bizi bundan (bu güç durumdan) kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız!' diye O'na yalvarıp ya-kardığmız zaman, karanın ve denizin karan­lıklarından sizi kim kurtarıyor? De ki: 'Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarıyor, sonra siz yine O'na ortak koşuyorsunuz!?' De ki: 'O, sizin üzerinize üstünüzden yahut ayak­larınızın altından bir azâb göndermeğe, ya da sizi fırka /ırka birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmağa kaadirdir.' Bak, anlasınlar diye âyetleri nasıl açıklıyoruz?!" (6: 56-65).

İnsan fıtratı, kendisine hitap eden bu "mahlûk olmayan sesi" yoğun realite sisinin ardından, geniş günah yıkıntılarının içinden duydu. O hakiki bir tek İlâh'a yöneldi ve yeni davetler ağır realite karşısında başarı kazandı.

İnsanlar bir Allah'a döndüklerinde insanın in­sana kulluğu imkânsız hale geldi. Kadir-i M...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet
« Posted on: 20 Nisan 2024, 13:48:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet rüya tabiri,İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet mekke canlı, İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet kabe canlı yayın, İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet Üç boyutlu kuran oku İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet kuran ı kerim, İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet peygamber kıssaları,İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvet ilitam ders soruları, İnsanın Fıtratında Varolan Kuvvetönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes