> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti  (Okunma Sayısı 1102 defa)
12 Ağustos 2012, 15:51:44
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 12 Ağustos 2012, 15:51:44 »



1- İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti

Allah'ın Elçileri tarafından, kâinatın yegane sahibi olan Allah'ın yoluna uymaya çağrılma­larının neticesi olarak insanlar, diğer yaratık­ların Üzerindeki yerlerini almışlardır. İnsa­noğlu kendisini Allah'ın hükümdarlığına ve­rip O'nun kanunlarına sarıldığı vakit diğer yaratıkların gerçekten tartışılmaz yöneticisi ve lideri haline gelmiştir. Böylece insan diğer yaratıkların üzerinde bir mevki ve şeref sahibi olmuştur. Allah'tan başka hiçbir güce boyun eğmeyeceğini anlamış ve üstünlüğünü kavra­mıştır. Bu yüzden başka şeylerin hürmetine lâyık bir mevkidedir. Kendi rızası olmaksızın hiç kimse bir başkasının işine karışamaz.

Bu hususlar insanın hürriyet duygusunu güç­lendirmiş, onu şereflendirmiştir. Bir kişinin bir başkasına kendi istek ve arzularım, onun rızası olmaksızın kabul ettirmek için hiç bir hak ve güce sahib olmadığı anlaşılmıştır.

Bütün bu haysiyet ve hürriyet duyguları, her rasûlün ümmetine öğrettiği tevhid inancının, İslâm'ın, temel ilkesi olan "Allah"tan başka ilâh yoktur" (Lâ ilahe illallah) sözünün doğ­rudan bir sonucu, bir meyvesidir. Çünkü bu söz, bütün kâinatta mutlak olarak Allah'tan başka ibadete lâyık bir başkasının reddi de­mektir.

Câhil insan, tabiat olaylarının ihtişam ve bü­yüleyiciliğinden korkar ve tabiata tapar. Ata­larının âdet ve geleneklerinin doğruluğunu sorgulamadan, aynen onları taklit eder. Fakat bilgisi arttıkça bu yanlış yollar onu tatmin et­mez olur ve Allah Rasûllerinin getirdiği ilahi bilgiyi aramaya başlar. Yeryüzüne gönderili­şinin başlangıcında Âdem aleyhisselâm'a verilen bu bilgiydi (2: 31); Nuh, İbrahim ve İsa aleyhisselâm'a indirilen bilgi hep aynı bilgi idi (4: 163-165). Bu bilgi saf ve mutlak olan, üzerinde hiç bir şüphe bulunmayan bir bilgi­dir.

Bu bilgi, diğer bütün bilgilerin başlangıç nok­tası, en üstünüdür. O'nun üzerinde ne kadar çok aklederseniz, o kadar derin kavrayabilir­siniz. Her İlim sahasında, fizik, kimya, astro­nomi, iktisat, siyaset, sosyoloji veya beşerî bilimlerde İleri gidildikçe Lâ ilahe illallah'm gerçeği ve Hakikatin aydınlığı daha belirgin ve açık hâle gelmektedir. "Allah mü'minlerin dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çı­karır." (2: 257). Allah'ın bütün rasülleri bu maksat için gönderilmiştir. Hz. Musa'ya şöyle buyrulmuştu: "Andolsun ki Musa'yı da kav­mini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket) günlerini hatırlat' diye mucizeleri­mizle gönderdik. Bunlarda, çokça sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır." (14: 5).

Diğer yandan Allah'ın Dinini inkâr edenler ise küfre batmışlardır. "İnkâr edenlerin ise dostları azgın putlardır. Onları aydınlıktan ka­ranlıklara sürüklerler. İşte onlar orada temelli kalacaklardır." (2: 257).

Hakikati inkâr edenler veya onunla alay eden­ler her adımda emeklerinin boşa çıktığını göreceklerdir, çünkü Hakkın inkâr edilmesiyle birlikte eşya gerçek önemim ve anlamını yiti­rir. Tüm kâinat anlamsız hâle gelir, ilerleme ve gelişme yolları kapanır (Mevdûdî, Towards Understanding islam, sh. 66-72).

Daha önce de açıklandığı gibi, bu inanç kişi­nin izzet ve şeref kazanmasını sağlar. İnsan, tüm şeref ve izzetin kudret sahibi Allah'a ait olduğuna inanır. Bu inanç onun Allah'tan başka hiç bir güçten korkmamasını sağlar. Hiç bir kimsenin ne dünyevî ihtişamı, zengin­liği ne de gücü onu etkileyip yolundan alıko­yabilir. Böyle bir kişiyi beşer kanunlarına ve kararlarına boyun eğdirmek imkânsızdır.

Bu anlayış, farklı zamanlarda ve değişik top­lumlarda muhtelif şekillerde ferdin hürriyeti yolunda hareketlere yol açmış, beslemiş, ge­liştirmiş ve devletlere 'halkın yönetiminin halkla birlikte' olması anlayışını yerleştirmiş­tir. Bu anlayışın temellerim Allah'ın elçileri­nin öğretilerinde aramak gerekir, özellikle İb­rahim'in neslinden gelen rasûllerde... Her rasul toplumla ilgili meselelerde halkın katılı­mını arttırmıştır. Bu siyasî felsefe Hz. İbra­him'in ahfadının siyaseti içinde, Hz. Davud ve Süleyman devirlerinde köklerini güçlendirmek için en geniş imkânı bulmuştur.

Onlardan sonra gelenler bu anlayışı daha da geliştirmiş; M.Ö. 3000 yıllarının sonu ve 2000 yıllarının başlarında, önce Sümerler sonra da Amurlularm kurduğu şehir devletle­rinin bulunduğu ülkelere ve diğer insanlara bu anlayışı ulaştırmışlardır. Bu, Suriye, Me­zopotamya bölgesi, Filistin ve daha sonra Es­ki Yunan'da, İbrahim'ın neslinden gelen peygamberlerin etkisini açıkça göstermekte­dir. Tarihî kayıtlara göre Mezopotamya İmpa­ratorluğu "Muhtemelen Suriye'nin doğusun­dan gelen yeni Semitİk İşgalciler, Amurlula­rm baskısı altında (M.Ö. 2000) yok oldu. Amurlular zamanla buralara yerleşerek eski krallıklar ve şehir devletlerinin üzerinde, top­rakları Suriye'den, Diyale bölgesine ve güney Mezopotamya'ya kadar uzanan hanedanlar kurdular." (The Times Atlas of World His-tory, sh. 55).

İlk şehir devletini kuran Sümerler (M.Ö. 3000) Semitik değillerdi, fakat komşuları ve 2000 yıllarındaki halefleri, Akkatlar ve Asur-lular kuzeydoğu Semitik kolunu temsil eder­ler. Yakın Doğu'nun kıyı ve yakın bölgelerin­de, kuzey-doğu komşuları olan şehirleşmiş Kananlılar, Aramenler, Fenikeliler, İbrâniler; güney-batıda Semitik dili konuşan büyük Mı­sır medeniyeti; güneydoğuda da daha çok, sonraları kültürlerini ve İslâm dinini Atlas Okyanusu'ndan Hind Okyanusuna kadar taşı­yacak olan göçebe Araplar yaşamaktaydı.

Milattan önceki bin yılda bile Semitik dil ve kültür Yakın Doğunun denize kıyısı olan top­raklarından gemilerle Akdeniz'e taşınmış ve yayılmıştır. Daha gerilere gidersek, Tunç Devrinde ikinci bin yılın ilk yüzyıllarındaki iktisadî çöküşün ardından, deniz ticaret ağı ve sömürgeler anavatandan çok uzak düşmeye başladı. Sömürgecilerin ve tacirlerin başını Yunanlar ve Semitik Fenikeliler çekmektey­di. Büyük Yakın Doğu limanlan olan Tire ve Sidon'dan açılan Fenikeliler Ege'deki Yunan sömürge alanının ötesine geçmiş, Kartaca (M.Ö. 814), Utika gibi Kuzey Afrika şehirlerine ve İspanya'ya, Kadiz'e ulaşmışlardı. Ro­malıların Punik savaşlarında ilk çarpıştıkları deniz gücü, bu Semitik Batı Akdeniz sömür­geleriydi." (The Times Atlas of World History, sh. 60)

Bereketli Fırat havzasında, Suriye, Filistin, Mısır, hatta Kuzey Afrika'ya uzanan Akdeniz ülkelerinde, özellikle Grek ülkesinde ve onun sömürgelerinde, yaşayan kavimlerin kültür ve medeniyetlerinin, İbrahim'ın neslinden be­lirgin bir şekilde etkilendiği aşikârdır. Tevhid inancının ve insana saygı, insan şeref ve hay­siyeti, fikre saygı gibi bu inancın sonuçlarının bu bölgelere onların etkisiyle girdiği husu­sunda şüphe yoktur.

Greklerin entellektüel gelişiminin, İbrahim'in neslinden gelen peygamberlere vahyo-lunan ilim sayesinde oluştuğu hususunda eli­mizde kesin deliller bulunmasa da, en azın­dan ilk devirlerinde bu ilim ve hikmetin onla­rı teşvik etmiş olması muhtemeldir. Bu yön­den Avrupalılar, ortada, başkalarından istifa­de ettiklerini İspat edecek somut deliller veya izler bırakmamaya özellikle dikkat etmişler­dir.

Hz. Muhammed'e, Batının ilmî gelişmele­rine katkıları sebebiyle şükrandan kaçınmala­rı hususu bile inkâr edilemez bir şekilde orta­ya koymaktadır. Fakat İbrahim'ın neslin­den gelen peygamberlerin öğretilerinin, Ak­deniz kıyıları da dahil olmak üzere bölge kül­türlerinin ve medeniyetinin oluşmasında bü­yük etkileri olduğu hakkında bir çok tarihî iz ve delil vardır. Bu etki özellikle bilgi alanın­da, beşerî ilimlerde ve siyaset felsefesinde da­ha barizdir. Beyt-i İbrahim'in bu çok yönlü etkileri, Roma döneminin sonunda bu bölge İnsanları değerlerini yitirip yanlış yollara sa-pmcaya kadar, onların kültür ve irfanlarını şe­killendirmeye ve geliştirmeye yüzyıllarca de­vam etti. Bu bölgelerdeki kavimlerin arasında bilgi ve hikmetin yayılmasında etkisi çok be­lirgindir. Onların kültürlerini, çeşitli yönler­den zenginleştirmiş, onlara yüksek değerler bahşetmiş, ruh yüceliğine eriştirmiş, fert hürriyetine saygıyı öğretmiş ve siyaset alanında müşavere fikrini benimsetmiştir.

Müşavere fikrinin belirli sınırları olan, toplu­mun seviyesi ile yakından ilişkili bir anlayış olduğu doğrudur. Esasları, Allah'ın Hz. Mu­sa'ya çeşitli kabilelerden temsilciler almasını buyurması ile konulmuştur: "Musa, tayin etti­ğimiz müddette kavminden yetmiş kişi seçti." (7: 155). Yine A'rtaf sûresinde şöyle buyrul-maktadır: "Biz onları (İsrail oğullarını, Yâkûb'un oniki oğlundan gelen) on iki kabi­leye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya: 'Asanla taşa vur!' diye vahyettik. Taştan on iki göze (pınar) fışkırdı. Her kabile içeceği yeri bildi..." (7: 160). (Ayrıntılı bilgi için bkz. Stret Ansiklopedisi, c. I, 3. bölüm, Kısım 7).

O vakitler halkın yönetime katılımı, bölgede­ki bir kaç devlet dışında ancak bir hayâl idi.

Kişi hürriyeti fikrini geliştiren ve bunun öne­mini vurgulayan Yunanlıların şehir devletleri kurmaları ile bu husus son noktasına ulaştı. Fakat, ne yazık ki bütün bu haklar yalnız Yu­nanlara verildi; Yunan olmayan, köleler ve yabancılar ise bundan mahrum edildiler.

"Yunanlılar Fenike kültüründen büyük ölçüde etkilenmişlerdi. Ancak, dar görüşlü oluşları yüzünden geliştirdikleri milletlerarası kanun­lar sistemi Yunan yarımadasındaki şehir dev­letleri arasındaki ilişkileri düzenlemekten öte gidememişti. Yunanlıların dışındaki bütün ka­vimler barbar olarak nitelendirilmiş; Aristo, barbarların Yunanlıların köleleri olmalarının tabiatın bir gereği olduğunu iddia etmiştir. Kendi insanlarına nâzik olmalarım öğütleme­sine rağmen, Yunan olmayanların da bu neza­kete lâyık olduklarını hiç bir zaman düşünme­miştir." (Dr. M. Hamidullah, The Müslim Conduct of State, Lahore, 1977, sh. 48-49).

Hiç şüphe yok ki, Beyt-i İbrahim peygamber­leri o ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti
« Posted on: 26 Nisan 2024, 08:01:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti rüya tabiri,İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti mekke canlı, İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti kabe canlı yayın, İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti Üç boyutlu kuran oku İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti kuran ı kerim, İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti peygamber kıssaları,İnsan Haysiyeti Ve Hürriyeti ilitam ders soruları, İnsan Haysiyeti Ve Hürriyetiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes