๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Temmuz 2012, 12:19:26



Konu Başlığı: İlâhi Rehberliğe Olan İhtiyaç
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Temmuz 2012, 12:19:26
İlâhi Rehberliğe Olan İhtiyaç

İlmin kaynağı şüphesiz ki Allahu Teâlâ'nın zâtıdır. Allah, kâinatı ve içinde bulunan insa­nı yaratan Kadir-i Mutlak'tır. O'ndan başka kâinat ve insan tabiatı hakkında daha büyük bir bilgi sahibi yoktur. Yalnızca Yaratıcı, ya­rattığının durumunu bilebilir. Yaratılanın ilmi sadece kendisine Yaratan tarafından vahyedilnıiş olan ile sınırlıdır; çünkü mahlûk, haki­kati elde etmek İçin kendi bağımsız vasıtaları­na sahip değildir.

Bu hususta, hataya düşülmemesi için iki tür mevcudat arasındaki farkı gözönünde bulun­durmalıyız. Bunlardan birincisi duyularımız vasıtasıyla idrak edebileceğimiz şeylerdir. Duyularımız vasıtasıyla elde ettiğimiz bilgile­ri düşünce, tartışma ve gözlem metodlan ile sınıflandırma yoluna giderek bazı neticeler çıkarabiliriz.

Bu tür mevcudat hakkındaki bilgiler için vah­ye gerek yoktur. Bu insanın şahsî kabiliyet, tefekkür, inceleme, araştırma ve keşfi dahilin­dedir. Etrafımızdaki dünyada bulunan eşyayı keşfetme işi bize bırakılmıştır. İşimiz, fayda­lanabileceğimiz kuvvetleri bulmak, bu kuv­vetlerin tâbi oldukları kanun ve kuralları or­taya çıkarmaktır. Böylece kalkınma yolunda büyük adımlarla ilerlenebilir. Gerçi bu husus­ta da Yaratanımız bizi yardımından mahrum bırakmamıştır.

Tarihin seyri boyunca Allah, yarattığı dünya­yı tekâmûlen, ancak hissedilmez bir şekilde gözlerimizin önüne açmış, izah etmiştir. O önümüze yeni ilim yollan çıkarmış ve tarihin belirli noktalarında insanlara yeni birşey icat etme veya yeni kanunlar keşfetme ilhamını vermiştir. Fakat, her ne olursa olsun, bütün bunlar insan bilgi ve kültürünün dahilinde olan şeylerdir ve bunun için herhangi bir pey­gambere veya ilâhi bir kitaba ihtiyaç hissedil­mez. İnsan bu çerçevenin içinde gereken bil­giyi elde etmek üzere lâzım olan bütün kay­naklarla teçhiz edilmiştir.

Mevcudatın ikinci türü duygu ve duyularımızın dışındadır. Bunları hiçbir şekilde idrak edemeyiz. Ölçülüp tartılamayan, bütün bilgi edinme yollarım seferber etsek dahi keşfedemeyeceğimiz mevcudattır. Felsefecilerin ve ilim adamlarının bu konudaki teorileri sadece, ilmin sınırları dahilinde olmayan birtakım tahmin ve zandan ibaret kalmaktadır. Bu mevcudat nihai hakikattir ki, bunlar hakkında ileri sürülen teori, kavram ve görüşlerin hiç­bir kesinliği yoktur. Bu teorilerin sahipleri, kendi sınırlı bilgilerinin farkında iseler, tah­minlerinin geçerliliğine inanamaz ve başkala­rını da bunlara inanmaya çağıramazlar.