๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siret Ansiklopedisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Temmuz 2012, 18:41:12



Konu Başlığı: Hz Peygamberin Katkısı
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 20 Temmuz 2012, 18:41:12
Hz. Peygamber'in Katkısı

Rasûl-i Ekrem Allah'ın elçileri içinde son halkayı temsil ediyordu, kendisiyle birlikte Peygamberlik müessesesi kemale erdi ve Al­lah'ın insan üzerindeki tüm ihsan ve rahmeti tamamlandı: Bundan Mâide Sûresi'nde şu ifadelerle bahsedilir: "... Bugün size (a) dininizi kemale erdirdim, (b) size nîmetimi tamamladım ve (c) size din (Hayat Tarzı) olarak İslâm'ı seçtim." (5: 3).

Peygamberlik müessesesinin sonuna gelindiği de Ahzâb Sûresi'nde şu sözlerle ifade edilir:

"Muhammed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil; fakat Allah'ın Rasûlü ve pey­gamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bi­lendir." (33: 40).

Rasûl-i Ekrem'in medeniyete en büyük katkısı Tevhid Prensibi (Allah'ın birliği) mef­humunu aslî şekliyle sunması ve sözkonusu mefhuma o güne kadar insanlığın ne kavram­da ve ne de pratikte aşina olmadığı yeni boyutlar getirmesi oldu. Aşağıdaki âyetler buna atıfta bulunur:

"Tanrınız, ancak kendisinden başka tann ol­mayan Allah'tır. O'nun bilgisi her şeyi kuşat­mıştır." (20: 98). "Tanrınız birdir. Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabb'i, doğuların da Rabb'idir." (37: 4-5).

Kur'ân'ın bu iki âyeti öncelikle bütün kaina­tın ve mahlûkâtın Tann'sınm Allah olduğunu ve ikinci olarak da Allah'ın olan-bitenden ta-mamiyle haberdar bulunduğunu kuvvetle vur­gular. Üçüncü olarak ise tüm gökyüzü ve yer­yüzü ve ikisi arasındakilerin onun Mülk'üne ait olduğu bildirilir. Âyetlerin ihsas ettirdiği dördüncü bir nokta ise Allah'ın Yüceliğinin güneşin her doğuş noktasını kuşattığı şeklin­dedir, buna göre yeryüzünde Allah'ın Haki­miyet ve Denetimi altında olmayan hiçbir nokta yoktur. Diğer bir ifadeyle tüm eşyanın merkezi Bizzat Allah olup, O Yegâne'dir.

Dahası, bu iki âyetten anlaşıldığına göre İlah-hk ve Otorite ayrılmaz biçimde birbirine geç­miştir; esas ve anlam itibariyle bir ve aynı şeydir. Otoritesi olmayan ilah da olamaz, uy­gun olan ilâhın otorite sahibi olmasıdır. Tann tüm Otoriteye Sahip bulunan, Tekbaşma sa­hip bulunabilecek olan, ve böyle olması da gerekendir. Zira bir ilahtan talep edilebilecek tüm ihtiyaçlar, ya da kişinin tefekkürünü ilâhî olduğu varsayılan bir varlığa yöneltmesi tec­rübesi ancak sözkonusu varlık bunları karşıla­yabilecek kudret ve otoriteye sahipse gideri­lebilir .ya da başarılı olur. Bundan çıkan mantıkî sonuca göre Allah (el-İlâh ya da Tann) tüni Mülkü üzerinde tartışmasız otoritesi bulunduğu halde Kâinatın Hakimi olarak tanınmak konumundadır.

Aynı kavram Kur'ân'ın şu ifadesinde daha güçlü bir vurguyla yer alır: "De ki: 'Ben de sizin gibi bir insanım; tanrınızın bir tek Tann olduğu bana vahyolunuyor. Kim Rabb'ine ka­vuşmayı arzu ediyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabb'ine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin." (18: 110).

"De ki: 'Ben de sizin gibi bir insanım; Bana, tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor. O'na doğrulun (O'na yönelerek), O'ndan mağ­firet dileyin. (O'na) ortak koşanların vay hâline!" (41: 6).

Âyetlerde şu noktalann üzerinde durulmakta­dır:

1- Elçi insanlardan herhangi biri gibidir, ne var ki o Allah tarafından Kendi Adına Mesajını iletmek üzere seçilmiştir.

2- Aynı şekilde Elçi Allah'tan, O'nun Birli­ğinden, Hâkimiyet ya da Otorite'sinden bir parça olmadığı gibi, bunlarda ortaklığı da sözkonusu değildir, sadece Mesajı ni­sanlara iletmekle görevlendirilmiştir. Bu mânâda kendisinin beşeriyetin geri kalanı üzerinde üstünlüğü sözkonusudur, ancak Allah'a nisbetle yalnızca bir insanoğlu-dur, diğerleri gibi Allah'ın kuludur, gerçi Peygamberlik selahiyeti sebebiyle çok daha asıl ve üstün bir statüyü haizdir.

Kendisinin konumu Kur'ân'ın şu âyetlerinde açık ve kesin biçimde beyan edilmektedir:

1- "Muhammed, sadece bir elçidir. Ondan Önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi dönecekiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse, Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (3: 144).

2- "Allah, Meryem oğlu Mesih'tir.' diyenler küfre girmişlerdir, De ki: 'Öyle ise Allah, Meryem oğlu Mesîh'i, annesini ve yeryüzün­de olanların hepsini yok etmek istese, Allah'a karşı kimin elinde bir şey var?' Göklerde, yerde ve ikisinin arasında bulunan herşey O'nundur. O, dilediğini yaratır, Allah, herşeyi yapabilendir." (5:17).

Bu ayetlerin mesajı açıktır. îma ettikleri nok­talar ise şöylece özetlenebilir: Kişi Allah'tan başka kimseyi tanrı olarak tanımamalıdır; başka bir uluhiyete kulluk ya da ibadette bu­lunmamalıdır; yardım için O'ndan başkasına müracaat etmemeli ya da boyun eğmemeli-dir; başkalarınca konan ya da sürdürülen ya­sa, âdet ve gelenekler izlenmemelidir. Bu arada âyetler insanları Allah'ın nazarında ki­şinin iyiliği, takvası ve salih amellerinin de­ğer taşıyacağı, sadece dinî tören ve ayinlere devamın netice getirmeyeceği noktasında uyarmaktadır.

Ve nihayet, insanlar hayatlarını Allah'a teslim etmekle emrolunurlar. Zira O, onların sahte­likten uzak Gerçek Hâkimi ve Rabbidir: "De ki: 'Bana, tanrınız, ancak bir tek Tanndır, di­ye vahyolunuyor, (nasıl) siz nıüslüman ola­cak mısınız (bu inancı kabul edip taptığınız putları bırakacak mısınız)?" (21:108).

"...Tanrınız bir tek Tanrıdır, yalnız O'na tes­lim olun. (Ey Muhammed), o temiz yürekli mütevazi insanları müjdele." (22: 34).

Bu iki ayet insanlara Hâkim ve Rabb olan Tann'lanndan tüm değer ve hayat sistemleri­ni O'na uydurma doğrultusunda kesin emir taşır. Hâkim ve Rabb olan, Kudret, Otorite ve Hükümranlığı tüm gökler ve yeri denetimin­de bulunduran, Mülkünde Hâkim ve bunda kendisine hiç bir şekilde ortak bulunmayan Tanrı kavramı o sırada tamamıyle yeniydi, sözkonusu mefhum hiç bir zaman bu şekilde insanın önünde olmamıştı. İbadet kavramı, aşağı yukarı, mevcuttu; bir şeriat'a itaat fikri de Musa aleyhisselâm tarafından getirilmişti. Fakat Tann'nın Mülkü üzerinde siyasî mana­da, mükemmel, bütüncül ve tümüyle kuşatıcı bir tarzda Hâkimiyet kavramı Rasûl Muham­med Öncesinde insanlığa sunulmuş değil­di. Kuşkusuz insanoğlu Allah'ın yeryüzünde­ki Elçilerinin sonuncusu Rasûl-i Ekrem ta­rafından şu mefhumla tanıştınlmıştı: Tanrı gökler, yeryüzü ve ikisi arasında mevcut olan herşeyi kapsayan, Mülkünde tartışmasız siya­si Kudrete sahiptir, insanlar O'na ve O'nun si­yasi Otoritesine bütünüyle teslim olmalı ve boyun eğmeli, kanunlarına itaat etmelidir.

Kısacası, bu kavram çerçevesinde, Allah'a doğru ibadet O'na tümden ve istisnasız itaat demektir; yalnızca ilah olarak değil aynı za­manda Hâkim olarak da. Zira Allah siyasi, sosyal ve kültürel tüm beşeri sahalarda son­suz otorite sahibidir. (Geniş bilgi için bkz., Ebû'1-A'lâ Mevdûdî, Four Basic Quranic Terms [Kur'an'da Dört Terim]).

Böylelikle Rasûl Hz. Muhammed, insanla­rın Allah'ın Zâtı ve Sıfatlan hakkındaki yan­lış düşünce ve telakkilerini bir defada ve tümden kestirip atıyordu. Tâlim ve tebligatı şöyleydi:

1- "(O) Gökleri ve yeri yoktan var edendir. O'nun nasıl çocuğu olabilir ki? Kendisinin bir eşi yoktur, herşeyi O yaratmıştır ve O, herşeyi bilendir." (6: 101).

"Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve 'Bunlar Allah katında şefâatçilerimizdir!' diyorlar. De ki: 'Allah'ın, göklerde ve yer­de bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber ve­riyorsunuz?' O, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir." (10: 18).

"Belki yardım olunurlar diye Allah'tan başka ilâhlar edindiler. (O ilâhlar) kendi­lerine yardım edemezler. Tersine, kendi­leri onlar için hazırlanmış askerlerdir (on­ları korumaktadırlar)." (36: 74-75).

"Allah, ki O'ndan başka tanrı yoktur, dai­ma diri ve yaratıklarım koruyup yönetici­dir. Kendisini ne bir uyuklama, ne de uy­ku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan ken­disinin katında kim şefaat edebilir? Onla­rın önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun ilminden, ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamış­tır. Onları koru(yup gözet)mek, kendisine ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." (2: 255).

2- Nihayetsiz mülkünü idarede hiçbir yar­dımcıya ihtiyacı yoktur. O ilim ve hikmet sahibidir.

"(Yalnız) O'dur ki, gökte de Tann'dır, yerde de Tann'dır. O, hakîmdir, bilendir." (43: 84). "De ki: 'Allah'tan başka (tanrı olduk­larını) sandığınız şeyleri çağırın. Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahip değillerdir. Bu ikisi(nin yaratıl­masında ve mülkü)nde bir ortaklıkları yoktur. Ve Allah'ın onlardan bir yardım­cısı da yoktur. O'nun huzurunda, O'nun izin verdiği kimselerden başkasının şefaa­ti fayda vermez..." (34: 22-23).

3- Allah'ın Güç ve Otoritesine, kâinattaki her şey üzerinde mutlak denetimine ilişkin id­dia en mükemmel biçimiyle şu ayetlerde ifadesini bulur:

"Gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten (kim) su indirdi de onunla sizin bir ağacı­nı dahi bitiremeyeceğiniz gönül açan bah­çeler bitirdi? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır, onlar (haktan) sapan bir kavimdir. Yahut şu dünyayı durulacak yer yapan, aralarından ırmaklar çıkaran, orada sağlam dağlar yaratan ve iki deniz araşma bir perde koyan kimdir? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır, on­ların çoğu bilmiyorlar. Yahut dua ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kö­tülüğü (onun üzerinden kaldırıp) açıyor ve sizi (eskilerin yerine) yeryüzünün hâkimleri yapıyor? Allah ile beraber baş­ka bir tanrı mı var? Ne de az düşünüyor­sunuz. Yahut karanın ve denizin karanlık­ları içinde size yol gösteren kim ve rah­metinin önünde rüzgârları müjdeci gönde­ren kim? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Hâşâ! Allah onların koştukları or­taklardan çok yücedir, münezzehtir (O, eksikliklerden uzaktır). Yahut yaratmağa kim başlıyor, sonra onu (kim) iade ediyor (ölüp ortadan kalkan şeyleri yeniden yara­tıyor)? Sizi gökten ve yerden kim nzık-landınyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? De ki: 'Eğer doğru iseniz delilinizi getirin'." (27: 60-64).

Allah'ın Hâkim, Mâlik ve Rabb olarak otori­tesinin genişliği, bilgisi insanlığa yalnızca Hz. Peygamber tarafından verilmiştir. Nur süresindeki şu âyet Allah'ın mükemmeliyetini temsilî olarak beyan etmektedir: "Allah, gök­lerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bulunan, penceresiz bir oyuğa benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ve ne batıya mensûb ol­mayan mübarek bir zeytin ağacı(nın ya­ğandan yakılır. (Öyle mübarek bir ağaç) ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. (Bu ışık da), nûr üzerine nurdur..." (24: 35).

Allah ile ilgili daha yüce, daha asîl ve daha mukaddes manâlar kazandıran başka bir din ya da inanç var mıdır? Bu muhakemeyi yap­mayı okuyucuya bırakıyoruz, ki insanoğlunu Yaratıcısı, Hâkim ve Rabb'ine bu denli ya­kınlaştıran Rasûl-i Ekrem'in asaletini ve yüceltilmişliğini kavrasın.