Konu Başlığı: Hz. Peygamberi Öldürme Teşebbüsleri Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Temmuz 2012, 17:40:07 Hz. Peygamber'i Öldürme Teşebbüsleri Ebû Tâlib'in Hz. Muhammed'i himaye etmekten hiçbir şekilde vaçgeçmediğini gören Kureyşliler son bir gayret daha sarfetmek istediler ve bu defa Velîd b. Muğîre'nin oğlu Umâre'yi yanına götürüp şöyle dediler: "Ey Ebû Tâlib! Bak, şu Umâre b. Velîd'i görüyor musun? Bu, Kureyşin en tanınmış, en yakışıklı gencidir. Bunu al ve kendine evlat edin. Karşılığında, senin ve ecdadının dinine karşı gelen ve kavmini tefrikaya düşüren, akıllarını küçümseyen şu kardeşin oğlunu bize ver. Biz bir kişiyi sana verip başka bir kişiyi öldürmek için alıyoruz." Ebû Tâlib kendilerine şu cevabı verdi: "Vallahi, siz benimle pazarlığın en iğrencini yaptınız. Siz evlat edinmem için kendi çocuğunuzu veriyor ve benim evladımı öldürmek için almak istiyorsunuz. Buna asla razı olamam." Bunun üzerine Hâşim'in kardeşi Nevfel'in evlatlarından Mut'ım b. Adiyy şöyle dedi: "Vallahi, Ebû Tâlib, kavmin sana adaletli ve insaflı davranmıştır ve seni, içinde bulunduğun çıkmazdan kurtarmak istiyor. Fakat bakıyorum ki, sen onlara itibar etmiyorsun." dedi. Ebû Tâlib'in cevabı şöyle oldu: "Yemin ederim, onlar bana adaletli ve insaflı davranmamıştır. Fakat bakıyorum ki sen beni bırakıp onlardan yana çıkıyorsun. Neyse, ne istersen yap, bu senin bileceğin iştir." Tartışma büyüyerek kavgaya dönüştü ve iki taraf birbirine söz atıp düşmanlıklarını açığa vurdular. (İbni Hişâm, îbni Cerîr Taberî, İbni Sa'd). İbni İshak'ın ifadesine göre bundan sonra, Peygamber yanlarından ayrılınca Ebû Cehil kalkıp şöyle dedi: "Ey Kureyş cemaatı! Gördüğünüz gibi Muhammed dinimizi kötülemek, babalarımıza ve dedelerimize sövmek, bize akılsızlar demek ve ilâhlarımıza dil uzatmaktan başka hiçbirşey kabul etmedi. Allah'a söz veriyorum ki yarın, kaldırabileceğim kadar büyük bir taş alarak oturup onu bekleyeceğim. Muhammed gelip secdeye kapandığı zaman bu taşla kafasını ezeceğim. Ondan sonra siz beni ister ele verin, ister koruyun. O zaman Abdumenâf oğulları bildiklerini yapsınlar." Kureyş kabilesinin büyükleri Ebû Cehil'e: "Vallahi, seni asla ele vermeyiz.Dilediğini yap." dediler. Ertesi gün sabah olunca Ebû Cehil, dediği gibi bir taş alıp oturup Rasûlullah'i bekledi. Rasûlullah hergün yaptığı gibi sabahleyin mescide geldi. O Mekkede iken kıble olarak Suriye'ye (Kudüs'e) doğru yönelirdi. Bunun için namazı Yemen köşesi İle Hacer-i Esved arasında kılar ve Kabe'yi, Suriye tarafı ile kendi durduğu yer arasına alırdı. O gün Rasûlullah gelip namaza durdu. Kureyşliler toplantı yerlerine gelip oturmuş ve Ebû Cehil'in ne yapacağım beklediler. Rasûlullah namazda secdeye kapandığı zaman Ebû Cehil taşı kaldırıp O'na doğru ilerledi. Yanma yaklaşınca kaçarak benzi sarardı, korktu, elleri sanki taşa bağlı gibi geri döndü. Sonra taşı elinden attı, bütün Kureyş kabilesi halkı ona doğru koşup "Ey Ebu'l-Hakem, sana ne oldu?" diye sordular. Ebu Cehil onlara: "dün size anlattığım gibi Muhammed'i öldürmek üzere kalktım. Yanına yaklaştığımda onunla benim aramda önüme bir erkek deve çıktı. Allah'a andolsun ki bu devenin kafası, boynu ve dişleri gibi, hiçbir devede görmedim. Deve beni yemek istedi." dedi. (İbni Hişam). İbni İshak şöyle diyor: Hz. Ömer'in İslâm'a giriş sebebi, kız kardeşi Hattab'ın kızı Fâtıma idi. O, zeyd b. Amr b. Nufeyl'in oğlu olan Saîd ile evliydi. Fâtıma ve kocası müslüman olmuşlardı. İslâmiyetlerini Ömer'den gizliyorlardı. Ömer'in akrabasından Ka'b oğlu Adiyy oğullarından Nu'aym b. Abdillah da müslüman olmuştu. O da müslümanlığını gizliyordu. Habbab b. Eret, Hattab'ın kızı Fatı-ma'nın evine gidip gelir, karı kocaya âyetleri öğretirdi. Bir gün Ömer silâhlanıp Safa tepesinin yanında bir evde toplanan Peygamber ile erkekli kadınlı kırka yakın müslümanı kastederek yola çıktı. Rasûlullah'm yanında amcası Hamza b. Abdulmuttalib, Ebu Bekir b. Ebî Kuhâfe, Ali ve Habeşistan'a hicret etmeyip Mekke'de kalan bazı müslümanlar bulunuyordu. Yolda Nu'aym b. Abdillah'a rastladı. Nu'aym: "Ey Ömer, nereye gidiyorsun böyle?" diye sordu. Ömer: "Kureyş'i tefrikaya düşüren, akıllarını küçümseyen, dinlerini ayıplayan, ilâhlarını kötüleyen şu sapık Muhammedi öldürmeye gidiyorum" dedi. Nu'aym: "Vallahi, nefsin seni aldatmıştır ey Ömer. Muhammed'i öldürecek olursan Abdi Menâf oğullarının seni serbest bırakacaklarını mı sanıyorsun? Önce kendi ailene bak. Onların işini düzelt, sonra başka şeyler düşün." dedi. Ömer öfkeyle sordu: "Neden söz ediyorsun sen?" Nu'aym: "Kız kardeşin, enişten ve amcan oğlu Saîd b. Zeyd b. Amr müslüman olmuşlar, Muhammed'in dinine girmişler, önce onlara bak!" dedi. Bunun üzerine Ömer, kız kardeşi Fâtıma'nın evine gitti. İbni İshak'ın ifadesine göre; Kureyş kabilesi bir araya gelip Rasûlullah hakkında istişarede bulunup birbirine şöyle dediler: "Bu adamın durumunun hangi raddeye geldiğini görüyorsunuz. Allah'a yemin olsun kendisi ve O'na tâbi olan kimseler her an bize baskın yapabilirler, asla O'na güvenmiyoruz. Bu hususta söz birliği yapınız." Bunun üzerine müzakereye başladılar. İçlerinden biri: "O'nu bir yere hapsedelim, kimse ile görüşmesine de meydan vermeyerek ölünceye kadar oradan çıkarmayalım! Kendisine ölmeyecek kadar yiyecek verelim!..." Fakat bu teklif itirazlara uğradı. Böyle bir hareket kargaşalık çıkarabilir; arkadaşlarmın âni bir baskınına sebebiyet verebilirdi. Onlardan birisi: "Onu hapsetmeyelim, O'nu Mekke'den çıkaralım..." dediyse de bu da uygun görülmedi. Çünkü: "Muhammed Arapların herhangi bir aşiretine gider, o güzel sözleriyle onları kandırır ve kendine ilhak ettirir, onları arkasından sürükler ve bizden intikam alır..." de-nildî. Bunun üzerine Ebu Cehil şöyle dedi: "Muhammed'i öldürmekten başka çare yok. Abdumenâf oğullarının buna engel olabileceğini söylerseniz buna da bir çâre düşündüm. Her bir kabileden kuvvetli, soylu ve şerefli birer genç alacağız. Her birinin eline birer kılıç vereceğiz. Hep birlikte kendisini vuracaklar. O'nu öldürmek suretiyle kurtulmuş olacağız. Böyle yapınca kan sorumluluğu bütün kabilelere dağılır... Abdumenâf oğullan onlarla savaşa giremiyecek ve çaresiz diyete razı olacaklar, biz de diyetini vereceğiz." Ebû Cehil'in bu teklifi, toplantıya iştirak edenler tarafından beğenildi. (Sîret-i İbni İshâk). Bu hâdiseler, Hz. Peygamber'i öldürmek için Kureyş'in verdiği kararlardan birkaç misaldir. Bunlardan da anlaşıldığı gibi, Peygamber'in Mekke'de geçirdiği günler her yönden emniyetli sayılmazdı. Birbirini takip eden bu tehditler ve ashabın moralini bozan havaya rağmen, Rasûlullah'in hiç bir zaman tebliğ görevinden ve açıkça halkı davet etmekten geri kaldığı görülmemiştir. Bütün bu hâller, Araplar arasında yaşayan bir kimse için normal değildir. Vahiy ve İlâhi bir emir olmasaydı tahammül edilemezdi. |